Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Dini Şiarlar (İbadetlerin Toplumsal Yaşama Etkileri)
Dini Şiarlar (İbadetlerin Toplumsal Yaşama Etkileri)

Dini Şiarlar (İbadetlerin Toplumsal Yaşama Etkileri)

Hasan Turabi

İÇİNDEKİLER GİRİŞ / Dini Şiarlar 7 Şer’i Temellere Dayalı Hayatta  Rehber Birliği: 29 İbadet Eden Kulun Yeryüzündeki Yolculuğu. 43 Kulluk Hayatı Zamanla İç içedir…

İÇİNDEKİLER

GİRİŞ / Dini Şiarlar 7

Şer’i Temellere Dayalı Hayatta  Rehber Birliği: 29

İbadet Eden Kulun Yeryüzündeki Yolculuğu. 43

Kulluk Hayatı Zamanla İç içedir 53

Ümmetin Yardımlaşma ve  Dayanışma ile Birlik Olması: 63

Hayatta Hakkın Davetine İcabet Etmek. 71

Hayata Karşı Daima Hazırlıklı Olmak. 83

Azimle, Umutla ve Tevekkülle  Hayata Atılmak. 93

Huşu, Takva, Cihad ve Sabırla Yaşamak. 109

Hatalardan Sonra Tövbe Ederek  Hayatı Doğrultmak: 141

GİRİŞ / Dini Şiarlar

Şiarlar görünüşte bir manası olmayan ancak kullanıldıkları yerlere göre mana kazanan davranışlar ve sembollerdir. Dini şiarlar ise, Allah’a kulluk amacıyla yapılan ya da edinilen fiiller, kul olma durumunu ifade eden sembollerdir. Müminin belli durumlar ya da münasebetlerle Rabbine yakarış için yalnız başına ya da cemaatle yerine getirdiği ibadetler de şiarlardandır. Ancak ibadetlerin etkileri genellikle hayatın diğer alanlarına ve topluma da sirayet eder.

İbadetlerin insanın iç dünyasına ve dışa yansıyan olmak üzere iki farklı boyutu vardır. İçsel boyutu; Allah Teala’yı her şekilde ve daima zikretmek, varlıkta tecelli eden yüce sıfatları ve isimleri ile O’nu yücelterek sadece O’nun için ibadet etmek, O’na iman etmek, birlemek, teslimiyet ve huşu ile selamlamak, O’nu övülmeye layık ve sığınılacak tek mabud olarak kabul etmek, dünyada kadere, ahirette cezaya karşı rahmetini dileyerek dua etmek gibi mü’minin iç dünyasında bulunan bunlara benzer diğer niyetler ve duygulardır.

Dışa yansıyan boyutu ise; mü’minin içindeki bu duygu ve niyetlerin açıkça duyulabilecek ya da görülebilecek şekilde ifade edilmesidir. Bunlar mü’minin içindeki ibadet niyetini ortaya koyar, bedensel hareketlerle fiili olarak amel etmek şekliyle kendilerini gösterirler. Gözle görülebilen ve duyulabilen tüm bu ifadeler, ibadetin ahiret ile bağlantılı bir olgu olduğu, dünyevi herhangi bir amaç içermediği, telaffuz edilen sözlerin ve hareketlerin sadece ve sadece Allah rızası için yerine getirildiği hissini verir.

Samimi müminde ibadetin zahiri ve batıni yönü birlikte bulunur. Kalben ahirete imandan sapan, açıkça küfrünü göstermeyen, dünyanın ve nefsinin fitnesine aldanıp, şeytana uyan kişi de ibadet edebilir. Ancak bu kişi her ne kadar zahiren ya da örfi olarak ibadet eder gibi görünse de amacı topluma iyi görünmektir. Gerek dilinden sadır olan sözler, gerekse de azalarıyla yaptığı hareketler -iç dünyasında bulunması gereken- Allah rızasını kazanma duygusunun bir ifadesi değildir. Gerçek ibadet; riya ile hiçbir ilişkisi bulunmayan, samimi duyguları yansıtan bir şiardır.

İman aslında bir bilgidir. İnsanın fıtratına işlenmiş gaybi hakikatlerin bilgisidir. Kainat üzerine tefekkür etmek ve Allah’ın ayetlerinden ders almak bu bilginin iman olarak muhafaza edilmesine yardımcı olur. Ancak bu iman dünya hayatında tehlikelere açıktır. Dünyevi tasarruflar, nefsi istekler ve şeytanın vesveseleriyle sarsılabilir. Müminin elde etmeye çalışması gereken tevhidi iman -her ne kadar kemale ermemiş olsa da- iç dünyasında Allah ile bağlantısını hiçbir zaman koparmamak, vicdanındaki iman parıltılarını daima canlı tutmak şeklinde olmalıdır. Mümin hayatta karşılaştığı imtihanlarda daima rabbinin hikmetini arar. Sınavı ne kadar uzun sürerse sürsün sebatla Rabbini zikretmekten vazgeçmez. Henüz rüşde ermediği dönem ve bilincini/aklını kaybettiği ya da uyuduğu zamanlar haricinde Rabbi ile olan bağını hiçbir şekilde koparmaz.

Bütün müminlerde unutkanlığa, gaflete, fitneye, iman pencerelerini kapatıp ahiret ile olan bağını kaybetmesine sebep olacak dünyevi meşguliyetlere kapılmamak için mücadele etme kapasitesi mevcuttur. Mümin bu tehlikelere karşı doğru söz ve salih amelle mücadele eder. Mücadelesini imanı ile destekler. Böylece zorlukları aşar. İbret, öğüt ve zikirle sonuçlandığı için doğruluğunu ispat etmiş olan tecrübeleri ile iman bilgisini yeniler. Böylece kalbi mutmain olur ve sağlam bir imana ulaşır. Fakat dünya işleri her ne kadar salih olsalar da, dünyevi amaçlar içerdikleri için müminin ahiret ile olan bağını zayıflatma tehlikesi içerirler. İbadetler esnasında kullanılan zikirler ise yeryüzünde hiçbir beşerin birbiriyle konuşmakta kullanmadığı hoş ve güzel sözlerdir. Yine ibadet kapsamına giren fiiler dünyevilik içeren herhangi bir amaca uygun olmayan, sırf Allah (c.c) rızası için yerine getirilen salih amellerdir. Bu yüzden de imanın en doğru ve en mübarek ifadesidirler. Soyut tefekkür olmaktan öteye geçerek sesler ve hareketlerle somut bir hal alırlar. Allah rızasına ve ahirete yönlendirir,  imanı besler ve onu güçlendirirler.

Mü’min kalben ahireti hatırlamayı sürdürmek, kendini Allah’a samimiyetle teslim edebilmek için ibadetlere bağlanır. Bunların en kolay eda edileni, dolayısıyla da en yoğun şekilde devam edileni sözlü olarak Allah’ı sürekli zikretmektir. Çünkü hayat mü’minin kalbinde zaten mevcut olan Allah’ın zikrini tasdik ve ifade ederek daha mamur hale gelir. Batıni zikre oldukça yakın olan bu şiar “zikir” olarak adlandırılır. Söz konusu bu zikrin en güzeli kitap halinde bu günlere kadar nakledilmiş olan Allah Teala’nın nasslarını okumaktır. O; hikmetli, nurlu, doğruyu yanlıştan ayıran ölçü, rahmet ve hidayet kaynağı ve Allah’ın Hak sözüdür. Mümin O’nu gün içinde defalarca farz ya da nafile olarak tekrarlar, sözlerinin akışı içinde delil olarak gösterir. Müslüman’ın günlük hayat içinde çeşitli vesilelerle kendiliğinden tekrarladığı Kur’an ayetleri, Peygamber (s.a.v)’in ya da selefi salihinin sözleri de zahiri zikirden sayılır. Bazen mü’minin hayatta karşılaştığı imtihanların zorluğu onun içindeki zikri canlandırır. Böylece hayatın her köşesinde her bucağında zikrin başka bir yönünü ifa eder, kendisine kolay gelen dille ve üslupla zikrini ifade eder.

İbadetler bütün hayata etki ederler. Her ne kadar edası için belli vakitler olsa ve sürekli gibi görünmeseler de aslında hayat boyunca çeşitli rollere bürünerek varlıklarını sürdürür, zamanın akışı içinde kesintisiz olarak Allah Teala’ya iletilirler. Batıni zikir kesintisiz olarak devam ederse ibadetlere canlılık verir ve onlarla hayatı kolaylaştırır, maruz kalınan sınavlara rağmen daima yenilenerek varlığını sürdürür. Zahiri zikir imanın en açık beyanıdır ve neredeyse bütün hayatı kaplar, ibadetlerin tam anlamıyla eda edilmesi için batıni zikre eşlik eder. Zahiri zikir ibadetler esnasında tekrar edilir, yapılan hareketlerin anlamlarını açıklar. Namaz Allah’ı yüceltme, birleme, O’ndan korkma ve itaat gibi batıni zikirler üzere kuruludur ve tüm bu duygular namaz esnasındaki sözlü zikirlerde ifadelerini bulurlar. Kur’an’ın farz olarak okunuşu, sünnet olan ya da kendiliğinden seçilen sözlerin okunması suretiyle zikir bütün namazı kaplar. Namaz niyetiyle, hareketleriyle, sözleriyle mü’minin farz ya da nafile olarak gün boyunca sürekli yöneldiği bir ibadettir. Oruç Allah’tan korkarak istekleri kontrol altına alma niyeti, Allah’ı, O’nun verdiği rızkı, nimetleri zikretmektir. Aynı zamanda dilini de boş ve günah sözlerden uzak tutmaktır. Oruçlunun zikri sabahtan akşama, akşamdan sahura kadar ve nihayet Ramazan’dan sonra bayram günlerine kadar uzar. Her yılın bir ayı oruç tutulur, dileyen diğer zamanlarda da dilediği kadar oruç tutabilir. Hac ibadeti esnasındaki niyetler de Mescid-i Haram’a yönelirken, hacdaki şiarları ve haccın rükunlarını yerine getirirken söylenen zikirler ile kemale erer. Hac ibadeti de hayatta bir keredir. Ama dileyen daha fazla hacca ya da umreye gidebilir. Zekat ise yine her yıl eda edilen mali bir ibadet, bir zikirdir. Zekatı eda ederken yaralayıcı söz söylemekten kaçınılmalıdır. Yıl içerisinde verilen sadakalarla zekat da yenilenmiş olur.

Müminin kalbindeki Allah ve ahiret inancının ifadesi olan ibadetlerin kaynağı bir olduğu gibi hedefleri de birdir. Namaz dinin direğidir. Namazı kılan diğer ibadetleri de yerine getirmiş gibi olur. Çünkü okunan Kur’an ayetleri, hem bedenen bütün vücut hareketleriyle; hem de içsel bir yönelişle Allah’a yönelerek, fikren, kalben ve lisanen insanın bütün potansiyeliyle tatbik edilen sünnetleri ile dinin aslına ulaşan kapsamlı bir ibadettir. Yeme-içme, boş sözler ve insanlar arasındaki alışkanlıklardan uzak durmakla bir nevi oruçtur. İçsel bir yönelişle dünyevi eğilimlerden uzak, şirksiz bir şekilde Allah’ı birleyerek Beytullah’a yönelerek eda edilmesi nedeniyle de bir nevi hacdır. Namaz aynı zamanda bir miraçtır. Eda edildiği süre içerisinde ticari faaliyetlerden uzak durulması nedeniyle de malın zekatı, yine nefsin Allah’tan uzaklaştıran kışkırtmalarından uzak durulduğu için ruhun da zekatıdır. İşte bu nedenle Kur’an’da onlarca defa zekatla birlikte zikredilmiştir. Mü’min gün içinde kıldığı farz, sünnet ve nafile namazlarla adeta oruç, hac ve zekat ibadetlerini de tekrar tekrar yerine getiriyor gibidir.

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur