Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Cemiyet- i Hafiye
Cemiyet- i Hafiye

Cemiyet- i Hafiye

Dr.Rıza Nur

Türk siyasi tarihinde çok partili hayatın başladığı, II Meşrutiyet döneminin önemli olaylarından biri de, Cemiyet-i Hafiye ve Rıza Nur Bey Meselesi’dir. İktidardaki İttihad ve…

Türk siyasi tarihinde çok partili hayatın başladığı, II Meşrutiyet döneminin önemli olaylarından biri de, Cemiyet-i Hafiye ve Rıza Nur Bey Meselesi’dir.
İktidardaki İttihad ve Terakki, karşısındaki muhalefete tahammül edememiş muhalifleri ezmek için çeşitli suikastler, komplolar düzenlemiştir. Bu meyanda gizli bir örgüt üyesi olması bahenesiyle mebus bulunmasına rağmen, Meclis’in tatile girmesini fırsat bilerek Rıza Nur Bey tutuklatılmış, üç ay Bekirağa bölüğü hapishanesinde yatırılmış, Divan-ı Harp’te yargılandıktan sonra beraat ederek serbest bırakılmıştır.
Tamamiyle siyasi bir komplo olan bu hadiseyi, ayrıntısıyla Rıza Nur kaleme almış ve 1912’de bastırmıştır. Ancak basım sürecinde, Babıali baskınıyla iktidarı yine ele geçiren İttihad ve Terakki mensupları, kitap daha matbaada iken büyük bir kısmını ele geçirerek imha etmişlerdir. Bu yüzden çok nadir bulunan bu kitap cüz-i sadeleştirme ile Latin harflerine aktarılmış ve resimlerle zenginleştirilmiştir.

SUNUŞ
Bilindiği üzere Sultan Abdülhamid mecbur kaldığı için 23 Temmuz 1908’de Kanuni Esasî (Anayasa)yi yürürlüğe koymuştu. Gerçi kendisi daha önceden Saray’da bir hey’et kurdurarak dünyanın bütün anayasalarını Türkçeye çevritmeye başlamış, Osmanlı imparatorluğunun bünyesine uygun bir anayasa ilân etmeye hazırlanıyordu. Ancak olaylar öyle gelişmişti ki, anılan tarihte eski anayasa yürürlüğe konmuş, meşrutiyet ilân olunmuştu.
Esasen Abdülhamid’i buna zorlayan millet de değildi. Merkezi Selânik’de bulunan ve mensuplarının büyük çoğunluğunu Üçüncü Ordu’nun genç zabitlerinin oluşturduğu İttihad ve Terakki Cemiyeti İdi ve ittihada subaylar bundan sonra her vesileyle Meşrutiyetin kendi eserleri olduğunu söyliyeceklerdi.
Artık memlekette adalet, hürriyet, eşitlik ve kardeşlik gibi yüce insan? değerler hâkim olacak, memleket düşürüldüğü bataklıktan çıkarılacak, lâyık olduğu yere yükseltilecekti.
Bunun için Meşrutiyet’in ilânından 8 gün sonra yedi kişilik bir heyet. İstanbul’a gelerek Sadrâzamla görüştü ve Cemiyet’in isteklerini bildirdi.
Böylece İttihad ve Terakki daha baştan itibaren dışarıdan müdahalelerle gayri resmî olarak hükümet nüfuzunu etinde toplamaya, duruma hâkim olmaya başladı.
Sorumsuz olarak yetkilere sahip olan İttihad ve Terakki yöneticileri tecrübesizlikleri, Jakoben tutumları, devlet adamı vasıflarına sahip olmamaları gibi sebeplerden dolayı, Meclis’de sahip oldukları büyük çoğunluğa ve ordunun ittihada subaylarına dayanarak baskıcı bir tavır içine girdiler. Bir vakitler hürriyet, adalet, eşitlik ve kardeşlik gibi değerlerin savunuculuğunu yapanlar, bunun için mücadele ettiklerini söyleyenler, yönetimde etkili olmaya başladıktan sonra keyfî idareleri ile memleketi inletmeye başladılar.
İttihad ve Terakkiyi “‘Cemiyet i Mukaddese”, fikirlerini devleti yüceltecek, geliştirecek tek doğru kabul eden İttihadcılar. kendileri gibi düşünmeyenleri adetâ vatan haini telâkki ediyorlardı.
Daha Meşrutiyet’in ilk zamanlarından itibaren ortaya çıkan muhalefeti etkisiz hale getirmek için Matbuat Kanunu, Tatil Eşgal Kanunu gibi yasalar çıkarılarak basının elini, kolunu bağlamışlar, işçi hareketlerini engellemişlerdi. Bütün bu engellere rağmen yine devam eden özellikle basında kimuhalefeti susturmak için gazeteciler ittihada fedailer tarafından vurularak öldürülüyor, hapishaneler siyasî mahkûmlarla dolduruluyordu. Böylece İttihadcılar dâvalarına aykırı olarak, hürriyet yerine istibdad, adalet yerine zulüm, kardeşlik yerine düşmanlık, hapis ve suikastlar devri getirdiler.
İttihad ve Terakki’nin yaptığı bu muhalefeti sindirme, yok etme eylemlerinden biri de, döneminde kamuoyunu, basını ve Meclis’i aylarca meşgul eden ve Meşrutiyet tarihimize “Cemiyeti Hafiye ve Rıza Nur Bey Meselesi” olarak geçen olaydır. Bu olay kısaca şöyledir:
Sultan Abdülhamid zamanında Stokholm Sefirliği sırasında Jön Türklere yardımcı olmuş bulunan ve etkili bir şahıs olan Şerif Paşa. Meşrutiyetin İlânından sonra İstanbul’a gelerek İttihad ve Terakkiye girmiş, daha sonra İttihadcılarla ihtilâfa düşerek Avrupaya gitmişti.
Şerif Pasa muhalefetini yürütmek için Paris’de “Islahat ı Esasiyye i Osmaniyye Fırkası”nı kurmuş ve Meşrutiyet adlı TürkçeFransızca bir gazete yayınlamaya başlamıştı. Fırkanın
İstanbul’da örgütlenmesi için bit gizli cemiyet (Cemiyet i Hafiye) oluşturulmaya çalışılıyordu.
Fırka’nın Paris ve İstanbul’daki faaliyetlerinden, aldığı bir jurnalle, haberdar olan Hükümet, bu gizli cemiyetin İstanbul’daki mensuplarını yakalamış ve yapılan baskılar sonucu her şeyi öğrenmişti. Bu arada gizli örgüt üyelerinden Doktor Münir, Şerif Paşa’dan İstanbul örgütü başkanı Kemal Bey’e bir mektup geldiğini, içinden Dr. Rıza Nur Bey’e verilmek üzere bir kartvizit çıktığını, bunu kendisinin Rıza Nur Bey’e götürdüğünü söylemesi üzerine, bir müddetten beri muhalefetinden bunaldığı Rıza Nur Bey’i ve diğer muhalifleri ezmek için güzel bir fırsat bilen İttihadalar, Hükümete mebus olmasına rağmen Dr.Rıza Nur’u ve diğer bazı muhalifleri tutuklattırarak hapsettirdiler.
Tutuklanan 300 kadar şahıs konuldukları Bekirağa Bölüğü’nde kaldıkları müddet içinde. Araştırma Kurulu’nun suçlamak istediği ileri gelen muhaliflerin aleyhinde şehadet etmeleri için çok ağır muamelelere maruz kaldılar.
Dr. Rıza Nur Bey de Bekirağa Bölüğü’nde ağır şartlar altında ve hakaretlere uğrayarak iki buçuk ay kaldıktan sonra, Divan ı Harb tarafından beraat ettirilip salınacağı sırada yeni deliller bulunduğu gerekçesiyle bir ay daha hapis yatırılmış, sonunda tutuklanması için hiçbir delil olmadığı anlaşılınca aklanarak salınmıştı. Gerçi bazı Ittihadcılar her ne olursa olsun Rıza Nur’un cezalandırılmasını savunmuşlarsa da Adliye Nazın Necmeddin Molla, Halil Menteşe ve Rahmi Bey gibi ileri gelen İttihadcıların gayretleriyle beraat ettirilmişti. Tabiî kendisinden çıktıktan sonra bu konuyla ilgili bir mesele çıkarmıyacağına dair söz almayı da unutmamışlardı.
Bu olay sonra muhalif mebuslarca Meclis’e getirilmiş ve anket parlamenter (Meclis araştırması) yapılması istenmiş, Meclis’de uzun tartışmalar yapılmış, muhalif mebuslar Meclis kürsüsünden Bekirağa Bölüğü’nde kullanılan çeşitli işkence âletlerini, sökülen tırnakları, bir mahkûmun aldığı doktor raporunu göstermişler, kamuoyu meseleyle çok yakından ilgilenmiş, İttihad ve Terakki Meclis’de büyük bir çoğunluğa sahip olmasına rağmen. Meclis araştırması teklifi çok az bir farkla reddedilmişti.
işte bu meselenin baş kahramanı olan Rıza Nur hapisten çıktıktan bir müddet sonra tedavi olmak maksadıyla gittiği Avrupa’da, Şeyhülislâm Cemalleddin Efendi’nin oğlu Muhtar Bey’in Nice’deki evinde 1911 yılı Ocak’ında 20 gün gece gündüz çalışarak bu kitabı yazmıştır. Ancak kitap İttihadcılar iktidardan düştükten sonra Kâmil Paşa tarafından hükümet kurulduğu sırada H. 1330/M. 1912 yılı İstanbul’da bastırılabilmiştir. Fakat kısa bir müddet sonra İttihad ve Terakki Babıâli Baskını ile tekrar iktidarı ele geçirince hemen kitabı toplatarak yaktırmak suretiyle büyük ölçüde imha ettirmiştir. Bu yüzden günümüzde çok nadir olarak bulunan ve çok yüksek fiyatlarla satılan bu eser gerek konuyla ilgili zengin belgeler içermesi, gerekse Rıza Nur’un bu husustaki ayrıntılı anılarını ihtiva etmesi bakımından yeni harflerle ve günümüz diliyle yayınlanması uygun olur düşüncesiyle basıma hazırlanmıştır. Zaten oldukça sade bir dille yazılmış olan eserdeki bazı bu gün kullanılmayan kelimelerle terkipler sadeleştirilmiş olup, Islahat ı Esasiyye i Osmaniyye Programı gibi önemli belge niteliğinde olan kısımlar olduğu gibi nakledilmiştir. Ayrıca okuyucuya yardımcı olmak gayesiyle de metinde bulunmayan ana ve ara başlıklar konulmuş ve dizin ile kitabın sonuna bazı notlar eklenmiştir. Umarız biraz yararlı olabilmişizdir

Ahmed Nezih Galitekin

DOKTOR RIZA NUR
Hekimliği dışında çok renkli bir siyasî hayatı, tıbbî, tarihî ve edebî eserleri yanında birçok hatırat kitaplarıyla tarihe tanıklık etmiş bir şahıs olan Rıza Nur 30 Ağustos 1879 yılında Sinop’da doğdu. Asıl adı Rıza olup Nur adını Tıbbiye’de talebe iken almıştır.
İki yüz yılı aşan bir zamandan beri Sinop’da oturan bir aileden gelen Rıza Nur’un bilinen ilk atası Hacı ibrahim’dir. Bunun oğlu Mustafa Sinop’da Hisar Camiî imamı olduğundan aileye İmamoğlu denilmiştir. Babası ise Mahmud Zeki isimli bir kunduracıdır. Mahmud Zeki Efendi askerliğini çavuş olarak yaptığı için Mahmud Çavuş olarak bilinir. Annesi Sinop’un tanınmış ailelerinden Zarflıoğulları’nın kızı Hacele Hanım olup beş vakit namazında, zeki, kendi halinde bir hanımdır.
Rıza Nur ilk ve orta tahsilini Sinop’da yaptıktan sonra babası tarafından istanbul’a götürülerek Soğukçeşme Askerî Rüşdiyesi’ne kaydolunur. 16 yaşında buradan şahadetname aldıktan sonra Tıbbiye İdadisi’ne devam etti ve 1895’de mezun oldu. Daha sonra devam ettiği Askerî Tıbbiye’den 1901 yılında Tabib Yüzbaşı olarak çıktı.
Tıbbiye’de iken o zaman mevcut olan siyasî teşkilâta girmiş, edebiyatla, felsefeyle uğraşmaya başlamış, aruzla şiir yazarak ilk şiirini Malûmat Mecmuası’nda yayınlamıştı. Türk, Alman ve Fransız klasiklerini okudu. Çalışkanlığından sınıf çavuşu olmuş, çalışkanlığı ve dünyaya aldırış etmemesi yüzünden arkadaşları ona Diyojen adını vermişlerdi. Gülhane Hastahanesi’nde staj yaparken Alman hocaları kendisinin çalışkanlığını görerek yanlarına asistan olarak aldılar. Önce dahiliyede Prof. Dicke (Dayka) Paşa’nın yanında çalıştı. Sonra Cerrahî kısma geçerek operatör oldu. Bu arada Fenn i Hitan (Fennî sünnet) adlı bir eser hazırladı, bu kitap ve sünnet âletlerinden dolayı Sultan Abdiilhamid’in takdirlerini kazanarak irade ile rütbesi Kolağalığına yükseltildi. Fenn i Hitan, hocalarınca da çok beğeniİdiğinden Prof, Wieting tarafından Al mancaya çevrildi.
1903 yılında Türk Sırp sınırı üzerinde Zibefce Gümrüğü’ne Bakteriyolog tayin edildi. 1905 yılında Gülhaneye muallim muavini (doçent) oldu. 1907’de Askerî Tıbbiye cerrahî hocalığına (prof.) tayin edildi ve Binbaşılığa terfi etti.
İkinci Meşrutiyetin ilânından sonra ki birkaç ay önce ittihad ve Terakkiye girmişti Sinop mebusu seçilerek Meclis’e katıldı, İttihad ve Terakkinin yolsuzlukları, Yahudilerin etkinliği, vb. sebeplerden dolayı 1909 başlarında partisinden ilk istifa eden mebus oldu. Ahrar Fırkası’na girdi. 31 Mart olayından sonra hayatını tehlikede gördüğü için bir Fransız vapuruyla İskenderiyeye gitti. Oradan Atinaya geçti. Daha sonra Meclisin olayda sorumsuz olduğuna karar vermesi üzerine İstanbul’a döndü. Bir müddet sonra askerlikten istifa etti. Cemiyet i Hafiye meselesinden dolayı tutuklandı ve üç buçuk ay sonra beraat ederek salındı. 1911 yılında Hürriyet ve itilâf Fırkası kurucuları arasında bulundu. Halaskar Zâbitan Grubu’nu destekledi. 1912 seçimlerinden sonra Hürriyet ve İtilâf Fırkası ‘ndan ayrılarak ferdî muhalifete devam etti. 1913 yılında vuku bulan Babıâli Baskınından sonra Bekîrağa Bölüğüne götürüldü. Ertesi gün istanbul Muhafızı Cemal Paşa hapishaneye gelerek, seni yurt dışına yollayacağız, demesi üzerine bunu kabul etmezse de, sokakta öldürülme tehdidi karşısında kabul ederek Köstenceye gitti. Orada bir müddet sonra sıkılınca Cenevre’ye geçti ve Hosbital Cantonal’ın cerrah kısmına devam etti. Avrupa’da iken İttihadcılar kendisine talebe maaşı bağlayarak iyice mağdur olmasını önlediler.
Birinci Cihan Harbi sırasında Kahire’de doktorluk yaptı ve Mütarekeden sonra yurda döndü, önce Meclis i Mebusan’a, sonra Ankara’da açılan Meclise Sinop mebusu olarak katıldı. Maarif Vekili olarak Hükümete girdi. 1921 yılında murahhas olarak Rusya’ya gitti. Zaferden sonra Sıhhat ve Muavenet i ictimaiyye Vekilliğine getirildi. Lozan Konferansına ikinci Murahhas olarak katıldı, kendisine yapılan birçok önemli görev tekliflerini kabul etmedi. Mustafa Kemal Paşa’nın İzmir suikastından sonra bütün muhaliflerini tasfiye etmesi üzerine sıranın kendisine geldiğini düşünerek, Avrupa’da hasta olarak yatmakta bulunan eşinin yanına gitmek bahanesiyle Avrupa’ya gitti (1926). 1933 yılına kadar Paris’de, daha sonra da 1933 1938 yılları arasında İskenderiye’de yaşadı. Bu süre içinde Türk Tarihi ve Türkoloji sahalarında araştırmalar yaptı. 1938 yılında Türkiye’ye döndükten sonra Tanrıdağ mecmuasını çıkardı (18 sayı, 1942). Eylül 1942’de vefat etti.
Doktor Rıza Nur 71 eser yazmış, bunların büyük bir kısmı basılmış, diğerleri ise yazma halindedir.

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Siyasal Tarih
  • Kitap AdıCemiyet- i Hafiye
  • Sayfa Sayısı648
  • YazarDr.Rıza Nur
  • ISBN9789753501583
  • Boyutlar, Kapak 13,5x21 cm, Karton Kapak
  • YayıneviŞehir Yayınları / 2005

Yazarın Diğer Kitapları

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur