Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Cinsellik ve Cinsel Sapmalar
Cinsellik ve Cinsel Sapmalar

Cinsellik ve Cinsel Sapmalar

Aydın Arıtan, Erich Fromm

Günümüz toplumu her konuda olduğu gibi cinsellik alanında da yanlışların içinde. Bastırılan ve yasaklanan cinsellik de insanları mutlu edemiyor, serbest ve özgür bırakılan cinsellik…

Günümüz toplumu her konuda olduğu gibi cinsellik alanında da yanlışların içinde. Bastırılan ve yasaklanan cinsellik de insanları mutlu edemiyor, serbest ve özgür bırakılan cinsellik de. Çünkü insanların olaya bakışları yanlış. Karşı cinsi bir rakip, düşman ve en önemlisi bir yabancı gibi görüp, ona yararlanılması gereken bir nesne gözüyle bakıyoruz. Tıpkı doğaya ve hayata yaptığımız gibi. Ne insan, ne de onun cinselliği bir mal, bir meta ve bir tüketim aracı değildir. Ona sahip olunamaz ve o ‘elde edilemez’. Yaşanılması gereken bir süreçtir yalnızca.

YAYIMCININ SUNUŞU

Aslında herkes kendisi için savaşıyor cinsellikte, sevgiyi de ayıp olmasın diye zorla araya sokuşturmaya çalışıyor. Aslında hayvanca bir eylemi, İnsanî kılma çabası bunlar. Oysa insan fi­ziksel olarak bir hayvandan farksız. Ruhun o engin yüceliklerin­de düşünceler, fikirler, hayaller, sevgi akıştan tasarlanırken, ge­riliğe ve ilkelliğe bakın ki, o kişi, dışkı üretiyor, ağzı ve sağı-solu pis kokuyor, kan, ter ve gözyaşı ile mecelleşiyor. Ruhun her an bir hayal kırıklığı yaşaması ve bu geri realite ile birarada bu­lunuşu hazmetmek için büyük gayretler göstermesi ne kadar ta­bii.

Cinsel eylem de, fiziksel boyutuyla aslında son derece “tik­sindirici”, “kaba” ve “hayvani” bir eylem. Tıpkı yemek yemek gibi, cinselliği de güzel kılmak için insanlar binbir icat ve süsle­me geliştirmişler. Hatta bu işi (yemek yemekle birlikte) hayatın en üst hedefi ve zevki haline getirmeye çalışmışlar, çalışıyorlar da. Bu konuların üzerine büyük endüstriler inşa edilmiş. Amaç, bir türlü bir anlam verilemeyen “boş” ve “ölümle birlikte bite­cek” bir hayatın verdiği acıyı ve çaresizliği örtebilmek.

Yanlış ve yine yanlış. Kimse kendini aldatmasın. Gerçek iliş­ki, insanın ruhunun yüceliğine yakışan bir birleşme, gönülden gönüle oluk gibi akan bir sevgi olmalıdır. İnsanın içini ve yüre­ğini titreten. Çocuk istendiğinde ise (bir rivayete göre Orion Uy­garlığında olduğu gibi) sadece bunu istemek ve “âdet yerini bul­sun” diye karşılıklı olarak bir öpücük kondurmak yeterli olabi­ lir. Nedir o, kan-ter içindeki “sıvı nakilleri” ve 9 ay suren karan­lık, yamuk yumuk bir süreç ve annenin çektiği acılar? Bu açıdan bakınca. Tanrı’nın kendisine itaatsizlik eden Adem ile Havva’yı bu yolla cezalandırdığı düşüncesine kapılmamak elde değil.

İnsanlar cinsel eylem sırasında birbirlerini bir nesne olarak ele alıyorlar. İnsanın fiziksel donanımı ve nitelikleri açısından başka türlü davranmak şansları da yok zaten. Tıpkı herşeyi tü­kettikleri gibi, cinselliği de bir tüketim malzemesi haline getir­mişler, birbirlerini de bu iş için bir aracı olarak kullanıyorlar. İn­sanların birbirlerine ihtiras ve cinsel arzu duyabilmeleri için, karşılarındaki kişiyi kendilerinden farklı ve “yabancı” gibi gör­meleri gerekir. Arkadan gördüğünüz ve çok istek duyduğunuz bir kadının, yüzünü dönünce bir erkek olduğunun anlaşılması ya da giysilerine bakıp, istekle başınızı çevirdiğiniz kişinin sizin çocuğunuz olması durumlarını bir düşünün. Belki böylelikle, cinselliğin günümüzde bize lânse edilen biçiminin ne denli yü­zeysel. çarpık ve yanlış temeller üzerine oturmuş olduğunu güz­lerinizin önünde daha iyi canlandırabilirsiniz. Tamamen dış gö­rünüşe. fiziksel özelliklere ve hep “daha çok” ve “daha değişik” zevklere “sahip olmak” eğilimine bağlı olarak gelişen bir cinsel­lik anlayışı, aslında kimseyi tatmin ve mutlu edemiyor. Ama ka­famızda oluşturulan “sahip olmacı” şablona biraz uyan bir çizgi yakalayabilirsek, “tamam doyuma ulaştık” diye kendi kendimi­ze telkinde bulunuyoruz.

Oysa kâinatta varedilmiş tüm birimlerin birbirlenyle içten içe bağlı bir bütünlük olduğunu hisseden ve giderek buna dü­şüncesi ve beyni ile de inanan ve farkeden bir kişi, olayı çok farklı bir biçimde görür. İnsan olmasının zorunlu kıldığı fiziksel özelliklerini abartmaz, büyütmez, söylemez, baş tacı yapmaz. Onları yerinde, gerekli olduğu şekilde ve zamanlarda kullanır. Ve hatta bunları biraz da “kerhen” yani “âdet yerini bulsun” di­ ye yerine getirir. Dünya planının anayasasına tâbi olduğunun bi­linciyle, bu yasaları onaylasın ya da onaylamasın, beğensin ya da beğenmesin, onlara uyum göstermek zorunda olduğunu bilir. Ama asıl ağırlığı, o bütünsellik içindeki fonksiyonunun farkına varmak ve bu göreve ya da fonksiyona uygun olarak düşünmek, yaşamak ve davranmak yönüne verir. Kısaca “görevini yapar” o kadar! Fiziksel ve dünyevî ol anlan abartmaz, ruhsal ve bütünsel olanları da yok saymaz. Değerli olan ve asıl mutluluk vereni, di­ğerinin önüne alır.

Aslında herşey. insanın varoluş sorununa vermeyi arzuladığı bir cevap arayışından ya da doğumla birlikte içine düşülen boş­luğun (yalnızlığın ve acizliğin) ve varoluş olgusunun temelinde­ki çelişkinin (beden ve rıh ya da doğum ile ölüm) çözümünü ve­ya aşılmasını sağlama çabasından başka birşey değil. Ama bunu herkes kendi bedeni, beyni, psikolojisi ve yapısına göre farklı farklı yapar.

Zayıf ve çaresiz olduğumuzu bir çoklarımız farkediyoruz. Bu, bir hayal kınklığı ve acı veriyor bizlere. Ondan sonra iş ge­liyor, bu temel varoluş sorununa bir cevap bulmaya ya da ver­meye. Kimi içe kapanıyor, kimi dışa dönüyor. Bazıları da başka bir plandan gelmiş gibi hissediyor kendini, buraya ait olmadığı­nı farkediyor. İnsan olmaktan, bu dar fizikse) bedenin içinde hapsedilmekten duyduğu rahatsızlığı bilince çıkaran da var, çı­karamayan da.

Çare, durumu kabul etmek ve yapılabilcek en iyi şeyi yap­mak. Çünkü insan dünyaya kabul ederek bedenleniyor, buna iti­raz etmek yanlış olur. Önemli olan kendini tanımak, dünyadaki görev ve fonksiyonunu iyice tesbit etmek ve belirlemek, ondan sonra da “ne varlığa sevinmek, ne yokluğa yerinmek, sadece gö­revini yapmak”. Zaten başka çaresi de yok, bununla yetinmek zorunda.

Fromm’un cinsellik ve sadizm başta olmak üzere, cinsel sap­malar konusundaki düşüncelerini açıklayan makalelerinden olu­şan bu kitaptaki yazılar, Türkçe olarak ilk kez yayınlanma özel­liğini taşıyor. Yararlı olacağını umuyoruz.

Aydın Antan

***

Cinsel özgürlük Hareketinin Bakış Açısı

Son 10 ve hatta 20 sene içinde (ya da daha genel olarak bu yüzyılın başından itibaren) esaslı ve giderek daha hızlı yayılan bir değişim, cinsellik alanında ve cinsel davranışlarda gözlem­lenmektedir. Değişim o kadar belirgindir ki, bir cinsel devrim­den ya da bir cinsel özgürlük hareketinden bahsetmemiz müm­kündür. Bu hareketin genel özelliği, cinsel arzunun kendiliğin­den ortaya çıkan bir istek olduğunun ve cinsel ilişkinin berabe­rinde ille de bir üreme amacı ya da üreme imkânı sağlanmasının gerekli olmadığının düşünülmesidir. Cinsel nitelikli zevkler, her insan için vazgeçilmesi ve sınırlandınlması mümkün olma­yan hazlar olarak kabul edilmektedirler.

Bu düşünce değişimi, bir üreme amacı gütmeyen her türlü cinselliği “gayr-i tabii” (ilahi planına ters düştüğü için) ve günah olarak kabul eden ve mastürbasyon ile karşılaştıran ya da başka bir ifadeyle üremenin, cinsel ilişkinin ”doğal” bir amacı olduğu­nu düşünen klasik Hristiyanlık yaklaşımını ve burada özellikle de Katolik kilisenin bakış açısını reddetmektedir. Cinsel özgür­lük hareketi ilk olarak yirmili yıllardaki genç nesillerin yakın çevresinde başladı. Ellili ve altmışlı yıllarda ise Kuzey Ameri­ka’da ve Avrupa ülkelerinin çoğunda bir kitlesel fenomen özel­liğini kazandı. Bu hareketin ne kadar güçlü olduğunu, kesinlik­le radikal ya da asî yapıda olmayan milyonlarca insanın, Papa’nın doğum kontrol hapları hakkındaki tavsiyelerini reddetme­ leri açık bir şekilde göstermektedir.

Cinsel arzu ya da cinsel mutluluk duyma hakkı açısından sözkonusu cinsel devrim tanımlandığında, bu hareket Batı ülke­lerindeki politik gelişim için tipik olan özgürlük ve bağımsızlık çabalarının bir bölümü şeklinde açıklanabilir ve mantıklı, planlı ve ilerici bir tarihsel gelişim olarak kabul edilebilir. Ancak, problemin bu kadar basit olmadığını gösteren bir dizi soru da mevcut bulunmaktadır. Öncelikle sorulacak sual şudur: Batı dünyası içinde, kişisel özgürlüklerin büyümesi şeklindeki bir eğilimden söz etmek mümkün müdür? Böyle bir varsayım aslın­da ideolojik bir nitelik taşımakta değil midir ve konformizmin ve yabancılaşmanın arttığı gerçeği bu duruma ters düşmekte de­ğil midir? Orta tabakaya ait yetişkin insanlarda ve genel olarak toplumun tamamındaki gençler arasında cinslerarası farkların kalkması, grup-seks ve benzerleri gibi cinsel hareketlerin yaygın hale gelmiş olmaları, aslında orta tabakanın ileri seviyede öz­gürlüğe ve bağımsızlığa kavuştuklarının bir işareti midir?

Yeni cinsel anlayışı günlük yaşantıları içinde tatbik etmekte olan insanların, diğer taraftan düşünme ve hissetme ile ilgili mevcut toplumsal modele de çok güzel uyum sağladıkları ve as­la radikal bir aykırılık ortaya koymadıkları görülmektedir. Bi­zim yabancılaşmış toplumumuzun bu iyi uyum gösteren üyele­rindeki cinsel devrim, bu kişiler klasik bir yaşam tarzını devam ettirdikleri sürece gerçekten bir devrim ya da bir özgürlük ola­rak tanımlanabilir mi? Hippilerin ve sol eğilimli öğrencilerin cinsel davranışları da aynı fenomenin bir parçası mıdır?

Az sonra ifade edilecek olan düşünceler, bu sorulardan bazı­larına bir cevap bulmaya çalışacaklardır.

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Özgürleşme Olgusu ~ Erich FrommÖzgürleşme Olgusu

    Özgürleşme Olgusu

    Erich Fromm

    Özgürlük birçok yenilgiye rağmen savaşlar kazanmıştır. Özgür yaşam için ölümü hiçe sayan bir çok insan olmuştur tarih boyunca.. Bu türden bir ölüm o insanın...

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur