Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Mustafa
Mustafa

Mustafa

Can Dündar

Can Dündar’ın “MUSTAFA” belgeselinin kitabı… “ Bu , bir kitap olmanın ötesinde bir hatıra defteri… bir günlük… bir hayat muhasebesi… eşsiz bir yaşamın belgesi……

Can Dündar’ın “MUSTAFA” belgeselinin kitabı…

“ Bu , bir kitap olmanın ötesinde bir hatıra defteri… bir günlük… bir hayat muhasebesi… eşsiz bir yaşamın belgesi…
Ömrü yollarda , savaşlarda , kavgalarda geçmiş bir liderin evrak-ı metrukesi…”

Son 15 yılda resmi – özel arşivlerden derlenen,yakınlarından edinilen,toplanıp biriktirilen ne varsa kılı kırk yararak süzüldü ve en önemlileri bu kitapta bir araya geldi….

Sayfaları çevirdikçe Atatürk’ün iç dünyasına doğru bir yolculuk yaptığınızı hissedeceksiniz. O’nun bugüne kadar gün ışığına çıkmamış fotoğraflarına bakacaksınız.

Cebinden ayırmadığı not defterini karıştıracak uzun yollardan, savaş karargahlarından, otel odalarından yazdığı mektuplarını okuyacak, hasretini, yalnızlığını, unutulma kaygısını, hırslarını, ümitlerini paylaşacaksınız…

ÖNSÖZ
Elinizdeki kitapta pek çok kişi ve kurumun katkısı ve emeği var.
Öncelikle bize tarihi arşivlerini açan iki kuruma; Cumhurbaşkanlığı ve Genelkurmay Başkanlığı’na teşekkür etmeliyim,
Çankaya ve ATAŞE arşivi, kitaptaki pek çok belgenin yıllar yılı özenle saklandığı yerler.., Bu belgelerin bir kısmı “Mustafa” projesi için ilk kez gün ışığına çıktı. Cumhurbaşkanlığı’nda Hikmet Yavuzyiğit, ATAŞE’de ise Albay İskender Özbay, Albay Zekeriya Türkmen ve Albay Ahmet Tetik’ten büyük destek gördük.
Bu kitap için Atatürk’ün ayak bastığı coğrafya’her bir köşesine saçılmış duran görsel ve yazılı malzeme ilk kez bir araya toplandı.
Yapı Kredi Tarihi Arşivi’nin büyük titizlikle koruduğu fotoğraflar, Manastır’da halen müze olan Askeri İdadi binasında bulunan bir resimle buluştu.
İnönü Vakfı’nda saklanan bir belge, Harbiye Askeri Müzesi’ndeki bir eski fotoğrafa kavuştu.
Anıtkabir müzesindeki bir sandıklan çıkan defter, o defterin yazıldığı tarihte Şam’da çekilen görüntülerle bir araya geldi.
Türk Tarih Kurumu arşivindeki albümler, Atatürk’ün özel fotoğrafçılarının koleksiyonlarıyla tamamlandı.
Osmanlı Arşivleri’nin belgeleri ingiliz Ulusal Arşivleri’nde çektiğimiz diplomatik yazışmalarla, Makedonya Devlet Arşivleri’ndeki kayıtlarla, Selanik Tarih Merkezi’ndeki fotoğraflarla aynı kitabın sayfalarında yer aldı.
Kurtuluş Savaşı’nda Türk tarafının Ordu Foto Film Merkezi’nde saklanan görüntüleriyle, Yunan tarafının Yunanistan Milli Görüntü ve Ses Arşivi’nde korunan filmleri savaşın iki cephesini bir arada görmemizi sağladı.
Milli Saraylar’ın Dolmabahçe arşivinden çıkan bir ipucu, Şişli’deki müze evde bulduğumuz bir başkasıyla bütünleşti.
Koleksiyonunu cömertçe açarak bu kitaba katkıda bulunan Necmettin Özçelik’e teşekkür borçluyuz.
Ayrıca İsmet İnönü’nün, Kılıç Ali’nin, Afet İnan’ın, Salih Bozok’un, Rusuhi Savaş’ın, Fuat Bulca’nın ailelerine, Fansa’lara yardımları ve güvenleri için teşekkür ediyoruz.
Bizim ekibe gelince…
Kitabın araştırmasını, filmin yönetmen yardımcılığını yapan Hacı Mehmet Duranoğlu ile onun kadar titiz bir araştırmacı olan Cemalettin Canlı yaptı.
Bütün bilgiler. Mülkiyeli danışmanımız Faruk Alpkaya’nın süzgecinden geçti.
Saadet Özen, Fransız, İngiliz, Alman, Yunan, Makedon, Suriye arşivlerinde yaptığı araştırmalarla, Saadet Türker da, ulusal fotoğraf arşivlerindeki çalışmasıyla kitabı zenginleştirdi.
Filmin görüntü yönetmeni C. Murat Özcan bu fotoğrafların da en iyi şekilde kitapta yer almasını sağladı.
Ve nihayet Mustafa Kalemci kitabın hem grafik tasarımını, hem uygulamasını gerçekleştirdi.
Kitapta göreceğiniz, Kurtuluş Savaşı’nı çok daha iyi anlamamızı sağlayacak haritaları hazırlayan Melih Türer ve Uğur Erbaş’a, gazete ve elçilik yazışmalarının tercümelerini yapan Cemil Büyükutku’ya…
NTV cephesinde Kemal Çan’a, Sena Uzunoğlu’na…
Fransızca tercümeleri yapan Saadet Özen’e…
Bütün bu faaliyetin koordinasyonunu üstlenen Nazan Gezer’e…
Her an yardıma koşan Saim Tokaçoğlu’na, Ayhan Demir’e, Mustafa Sütçü’ye, ve her kitapta olduğu gibi bu kitapta da emeği, desteği, sabnyla yanımda olan Dilek Dündar’a şükran borçluyum.
Yurtdışı arşivlere ulaşmamız konusunda canla başla bize destek veren Dışişleri camiasına…
Türkiye’deki ingiltere, Yunanistan, Fransa, Almanya, Suriye büyükelçilik ve konsolosluk görevlilerine de teşekkürü borç biliyorum.
Dilerim bu kitap “Mustafa”yı daha yakından tanımamıza yardımcı ve daha derinden araştırmamıza vesile olur.

Can Dündar
Kasım 2008

Eylül 1938
Atatürk’ün durumu ağır.,.
Dolmabahçe Sarayı’ndaki odasında bilinci kapalı yatıyor.
Bir ara kendine geldiğinde yatağın karşısındaki duvarda asılı duran
tabloya takılıyor gözü… “Dört Mevsim” adlı bu tabloyu, doğup
büyüdüğü Rumeli topraklarına benzetiyor. Başucundaki manevi
kızı Afet İnan’a;
“Oraya gidelim Afet” diyor, “…her şeyi bırakalım. Şöyle basil bir
ev, ocaklı bir oda… Çekip gidelim ormanlara… Hele ben bir iyi
olayım da…”

Aslında oralarda da mutlu bir çocukluk geçirmemişti.
Erken yaşta babasını kaybetmiş, ilkokulu yanda bırakmak zorunda kalmıştı.
Geçim derdi baş gösterince, annesi ve 2 kız kardeşiyle birlikte evlerini terk etmişler ve Selanik yakınlarında bir çiftlikte kahyalık yapan dayısının yanma sığınmışlardı.
Çiftlikteki görevi, tarlaya dadanan kargaları kovalamaktı. Ama hiçbir şey, babasını kaybetmiş, okulu bırakmış, evinden uzaklaşmış bu yetimin sıkıntısını dağıtmaya yetmiyordu.
Bazen o sıkıntıyla kendine çalı çırpıdan bir kulübe yapıyor, tek başına orada oturuyordu.
Terk etmek zorunda kaldığı evinin yerini alan evdi bu… O evden çok küçük, ama hiç değilse kendisine ait bîr bar
Her şeyini kaybettiğini düşündüğü bir dönemde ona yuva olacak, onu kötülüklerden saklayacak bir sığınak..
Sürgünde bir yurt hayali…

MANASTIR

19.yüzyılın son çeyreği…
Selanik sahilinde bir taze mezar…
Mezarda minnacık bir çocuk var.
Çocuğun adı Ahmet…
Zübeyde Hanım’la Ali Rıza Bey’in 3 yaşında ölen oğulları…
Bu, kaybettikleri 3. çocukları…
Gece dalgalar, minik Ahmet’i kum mezarından çıkarıyor.
Cesedinin üzerine çakallar üşüşüyor.
Zübeyde Hanım ve Ali Rıza Bey, yıllarca bu acıyı yaşadı.
Sonra eve yeni bir bebek geldi; yeni bir umut…
Mustafa, hiç görmediği ağabeyi Ahmet’in başına gelenleri dinleyerek yetişti. Onun doğa karşısındaki çaresizliğini hiç unutmadı.
“Kaderi böyleymiş” dediler: İnanmadı.
O, kendi kaderini kendisi çizecekti.
Mustafa Kemal, ortaokuldaki hocası Kaymak Hafız’dan feci bir dayak yedikten sonra annesine “Ben arlık o okula gitmem. Betti askeri okula verin” demişti.
Annesinin itirazına kulak asmadı.
Ona kırgındı. Babasından sonra başka bir erkekle evlenmesini, eve üvey kardeşler getirmesini kabullenememişti.
Bir ara babasından kalan palayı kapıp evdeki yeni adama saldırmaya niyetlenmiş, vazgeçmiş, küsüp evi terk etmişti.
Gizlice askeri ortaokul sınavına girip kazanmış, lise çağına gelince de kapıyı vurup çıkmıştı.
Bir bahar günü Selanik’ten Manastır trenine binip yola düştü. Doğduğu topraklardan ilk kez kopuyor, evinden, ailesinden uzak kalacağı bir döneme giriyordu.
Manastır’a geldiğinde yenik başladığı bir hayat da geride kaldı. Bundan sonraki Kayacını kendi deyimiyle “yalnız ve bağımsız”” yasayacak, baha ocağının sıcaklığını, asker ocağında arayacaktı.
Askeri lisede okuldan artakalan vakitlerde Manastır’ın ortasındaki havuzun çevresinde oyalanırdı. Okuldaki ilk döneminde sıtmaya yakalanmış, yatağında baygın yatarken babasının kendisine hediye ettiği altın saati çaldırmış, üzüntüden

Yapayalnız geldiği bu okulda Selanik’ten Salih, Fuat, Nuri gibi arkadaşlarıyla buluştu. Manastır, ona ömür boyu omuz verecek Kazım, beehi. Ömer Naci gibi dostlar kazandırdı.
O ara okulun hakim konusu, Osmanlı’nın geleceğiydi.
Sultan Süleyman döneminde sınırları Arap çöllerinden Rus steplerine. Ban Akdeniz’den Avrupa içlerine dek uzanan dev imparatorluk, küçülmeye başlamıştı.
Yükselen milliyetçilik dalgasıyla Sırplar, Rumlar, Romenler, Bulgarlar isyan etmiş, ardı ardına yenilgiler sonucu Osmanlı sınırları Rumeli’ye kadar gerilemişti.
189~de bu ke? Girit’te isyan çıkıp Yunan harbi başlayınca askeri öğrenciler arasında “vatan elden gidiyor”’ kaygısı başladı.
Okulu cepheye yakındı. Savaşın alevleri, okulun avlusunda hissediliyordu. Derslerde asker hocalarından savaş yorumlan dinliyor, cenge giden birliklerin davul zurnayla uğurlanışını izliyor, o da gönüllü yazılmak istiyordu.
O günlerde Ömer Naci’nin tavsiye ercimi kitaplardan vatana dair şiirler, makaleler okudu ilk kez… Milliyetçilik, Batıcılık gibi yem düşüncelerle tanıştı.
Osmanlı’nın Yunan harbini kazanmasına rağmen Girit’i büyük devletlerin baskısıyla masada kaybetmesi okulda büyük hayal kırıklığı yarattı; milliyetçi duyguları körüklerken Sultan Abdülhamid’e yönelik tepkileri artırdı.
.Mustafa Kemal, her sabah yinelenen “padişahım çok yaşa” temennisine ilk kez katılmadı.
İçindeki isyan duygusu ilk kez o dönem tetiklenmişti.
Mustafa Kemal, 1899 Mart’ında İstanbul’a geldi.
Harbiye “de okuyacaktı.
18 yaşındaydı ve Osmanlı başkentini ilk kez bir geminin güvertesinden görüyordu.
Bu gözalıcı kent ve onun ışıklı merkezi Pera, mıknatıs gibi kendine çekti genç Mustafa Kemal’i; başını döndürdü.
İlk yıl, gençlik hayallerine ve eğlenceye daldı.
içkiyi ve kadınları tanıdı, vals Öğrendi, dersleri aksattı.
2. sınıftan itibaren, biraz da arkadaşı Ali Fuat’ın babasının kendisine kol kanat germesi sayesinde toparlandı.
Harbiye yıllarında çekilen yandaki fotoğraf, bıyıkları yeni terleyen Mustafa Kemal’le kuşağını resmediyor.
Ellerinde henüz kılıç yok, ama kitap var.
Gündüzleri, modern bir eğitim alıyorlar, geceleri ise
yatakhanede, elle çoğaltılmış hürriyet şiirleri okuyorlardı.
Bir arı önce mezun olup hasta olduğu söylenen İmparatorluğu kurtarmak için hizmete koşmaya can atıyorlardı.
Akademiye girdikten sonra uykusuzluk derdi başladı. O dönem yatakhanede sabahlara kadar yazdığı not defterinde, İstanbul dışarı çağırırken parasızlıktan yatılı okulda sıkışıp kalan bir gencin, melankolik ruh hali gizliydi.

Eklendi: Yayım tarihi

“Mustafa” için bir yanıt

emine yılmaz için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Ecevit ve Gizli Arşivi ~ Can Dündar,Rıdvan AkarEcevit ve Gizli Arşivi

    Ecevit ve Gizli Arşivi

    Can Dündar,Rıdvan Akar

    Oran’daki büro-evin salonunun hemen arkasındaki odanın dört duvarı kütüphaneyle çevriliydi. Kütüphanede raflar… Raflarda dosyalar… Dosyalarda mektuplar, yazılar, raporlar… Kapağını kaldırdığımız her dosya, yakın tarihin...

  2. Benim Gençliğim ~ Can DündarBenim Gençliğim

    Benim Gençliğim

    Can Dündar

    Koca bir labirentin içinde kayıp “Benim Gençliğim”… Nedenini bilmediği bir deney için gözleri bağlanmış, elinde bir demir çubukla salıverilmiş meçhul labirentin koridorlarına… Bu kapı...

  3. Anka Kuşu: Erdal İnönü Anlatıyor ~ Can DündarAnka Kuşu: Erdal İnönü Anlatıyor

    Anka Kuşu: Erdal İnönü Anlatıyor

    Can Dündar

    “Küçükken babam bir konuşmada bana ‘Sonuna kadar görevimi yapacağım’ dedirtmişti. Bu söz, içime işlemiş. Okulda başladım. Üniversitede görevler yaptım. Ondan sonra siyasete çağırdılar, gittim....

Beriahome Harf Kupa

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur