Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Çocuk Eğitiminde Pozitif İletişim
Çocuk Eğitiminde Pozitif İletişim

Çocuk Eğitiminde Pozitif İletişim

Adem Güneş

Eş, eşi ya terapi eder ya da terapiye muhtaç eder. Günümüzde eşler birbirlerini varolduğu hali ile kabul etmedikleri içindir ki, evlilikler incitici bir mücadele…

Eş, eşi ya terapi eder ya da terapiye muhtaç eder.
Günümüzde eşler birbirlerini varolduğu hali ile kabul etmedikleri içindir ki, evlilikler incitici bir mücadele alanına dönüşüyor. Kişiler birbirlerini değiştirmek, dönüştürmek ve başkalaştırmak için mücadeleye girerken, koca bir yaşam, yıpranmışlıklar içinde geçip gidiyor.

Kimi zaman, kadın erkekleştikçe, erkek pasifleşiyor; erkek pasifleştikçe, kadın agresifleşiyor. Kimi zaman ise, erkek agresifleştikçe, kadın çaresizleşiyor; kadın çaresizleştikçe arada çocuklar eziliyor.

Halbuki mutluluğun temel esası ‘koşulsuz saygı’ ve kişinin ‘varolduğu hali ile kabul edilmesi’dir.

Ve insan gördüğü, baskı ve zorlamalar kadar değil, ‘kendi olmasına izin verildiği kadar’ insandır.

Sağlıklı çocuk da, ceza ile korkutularak veya mükâfat ile yönlendirilerek ‘davranış kazandırılmış’ çocuk değildir. Sağlıklı çocuk; bir davranış ‘yanlış’ olduğu için o davranıştan uzak durabilecek ‘iradeyi’ kazanmış çocuktur.

İşte bu kitap bütün bunlardan bahsediyor. Belki de, aile içinde pozitif bir yaşam için gözden kaçırılan ayrıntıları sunuyor.

***

İçindekiler

Önsöz

Birinci Bölüm:
Aile İçi İletişim

Aile İçi İletişimde Kalite’…13
Hissî-duyusal iletişim, zihinsel iletişim…14
Ailede Güven Duygusu Nasıl Oluşur?…23
İletişimde benliğin tehdit algısı…26
Benliği tehdit eden iletişim sözleri…28
İletişimde ‘negatif tetikleme’ nedir?…28
Aile İçi İletişim Yeteneğinin Kaybolması…31
Dolaylı benlik saldırısı…32
Aile içi iletişimde ‘evet’in gücünü keşfetmek…34
Aile içi iletişimde sesin tonu…36
Aile İçi İletişim ve Problem Çözme Yeteneği…39
Aile ferdî kararlarla mı, ’şahs-ı manevî’ olarak mı yönetilmelidir?…42
Sosyallik Aile İçinde Başlar…45
Kaliteli iletişim…46
Aile: ilk sosyal çevre…47
Tartışmalarınızı Çocukların Yanında Yapın Ama…49
Tartışma kültürü oluşmalı…50
Çocuğun gözündeki kara dev: anne-baba tartışması…52
Çözüme kavuşmayan tartışmaların sonucu: dikkat dağınıklığı,hiperaktiflik…53
Tartışma ortamının önemi…56
Aile Büyüklerinin Çocuğun Dünyasındaki Yeri…59
Kopan aile bağlarını, çocuğun kendi dünyasında değerlendirmesi…61
Aidiyet duygusu için büyükler de dikkatli olmalı…63
Çocuklar, dede ve nine profilini bilmeli…65
Ailenin çocuğa tanıtımı…66
Aile Büyükleri ile Anne-Baba Çatışması…69
Güç gösterisinin mağdurları…71
Arada kalan çocuklarsa…73
Gelin-kayınvalide çatışmasına şahit olan çocukların yaşadıkları…74
İç Sesini Duyabilen Anne-Babalar Olabilmek…77
Doğal anne-baba, kendi fıtratını bilir…79
Çocuk davranışlarındaki anormalliğin kaynağı, anne-babadır…82

İkinci Bölüm:
Kişilik ve Karakter Gelişiminde Cezanın Yeri

Ceza, Çocuğun Kişiliğini Bozar…87
Ceza ve çocuk…88
Çocuğun Anormal Davranışlarına Tepki Vermeyelim mi?…93
Pedagojik tik’ ceza mıdır?…94
Pedagojik tik’ ne zaman cezaya dönüşür? …95
Davranış analizinde niyet’ farklılığı; şefkat-şiddet dengesi…96
Şefkat-Şiddet Dengesi…99
Şiddet ve ceza ile çocuk terbiye etmeye çalışanların bahaneleri…100
Ceza Alan Çocuklarda Görülen Davranış Bozuklukları…113
1-Ceza, bir başka anormal davranışı tetikler…117
2-Ceza, utanma’ hissini yok eder…119
3-Ceza, vicdan’ duygusunu köreltir…120
4-Ceza, ezilmişlik’ duygusu oluşturur…121
5-Ceza, kontrolsüz öfkeyi’ körükler…121
6-Ceza ‘nefret’ duygusunu besler…122
7-Ceza, çocuğu ‘ikiyüzlü’ yapar…123
8-Ceza, yalana’ kapı açar…124
9-Ceza, ‘suçluluk duygusu’nu pekiştirir…125
10-Verilmiş ceza, bir sonraki cezanın tesirini azaltır…126
11-Ceza, ceza verenin ‘saygınlığı’nı zedeler…127
12-Ceza, negatif davranışa sebep olur…128
13-Ceza alan, ceza vermeyi öğrenir…129
14-Ceza, basit sorunları ‘kompleks hale’ getirir…129

Bir Davranışın Cezalandırılabilmesi İçin…133
Suçun, kasıtlı olarak işlenmiş olması…134
İdrak nedir?…134
Ehliyet nedir?…135
Çocukta Vicdan Bilinci…137
Vicdanın çocuk terbiyesindeki rolü…138
Anne-babanın vicdanı, çocukların vicdanının çekirdeğidir…139
Doğumu takip eden ilk saatlerin önemi ve vicdan…139
Çocuk, anneye güvenerek hayata güvenir…140
Anne sütü, vicdanı besler…141
Çocuğun karşısında duru bir vicdan ile varolmak…142
Din bir vicdan işidir…144
Fıtrat zorlamayı sevmez…140
Duygusal Yoksunluk Vicdanı Köreltir…147
Çocuğu kendi düzenimize uymaya zorlamak…149
Ağlatarak uyutmak, çocuğun vicdanını katılaştırır…149
Anne kendini çocuğuna göre ayarlamalı…152
Vicdan Eğitimi ve Zaman Dengesi…153
Zamanın oenişlemesi ve daralması…154
Anne-babaların zamanı geniş olmalıdır…156
Merak Duygusu ve Vicdan Dengesi…159
Evet’in gücü…160
Merak duygusunda denge…161
Merak hissini uyandırırken nelere dikkat edilmeli?…165
Çocuklarda Vicdan Hissi, Kişilik ve Karakterin Merkezidir…167
Çocukta kişilik ve karakter…168
Anne-babanın görevi ruhsal iletişimdir…169
Kişilik ve karakter gelişiminde ruhsal iletişimin rolü…171
Çocuk duygusal iletişim içinde incitilmemeli…171
Çocukla mücadele büyük hatadır…172
Kişilik ve karakterin benlikle bağlantısı…173
Kız Çocuğunun Kişilik ve Karakter Gelişimi…177
Kız çocukta karakter gelişimi…179
İrade anne-babanın elinde olmamalı…180
Kız çocuğun dünyasında babanın yeri… 181
Kız çocuğun dünyasında annenin yeri…182
Çocukta İrade İnşasının Önemi…185
Çocuk terbiyesi kal ile değil, hal ile olur…187
Ahlak eğitiminin ikinci dönemi: zihnî eğitim…188
Ahlakî kurallar erkeğe de kıza da öğretilmeli…189
Önce ahlak eğitimi gelir…190
12 yaşından sonra iradeyle tercihin sonucu anlatılmalı…191
Ruhsal beslenme kaynağı, Peygamber Efendimiz (a.s.m.) olmalı…192
Ergenlik döneminde sadece anne-baba yetmez…193

Ek: Çocuk ve Namaz…195

ÖNSÖZ

Bir çocuğun ebeveyninden duyacağı tatlı bir söz, o çocuğun çiçek gibi açıp yaşama sevinci olmasına ne­den olabileceği gibi, ağır bir söz de onu çaresiz bıra­kıp bütün gününü zehir edebilir.

Bir eşin bir eşe sevgi dolu hitabı, o evde işlerin günlerce yolunda gitmesine neden olabileceği gibi, nefret içeren fısıldaması da kıyametlerin kopmasına neden olabilir.

Söz bir büyüdür, sırrı ile söylenirse yaşama sevinci oluşturur.

Bir sözün en büyük destekçisi sesin tonu ve vücu­dun dilidir.

Ebeveynler söz söyleme sanatını becerebildiği ka­dar ebeveyn olabilirler.

Maalesef söz tesir etmemeye başlayınca da, ebe­veynlerin baskı ve zorlaması baş gösterir. Kimi zaman şiddet içeren bir ceza ve kimi zaman da çocuğun arzu ettiği bir şeyi ona verme karşılığında ebeveynler sözle­rinde tesir oluşturmaya çalışırlar. Bu ise bir kısır dön­güdür. Zira çocuk ne kadar ceza alırsa, o kadar arsızlaşır; ne kadar mükâfat alırsa, o kadar unutkanlaşır…

Elinizde tuttuğunuz bu kitap, sözün tesir edebil­mesi için ince ayrıntılardan bahsederken, bir yandan da ceza ve mükâfattın çocuk eğitiminde nasıl da yıkıcı bir rol oynadığına değiniyor.

Umarız ebeveynleri bir kısır döngü içine iten ve bir süre sonra ebeveyn itibarını kaybettiren ceza ve mükâfat olmadan pozitif bir aile yaşamının oluşması­na bu kitap bir nebze olsun katkı sağlar.

ADEM GÜNEŞ İstanbul, 2012

Birinci Bölüm

Aile İçi İletişim

aile içi iletişimde ‘kalite’

“Bütün mutlu aileler birbir­lerine benzer, mutsuz aileler­se kendilerince mutsuzdur­lar” der Leo Tolstoy. Ona göre, dünyadaki mutsuz aile adedince mutsuzluk sebebi olmasına rağmen, mutlu ailelerin temel özellikleri neredeyse birbiri­nin aynıdır.

Aile içi iletişim ve mutlu aile modelleri üzerine çalışmalar yapan Berna Bridge ise; “Mut­lu ve başarılı yaşamanın anahtarı olumlu ve yapıcı iletişim becerileridir” demektedir.

Hiçbir aile terapistinin, psikolog veya pedagogun itiraz edemeyeceği kadar ortak kabul edilen gerçek, aile içi mutluluğun temel esaslarından en önemlisi­nin, aile içi iletişimin ‘kalitesi’ olduğudur. Bir ailenin mutlu bir hayat sürmesi veya mutsuzluk girdabında bocalaması kadar önemli bir fonksiyona sahip olan ‘aile içi iletişim becerisi,’ maalesef ya yeterince anla­şılmamakta veya sonuçları kadar ciddiye alınmamak­tadır.

Zira aile içi iletişimin insan hayatında ne kadar önemli olduğunun bilinmemesi ve doğru bir biçimde uygulanmamasının, bir süre sonraki tabiî sonucunun ailenin yıkılmasına kadar gidebileceği, eşler tarafın­dan maalesef dikkate alınmıyor. İletişim noksanlığı, bir kartopunun çığa dönüşmesine benzer. Nasıl kar­lı dağdan bir avuç kartopu yuvarlandığında, bir süre sonra önü alınamayacak büyüklükte bir çığa dönüşür; aynı bunun gibi, çığ altında kalmış birçok eşin ortak cümlesi de, “Eşim beni yeterince anlasaydı, biz bo­şanmayacaktık!..” veya “Eşim beni hiç anlayamadı!” olmaktadır.

Aile içi mutluluğun temel esaslarından en önemlisi, aile içi iletişimdeki kalitedir.

Eşlerin birbirlerini anlayamıyor olması, sözel ileti­şim becerisi ile ilgili bir durum değildir aslında. Böylesi yakınmada bulunan bir eş, her ne kadar, eşi ile her ortamda rahatça konuşabiliyor, görüş alışveri­şinde bulunabiliyor ve entelektüel seviyede sohbet edebiliyor otsa da, “Eşim beni anlamıyor!” ifadesi ile aslında kastettiği şey, eşi ile arasında ‘hissî-duyusal iletişim’ kuramıyor olmasıdır.

Hissî-duyusal iletişim, zihinsel iletişim

İletişimin klasik sınıflandırmışına bakıldığında, ikiye ayrıldığını görmekteyiz:

1-Sözel iletişim
(2) Sözel olmayan (sözsüz iletişim)

Halbuki bu ayrışma, aile içi iletişimde yetersizlik oluşturur. Çünkü ailede iletişimin en belirgin özelli­ği, ‘hissî-duyusal oluşudur. Nedir bu ‘hissî-duyusal iletişim?’

Duyusal iletişim; fertlerin birbirleri ile kurdukları iletişimi, ‘his- duyu* dünyası ile gerçekleştir­mesidir.”

Duyusal iletişim; fertlerin birbirleri ile kurdukları iletişimi, ‘his-duyu’ dünyası ile gerçekleştirmesidir. Bir başka deyişle; gerek sözel, gerekse sözel olma­yan bütün iletişim unsurlarının ‘duyularla-hislerle’ kurulması haline ‘duyusal-hissî’ veya ‘duygusal’ ile­tişim diyebiliriz. Dolayısıyla birbirlerine hitap eden eşlerin ağızlarından çıkan sözler, duygularını ifade etmiyor ise bu, ‘hissî-duyusal’ iletişim niteliği taşı­yamaz. Veya bunun zıddı olarak, kendisine hitap edi­len bir eş, eşini ‘his-duyu’ dünyası ile dinlemiyorsa, bu dinleme de duyusal iletişim içerisinde yer ala­maz.

Aile içinde fertler birbirleri ile kurdukları iletişi­mi, his-duyu dünyası ile yürüttükleri takdirde, sözel olmayan iletişim de kendiliğinden şekillenmiş olur. Eğer insan, his-duyu dünyası ile iletişim kuracak olursa, o insanın vücudunun kıvrımları, el-kol hare­ketleri, duruşu, yüzünün kızarması gibi sözel olma­yan iletişime ait unsurlar kendiliğinden oluşacak, hissiyatını destekler vaziyette tabiî olarak şekillene­cektir. Bu sayede sözel iletişimi destekleyen vücut yapısının şekillenmesi de en doğal haliyle, kendiliğin­den oluşacaktır; söz ile vücut dili birbirinden kopuk olmayacaktır.

Aile içi iletişime ‘sadece’ sözel ve sözel olmayan bir beceri kazandırmak olarak bakıldığı takdirde, bu bakış açısı, aileleri iletişimde çok başarılı hale ge­tirse de, eşlerin birbirlerini hissetmesinde’ yetersiz bırakacaktır. Çünkü çoğu defa eşlerin birbirlerinden beklediği şey, anlaşılıyor olmak değil, ‘hissediliyor olmak’tır. Sözlerle ortaya koyduğu gerçek değil, duy­gu dünyasının yansımasının algılanmasıdır. Örneğin, eşi ile tartışan bir bayan, öfke halinde eşine, “Seni artık gözüm görmek istemiyor, çık dışarı!” diye ses­lenecek olsa, kendisine böyle seslenilen koca da, “Tamam gidiyorum, madem öyle, bir daha gelmeye­ceğim!” dese, muhtemelen bu kadın, eşinin kendisi­ne böyle karşılık vermesine daha da sinirlenecek ve “Artık karar verdim, sen beni anlamıyorsun!” diye­cektir.

Zira, eşine bu şekilde hitap eden bir hanımın, “Se­ni görmek istemiyorum!” demek suretiyle kastettiği şey, genellikle eşinin gerçekten evden çıkması de­ğil, eşinin kendisine ilgi göstermesini istemesi, ken­disiyle yakınlık kurmasını beklemesidir. Belki kadın, o sırada eşi ile problem sürecini iyi idare edeme­miş olabilir. Veya kadın, ‘problem çözme yeteneği­nin’ eksikliğinden dolayı kavgayı daha da büyüterek bir çözüme ulaşmaya çalışıyor olabilir. Fakat bu bi­linçaltı tahriki ile eşine, “Seni bir daha görmek iste­miyorum!” diye seslenen eşe, “Tamam, gidiyorum!” demek, eşin o anki duygu dünyasını hiç anlamamak demektir.

“Eşlerin birbirlerinden beklediği şey, anlaşılıyor olmak değil, ‘hissediliyor olmak’tır.”

İşte böylesi anlarda, daha da belirgin bir şekil­de ortaya çıkacağı üzere, eşler birbirleri ile hissî- duyusal değil, sadece zihinsel iletişim içinde bulunur­larsa, muhtemelen kendilerinin anlaşılmadığından şikâyetçi olacaklardır.

Aslında, günümüzde aile içi iletişimin temel esas­ları olarak eşlere sunulan tavsiye’ ve telkinlerde; eşin o sırada ne söylediğini anlamak’ değil de, ne söylemek istediğini anlamak’ üzerine dikkat çekil­mektedir. Böyle bir yaklaşım ise, her ne kadar kulağa ilk anda şık gelse de, doyurucu bir ileti­şim yöntemi değildir. Çünkü bu tavsiye, fertleri, zihin vasıtasıyla duyguları anlama gayretine yönlendirecektir. Halbuki bir eşin, diğer bir eşi zihnen algılıyor olması, onun duygu­larını ‘hissetmesi’ demek değildir. Bu sebeple eşler, bu algılamanın karşılığını çoğu defa kendi duygu dünyasında yetersiz bulacaklardır. Bu doğrultuda bir örnek verelim:

Bir gün iletişim problemi olan bir aile, ço­cukları adına danışmanlık almak için geldiler. Bu ailede eşler birbirlerine oldukça yabancılaşmışlardı, fakat bu durumun farkında değillerdi. İkisi de çocuklarının içe kapanması­na ve okul başarısına odaklanmış oldukları için kendi aralarında kaybettikleri değerleri pek hissedemiyorlardı.

Bu ailenin çocukları ile yaptığımız görüş­mede, anne-babanın kendi arasındaki gerginlikle­rin çocuklara olumsuz yansıyor olduğu anlaşılmıştı. Anne, eşinden yeterince ilgi göremediği için, içinde oluşan boşluğu çocuklarına karşı hırçın davranarak, kendini duymamaya odaklıyordu. Bu hırçınlık ise ço­cukların sinmesine, ezilmesine neden oluyor; daha sonra da anne duyarlılığı içinde “Çocuklarımız içe kapanıyor’’ diye eşi ite iletişime geçebilecek bir or­tam oluşturmaya çalışıyordu. Bütün bunları da bi­linçsizce yapıyordu. Aslında çocuklarının problem­li oluşu; anne ile baba arasında bir iletişim ortamı oluşturduğu için, çocuklarının problemden kurtul­ması, anne-baba arasında konuşacak bir konu bırakmayacağı için, bilinçaltından bu şiddet ortamı devam ediyordu.

Sorunun böylece tespit edildiği bir seansta anne çok ağladı. Eşinin kendisine ilgisizliğini bütün bastırmışlığı ile dışa vurdu. Bütün bunlara şahit olan baba ise şok geçirdi. Halbuki kendisinin çok ilgili bir baba olduğunu düşünüyordu. Ama eşi ile iletişim kurduğu zamanları şöyle bir kâğıt üstüne yazması istendiğin­de, hep çocuklarının problemleri üzerinden iletişim kuruyor olduğunu kendisi de hayretler içinde gördü.

Bir eşin, diğer bir eşi zihnen algılıyor olması, onun duygularını hissetmesi’ demek değildir.”

Hanımı evde çocuklarla çok bunaldığı için akşam ona çiçek getiriyordu örneğin. Ama bu annenin mora­li düzgün ve mutlu ise hediyeler kesiliyordu. Hanımı çocuklarına kötü davrandığı ve bundan dolayı da piş­manlık hissi ile ağladığı sırada onu teselli etmek için yanında yer alıyordu. Ama çocuklarla arası iyi oldu­ğu günler genelde bilgisayar arkasında veya televiz­yon karşısında vakit geçirmeyi tercih ediyordu. Ya da çocuklardan çok bunalan anne “Biraz dışarı çıkmak, nefes almak istiyorum; birlikte dışarı çıkalım mı?” di­ye eşine teklif ediyor ve eşi de ‘eşinin morali düzelsin diye’ onunla dışarıda yürüyüşe çıkıyordu. Aslında gü­zel bir iletişimin varolduğu sanılan bu anların hiçbiri ruhsal doyum sağlayan türden değildi. Bunlar, sade­ce durum idare etmek için gerçekleşen yüzeysel iletişimlerdi. Zaten anne de bu durumu gayet net ifade ediyordu:

‘ Akşam çok bunaldığımda ve eşimle dışarı çıkmak istediğimde, eşim bunu kabul ediyordu. Sağ olsun, birlikte dışarı çıkıyorduk; ama biraz yürüdükten son­ra, bana dönüp ‘‘Yeter mi bu kadar?” diye sorduğunda yıkılıyordum. O an anlıyordum ki eşim beni hiç anla­mıyordu.”

Yukarıdaki örnekte de görüleceği üzere eşler ara­sındaki iletişim ‘sadece’ birbirini anlamaya ve ihtiyaç­ları karşılamaya dönük, yüzeysel bir iletişim halinde ise bu durum ‘doyumsanmış’ bir iletişim değildir. İş­te; belki de bu yüzden, aile terapistleri eşler arasın­daki iletişim problemlerini ele alırken onların, ‘sözel iletişim becerisi’ni değil, ‘duyusal iletişim becerisi’ni geliştirme gayreti sergilemelidirler. Aksi halde, sa­dece, insan jest ve mimiklerini anlamak, etkili vücut dili kullanmak veya vücut dilini okumak gibi, birtakım usullerle eşler arasındaki iletişim becerisini artırma­ya çalışmak, eşlerin birbirlerine duyduğu ihtiyacı an­lamamak olur.

Zaten, bir aile içinde hissî-duyusal iletişim sağlık­lı bir şekilde yürüyor ise, o ailedeki fertlerin, duygu dünyasından kaynaklanan vücut dilini zihnen öğren­meye gayret sarf etmesi gereksizdir. Zira eş, eşinin kendisi ile kurduğu hissî-duyusal iletişimin en tabiî sonucu olarak ortaya çıkan vücudundaki kıvrımlar­dan, gözündeki bir damla yaştan, yüzündeki mahcu­biyetten birçok şey anlayacaktır. Bu konuda ne bir kurs almaya ihtiyaç vardır, ne de vücut dili okuma eğitimi görmeye.

Eşler arasındaki iletişim ‘sadece’ birbirini anlamaya ve ihtiyaçları karşılamaya dönükse, bu, ‘doyumsanmış’ bir iletişim değildir.”

Bunun da ötesinde, eşler, vücut dilini etkin bir şekilde kullanmaya yönelik birtakım beceriler elde ederlerse, elde edecekleri bu beceriler, eğer kendi duygu dünyaları ile uyuşmuyorsa, iletişim kuran ki­şi eşini yanıltır. Böylesi bir hal, evliliğin ilerleyen saf­halarında ortaya çıkarsa, eşler arasında güvensizli­ğe ve iletişimin büyük bir darbe almasına sebep olur. Ama, kişinin vücut dilini kullanmada profesyonellik kazanma süreci, oldukça karmaşıktır. Hem çok uzun ve yorucudur, hem de böylesi kurulan iletişimlerde…

Eklendi: Yayım tarihi

“Çocuk Eğitiminde Pozitif İletişim” için bir yanıt

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Çocukluk Sırrı ~ Pedagog Adem GüneşÇocukluk Sırrı

    Çocukluk Sırrı

    Pedagog Adem Güneş

    Her çocuğun özünde, o çocuğun nasıl bir yetişkin olacağının şifrelerini barındıran ‘çocukluk sırrı’ vardır. Bu sır, çocuğun içinde ‘buyurucu bir iç kılavuz’ olarak, mütevazı...

  2. Doğal Ebeveynlik ~ Adem GüneşDoğal Ebeveynlik

    Doğal Ebeveynlik

    Adem Güneş

    Bugün çocuklarda karşılaşılan problemlerin çoğunun temelinde, çocuğun kendi gibi olmasına izin verilmemesi yatar. Çocuk içinde hissettiği coşkuyla sağa sola koşacak olsa “Bu çocuk hiperaktif...

  3. Annelik Sanatı ~ Pedagog Adem GüneşAnnelik Sanatı

    Annelik Sanatı

    Pedagog Adem Güneş

    Günümüzde anne olmak da zor, günümüz annelerinin elinde çocuk olmak da… Aslında annelerin çocuklarından bekledikleri şeyler çok değil… Saygılı, dürüst, iyi eğitimli, büyüğünü sayan,...

Beriahome Harf Kupa

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur