Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Kitle Psikolojisi
Kitle Psikolojisi

Kitle Psikolojisi

Sigmund Freud

“… Bireysel psikolojiyle toplum ya da kitle psikolojisi arasında ilk bakışta bize pek önemli görünebilecek karşıtlık, konuyu biraz derinliğine ele aldığımız zaman enikonu yitirir…

“… Bireysel psikolojiyle toplum ya da kitle psikolojisi arasında ilk bakışta bize pek önemli görünebilecek karşıtlık, konuyu biraz derinliğine ele aldığımız zaman enikonu yitirir sivriliğini. Gerçi bireysel psikoloji tek insan üzerine eğilir ve onun içgüdüsel gereksinimlerine hangi yollardan doyum sağlamaya çalıştığını araştırır.

içindekiler

I. Giriş
II. Le Bon’un Kitle Ruhu Tanımı
III. Kolektif Ruh Yaşamına İlişkin Daha Başka Görüşler
IV. Telkin ve Libido
V. İki Yapay Kitle: Kilise ve Ordu
VI. Daha Başka Ödevler ve Çalışma Doğrultuları
VII. Özdeşleşme
VIII. Tutkunluk ve İpnoz
IX. Sürü İçgüdüsü
X. Sürü ve İlk İnsan Topluluğu
XI. Ben’de Bir Basamak
XII. Ekler

I. GİRİŞ

Bireysel psikolojiyle toplum ya da kitle psikolojisi arasında ilk bakışta bize pek önemli görünebilecek karşıtlık, konuyu biraz derinliğine ele aldığımız zaman enikonu yitirir sivriliğini. Gerçi bireysel psikoloji tek insan üzerine eğilir ve onun içgüdüsel gereksinimlerine hangi yollardan doyum sağlamaya çalıştığını araştırır. Ama bunu yaparken, bireyin öbür bireylerle ilişkilerini ancak seyrek olarak, ancak istisna sayılacak belli koşullarda gözden uzak tutar. Bireyin ruh yaşamında başkaları’nın örnek, obje, yardımcı dost ya da rakip kişiler olarak her vakit rol oynadığı görülür. Dolayısıyla, bireysel psikoloji haklılığı su götürmeyen bu genişletilmiş anlamda daha başından beri toplum psikolojisi kimliğini taşır.

Bireyin anne ve babasına, kardeşlerine, sevi objesine, öğretmenine ve hekimine karşı tutumu, kısaca şimdiye kadar ruhçözümsel (psikanalitik) araştırmaların özellikle üzerine eğildiği ilişkiler, toplumsal olaylar gibi bir yaklaşımı gerektirir ve bu bakımdan, bizim bensevisel (narsislik) diye nitelendirdiğimiz olayların karşısında yer alır, çünkü bensevisel olaylarda içgüdüsel doyum başkalarının etkisinden bağımsız olarak gerçekleştirilir ya da böyle bir etkiden vazgeçilebilir.

Buradan görülüyor ki. toplumsal ve bensevisel, belki Bleuler’in kullanacağı bir deyimle benyönelik (olislik) olaylar arasındaki karşıtlık düpedüz bireysel psikoloji alanında yer alır ve bu psikolojiyi toplum ya da kitle psikolojisinden ayırmak için bir ölçüt gibi kullanılmaya elverişli değildir.

Anne ve babaya, kardeşlere, bir sevgili ya da bir dosta, öğretmen ya da hekime karşı beslenen yukarıda sözünü ettiğimiz ilişkilerde, birey tek kişinin ya da kendisi için alabildiğine önemli kişilerden küçük bir topluluğun etkisi altındadır. Oysa. alışıldığı üzere, toplum ya da kitle psikolojisi denince dikkate alınmaz bu ilişkiler, kendisine pek çok bakımdan yabancı sayılan, ama ortak bir bağla bağlı bulunduğu çok sayıda kişi tarafından bireyin etkilenişi. bu psikolojinin inceleme konusu diye gösterilir. Yani kitle psikolojisi tek insanı, bir kabilenin, bir ulusun, bir kast’ın, bir sınıfın, bir kurumun üyesi ya da belli bir zamanda biraraya gelip belli bir amaç için kitlesel örgütlenmeye gitmiş bir insan yığınının bir parçası gibi ele alır. Toplumun bireyleri arasında doğal bir ilişkinin sözü edilemeyeceğine göre, söz konusu özel koşullar altında gerçekleşen toplumsal olayları, götürüp daha başka kökenlere dayandıramayacağımız ayrı bir içgüdünün, yani başka durumlarda   karşılaşılmayacak  toplum içgüdüsünün —herd instinct, group mind—, dışavurumları diye görmek akla yakın bir davranıştır. Ancak, burada sayı faktörüne fazla önem verip, böyle bir faktörün insanın ruhsal yaşamında genellikle etkinlik göstermeyen yeni bir içgüdüyü tek başına hayata geçirebileceğini doğrusu kolay benimseyemeyeceğiz. Bu da bizi daha başka iki olasılığı dikkate almak, aynı işi ilgili olasılıklardan beklemek gibi bir davranışa götürmekledir. Olasılıklardan biri, kitle içgüdüsünün daha başka öğelere ayrılmaz ilksel bir karakter taşımadığı, ikincisi söz konusu içgüdünün oluşumunu hazırlayan ilk başlangıçlara örneğin aile gibi daha dar bir çevrede rastlanabileceğidir.

Gelişiminin ancak başlangıç evresinde bulunmasına karşın kille psikolojisi, henüz başı sonu görülmedik bir sorunlar yumağını içermekte, araştırmacıların karşısına doğru dürüst bir ayrım işleminden bile geçirilmemiş ödevler çıkarmaktadır. Kitle oluşumunda karşılaşılan değişik biçimlerin yalnızca gruplandırılması ve bunlarda kendilerini açığa vuran ruhsal olayların tanımlanması bile enikonu bir gözlem ve anlatım çabasını gerektirmekte, şimdiden ilgili konuda zengin bir literatürün doğmasına yol açmış bulunmaktadır. Kendisine sunduğumuz bu incecik kitabı kitle psikolojisinin geniş boyutlarıyla karşılaştıran okuyucu, söz konusu psikolojiyi ilgilendiren konulardan ancak bazılarının kitapta ele alınacağını hiç duraksamadan kestirebilecektir. Gerçekten de derinlik psikolojisi, yani psikanaliz açısından kitle psikolojisinin ancak birkaç sorunu, özellikle ilginç olup incelenmeye değer nitelik taşımaktadır.

II. LE BON’UN KİTLE RUHU TANIMI

İşe bir tanımla başlamaktansa kitle ruhunu yansıtan olaylara bir kaç sözle değinmek, incelememize çıkış noktası yapabileceğimiz pek ilginç ve karakteristik bazılarını seçip üzerlerinde durmak bana daha uygun bir davranış görünüyor. Lc Bon’un kendisine haklı bir ün sağlamış Kirle Psikolojisi kitabından çıkaracağımız bir özet. yukarıda saptadığımız iki amaca da sanırım bizi ulaştıracaktır.
Durumu bir kez daha gözlerimizin önünde canlandıralım. Tek kişinin yatkınlıklarını (dispozisyon). içtepilerini, dürtülerini ve amaçlarını o kişinin davranışlarına ve hemcinsleriyle ilişkilerine varıncaya kadar araştıran ruhbilim, diyelim üstlendiği görevi eksiksiz yerine getirdi de ilgili sorunları bir açıklığa kavuşturdu, o zaman kendini yeni bir ödev karşısında bulacak, çözüm isteyen bu ödevin ansızın önünde belirdiğini görecektir: Tanıdığı bireyin duygu, düşünce ve davranışları, belli bir koşul gerçekleştiği, yani birey «psikolojik kitle» özelliği kazanmış bir topluluk içine karıştığı vakit nasıl olup da beklenilene uymayan bir doğrultu izlemektedir? Buna göre ne anlam taşımaktadır kitle ve bireyin ruh yaşamını böyle derinliğine etkileme gücünü nereden almaktadır1? Ayrıca, kitlenin bireyde zorla sağladığı ruhsal değişimin içyüzü nedir?

Yukarıdaki üç soruyu yanıtlamak, kitle psikolojisinin ödevini oluşturuyor. Bu ödevi en iyi başarmanın çaresi, hiç kuşkusuz işe üçüncü sorudan başlamaktır. Kitle psikolojisine gerekli malzemeyi sağlayacak yol da, kitle içindeki bireyin tepkilerinde karşılaşılacak değişiklikleri gözlemlemektir, çünkü bir açıklamada bulunulmak isteniyorsa, ilkin açıklanacak şeyin tanımı yapılır.
Dolayısıyla, şimdi sözü Le Bon’a bırakıyorum: «Psikolojik kitlede en tipik özellik şudur: Kitleyi yaratan bireyler, ne türden olursa olsun, yaşayışları, işleri güçleri, karakterleri, zekâları birbirine ne denli benzerse benzesin ya da birbirinden ne denli ayrılırsa aynısın kitleleşme sonucu, yalnız ve yalnız bu nedenden ötürü ortak (kolektif) bir ruh kazanır; dolayısıyla, her biri tek basınayken hissedeceği, düşüneceği ve davranacağından bir başka türlü hisseder, düşünür ve davranır. Öyle duygu ve düşünceler vardır ki. birbiriyle kaynaşıp bir kitle oluşturmuş bireylerde rastlanır ancak ya da söz konusu bireylerde eylemlere dönüşür. Bir organizmadaki hücreler nasıl biraraya gelerek tek bir varlık oluşturmuşsa, psikolojik kitle de bir an için birbiriyle kaynaşmış aynı türden (heterojen) öğelerin oluşturduğu geçici bir varlıktır.» (Almanca çeviri, s. 13)

Le Bon’un anlatımım yer yer kesip, konuya ilişkin bizim kendi düşünce ve görüşlerimizi okuyucuya sunacağımızı belirtmek isteriz. Le Bon’un buraya kadar yaptığı açıklama konusunda şunu söyleyebiliriz ki, bireyler kendi aralarında kaynaşıp bir kitle yaratmışsa, elbette onları birbirine bağlayan bir bağın varlığı gerekir ve bu bağ da kişinin karakteristik özelliğinden başkası olamaz.. Ne var ki, bu soruya değinmez Le Bon; bireyin kitle içinde geçirdiği değişikliği ele alarak, bizim derinlik psikolojisinin ana varsayımlarına pek uygun deyimlerle anlatmaya çalışır:

«Kitle içindeki bireyle (tek başına) birey arasındaki ayrımın derecesini saptamak kolay, ancak nedenlerini bulgulamak biraz güçtür (Almanca çeviri, s. 14).

Bu nedenleri hiç değilse bir Ölçüde ele geçirebilmek için ilk yapılacak şey, yalnız organik yaşamda değil, entellektüel (düşünsel) işlevlerde de bilinçsiz olayların baskın rol oynadığına ilişkin modem psikolojinin saptamasını anımsamaktır. Bilinçli düşünsel yaşam, bilinçsiz ruhsal yaşamla kıyaslanırsa, ruhsal yaşamın ancak çok küçük bir parçasını oluşturur. En titiz çözümleme ve en dikkatli gözlemler bile ruhsal yaşamda ancak az sayıda bilinçli nedenlerin varlığım kanıtlamaktan öteye geçmemektedir. Bilinçli dediğimiz eylemler, özellikle kalıtsal etkilerden oluşan bilinçsiz bir Özden alır kaynağım. Bu öz atalara ilişkindir ve ırksal ruhu yapan sayısız kalıtsal yatkınlıkları bünyesinde barındırır. Davranışlarımızın açıklamakta sakınca görmediğimiz nedenlerinin gerisinde, hiç kuşkusuz varlığını itirafa yanaşmayacağımız gizli birtakım nedenler yer alır, ama onların da gerisinde bizim bile ayrımına varmadığımız daha gizli nedenler yatar. Günlük yaşamdaki davranışlarımızın çoğu, dikkatimizden kaçan gizli nedenlerin ürününden başka bir şey değildir.» (Aynı yapıt. s. 14)

Le Bon’un belirttiğine göre. tek kişinin bireysel yoldan edindiği özellikler kitle içinde silinip gider, bireyin kendine özgü karakteri kaybolur. Irksal bilinçdışı kendini açığa vurup, ayrıtürdenlik (heterojenite) aynıtürdenlik (homojenite) içerisinde eriyip kaybolur. Diyebiliriz ki, bireyden bireye pek değişen ruhsal üstyapılar kaldırılıp bir kenara atılır, işlemez duruma getirilir, bireylerin tümünde homojen özellik gösteren bilinçsiz altyapı ise gün ışığına çıkarılır (etkin duruma sokulur).

Le Bon’a göre, bu yoldan kitle bireylerinin ortalama karakteri doğup ortaya çıkar. Ancak Le Bon, kitleyi oluşturan bireylerin, daha önce kendilerinde rastlanmayan kimi özellikler de kazandığı görüşündedir ve bunu üç ayrı nedene bağlar.
«Nedenlerden biri, kalabalık bir ortamda yaşamasından ötürü bireyin kitle içinde karşı durulmaz bir güce sahip olduğu duygusuna kapılması ve böyle bir duyguyla kendini birtakım içgüdüsel isteklerin eline teslim etmesidir; oysa normalde çaresiz dizginleyip frenleyeceği içgüdülerdir bunlar. Anonimlikte. dolayısıyla kitlesel sorumsuzlukta bireyleri geride tutan sorumluluk duygusu tümüyle silinip gider.» (Aynı yapıt, s. 15)

Doğrusu biz, kendi açımızdan kitlede yeni bireysel özelliklerin ortaya çıkışına pek önem vermez, kitle içinde bireyin bilinçsiz içtepileri bilinçdışına itip orada tutmasını gerektirmeyecek koşullan ele geçirdiğini belirtmekle yetinirdik. Kitle içinde bireyin kazandığı sözde yeni özelliklere gelince, bunlar insan ruhunda tüm kötü’yü bir yatkınlık olarak bünyesinde barındıran bilinçdışının sesini duyurmasıdır. Kitle yaşamında vicdanın ve sorumluluk duygusunun yitimini anlamak bizim için hiç de zor değildir, çünkü toplumsal korkunun vicdan denilen nesnenin çekirdeğini oluşturduğunu hayli zaman önce ileri sürmüş bulunuyoruz.
«Bulaşım (sirayet) diyebileceğimiz ikinci neden de, yine küle yaşamında bireylerin yeni birtakım özellikler kazanmasına ve ilgili özelliklerin kendilerini şu ya da bu doğrultuda açığa vurmasına yardım eder. Bulaşım kolay saptanabilen, ama nedeni açıklanamayan bir olaydır ve az sonra ele alacağımız ipnolik fenomenler kapsamına sokulması gerekir. Kalabalıkta her duygu, her davranış bulaşıcı (sâri), hem de ileri derecede bulaşıcıdır, öyle ki. bireyin kendi kişisel çıkarını kitle çıkarına feda ettiği görülür. Bu ise, ancak kitlenin bir parçasına dönüşüm sonucu ele geçirilen ve bireyin doğasına düpedüz aykırı düşen bir yetenektir.» (Aynı yapıt, s. 16)

Son cümleyi ileride önemli bir varsayıma temel yapacağımızı belirtelim.

«Nedenlerin en önemlisi sayılıp kitleyi yaratan bireylerde, yalıtık (tek başına) bireydekilere büsbütün karşıt birtakım özelliklerin oluşmasına yol açan üçüncü neden telkin yatkınlığıdır (suggestibilite); zaten daha önce sözünü ettiğim bulaşım, telkin yatkınlığının sonucundan başka bir şey değildir.

Bu olayı anlamak için, fizyolojideki kimi yeni bulgulamaları göz önünde tutmak gerekiyor. Bazı işlemler sonucu, bir insanın bilinçli kişiliğini kaybederek kendisinden bu bilinci koparıp alanın bütün telkinlerini benimseyebileceğim ve karakteriyle alışkanlıklarına düpedüz aykırı davranışlar sergileyebileceğini artık bilmekteyiz. Pek titiz gözlemlerin ortaya koyduğuna göre, aktif bir kitlenin sinesinde bir süre dinlenen birey çok geçmeden ya kitleden kaynaklanan birtakım esintiler sonucu ya da bilinmedik bir başka nedenden ötürü özel bir durum kazanmakta, ilgili durum ipnotize edileni ipnotizörün etkisiyle kuşatan o büyülü havaya pek benzemektedir… Çünkü ipnotizmada da bireyin bilinçli kişiliği bütünüyle kaybolur, istem (irade) ve ayrım gücü ortadan kalkar…

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Uygarlığın Huzursuzluğu ~ Sigmund FreudUygarlığın Huzursuzluğu

    Uygarlığın Huzursuzluğu

    Sigmund Freud

    Psikanalizin kurucusu Sigmund Freud psikanalizin toplumsal olayları, uygarlığın gelişimini ve sonuçlarını açıklamakta da elverişli bir kuram olduğunu Uygarlığın Huzursuzluğu, Totem ve Tabu, Grup Psikolojisi...

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur