Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Hanımların Dikkatine
Hanımların Dikkatine

Hanımların Dikkatine

Seray Şahiner

Hanımların Dikkatine’de aynı günde geçen dokuz öykü yer alıyor. Filmlerden öğrenilen aşk, masallardan kurgulanan gelecek; reklam kampanyalarının sunduğu ilişki modelleri, pozitif düşünce kitaplarının aktardığı iyimserlik; sağlık formlarının sorguladığı cinsellik; banka müşteri hizmetlerinin belirlediği “memnuniyet” kriterleri, GSM operatörlerinin modellediği “iletişim”den kotardıklarıyla kendilerine bir hayat biçmeye çalışan kadınlar… Tüm sesleri, tüm renkleriyle; içeriden ve dışarıdan.

Genç öykücü Seray Şahiner, çarpıcı gözlemleri, yaratıcı ve canlı diliyle okurlarımızın severek okuduğu bir yazar.

“Bir adamı onun hem annesi, hem sevgilisi, hem metresi, hem en yakın arkadaşı, hem kızı, hem de inşallah karısı olabileceğine inandırmak; işte asıl kadınlık buydu Ayşe’ye göre. Mehmet’i başka kadınlarla yatmaktan alıkoymak biyolojik bir meseleydi, ama onu hayatında başrol oynayacak başka kadınlardan vazgeçirmek, bir kampanya gerektirirdi.” Gelin Başı adlı kitabıyla okurlardan ve edebiyat dünyasından büyük övgüler alan Seray Şahiner’den yeni öyküler… Hanımların Dikkatine’de aynı günde geçen dokuz öykü yer alıyor. Filmlerden öğrenilen aşk, masallardan kurgulanan gelecek; reklam kampanyalarının sunduğu ilişki modelleri, pozitif düşünce kitaplarının aktardığı iyimserlik; sağlık formlarının sorguladığı cinsellik; banka müşteri hizmetlerinin belirlediği “memnuniyet” kriterleri, GSM operatörlerinin modellediği “iletişim”den kotardıklarıyla kendilerine bir hayat biçmeye çalışan kadınlar… Tüm sesleri, tüm renkleriyle; içeriden ve dışarıdan.

***

İçindekiler

Ceylan Yürüyüşü …………………………………………………….. 11
Fesleğen ………………………………………………………………… 47
Promosyon Kuralları Etiketin Arkasındadır ………………….. 63
Ev Hali ………………………………………………………………….. 89
Bikini Bölgesi ……………………………………………………….. 105
Dumansız Hava Sahası …………………………………………… 123
Pencere Kenarı ……………………………………………………… 133
Pamuk Prenses ve Avcı…………………………………………….. 147
Kısa Metraj Rüyalar Limited Şirketi …………………………. 149

CEYLAN YÜRÜYÜŞÜ

Hanımların dikkatine;
overlok makinesi, ayağınıza geldi. Halı, kilim,
yolluk, paspas kenarına, halıfleks kenarına overlok

Pencereler ardına kadar açıktı.Kırışıklığı,ütüye gerek kalmadan açılsın diye ıslak ıslakasılmış tül perdeler rüzgârda salınıp pencere önündeki masada duran fesleğene çarpıyor,dantelleri,çiçeğin yeni sulanan toprağına bulanıyordu.
Pencereler ardına kadar açıktı;günlerden pazar olmadığından,Samatya sahilinde ancak birkaç mangalcı vardı.

Oysa pazar günü olsaydı…Samatya sahili piknik alanına dönmüş,evlerinden getirdikleri küçük tüp,mangal,kilim,minderle kendi yaşam alanlarını yaratan aileler,çimenlere sere serpe yayılmış olacaktı.Onlar mangal yaparken sahile bir davul zurna ekibi gelecek,her ailenin yanına ayrı ayrı uğrayarak istek türküleri çalacak,insanlar mangaldan aldıkları etleri,yanlarında getirdikleri me-lamin tabaklara bırakıp halaya kalkacaktı.Bu ailelerin,babalarının yanında sigara içemeyen,“komşulara gidiyorum”bahanesi olmasa işe gitmek dışında bir sebeple evden çıkamayan kızları,sokak ortasında mendil sallayacak,omuz titretecek,diz kıracak,zılgıt çekecek,deniz kokusunun hiçbir vakit ulaşmadığı memleketlerinin türkülerini, denize bakarak söyleyecekti.

Banklar,sevgililer,birbiriyle buluşup bütün vakitlerini başkalarına cep telefonundan mesaj atarak geçiren ve yanındakinin en yakın arkadaşı olduğunu her daim yineleyen genç kızlarca;asfaltla deniz arasında kalan kayalık,bira içen,çekirdek yiyen,denizden çıkıp güneşlenen delikanlılarca tutulmuş olacaktı.Bir de şu köşede,surun dibinde,iki bankı yerinden söküp karşı karşıya koymuş,açık havada kafa çekmeye ayrı bir boyut katan ihtiyarlar olacaktı;biri ceketinin cebinden küçük rakıyı çıkaracak,diğeri gazete kâğıdına sardığı domates-peyniri,öbürü çerezi ortaya koyacak;son gelen,pilli radyosunu açacak,bu doğaya ankastre meyhanede demleneceklerdi beraber.

Günlerden pazar olsaydı şimdi,Reyhan Hanım,belediyenin Samatya sahiline kurduğu açık hava spor tesislerinde bu kadar rahat spor yapamayacaktı.Piknikçilerin çocukları,tesisi oyun parkı olarak kullanacak,tahterevalli yerine mekik,salıncak yerine çifte salınım,kaydırak yerine ceylan yürüyüşü aletlerine binerek Reyhan Hanım’ı sırada bekleteceklerdi.Çocuklarını almak bahanesiyle spor aletlerinin başına gelen kadınlar,ayaklarında terlik,bileziklerini şakırdatarak beş dakika çifte salınım aletine binip fırsattan istifade “spor yapacak”,ardından çocuklarıyla birlikte mangalın yanına dönüp domates doğramaya devam edeceklerdi.Sırayı anında başka bir çocuk kapacak,Reyhan Hanım,eşofmanlarını giyip içinde su,maydanoz suyu,yedek hırka ve havlu olan sırt çantasını alıp tempolu adımlarla buraya gelmesine,hatta saçına havlu bant bile takmasına rağmen tek bir kalori atamadan evinin yolunu tutacaktı.
İstimlak söylentisi iyice yayılmadan evi elden çıkarmaları gerektiğini düşünerek Samatya sokaklarında sinirle yürüyecekti.Fotoğrafçının önünden geçerken gözü vitrine takılacak,geçen hafta kuaförden çıktıktan sonra hazır saçı başı yapılıyken,eve müşteri çıkarsa tapu işlemlerinde kullanmak üzere çektirdiği fotoğrafın camekâna yerleştirilmiş olduğunu görünce hâlâ güzel,hatta birkaç aydır neredeyse eskisi kadar güzel olduğunu düşünecek,e fotoğrafçının bile gözünden kaçmamış belli ki,biraz olsun sakinleşecekti.

Allahtan günlerden pazar değildi de Reyhan Hanım Samatya sahilinde,ceylan yürüyüşü aletinde,zarif adımlarla kalori atıyordu.Pazar günü olsa Reyhan Hanım,birazdan kapıyı anahtarıyla açarak 20 yıldır sile sile camlarını,ova ova yerlerini incelttiği evine girip çantasını portmantoya asacaktı.Spor yapıp terleyemediğinden duş almayacak,Oriflame mümessili komşusundan alıp oğulları ve kocası bilip bilmeden kullanıp bitirmesin diye çekmecede sakladığı toksin atmak için bire bir yosun özlü duş jelini de kullanamayacak;duş çıkışında bornozuyla evde dolaşıp şu dizilerdeki “orta yaşlı”kadınlar gibi gazetelerin eklerini keyifle okuyacak havası da olmayacaktı.

Hafta içi de bu saatte evlerinde kimse olmazdı ya,ogünlerde hem televizyonda daha güzel programlar olduğundan,hem komşu kadınlar günlerini kocalarına vakfetmeyip toplaşıp iki lafın belini kırabildiklerinden,içinidaha rahat oyalıyor, pazar günleri kadar zor geçmiyordu.
Reyhan Hanım,buzdolabı hırıltısından başka ses olmayan evinin pazar dilsizliğine tahammül edemeyip televizyonu açacaktı:dizilerin tekrar yayınları,futbol prog-ramları…Reklam kuşağında “45 yaşındayım ama hiç göstermiyorum!”diye peşin peşin konuşan,alçakgönüllülükten zerrece nasibini almamış bir kadın,“Çünkü siz buna değersiniz,”derken o,raf ömrünü yatak odasının çekmecesinde doldurmakta olan duş jelini düşünecekti…Yemek programında,lüks restoranları gezip kendisine sunulan yemeklere not veren gurme,“şef”e,“Bu deniz tarağını hangi usulle pişirdiniz?”diye sorarken Reyhan Hanım,kumandayı koltuğa bırakıp mutfağa geçecek,içine bir tutam maydanoz koyup ağzına kadar suyla doldurduğu tencereyi ocağa oturtarak altını yakacaktı.Salona geri dönerken halının kıvrılmış ucunu ayağıyla düzeltecekti.Eskiden halıların püskülleri olurdu.Bunların da vardı.Lakin zordu halının püskülleriniher daim temiz tutmak.Halıdan önce,rengi dönen püsküller gösterirdi kiri,halıyı yıkarken püskülleri ayrıca defaten fırçalamak,çamaşır suyuyla silmek,püsküller saçak saçak olmasın diye kolalamak gerekirdi. Komşularının bir vakitler yaptığı gibi,kirlenmesin diye halının püsküllerini koli bandıyla kaplayıp da hatırlı misafir geldikçe bandı söken kadınlardan olmadı hiçbir vakit Reyhan Hanım.Bir gün canına tak etmiş,

Hanımların dikkatine;
overlok makinesi, ayağınıza geldi. Halı, kilim,
yolluk, paspas kenarına, halıfleks kenarına overlok
çekilir. Beş dakikada yapılır, hemen teslim edilir.

anonsunu duyduğu gibi,başını pencereden uzatıp içindeki overlokla mahalle mahalle gezerek bir nevi seyyar konfeksiyon atölyesi hizmeti gören minibüse el etmiş,aşağı püsküllü halde indirdiği halılarını;minibüsten,kenarına overlok çekilmiş olarak geri almıştı.Kimse fark etmemişti zaten evde.Demek onca yıl bu püskülleri boşu boşuna ovmuştu.

Bugün günlerden pazar olsaydı hâlâ,Reyhan Hanım koltuğa oturur,bir süre kumandayı arar,her zamanki gibi minderlerin arasına sıkışmış bulur,kanalı değiştirirdi.Bir Türk filmi çıkardı televizyonda:“SÜRTÜK”.Başrolde,Türkân’la Cüneyt…Pek beğenirdi Cüneyt’iReyhan Hanım gençliğinde…Kendisi de gözlerini makyaj hilesiyle büyültür,Türkân olmaya öykünürdü.Benzetirlerdi de…Onun için ne Türkân Şoray’ın “Şoray”lığı ne Cüneyt Arkın’ın “Arkın”lığı;Cüneyt’le Türkân’dı onlar.Ama Ekrem Bora,“Ekrem”değil “Ekrem Bora”ydı.Kötülerle arasına mesafe koyardı.Annesi de kızdı mı “Sürtük”diye bağırmaz mıydı Reyhan’a…
Bu filmde Türkân,elinde tefiyle eteklerini savura savura şarkı söyleyerek para toplayan bir kenar mahalle gülüydü.Reyhan Hanım,eline hiçbir vakit tef almamıştı böyle.Babası n’apardı adamı!..Bir günden bir güne kimseye sesini yükselttiği duyulmamıştı ya,evde annesi tarafından sıkça dillendirilen bir “baban n’apar adamı!”dır alıp yürümüştü.Okutmamışlardı ama olsun,güzeldi ya…17’sindeydi bir vakitler,Türkân gibi yüksek topukluları giyip yürüdü müydü…E bakarlardı…O Türkân’sakendisi de Reyhan’dı en nihayetinde…Mahallelerinde Cüneyt kadar yakışıklısı yoktu ama tabii kısmeti bu mahalleden çıkmayacaktı.Bir gün,hiç ummadığı anda,hayallerindeki adamla karşılaşacak ve adam kendisine ilan-ı aşk edecekti.
CÜNEYT

Hem de ilk günden beri delicesine!

Daha Samatya’ya ilk istimlak gelmemiş,doğup büyüdüğü evin yerine Samatya Sosyal Sigortalar Hastanesi yapılmamıştı.12’sinde Nebiha Hanım’ın evine yatılı bakıcı verdi Reyhan’ı, babasıyla anası olacak kadın.

İyi kadındı Nebiha Hanım.Bir de yatalak olmasaydı…Zenginlerdi de ne oluyordu sanki;işte Nebiha Hanım,bu kadar kristal avizenin,ipek halının,pencereden görünen deniz manzarasının içinde…En azından büyük abdeste kendi çıkabilseydi…Yatağa işediğinde temizlemek bir dereceydi ya…Kıvranıyor,çıkamıyordu bir türlü “büyük abdeste”.Nebiha Hanım,zengin olduğundan olacak,sıçmaz,büyük abdeste çıkardı.Sırf para aldığı için değil,para kendisine gelmiyordu ki,annesinin eline sayılıyordu aydan aya;acıdığı için sokuverirdi parmağını kadının makatına Reyhan,o zaman yattığı yerden “büyük abdeste çıkar”,rahatlardı Nebiha Hanım;“Allah razı olsun,”der,utanır,yüzünü çevirirdi.Çabucak çarşafı değiştirir,ellerini uzun uzun yıkar,kolonyayla ovardı Reyhan.Tekrar yıkar,tekrar kolonyalardı ya,boşuna;Reyhan yanına döndüğünde,bu sefer de altına işemiş olurdu Nebiha Hanım.

Annesi de Nebiha Hanım’ın gelinine temizliğe gidiyordu o vakitler;annesinin anlattığı,Reyhan’ın da ara sıra görüp fark ettiğince,pek melanet bir şeydigelin.“Sonradan olma hanımlık bu kadar olur,”diyordu annesi.Bakmamıştı kaynanasına…Manikürlü elleriyle bok temizleyecek değildi ya kadın, Reyhan vardı….
Sevmiyordu annesini Reyhan.Dört çocuk doğurduğu,hiç saçını okşamadığı,okuldan alıp Nebiha Hanım’ın yanına verdiği –evet,matematiği zayıftı ama resim iş ve müzik derslerinde çok başarılıydı;“pekiyi”ydihatta–,yatakları abisine ve ablalarına verip kendisi 15günde bir eve gittiğinde bunak babaannesinin yanındayatırdığı için…Sevmiyordu.Olsun;babaannesi de bakkaldan alıp sandığında sakladığı bisküvileri yalnız kendisine veriyordu ya…

Allah nur içinde yatırsın,orospunun önde gideniydiannesi…Öyle tülbentini boynunda sıkılayıp gözü yerde işe gidip gelmekle olmuyordu namus…Babasının Ankara’da yaşayan bir askerlik arkadaşı vardı:Mahmut Amca.İstanbul’a geldiğinde Reyhanlarda kalırdı.Kocası “Ne yemek var?”diye sorduğunda,sabahtan mutfak parası bırakmadıysa elini beline koyup,“Valla fikis mönü,eşek siki yaş pancar,”diyen annesi,Mahmut ve ailesi geldiğinde o günkü işini çabucak bitirip dolu filelerle eve gelir,yahniler,yalancı Çerkeztavukları,patlıcan ezmeleri hazırlar,hatta yeşil salatanın üzerine,domates kabuğundan gül,limon kabuğundan civciv bile yapıp kondururdu.Daha origami sanatından Türkiye’de kimsenin haberi olmadığı yıllar…Büyükler masaya oturur,evin ve Mahmutların çocukları sehpada yerdi.Gözü yoktu zaten Reyhan’ın…Kendisi Nebiha Hanımlarda ne isterse en lüksünden,en çeşidindenyiyebiliyordu.Hemannesi gibi orospu değildi Nebiha Hanım;Reyhan’ın sevdiğini fark ettiği beyaz,küçük küçüklokumlardan bol bol aldırıyordu.Koska Helvacısı’ndan.İlk vakitler gümüş kâseden üçer beşer avuçlayıp ağzına attığı lokumları,sonraları aynı şevkle yiyememeye başladı Reyhan…

…Çarşafı değiştiriyor,ellerini dakikalarca yıkıyor,kolonyalıyor,tekrar yıkıyor…neredeyse bütün Samatya sahiline vuran güneş kadar ışık alan bembeyaz mutfağa girip üzerine beyaz dantel örtü serili gümüş tepsiye konulmuş nakışlı gümüş lokumluğun içindeki beyaz lokumların başına geçiyordu.Tam elini lokumlara daldıracakken duraklıyor,burnuna götürüp kokluyordu.Pis miydi hâlâ elleri?..Yıkamıştı da…Bu evdeki her şey ya gümüşi ya beyazdı da…Nebiha Hanım ne diye büyük abdeste kendi başına çıkamıyordu sanki…

Gümüş şeker maşasıyla aldığı bir lokumu ağzına atıp tatsızca geçiyordu içeri…Nebiha Hanım,ağzının kenarındaki hindistancevizlerinden Reyhan’ın lokum yediğini anlar,“Ağzını sil de bana kitap oku,”derdi.İyi kadındı,Reyhan’ın okurken içlenmesinden Kemalettin Tuğcu sevdiğini anlamış,oğluna yeni Tuğcu kitapları sipariş etmişti.Bir de bunak olmasaydı…Zenginler için de fakirler için de “bunak”,“bunaktı”o vakitler.Şimdi olsa o sosyal sınıfa mensup biri ancak alzheimer olabilirdi.İlk çocuğu bebekken ölünce esereklenmiş,oğluna hamileyken de albasmıştı.Yalnız yatarsa birinin gelip kendisini öldüreceğine inanıyordu.“Kayınpederim ölüp kendini kurtarmış,karısının derdi de bize kaldı,”diyordu gelini.Sevmiyordu onunla yatmayı Reyhan…Nebiha Hanım,Reyhan yanından kalkacak olursa hemen fark etsin diye elini tutuyordu uyurken.Mızıkmayı da seven bir kadındı;oğlunun geleceği günler kendini mahsus yere atar,“Bu kız beni itti,”derdi.O da babaannesi gibi gece altına işeyip işeyip suçu Reyhan’a atıyordu.

“Ye,”derdi Nebiha Hanım,“bol bol ye,fakirler ne kadar yerse yesin doymaz.”İnadına yemiyordu.Fakir sayılmazdı ki Reyhanlar.Nebiha Hanımların mutfağı kadar da olsa bir evleri vardı.Fakir diye Kemalettin Tuğcu romanlarındaki çocuklara denirdi.Ama burada çalışıyordu işte…Öz olacak annesi, Kemalettin Tuğcu kitaplarındakilerden bile üveydi ona göre.

Bir gün MahmutAmca yalnız gelmişti.Annesi ertesi günü,“Hava güzel,çocukları denize götüreyim,”demişti kocasına.Reyhan’ın babası işe gideceğinden Mahmut’a,“Hanımla çocukların başında duruversen,”demişti.“Gitmesin kadın başına…”Annesi piknik tüpü,çaydanlığı,evde yaptığı köfteleri,dolmaları,kızartmaları,kısırı kaplara koymuş,her birinin elinde birer poşet,gitmişlerdi sahile.Bir güzel piknik yapmış,doyasıya yüzmüşlerdi.Reyhan’ın denizden erken döneceği tutmuş,ağaçların arasında Mahmut Amca’sıyla annesini el ele yakalamıştı.

…Nebiha Hanımların evindeki kütüphanede,kitapların arkasına saklanmış kitaplar bulmuştu bir gün,kapaklarında çıplak kadınlar vardı.Çocuk sayılırdı ama bunları okumanın “yasak”olduğunu sezmişti…Zaten arka kapaklarında,“18 yaşından küçüklere satılmaz”yazıyordu;“Resimli seks romanları dizisi”,üç tane vardı:“Papaz”,“Şehvet Plajı”ve “Erkeksiz Yaşayamam”.İçeriden Nebiha Hanım çağırınca kitapları rafa bırakıp yanına gitmişti ya,merak ediyordu.O çıplak kadınlar herhalde annesiyle babası bazı akşamlar yatak odası kapısının penceresine battaniye gererek ne yapıyorsa onu yapıyordu.Gece,Nebiha Hanım uyuyunca yanından kalkıp “Şehvet Plajı”nı yarısına kadar okumuştu tedirgince:Çok çirkin bir kız olan Lise,türlü estetik ameliyatlarla güzelleşerek erkeklerin peşinden koştuğu bir kadın haline geliyordu.Tavladığı yaşlı,zengin bir adamın metresi olan Lise,adını Andrea olarak değiştiriyor,sevgilisini de önüne gelenle aldatıyordu.Bu Andrea Neriman Köksal falandı herhalde.Zavallı hizmetçi kızı bile –bu da Hülya Koçyiğit olmalıydı– çıplaklar kampında zorla soyuyorlardı ki Hülyaçıplak görülemezdi.“İyiler”soyunmazdı.Gene göremedi Reyhan.Ahlaksızlar tam hizmetçinin kıyafetlerini parçalarken küt diye bir ses geldi içeriden.Nebiha Hanım kendini yataktan aşağı atmıştı.Kitapları yerine koyup Nebiha Hanım’ın yanına koştu.

AnnesiyleMahmut’u el ele görünce…Demek “erkeksiz yaşayamayan”annesi,“şehvet plajı”nda bu kart “papaz”la…Evet evet,orospuydu annesi.Annesiyle Mahmut,izlendiklerini fark edince hemen toparlanmış,Reyhan bir şey söylemeden kinli kinli bakıp oradan uzaklaşmıştı.Sonradan annesi “Biz de Mahmut Amcanla kardeş kardeş oturuyorduk,”dedi.Babasına söylemedi Reyhan.Ne söyleyecekti! O yaştaki kızını el kapılarında çalıştıran adama, oh olsundu…

Nebiha Hanım’ın oğlu,raftaki yerlerinin değiştiğinifark edince kitaplarını alıp Reyhan’a da manalı manalıbakmıştı.Evet,büyüyordu Reyhan,güzelleşiyordu…Beğenildiğini anladı tabii ama bu Ekrem Bora müsveddesine yedirmeyecekti kendini –gerçekten “Sürtük”filmindeki Ekrem Bora gibi puro içiyordu adam,yalnız fötr şapkası yoktu–; o,Türkân olup Cüneyt’le mutlu olacaktı.

Nebiha Hanım’ın gelini de Ekrem Bora’nın filmdeki sevgilisi Ferah Nur gibi sonradan görmeydi.Ama sezgileri kuvvetliydi.Bir süre sonra hiç âdeti olmadığı halde kocasıyla birlikte Nebiha Hanım’ı ziyarete gelmeye başlamıştı.Yalnız mı yollasaydı kocasını körpe kızın yanına? Yok artık! “Namus namus diyenden korkacaksın asıl,mezhebi geniş bir aile olmasa bu yaşta kızı yatılı çalıştırır mı?”Reyhan’ın annesi de kendisine geliyordu temizliğe…Hırsızlığı yok diye tutuyordu ya,gözü göz değildi kadının.Reyhan da biraz serpildi mi iti uğursuzu toplardı evin önüne…Ona yol verip şöyle yaşı kemale ermiş bir kadın almak lazımdı işe…Reyhan,gelinin dediklerini mutfaktan duymuştu:Bu kadın neymiş ki gençliğinde! Zengin aileye gelin gireceğim diye paspasta az sürünmemiş,anlatıyordu komşular.Kocası,“Annesi kaç yıllık emektarımız,buraya başkasını alacaksak kızını da bizim eve alalım,annesiyle gelir gider,”demişti de karısıyla arasında sürtüşme bile çıkmıştı.

FERAH
Aaa ne oluyor buna bu akşam böyle?
EKREM
Olan şu: Son zamanlarda sıkmaya başladın, iki alkış birkaç çiçekle ne oldum delisi kesildin başıma; kaçtır söylüyorum züppelik yapma böyle, zaten suyun kaynıyor.
FERAH

Hıh! Ben de bayıldımdı, zor bulursun benim gibisini. Aman ne iğrenç şey, ne bakıyorsun, yalan mı? Ne diye sokarlar bunları böyle yerlere bilmem ki, şarkıcı olmamdan utanıyorum.
EKREM
Utanma, hiç fark yok aranızda.
FERAH
Ne? Bu sürtükle mi bizim aramızda fark yok?
EKREM
Evet, şans sana gülmüş, ona gülmemiş, o kadar. İstesem, onu da üç günde meşhur ederim.
FERAH
Bunu mu? Bundan ne olurmuş?
EKREM

Senin gibi meşhur bir saz sanatkârı; onun için fazla baş ağrıtma da kes!
Ne Nebiha Hanım’ın gelini saz sanatkârı ne oğlu meşhur gazino sahibi Ekrem’di.Ama adam,isterse Reyhan’ı da üç günde karısı gibi hanımefendi yapacağını ispata baş koymuştu sonraları…Bir seferinde “İzin gününde çarşıya çıkıp üstüne başına bir şeyler alalım,”bile demişti.
EKREM
Al bunu, üstünde adresim yazılı, yarın bana gel. TÜRKÂN

Eklendi: Yayım tarihi

“Hanımların Dikkatine” için bir yanıt

Nakkase için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Hikaye Öykü
  • Kitap AdıHanımların Dikkatine
  • Sayfa Sayısı224
  • YazarSeray Şahiner
  • ISBN9789750713101
  • Boyutlar, Kapak14x20, Karton Kapak
  • YayıneviCan Yayınları / 2013

Yazarın Diğer Kitapları

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

  1. Sessizlik Çağı ~ Sofya KurbanSessizlik Çağı

    Sessizlik Çağı

    Sofya Kurban

    “Arkadan bağladığın başörtün kayıp gitmiş, örgülü saçın savruluyordu rüzgârda… Hele gözden yitip gittiğin dağın yamacından dörtnala gelip duruşun, şaha kalkan atın yularını çekip yanımızdan...

  2. Perviz ~ Celal Nuri İleriPerviz

    Perviz

    Celal Nuri İleri

    Kayıp Kitaplar Kütüphanesi’nde bu kez Türk edebiyatında fantastiğin izleri sürüldü. Celal Nuri İleri’nin 1916’da kaleme aldığı Perviz’de, modernleşme sürecindeki edebiyatımızda o zamana kadar kullanılmamış...

  3. Tıkabasa ~ Işın Beril TetikTıkabasa

    Tıkabasa

    Işın Beril Tetik

    Gecenin en karanlık saatinde, can çekişen sokak lambasının pır pır eden ışığı altında, kırk yaşlarında yakışıklı bir adam, yanında zencefil burunlu kel yardımcısı, onun...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur