Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Güneşe Bakmak Ölümle Yüzleşmek
Güneşe Bakmak Ölümle Yüzleşmek

Güneşe Bakmak Ölümle Yüzleşmek

Irvin David Yalom

Öz-farkındalık büyük bir armağan, hayat kadar değerli bir hazinedir. Bizi insan yapan şeydir. Ama bedeli de çok ağırdır – ölümlülük yarası. Varoluşumuz, büyüyüp gelişeceğimiz…

Öz-farkındalık büyük bir armağan, hayat kadar değerli bir hazinedir. Bizi insan yapan şeydir. Ama bedeli de çok ağırdır – ölümlülük yarası. Varoluşumuz, büyüyüp gelişeceğimiz ve kaçınılmaz bir şekilde ölüp yok olacağımız bilgisiyle gölgelenir.
Ölümlülük düşüncesi tarihin başından beri peşimizi bırakmaz. Dört bin yıl önce Babil kahramanı Gılgamış, arkadaşı Enkidu’nun ölümü üzerine yukarıda alıntıladığım sözleri söylemiştir: “Sen artık karanlıklar içindesin ve beni duyamaz oldun. Ben de öldüğümde Enkidu gibi olmayacak mıyım? Yüreğim umutsuzluk içinde. Ölümden korkuyorum.”
Gılgamış hepimiz adına konuşuyor. Onun ölümden korktuğu gibi hepimiz korkarız – her erkek, kadın ve çocuk ölümden korkar. Bazılarımız için ölüm korkusu genelleşmiş bir huzursuzluk şeklinde dolaylı olarak kendini gösterir ya da başka bir psikolojik bozukluk kılığına girer; bazılarımız ölümle ilgili açık ve bilinçli bir anksiyete yaşarken, bazılarımız için ölüm korkusu bütün mutluluk ve sevinci engelleyen bir dehşet haline gelir…” Son derece kişisel olan bu kitabını Irvin D. Yalom, ölüm korkusuyla verdiği mücadele sırasında öğrendiklerinden yola çıkarak hazırlamış. Ölümle siz yüzleştiniz mi? Irvin D. Yalom okuyucularına ölümle korkmadan yüzleşmenin yollarını hastalarıyla seanslarında edindiği deneyimler yardımıyla biz okuyucularına aktarıyor.

Önsöz ve Teşekkür
Bu kitap ölüm hakkındaki düşüncelerin bir özeti değildir ve olamaz, çünkü bin yıldır her ciddi yazar, insanın ölümlü oluşu konusunda yazmıştır.
Aslında hu benim ölümle yüzleşmem sonucunda ortaya çıkan oldukça kişisel bir kitap ölüm korkusu bütün insanlarda ortaktır: hiç ayrılmadığımız karanlık gölgemizdir. Bu sayfalar ölüm korkusunun üstesinden gelmek hakkında kendi deneyimlerimden, hastalarımla yaptığım çalışmalardan ve çalışmamı bilgilendiren yazarların düşüncelerinden öğrendiklerimi içeriyor.
Bu yolda bana yardım eden pek çok kişiye minnettarım. Ajansım Sandy Dijkstra ve editörüm Alan Rinzler bu kitabı şekillendirip toparlamamda bana çok yardımcı oldu. Pek çok arkadaşım ve meslektaşım kitabın bazı kısımlarım okuyup önerilerde bulundu: David Spiegel, Herbert Kotz, Jean Rose, Ruthellenjosselson, Randy Weingarten, Neil Brast, Rick Van Rheenen, Alice Van Hanen, Roger Walsh, Robert Berger ve Maureen Lila. Philip Marrial beni isim sayfasındaki La Rouchefoucauld düsturuyla tanıştırdı. Entelektüel geçmişimde sevgili dostlarım ve öğretmenlerim olan Van Harvey, Walter Sökel, Dagfin Follesdal’a minnettarım. Phobe Hoss ve Michele Jones kitabı baskıya harika bir şekilde hazırladı. Dört çocuğum Eve, Reid, Victor ve Ben paha biçilmez danışmanlardı. Karun Marilyn her zamanki gibi beni daha iyi yazmaya zorladı. En çok da esas öğretmenlerime borçluyum: isimleri gizli kalması gereken hastalanma (ama onlar kendilerini biliyor). En derin korkularını anlatarak, hikayelerini kullanmama izin vererek, kimliklerini en iyi şekilde gizlemem için bana tavsiyelerde bulunarak, müsveddenin tamamını ya da bîr kısmım okuyarak, tavsiyeler vererek, deneyimlerinin ve bilgeliklerinin dalgalar halinde okuyuculara yayılması düşüncesinden zevk alarak beni onurlandırdılar.

1. Bölüm
ÖLÜMCÜL YARA
Yüreğim umutsuzluk İçinde.
Ölümden korkuyorum.
GILGAMIŞ
özfarkındalık büyük bir armağan, hayat kadar değerli bir hazinedir. Bizi İnsan yapan şeydir. Ama bedeli de çok ağırdır  ölümlülük yarası. Varoluşumuz, büyüyüp gelişeceğimiz ve kaçınılmaz’ bir şekilde ölüp yok olacağımız bilgisiyle gölgelenir.
Olumluluk düşüncesi tarihin başından beri peşimizi bırakmaz. Dön bin yıl önce Babil kahramanı Gılgamış arkadaşı Enkidu’nun ölümü üzerine yukarıda alıntıladığım sözleri söylemiştir: “Sen artık karanlıklar İçindesin ve beni duyamaz oldun. Ben de öldüğümde Enkidu gibi olmayacak mıyım? Yüreğim umutsuzluk içinde. Ölümden korkuyorum.”
Gılgamış hepimiz adına konuşuyor. Onun ölümden korktuğu gibi hepimiz korkarız  her erkek, kadın ve çocuk ölümden korkar. Bazılarımız tein ölüm korkusu genelleşmiş bir huzursuzluk şeklinde dolaylı olarak kendini gösterir ya da başka bir psikolojik bozukluk kılığına girer; bazılarımız ölümle ilgili açık ve bilinçli bir anksiyete yaşarken, bazılarımız İçin alam korkusu bütün mutluluk ve sevinci engelleyen bir dehşet haline gelir. Düşünceli filozoflar çağlar boyunca ölümlülük yarasını sarmaya, uyum ve huzur içinde yasamamız için bize yardım ermeye çalışmıştır. Ölüm anksiyetesine karşı mücadele veren pek çok insanı tedavi eden bir psikoterapist olarak kadim bilgeliğin, özellikle de kadim Yunan filozoflarının bilgeliğinin bugün için oldukça geçerli olduğunu gördüm.
Gerçekten de terapisttik çalışmalarımda, entelektüel atalarım olarak on dokuzuncu yüzyılda ve yirminci yüzyılın başlarında yaşamış olan büyük psikiyatrları ve psikologları Pinel, Freud, Jung, Pavlov, Rorschach ve Skinner değil, klasik Yunan filozoflarını, özellikle Epikouros’u kabul ediyorum. Atinalı bu sıradışı düşünür hakkında daha fazla şey öğrendikçe Epikouros’u protovaroluşçu psikoterapist olarak daha fazla kabul ediyorum. Bu kitap boyunca da onun fikirlerinden yararlanacağım.
Epikouros MÖ 341’de, Platon’un ölümünden kısa bir süre sonra dünyaya geldi ve MÖ 270’te öldü. Bugün insanlar onun adını, duyusal zevklere (özellikle iyi yiyecek ve içeceklere) önem veren insanları tanımlayan Epifeouros veya Epihourosçu sözcüğünden tanıyorlar. Ama tarihsel gerçeklik içinde Epikouros duyusal zevki savunmuyordu; dinginliğe (ataraksiya) ulaşmak onu çok daha fazla ilgilendiriyordu.
Epikouros “tıbbi felsefe” uygulamış ve bir doktorun bedeni tedavi etmesi gibi bir filozofun da ruhu tedavi etmesi gerektiğinde ısrar etmişti. Bu görüşe göre felsefenin yalnızca tek bir doğru amacı vardı: insanın mutsuzluğunu dindirmek. Peki, bu mutsuzluğun kökeni nedir? Epikouros bunun her zaman ve her yerde var olan ölüm korkumuz olduğuna inanıyordu. Kaçınılmaz ölümün ürkütücü hayalinin insanın hayattan zevk almasını engellediğini ve hiçbir zevkin tam anlamıyla yaşanmasına izin vermediğini söylüyordu. Epikouros ölüm korkusunu dindirmek için birkaç tane etkili düşünme deneyi geliştirmişti. Bunlar benim şahsen ölüm anksiyetesiyle yüzleşmeme yardıma olup hastalanma yardım etmem için gerekli araçtan sağlamıştır. Bundan sonraki tanışma bölümünde bu değerli fikirlere sık sık gönderme yapacağım.
Kişisel deneyimlerim ve klinik çalışmalarım bana ölümle ilgili anksiyetenin hayat döngüsü içinde anıp azaldığını göstermiştir. Küçük çocuklar etraflarını saran ölümlülüğün işaretlerini ölü yapraklar, böceklerin ve hayvanların ölümü, ortadan kaybolan büyükanne ve babalar, yas tutan ebeveynler, geniş bir alanda uzanıp giden mezar taşlarıellerinde olmadan fark ederler. Çocuklar yalnızca gözler, merak eder ve anne babalarının sunduğu örneği izleyerek sessiz kalırlar. Eğer anksiyetelerini açıkça ifade ederlerse anne babalan gözle görülür şekilde rahatsız olur ve tabii ki büyük bir telaşla çocuklarını rahatlatmaya çalışırlar. Bazen yetişkinler rahatlatıcı sözcükler bulmaya çalışır veya bütün konuyu uzaktaki bir geleceğe atar ya da çocuklarının anksiyetesini ölümü reddeden dirilip hayata dönme, ebedi hayat, cennet ve yeniden bir araya gelme gibi hikâyelerle hafifletmeye çalışırlar.
Ölüm korkusu normal olarak akı yaştan ön ergenliğe kadar, yani Freud’un örtük cinsellik dönemi olarak tanımladığı yıllar içinde ortadan kaybolur. Sonra ergenlikte ölüm korkusu büyük bir güçle yeniden onaya çıkar: ergenler ölümle ilgilenir, birkaçı intihan düşünür, günümüzdeki çoğu ergen şiddetli video oyunlarındaki ikinci hayatlarında ölümün efendileri ve ölüm saçanlar haline gelerek ölüm anksiyetesine tepki verirler. Kimileri kara mizah, ölümle dalga geçen şarkılar veya arkadaşlarıyla korku filmleri seyrederek bir karşı duruş sergiler. Ben ergenlik yıllarımın başında haftada iki kez babamın dükkânından sonraki köşede bulunan küçük sinemaya gider, arkadaşlarımla birlikte korku filmlerinde çığlıklar atar veya II. Dünya Savaşını anlatan bilmek bilmez filmleri ağzı açık seyrederdim. Normandiya çıkarıma sındaki katliamda ölen kuzenim Harry gibi beş yıl ünce değil de 1931de doğmanın yalnızca kaderin bir cilvesi olduğunu ûrpererek düşündüğümü hatırlıyorum.
Bazı ergenler cüretkar riskler alarak ölüme meydan okurlar. Erkek hastalarımdan biri birden fazla fobisi vardı ve her an bütün hayatım mahvedebilecek korkunç bir şey olacağına dair yaygın bir korku duyuyordu on altı yaşındayken serbest paraşütçülüğe (skydiving) nasıl başladığını ve paraşütle defalarca serbest atlayış yaptığını anlatmıştı. Şimdi geriye dönüp bakınca bunun kendi ölümlüğünün neden olduğu sûregıden korkuyla basa çıkmanın bir yolu olduğuna inanıyor.
Yıllar geçtikçe ergenin ölümle ilgili kaygılan, genç yetişkinliğin kariyer sahibi olmak ve aile kurmak gibi iki önemli yasam görevi tarafından bir kenara itilir. Ve otuz yıl kadar sonra çocuklar evden ayrılıp profesyonel kariyerlerin bitiş noktalan görünmeye başlarken orta yaş krizi başlar ve ölüm anksiyetesi bir kez daha büyük bir güçle ortaya çıkar. Hayatımızın doruk noktasına ulaşıp önümüzdeki yola bakarken yolun anık yukarı doğru değil, aşağıya doğru gittiğini fark ederiz. Bu andan itibaren ölümle ilgili kaygılar anık aklımızdan hiç çıkmaz
Her anı ölümün tamamen farkında olarak yaşamak hiç kolay değildir. Bu, güneşe dosdoğru bakmaya benzer: fazla dayanamazsınız. Hayatımızı korkudan donmuş bir şekilde geç iremeyeceğimiz için ölüm korkusunu yumuşatacak yöntemler üretiriz. Çocuklarımız aracılığıyla kendimizi geleceğe yansıtırız; zenginleşir, ünlü olur, hayatta her zamankinden daha fazla yer kaplarız; saplantılı, koruyucu ritüeller geliştiririz; ya da nihai kurtarıcıya karşı konulmaz bir inanç geliştiririz.
Ölüme karşı bağışıklığı olduğuna inanan bazı insanlar kahramanca bir hayat yaşar, başkalarının ya da kendi güvenliklerini hiçe sayarlar. Bazılarıysa sevdikleri biriyle, bir davayla, bir cemaatle ya da bir İlahi…..

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) İnceleme
  • Kitap AdıGüneşe Bakmak Ölümle Yüzleşmek
  • Sayfa Sayısı256
  • Yazar İrvin D. Yalom
  • ISBN9759971335
  • Boyutlar, Kapak 13,5x19,5 cm, Karton Kapak
  • YayıneviKabalcı Yayınları / 2008

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Annem Ve Hayatın Anlamı ~ İrvin D. YalomAnnem Ve Hayatın Anlamı

    Annem Ve Hayatın Anlamı

    İrvin D. Yalom

    İÇİNDEKİLER 1     Annem ve Hayatın Anlamı 2    Paula’yla Yolculuklar 3   Güneyli Rahatlığı 4   Yas Terapisinde Yedi İleri Ders. 5   Çifte Açıklama 6   Macar Kedinin...

  2. Aşkın Celladı ~ İrvin D. YalomAşkın Celladı

    Aşkın Celladı

    İrvin D. Yalom

    Bu kitapta, psikoterapist Irvin D. Yalom’un, yalnızlık, ölüm korkusu, yaşama amacını yitirme gibi, aslında hiçbirimizin tamamen kaçamayacağı temel insanlık kaygılarından rahatsız olan hastalarıyla yaptığı...

  3. Her Gün Biraz Daha Yakın ~ İrvin D. YalomHer Gün Biraz Daha Yakın

    Her Gün Biraz Daha Yakın

    İrvin D. Yalom

    Genç, yetenekli yazar Ginny Elkin ile psikiyatr Irvin Yalom özel seanslara başlarlar ve seanslara dair ayrı ayrı günlükler tutmaya karar verirler. Böylece, psikiyatr ve...

Beriahome Harf Kupa

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur