Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Dönüşüm
Dönüşüm

Dönüşüm

Franz Kafka

Gregor Samsa bir sabah tedirgin düşlerden uyandığında, kendini yatağında devasa bir böceğe dönüşmüş buldu. Dönüşüm edebiyat tarihinin belki de en müthiş bu cümlesiyle başlar….

Gregor Samsa bir sabah tedirgin düşlerden uyandığında, kendini yatağında devasa bir böceğe dönüşmüş buldu.

Dönüşüm edebiyat tarihinin belki de en müthiş bu cümlesiyle başlar. Ama bunun, anlatının en dokunaksız cümlelerinden biri olduğunu satırlar ilerledikçe anlarız. Samsa beklendiği gibi panik içindedir. Ama yaşadığı panik, sanıldığı gibi böceğe dönüşmüş olmasından değil, geç kalmasındandır. Çünkü işe geç kalması, işini riske atması demektir ve o, bu riski göze alamaz. Ailesi borç yükü altında ezilmekte ve bütün aile Samsa’nın eline bakmaktadır. İşte Kafka’nın derin sezgisiyle önceden haber verdiği asıl korkunç gerçeklik… Birey kendi bedeninden, varoluşundan kopmuş, olağanüstü durumunu bile göz ardı edebilecek kadar sosyal yaşama batmış ve kendine yabancılaşmıştır. Ancak, devasa bir böceğe dönüşünce topluma da yabancılaşır. Acı süreç, toplumun giderek onu kendi dışına itmeye çalışması, onun da var gücüyle toplumun bir yerine bağlanmak için verdiği mücadeleyle geçer.

Bu, belki de hepimizin trajedisidir.

Franz Kafka, Dönüşüm’le modern temaları klasik alegorik anlatımla eriterek dünya edebiyatında beklenmedik ufuklar ve anlatım olanakları açmıştır.

1

Grigor Samsa bir sabah tedirgin düşlerden uyandığında, kendini yatağında devasa bir böceğe dönüşmüş buldu. Zırh gibi sert sırtının üstünde yatıyor, başını biraz kaldırınca o bombeli, kahverengi ve yay biçimli sertlikler tarafından bölünmüş karnını görüyordu; bu kamın tepesinde yorgan, tamamen kayıp düşmeye hazır, güçlükle tutunabiliyordu. Vücudunun geri kalan kısmına oranla sanacak derecede ince, kendisine ait bir sürü bacak, gözlerinin önünde çaresizce titreşip duruyordu.
“Bana ne olmuş böyle?” diye düşündü. Bir rüya deşildi bu. Odası gerçi biraz küçüktü, ama hâlâ gerçek bir insan odasıydı ve çok iyi bildiği o dört duvarın arasında sakince duruyordu. Paketinden çıkarılmış kumaş örneklerinin dağınık bir şekilde yayıldığı masanın üzerinde Samsa bir pazarlamacıydı bir süre önce resimli bir dergiden kesip sevimli ve altın kaplamalı bir çerçeveye yerleştirdiği resim asılıydı. Resimde dimdik oturan ve kollarının dirsekten aşağısının içinde tamamen kaybolduğu ağır bir kürk manşonu izleyiciye doğru tutarı, şapkası ve atkısı kürklü bir kadın görülüyordu.
Derken Gregor’un bakışları pencereye yöneldi. Dışarıdaki kapalı hava pencerenin teneke pervazına çarpan yağmur damlalarının sesi duyuluyordu onu büsbütün hüzünlendirdi. “Biraz daha uyusam da bütün bu saçmalıkları unutsam nasıl olur?” diye düşündü, ama tamamen imkânsızdı bu; çünkü Gregor sağ tarafına yatıp uyumaya alışkındı, oysa şu anki durumunda vücudunu o konuma getiremiyordu. Bütün gücüyle kendini sağa doğru fırlatmaya ne kadar çalıştıysa da her seferinde salınarak eski konumuna geri dönüyordu. Bunu en az yüz kere denedi kıpırdayıp duran bacaklarını görmemek için gözlerini kapamıştı ve ancak sağ tarafında daha önce hiç hissetmediği hafif, boğuk bir ağrı hissetmeye başlayınca denemekten vazgeçti
“Tanrım,” diye düşündü, “ne zor bir meslek seçmişim! Gece gündüz yollardayım. İşle ilgili telaşlar evdeki asıl işle ilgili olanlardan çok daha büyük, üstelik bir de sırtıma şu seyahat belası yüklenmiş durumda, tren bağlantılarıyla ilgili kaygılar, düzensiz, kötü yemekler, sürekli değişen, asla uzun sürmeyen, asla içten olmayan bir ilişki trafiği… Seylan görsün yüzlerini!” Karnının üst kısmında hafif bir kaşıntı hissetti; başını daha iyi kaldırabilmek için yavaş yavaş yatağın başucuna doğru sırtüstü kaydı; kaşınan yeri buldu, orası ne olduklarına karar veremediği bir sürü küçük beyaz noktacıkla kaplıydı; bir ayağıyla söz konusu yere dokunmak istedi, ama hemen ayağını geri çekti; çünkü dokunduğu anda vücudunu soğuk bir ürperti kaplamıştı.

Tekrar eski konumuna geri kaydı. “Şu erken kalkmalar yok mu,” diye duşundu, “insanı büsbûtûn aptallaştırıyor. İnsan dediğin uykusunu almalı. Diğer pazarlamacılar harem kadınları gibi yaşıyorlar. Örneğin öğleden önce aldığım siparişleri başka bir deflere getirmek üzere otele geri döndüğümde, hu beyler daha yeni kahvaltıya olurmuş oluyorlar Ben bunu patronun yanında yapmaya kalkışsam anında kapı dışarı edilirim. Gerçi bunun benim için çok iyi bir şey olup olmayacağını da kim biliyor ya!… Anne babam yüzünden kendimi tutmasam çoktan istifa ederdim; patronun karşısına çıkar, düşüncelerimi içimden geldiği gibi söylerdim. O da kürsüden düşerdi! Kürsünün üstüne oturup çalışanına tepeden bakarak konuşmak da tuhaf bir tarz, hele bir de söz konusu çalışan patronun az işitmesi yüzünden kürsüye iyice yaklaşmak zorunda kalıyorsa… Neyse, henüz ümitler tamamen yitirilmiş değil; anne babamın borçlarını ödemek için gerekli parayı topladığım arıda ki bu beş yıl daha sürebilir bu işi kesin yapacağım. O zaman büyük operasyon gerçekleşmiş olacak. Ama şimdilik yalaktan kalkmak zorundayım. Eira trenim beşte hareket ediyor.”
O sırada komodinin üzerindeki çalar saate baktı. “Yüce Tanrım!” diye düşündü. Saat allı buçuktu ve göstergeler sakin sakin ilerliyordu, hatta buçuğu geçmiş, neredeyse çeyrek kalaya varmıştı. Saat çalmamış mıydı yoksa? Yataktan, saatin doğru bir şekilde dörde kurulu olduğu görülebiliyordu; mutlaka çalmıştı. İyi ama saatin o mobilyaları sarsan gürültüsünden uyanmamak mümkün müydü? Tamam, sakin bir uyku uyumamış», ama muhtemelen daha derin uyumuştu Peki şimdi ne yapacaktı? Bir sonraki tren saat yedide kalkıyordu, ona yetişebilmek için deli gibi acele etmesi gerekecekti ve koleksiyon henüz paketlenmemişti; kendisini hiç de zinde ve canlı hissetmiyordu. Üstelik trene yetişebilse bile patronun gürlemesi kaçınılmazdı, zira işyeri görevlisi beş trenini beklemiş ve onun geciktiğini çoktan rapor etmiştir. O, patronun akılsız ve omurgasız bir yaratığıydı. Arayıp hasta olduğunu söylese ne olurdu ki? Son derece sıkıntılı ve şüphe uyandırıcı bir durum olurdu bu, çünkü Gregor beş yıllık hizmeti boyunca henüz bir kere bile hasta olmamıştı, ü zaman patron mutlaka sağlık sigortasının doktorunu da alıp gelir ve anne babasına oğullarının tembelliğinden yakınır, bütün bahaneleri sigorta doktorunu işaret ederek savuştururdu; çünkü bu doktora göre dünyada sadece sağlıklı, ama işten kaçan insanlar vardı. Kaldı ki şu durumda adam pek de haksız sayılabilir miydi? Gregor kendini, o uzun uykunun ardından, gerçekten de yersiz olan uyuşukluk dışında büsbütün iyi, hatta son derece aç hissediyordu.
Bütün bunları alelacele düşündüğü sırada, yataktan ayrılmaya henüz karar veremeden tam da o anda saat altı kırk beşi gösteriyordu yatağının başucu tarafındaki kapıya dikkatlice vuruldu
“Gregor,” diye seslendi biri annesiydi “saat allı kırk beş. Çıkmayacak miydin sen?” Ah o yumuşak ses! Gregor annesine cevap veren kendi sesini duyunca dehşete düştü; gerçi ses yine eski sesiydi, ama içine, sanki alttan aha, bastın la mayan, acılı bir cırıltı karışıyordu; sözcükleri, sadece ilk duyuldukları anda biçimsel olarak anlaşılabilir halde bırakan ve bunu da sanki son yankılanma anında, doğru duyulup duyulmadıkları bilinmesin diye yapan bir cırıltı. Gregor ayrıntılı bir şekilde cevap vermek ve her şeyi açıklamak istemişti, ama bu koşullar allında sadece şunu söylemekle yelindi: “Evet, evet. sag ol anne, ben de kalkıyordum.” Ahşap kapı yüzünden Gregor’un sesindeki değişiklik herhalde dışarıdan pek fark edilmiyordu; çünkü annesi bu açıklamayla sakinleşti ve terliklerini sürüyerek oradan uzaklaşır Bu arada bu küçük görüşme yüzünden ailenin diğer ferileri de Gregor’un beklenenin aksine hâlâ evde olduğunu fark etmişti. Babası yan kapılardan birine vurmaya başlamıştı bile; yumuşak bir biçimde, ama yumrukla “Gregor, Gregor,’ diye seslendi, “ne oldu’ Ve kısa bıı aradan sonra, bu kez daha pes bir sesle yeniden uyardı: “Gregor! Gregor!” Diğer yan kapının ardında ise kız kardeşi alçak sesle yakınıyordu: “Gregor’ İyi değil misin? Bir şeye mi ihtiyacın var?” Gregor ervahını her iki yana doğru verdi: “Artık hazırım,” bozcuklerın arasında uzun bir mola vererek ve onları son derece dikkatli telaffuz ederek sesindeki acayiplikleri gidermeye çalışıyordu. Baba da kahvaltısına geri döndü, ama kız kardeşi fısıldamayı sürdürdü: “Gregor, aç kapıyı, yalvarırım.” Gregor kapıyı açmayı aklının ucundan bile geçirmiyordu, tersine, seyahatlerden edindiği, evde bile gece boyunca bütün kapıları kilitli tutma alışkanlığı için kendini takdir ediyordu.
ünce sakin bir şekilde ve rahatsız edilmeden kalkmak, giyinmek ve her şeyden önce de kahvaltı etmek isliyordu; ancak ondan sonra diğer şeyleri düşünecekti; iyice anlamıştı ki yatakta düşünüp durmakla mantıklı bir sonuca varamayacak! ı. Daha önce de sık sık, belki uygunsuz yatmaktan dolayı, kalktıktan sonra şurasında burasında, sadece kuruntu oldukları ortaya çıkan hafif ağrılar hissettiğini anımsıyordu ve bugünkü kuruntularının yavaş yavaş nasıl dağılacağını merakla bekliyordu.
Sesindeki delikliğin şiddetli bir soğuk algınlığının, seyyar pazarlamacılara özgü bir meslek hastalığının habercisinden başka bir şey olmadığından en küçük bir kuşkusu yoklu.
Yorganı fırlatıp atmak çok kolay oldu kendim biraz şişirmesi yetti ve yorgan kendiliğinden düştü Ama bundan sonrası zordu, özellikle vücudunun muazzam geniş olması nedeniyle. Doğrulabilecek için ellere ve kollara ihtiyacı vardı, oysa bunun yerme mütemadiyen çeşit çeşit hareketler içinde bulunan ve ustüne ustluk bir de hükmedemediği bir yığın bacakçıga .ahıpu Hırını bükmeye kalksa aldığı ilk sonuç aynı bacağın ileri doğru uzanması oluyordu; bu bacakla yapmak istediği şeyi en sonunda basarsa bile, diğerleri iplerini koparmış gibi son derece yüksek ve acı verici bir hareketlilik kazanıyordu. “Sakın yalakta boş boş oyalanma,”‘ dedi Gregor kendi kendine
Önce vücudunun alı kısmıyla yataktan çıkmayı denedi, ama bu alt kısmın, ki orayı henüz görmemişti ve neye benzediğine dair kafasında doğru dürüst bir şey canlandıramamıştı, zor hareket edebildiği ortaya çıktı; her şey çok yavaş ilerliyordu; en nihayet kendini, neredeyse çılgına donmuş halde, bütün gücünü toplayarak pervasızca öne doğru fırlattığında, yönü yanlış seçtiğinden, yatağın ayakucundaki tahta kısmın alt tarafına şiddetli bir şekilde çarptı ve hissettiği yakıcı ağrı ona, o an belki de en hassas yerinin tam da vücudunun alı kısmı olduğunu öğretti
Bu nedenle yataktan önce vücudunun üst kısmını çıkarmayı denedi ve başını dikkatli bir şekilde yatağın kenarına doğru çevirdi. Çok da kolay oldu bu. Derken bütün genişliğine ve ağırlığına rağmen vücudun geri kalanını……

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Babaya Mektup ~ Franz KafkaBabaya Mektup

    Babaya Mektup

    Franz Kafka

    “Çok sevgili baba, geçenlerde bir kez, senden korktuğumu öne sürmemin nedenini sormuştun. Genellikle olduğu gibi, verecek hiçbir cevap bulamadım, kısmen tam da sana karşı...

  2. Ceza Sömürgesi ~ Franz KafkaCeza Sömürgesi

    Ceza Sömürgesi

    Franz Kafka

    Kafka külliyatından seçilen biri kısa dört öykü, okuru, yazarın metaforlarla döşeli labirentler dünyasında heyecanlı ve alışılmadık bir okuma serüvenine davet ediyor. Okur, gerçek hayat...

  3. Dava ~ Franz KafkaDava

    Dava

    Franz Kafka

    Cem Yayınevi, çağımızın büyük yazarlarından Kafka’nın bütün eserlerini, Kâmuran Şipal’in Türkçesiyle yayımlamaktadır. Bütün eserlerde Kafka’nın «Bir Savaşın Tasviri», «Hikâyeler» ve «Taşrada Düğün Hazırlıkları» adlarını...

Beriahome Harf Kupa

Aynı Kategoriden

  1. Sindirella Anlaşması ~ Sarah StrohmeyerSindirella Anlaşması

    Sindirella Anlaşması

    Sarah Strohmeyer

    Nola’nın en büyük hayali çalıştığı dergide köşe yazarı olmaktır. Fazla kiloları yüzünden bu isteği reddedilince Nola hayali bir karakter yaratmak zorunda kalır: Belinda Apple!...

  2. Cadılar Dışarıda ~ Terry PratchettCadılar Dışarıda

    Cadılar Dışarıda

    Terry Pratchett

    “Hayal görmenin lüzumu yok,” dedi Havamumu Nine. “Her şey zaten yeterince kötü.” Birbirinden ateş, barut ve su kadar farklı olan üç cadı, zorlu bir...

  3. Düşüş ~ Albert Camus Düşüş

    Düşüş

    Albert Camus

    Bazı durumlarda devam etmek, yalnızca devam edebilmek insanüstü bir şeydir.Başarılı ve saygın bir avukat olan Jean-Baptiste Clamence, bir akşam evine dönmek için Seine Nehri üzerindeki bir köprüden geçerken...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur