Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Kosova, Kanlı Ova
Kosova, Kanlı Ova

Kosova, Kanlı Ova

Osman Karatay

Balkanlar, Osmanlı sonrasında taşları bir türlü yerine oturmayan barut fıçısı adeta. Bosna şimdilik bir ölüm sessizliğine bürünmüş görünüyor. Fakat Kosova önümüzdeki yıllarda da şiddet,…

Balkanlar, Osmanlı sonrasında taşları bir türlü yerine oturmayan barut fıçısı adeta. Bosna şimdilik bir ölüm sessizliğine bürünmüş görünüyor. Fakat Kosova önümüzdeki yıllarda da şiddet, kan, gözyaşı ve insan hakları ihlalleriyle gündemde kalacağa benziyor.

Mukaddeme
Priştina’ya indiğimde ikindiye yarım saat kadar kalmıştı. Acele şehrin çok sayıda caminin bulunduğu eski mahallesine doğru yürüdüm ve gördüğüm ilk camiye girdim. Namazdan sonra kalkarken, camide îtikaf için hazırlanan bir mahfilden bakan bir çift gözün üzerimde olduğunu farkettim. Anadolu’nun herhangi bir köşesinde rastlayacağınız 70 yaşlarında, kısa ve ak sakallı, nur yüzlü, başında takke, gri bir gömlek üzerine yine gri bir yelek giymiş ve ayağında kalın kumaştan pantolon şalvar arası bir giysi ile sıradan bir ihtiyar tipi. Kesinlikle bir Anadolu insanı ve Balkanlı demeye bin şahit lazım.
Selam verdim, aldı. Sırpça “Nasılsınız?” diye sordum. Kaşlarını çattı, tuhafça baktı ve “İyiyim” dedi. Ardından o da Sırpça nereli olduğumu sordu. Türkiye’den olduğumu söyleyince kaşlarını daha bir çattı ve Türkçe olarak “Neçun Sırpça konuşursun bre.’” dedi Arnavutça bilmediğimi söyleyerek lafa girdim, kendimi tanıttım, yeni geldiğimi söyledim. Bosna ve Sancak’ta misafirperverce karşılanmaya alışmıştık ya, ihtiyar hiç de oralı olmadı ve mahkemeyi başlattı: “Siz Balkan Harbi’nden evvel bize istiklaliyet vermediniz. ( üçlerken de silah vermediniz. A bu gavur Sirki esir düştük. Arnavutların esirliğinin sebebi Türklerdir…” Ben oradan ayrılırken en son “Dogru dersin evlat” diyerek fikirlerimi tasdik etmişti, ama olayın benim için önemli vechi bu küçük vak’ada Kosova’daki direnişin ayinesinin görülmesi idi. Buradaki Arnavutlar yediden yetmişe külli bir direnişin içindeler. Camide itikatta bile olsa kendi kimliğini önce Arnavut sonra Müslüman olarak belirleyen yetmiş yaşındaki ihtiyardan, sokakta Sırp polislerin ardından oyuncak mantar patlatan yedi yaşındaki çocuklara kadar bir millet özgürlüğünü kazanmak için zor bir davaya seferber olmuş durumda. Keza, bu takdimin kahramanı ihtiyar adam ve benzer dindar kimselerden, kitabın seyrinde göreceğimiz üzere, bağımsızlık hareketini ilk başlatan ve Örgütleyen kimseler olan komünistlere kadar… Kosova meselesini içinden çıkılmaz hale getiren de bu: Arnavut inadı ve Sırp kini. Arnavutların yüzde 99’u Kosova’yı bağımsızlığına kavuşturmak için azami şekilde kanlarındaki ve genlerindeki inadın emirlerine amade; Sırpların da yüzde 99’u tarihi vatanları olarak gördükleri Kosova’yı kaptırmamak için yine kan ve genlerindeki kinin şevkiyle dişlerini biliyor.
Kosova bugün yeni Yugoslavya’ya bağlı Sırbistan sınırları içerisinde kalan tarihî bir bölge. Batısında Karadağ ve Arnavutluk, güneyinde Makedonya, doğusunda Sırbistan, kuzeyinde ise yine Sırbistan içinde kalan Müslümanların yaşadığı Sancak bölgesi var. 10.887 km2 gibi Türkiye ölçeğinde çok küçük, ama Balkanlar sözkonusu olduğunda bütün dünyayı meşgul edecek ve sarsacak olayların merkezi olması hasebiyle oldukça büyük bir yer. İki milyonu aşan nüfusunun yüzde 90’a yakını Arnavutlardan oluşuyor. Önemli sayıda Boşnak, Türk ve Çingene de ilave edilince, bölgenin Sırp ve Karadağlı nüfusu ancak yüzde 8 civarında kalıyor.
Bugün bu Arnavut kirle Kosova’nın Sırbistan tarafından işgal edilmiş bir Arnavut toprağı olduğu savından hareketle 1990
yılında ilan ettiği bağımsızlığı fiilen elde etmeye çalışırken, Yugoslavya’nın ‘Son Mohikanı’ Sırbistan buranın raribî bir Sırp toprağı, üstelik Ortaçağdaki Sırp devletinin merkezi olduğu gerçeğine dayanarak kesinlikle elinden çıkartmak istemiyor. Ama bu arada, elinde tutmakla sayıları hızla artan Arnavutları ne yapacağını da bilmiyor. Arnavut tarafı konuya bölgedeki ezici Arnavut çoğunluk ve bu çoğunluğun, diğer bazı halklarla birlikte, yüzde 99’unun bağımsızlık talebi yönünden yaklaşırken, Sırbistan uluslararası anlaşmalardaki ‘sınırların değiştirilemeyeceği* il* keşi üzerine sağlam basarak propagandasını yapıyor. Azınlıkların özyönetim ve özbelirleyicilik haklarına sahip olduğunu, ama bunun kesinlikle ayrılma ve kendi devletini kurma hakkını vermediğini söyleyen uluslararası camia ise, konunun geniş boyutlarını sadeleştirerek bir nevi yalnızca insan hakları konusuna indirgiyor: “Sırbistan Kosova’da çoğunluğu oluşturan etnik Arnavutlara, Arnavutlar da komşuları olan Sırplara karşı insan hakları ihlallerinde bulunmasınlar.”
Ama Balkanlardaki, Sırbistan demiyorum, herhangi bir konuya insan hakları (O ne demek ki?) gibi bir pencereden yaklaşmanın sığlığını ve anlamsızlığını gösteren en iyi örnek ünlü ‘insancıl’ yazar tro Andriç’tir. ‘Travnik Vakayinamesi’ ve ‘Drina Köprüsü adlı eserlerinden tanıdığımız Nobel ödüllü tek Balkanlı yazar; Balkan yarımadasının iftiharı olan barış, insan haklan ve kardeşlik temsilcisi sosyalist, Yugoslavya’da kendi adıyla anılan ve Kosova’daki tüm Arnavutları Türkiye’ye tehcir ederek nüfusunu Sırplaştırmayı hedefleyen bir tasarımın düşünürü ve yazarı olarak meşhurdur. Bırakın insanın insana din, dil, küttür, kavmiyet, siyaset vb. konularda anlayış, hoşgörü ve müsamaha göstermesini, milletlerin birbirine varolma hakkı bile tanımadığı, birbirlerini ortadan kaldırmak için tarihî anı beklediği bir coğrafya* da, İnsan hakları gibi bir kavram çok gülünç ve yabani duruyor.
Bu yüzden biz de elimizdeki yığın yığın insan hakları ihlali raporlarını kısaca delindikten sonra rafa kaldırarak, kitabımızda Balkan gerçeğinin bir özü ve nüvesi olan Kosova konusunu tarihi ve siyasî temelleriyle ele almaya, bu arada satır aralarında Balkanlı psikolojisini sunmaya çalıştık. Veya, buradan ifade edelim, şunu demek istedik: Balkanların her bir birimkaresinde her an bir insan hakkı ihlali vukua geliyordur veya az sonra gelecektir. Bundan bahsetmek malumu i’lam olur. Biz bir zaman Bulgaristan’daki Türklerin konusuyla ilgilenirken, aynı anda Yunanistan’da yine Türkler, Romanya ve Voyvodina’da Macarlar, Kosova ve Makedonya’da Arnavutlar, Sırbistan’da Bulgarlar, Bulgaristan’da Makedonlar aynı baskılara maruzdular. Kosova olayında durum daha çetin ve çetrefilli. Her dakika bir Arnavut yerel veya uluslararası bir insan hakları örgütüne, bir Sırp da polise giderek kendisine yapılanlardan şikayette bulunuyor. Hareket hareketi, yeni hareket şiddeti doğruyor. Şiddet ve korkunun kol gezdiği bir dünyada insanların zihniyet ve mantığı yediden yetmişe kan ve can davalısı olarak şekilleniyor. Ve Balkanlarda aile ve aşiretlerin değil, milletlerin kan davası söz konusu. Kıyamete kadar da böyle olacak.
Şu kitabı bitirmek üzere olduğum günlerde Kosova’dan gelen telefonlarda veya başka haber kaynaklarında, önceki günlere nazaran yoğunlaşmış olarak sürekli ‘savaş an meselesi’ iletisi geçiyordu. Söylenenlere göre dışarıya hiçbir şey yansımıyor, ama yeraltında iki taraf da nihai hesaplaşma için diş biliyordu. Bu yüzden, bilhassa son makaleler savaş çıktı çıkacak hissi ve korkusu ile yazılmıştır. Kosova’daki savaş gerçek bir korkudur ve sadece kişilerin veya milletlerin değil, dünyanın endişesidir. Belki de kitabın okuyucuya ulaşması savaşın başlangıcından sonra olur. Savağın gerçek yüzünü yakından görmüş biri olarak “Allan korusun” diyorum, ama uluslararası camia zamanında müdahale edip kalıcı bir çözüme zorlamasa, bundan başka bir ihtimal de yok. zira şuana kadar bölgede sıcak çatışmayı önleyen dengeler artık yitirilmeye başlıyor. Balkanlılar birbirlerine girdiği zaman da, aralarına girip ayırmak çok güç oluyor.
Kosova’ya hissî yaklaşmamaya çalıştım. Zaman zaman bizim ölçülerimizde aşırıya kaçan bir tarafsızlık ile, bildiğim, öğrenebildiğim gerçekleri yansıtmaya gayret ettim. Bu yüzden büyük eleştiri gelebilir, ama benim görevim Kosova için ‘lir’ yazmak değil onu başkaları yapsınlar burada olup biteni, geçmişi ve muhtemel geleceği de dahil, okuyucuya aktarmaktır Ama her halükârda çıkarılacak en önemli sonuç orada bir halkın ağır bir baskı altında ezildiği, şu kerteden sonra bağımsızlıktan başka çarelerinin olmadığıdır.
Sırp baskısının güncesi ve Kosova olayının mufassal vakayinamesi ileride daha güzel eserlerle Türkçe’ye aktarılacaktır. Yine de bu kitabın mütevazi bir eser olmadığı kanaatindeyim. Diğer meşgalelerin ortasında üç ay içinde bitirilmiş olsa bile (kitaptaki koşar adım havanın sebebi budur), bu üç ayın Receb, Şaban ve Ramazan olduğunu belirtmeden geçemeyeceğim. Güzel bir Ramazan saatinde son noktayı koymak için son tuşa basmanın verdiği sürürün yanında, Kosova gibi önemli bir konuyu bir nebze gündemimize taşımanın da huzuru içindeyim.

Saraybosna, 13 Ocak 1998

Balkan adamı: Kanlı ve Balkanlı
Arnavutluk’ta 1997 başında kısaca banker olayı denen kargaşa başlayıp isyana dönüştüğünde ve ülkenin yarısı isyancıların eline düştüğünde, ajansın merkezinde TV’den dehşetli görüntüleri izleyen bir arkadaş dayanamamış, sormuştu: “Aman Allahım! Osman Abi, Osmanlılar bu adamları beşyüz sene nasıl idare etmiş?”
Aslında çok zor bir soru. Aynı soruyu, bir rivayete dayanarak naklediyorum. ABD’li ünlü diplomasi tankı lakablı barış yapıcısı Richard Holbrooke bizim Dışişleri Bakanı Hikmet Çetine sormuş: “Bu eşekleri (Sırpları) 450 sene nasıl yönettiniz?” Tarihî ve sosyolojik hiçbir maddî açıklaması olmayan bu somya Çetin “Osmanlı adaleti” cevabını vermiş kısaca.
Zagreb’de bir Arnavutla kahve sohbetindeyiz. Hırvatça konuşuyoruz, sadece iyi bildikleri eşek’ kelimesi Türkçe geçiyor. Aynen tercüme: “Yook, Holbrooke Sırpları tanıyamamış Eşek Sırptan iyidir. Ona dur elersin durur, ama Sırp durmaz.”
Çok insafsız olarak diyebiliriz ki, Balkanlı milletlerin hangi” İnin eşekten, hangisinin  Sırpian iyi olduğunu teshile imkan yok. Birbirlerinden farkları yok. Sadece Müslümanlar İslâm’ın verdiği bir özellik olarak daha merhametliler ve vahşet olaylarına pek karışmıyorlar. Sırpları, belki kelimenin yapısı onu çağrıştırıyor, kanlı bıçaklı bir millet olarak tanıyoruz; ama diğerlerinden hiçbir farkları yok. Bulgar, Hırvat ve Yunanlıların da tarihleri sivil ve masum insanlara karşı işlenmiş sayısız suçlarla doludur. Balkanlı tabiatı diye birşey var. Bu tavzih edilmeden Balkan adamını anlamaya, Balkan adamını anlamadan da buradaki bir meseleye el atmaya imkan yoktur.
Balkanlar bugün, binlerce yıldır yerlilere ilaveten doğudan ve kuzeyden gelen göçmenlerle dünyanın neredeyse en karışık etnik yapısına kavuşmuş bölgesi Hemen her aile, hemen her etnik gruptan kapı komşusuna sahip. Burada milliyetçiliğin milletlerin ortak ve kutsal değerlere atıflarından çok, ‘biz ve diğerleri’ ayrımına dayanması ve müruru zamanla, adeta her lahza kalınlaşan kin ve nefret birikintileriyle kamçılanması, hoşgörü ve barış kavramlarının bu coğrafyadaki onulmaz talihsizliği. Güçlü Roma, Bizans, Osmanlı ve Avusturya yönetimleri. Doğu Bloku ve Tito Yugoslavyası bu müdahhar gayzın fiiliyata dökülmesini önleyerek bir barış dönemi sağlayabiliyor, ama Balkanlı çocukların en ilkel kabile ve aşiretlerde benzeri görülmeyen kan davası talimleriyle büyümesini önleyemiyor. Tarih boyunca kendilerine yapılan kötülükleri ve yapanları aile şeceresi gibi ezberleyen Balkanlılar, ilk fırsatta intikam için birbirlerinin boğazına sarılıyorlar. İntikamlar intikamları doğuruyor ve belki ancak Kıyametin silebileceği bir fasit daire döndükçe dönüyor.
Balkanlıların bundan daha ilginç ve düşündürücü özelliği, ‘diğerlerine’ karşı işleri bitince veya mola verince hemen kendi aralarında birbirlerinin boğazına sarılmaları. Bunun için bazen ‘hoşafın yağı kesilde nev’inden bahaneler yeterli olabiliyor. Ve Balkanlıların bu kon uda istisnası yok. Rumenler kafaları kızınca kendi cumhurbaşkanlarını o biçim telef ettiler. Yunanlılar genellikle Türk korkusuyla birlik içinde oluyorlar, ama Türkiye’nin en sıkı biçimde “Yurtta sulh, cihanda sulh” siyaseti izlediği dönemde, yani dışından biraz rahatlayınca irtibıb ettikleri korkunç bir …

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur