Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Şeytan
Şeytan

Şeytan

Lev Nikolayeviç Tolstoy

Tolstoy, Şeytanı, Anna Karenina’dan yaklaşık on yıl sonra, 1898 yılının Kasımı’nda yazmıştır. Bu ilginç uzun öykü, okuru, Kreutzer Sonat ile birlikte Tolstoy evreninin en…

Tolstoy, Şeytanı, Anna Karenina’dan yaklaşık on yıl sonra, 1898 yılının Kasımı’nda yazmıştır. Bu ilginç uzun öykü, okuru, Kreutzer Sonat ile birlikte Tolstoy evreninin en temel iki somnsalıyla bir kez daha karşı karşıya getiren sınırlı bir özet gibidir: Taşra aristokrasisine dayalı ideal “aile mitosu”yla ve kadının bir baştan çıkartıcı olduğu anlayışıyla Tolstoy, bu öyküde, etkilendiğini bildiğimiz Schopenhauer irade felsefesinin sanki bir uygulamasını gerçekleştirir. Orada türün devamından öteye bir amacı bulunmayan “irade”, “cinsel dürtü” olarak kişiyi sürükler durur. Bu durumda şeytan, içimizdeki o karşı konulmaz dürtüdür. Dışarıdaki şeytan kadın ise, bu dürtüyü uyaran nesneden başka bir şey değildir.

Şeytan: İçimizdeki karşı konulmaz dürtü.

***

I

Yevgeni Irtenyev’i, parlak bir kariyer bekliyordu. Bunun bütün koşulları mevcuttu. İmrenilecek özel bir eğitim almış ve Petersburg Üniversitesi’nin Hukuk Fakültesi’ni parlak bir sonuçla bitirmişti; kısa bir süre önce ölmüş olan babası sayesinde en üst toplumsal çevrelerde bağlantıları bulunmaktaydı; hatta bakanlıktaki ilk hizmet dönemi bakanın hamiliği altında geçmişti. Oldukça sorunlu olan büyükçe bir serveti vardı. Babası, hayatını dış ülkelerde ve Petersburg’ta geçirmiş, iki oğlundan her birine, –Yevgeni’ye ve Süvari muhafız alayında hizmet eden ağabeyi Andrey’e– yılda altı bin ruble vermiş, kendisi de karısıyla oldukça fazla para harcamıştı. Yazları sadece iki aylığına topraklarına döner, ancak çiftlikle uğraşmaz, her şeyi, gerçekte çiftliğin idari ve parasal işleri ile ilgilenmediği halde efendisinin eksiksiz güvenine sahip olan, semirmiş çiftlik kâhyasına bırakırdı.

Kardeşler, babalarının ölümünün ardından mirası bölüşmeye kalkıştıklarında, öylesine fazla borç birikmişti ki, hukuki danışmanları, büyük annelerinin yüz bin ruble değer takdir edilmiş mülkünü kendilerine ayırıp baba mirasından vazgeçmelerini bile tavsiye etmişti. Ne var ki yaşlı Irtenyev ile ölümünden önce iş bağlantılarına girmiş, anlaşılacağı gibi, elinde Irtenyev’in bir senedi bulunan ve bu senetle ilintili olarak Petersburg’a giden komşu çiftlik sahibi, mülkü, borçlara rağmen ayakta tutup geliştirebileceğini ve buradan büyük bir servet çıkartabileceğini söylemişti. Ona kalacak olursa, sadece koruluğu, birkaç parça araziyi ve kıraç tarlayı satarak, “altın toprağı,” yani dört bin desyatinlik* “kara toprağıyla,” şeker fabrikasıyla ve iki yüz desyatinlik atık suyla beslenen tarlasıyla Semiyonowskoye mülkünü elde tutmak bu iş için yeterliydi; ne var ki bunun şartı, meseleye ciddiyetle el atmak, kırsala yerleşip işin başına geçmek ve tutumlu bir ekonomi uygulamaktı.

Yevgeni ilkbaharda mülkün bulunduğu yere gitmiş; –babası Mart ayında ölmüştü– her şeyi gözden geçirmiş, kentteki işinden ayrılmaya ve annesiyle birlikte çiftliğe taşınmaya, parasal işleri ele alıp mülkün büyük bölümünü kurtarmaya karar vermişti. Araları öyle pek ahım şahım olmayan kardeşi ile şu anlaşmayı yapmıştı: Ona, yılda dört bin ruble ödemeyi kabul ediyordu; ya da bir kereliğine mahsuben seksen bin ruble ödeyecek, buna karşılık diğer bütün miras taleplerinden vazgeçecekti.

Yevgenigerçekten de bunları yaptı. Annesiyle birlikte çiftlikteki büyük eve yerleşti; büyük bir gayret ve de dikkatle çiftliği idare etmeye başladı.

İnsan, sadece yaşlıların muhafazakâr, gençlerin ise yenilikçi olduklarını sanır. Pek doğru değildir bu. Genelde asıl gençler muhafazakârdır; yaşamak isteyen, ama bu konuda kafa yormayan, zaten nasıl yaşanması gerektiği konusunda kafa yoracak zamanları da bulunmayan ve bu nedenle o zamana kadar süregelmiş hayatı kendilerine örnek alan genç insanlar.

Yevgeni’nin durumu da buydu. Köyde oturmaya başladıktan sonra büyükbabasının zamanındaki hâkim yaşama biçimini yeniden oluşturmak onun ideali ve hayaliydi. Babası kötü bir işletmeci olmuştu; bu yüzden de onu örnek alamazdı. Bunun üzerine Yevgeni evde, bahçede, fabrikada, güne uygun değişmeleri gerçekleştirerek ve öyle büyük ölçekte yeniliklere gitmeksizin büyükbaba döneminin ruhunu ve atmosferini, o döneme özgü genel memnuniyeti, düzeni, refahı ve saygıyı geri getirmeye çalıştı. Bu hedefe ulaşabilmek demek, canını dişine takarak çalışıp çabalamak demekti. Yevgeni, alacaklıların ve bankaların taleplerini karşılamak zorundaydı ve bu amaçla, ya parça parça arazi satmaya ya da ödemeleri ertelemeye mecbur oluyordu. Semyonowskoye’deki dört yüz desyatinekimlik araziyi ve şeker fabrikasını gündelikçilerin ve ücretli işçilerin desteğiyle ayakta tutabilmek için sürekli para bulmak zorunda kalıyordu; evde ve bahçede ihmalin ve çöküntünün her türlü izini bertaraf edebilmek için varı yoğu kullanmaktan, elindekini avucundakini harcamaktan bir türlü kurtulamıyordu.

Yapacak bol bol iş vardı; zaten Yevgeni de kendinde yeterince fiziksel ve zihinsel güç hissediyordu. Yirmi altı yaşındaydı, orta boylu, güçlü yapılıydı ve büyük bir hevesle yaptığı kültür fizikten ötürü de iyi gelişmiş kaslara sahip biriydi. Canlı, al al yüzüyle, ışıldayan dişleri, dolgun dudakları ve yumuşak, dalgalı, çok sık olmayan saçlarıyla cana yakın, sıcak biriydi. Biricik kusuru, gözlük taka taka illet haline getirdiği miyopluğuydu. Hafifçe çarpık burnunun üzerinde kırışık bir çizgibırakmış olan kelebek gözlüğü olmadığında eli kolu bağlanıyordu.

Vücudunun görünümü böyleydi işte; ama iş manevi, ruhsal yana gelince, sahip olduğu özellikler, insanın onu yakından tanıdıkça daha çok sevmesine yol açıyordu. Annesi onu her şeyden daha fazla sevmişti; kaldı ki şimdi, kocasının ölümünden sonra, ona bütün şefkat ve sevgisini yöneltmekle kalmamış, hayatını tamamen onun üzerinde yoğunlaştırmıştı. Ancak ondan böylesine hoşlanan sadece annesi değildi; lisedeki ve sonra da üniversitedeki arkadaşları, kişisel sevgilerini ve saygılarını ondan esirgemiyor; aynı etkiyi bunların dışında kalan insanların üzerinde de yapıyordu. Onun söylediklerine inanmamak, bu içi dışı bir dürüst yüzde ve özellikle de gözlerde bir aldatma, bir yalan sezmek kesinlikle imkânsızdı.

Mayısın sonuydu. Yevgeni şehirde önemli bir iş bağlamıştı. Rehindeki kıraç tarlayı kurtarmış ve bir tüccara satmış, ondan, çiftliğin envanterini, atları, öküzleri ve arabaları yenilemek, ama hepsinden önemlisi, ertelenmez bir müştemilata başlayabilmek için ayrıca borç para almıştı.

Her şey tam onun istediği gibi gelişti. Araba dolusu tahtalar getirilmiş, marangozlar işlerinin başına gitmiş, gübre, seksen arabayla tarlaya taşınmıştı. Ama gene de o ana kadar her şey hâlâ pamuk ipliğine bağlı olmaktan kurtulamamıştı.

II

Bütün bu sıkıntıların ve hay huyun içinde aslında pek öyle önemli olmamakla birlikte, o günlerde Yevgeni’nin başına büyük dert olan bir sorun yaşandı. Gençliğinde bütün öteki gençler gibi yaşamıştı; anlayacağınız değişik kadınlarla ilişkisi olmuştu. Öyle ahlaksız biri değildi, ama hep dediği gibi, rahip de sayılmazdı. Kadınlar ile ilişkiyi, kendi deyişiyle, bedensel sağlığı ve zihinsel özgürlüğü bakımından gerekli gördüğü ölçüde ve şekilde sürdürüyordu. Bu yaşama tarzına on altı yaşındayken adım atmış ve o güne kadar ahlaksızlığa teslim olmadan ve de bir hastalık kapmadan, kazasız belasız bugünlere gelmişti. Başlangıçta Petersburg’da bir terziyle ilişkisi olmuştu. Kadın kötü yollara sapınca yönünü değiştirmeyi bilmiş ve hayatının bu yeni düzeni sayesinde şaşkınlığa ve telaşa kapılmamıştı.

Ama şimdi iki aydır kırsalda yaşıyordu ve ne yapacağını kesinlikle bilemiyordu. Kadınlardan mecburen uzak kalması, üzerinde kötü etki yapmaya başlamıştı. Sırf bu amaçla şehre inse miydi yoksa? Peki nereye? Nasıl? Bu tek sorun Yevgeni’nin huzurunu kaçırıyordu ve bunun bir mecburiyet, bir ihtiyaç olduğundan emin olduğu için de, halledilmesi şart olan bir sorun olarak algılamaya başlamıştı. Kendini tutsak hissediyor ve ister istemez her genç kadını arzulu ve şehvetli bakışlarla süzüyordu.

Kendi köyünde bir kadın ya da kızla ilişkiye girmeyi uygun bulmuyordu. Babasının ve büyükbabasının bu konuda o günlerin büyük toprak sahiplerinden çok farklı bir tarzda davrandıklarını ve evlerinde hiçbir zaman demirbaş köylülerle aşk oyunlarına kalkışmadıklarını duymuş ve onları kendine örnek almaya karar vermişti. Gelgelelim mesele gitgide acilleşince ve o, endişe ve korku içinde şehirde kendisini büyük olasılıkla neyin beklediğini aklına ve gözü önüne getirdikçe, sonunda köyde de nihayet başının çaresine bakabileceğini, üstelik, demirbaş köylülerin hizmet verdikleri dönem ile kendi dönemi arasında köprülerin altından çok sular geçmiş olduğunu düşündü. Önemli olan biricik şey, kimsenin olup biteceklerden haberi olmaması ve ilişkinin, yozlaşıp ucu ahlaksızlığa, düşkünlüğe kadar varmadan sağlık için belirlenmiş sınırlar içinde kalmasıydı. Bu kararı aldıktan sonra Yevgeni’nin huzursuzluğu ve sabırsızlığı daha da artı; muhtarlarla, köylülerle, marangozlarla konuşurken elinde olmadan konuyu kadınlara getirip duruyor ya da söz kadınlardan açılınca bu konuyu elinden geldiğince uzatmaya çalışıyordu. Ne var ki kadınlara daha çok, arkalarından bakar olmuştu.

III

Ama elbette kararı vermiş olmakla mesele hemen halledilmiş olmuyordu; kararın uygulanmaya konması şarttı. İsteklerini bir kadına bizzat yansıtması imkânsızdı. Kime? Nerede yapacaktı ki bunu? Bir arabulucuya ihtiyacı vardı; iyi de acaba kime baş vurması gerekiyordu?

Bu arada bir gün, su içmek isterken ayağı orman korucusunun kulübesine düştü. Korucu, babasının o zamanki avcılarından biriydi. Yevgeni onunla sohbete etmeye başlayınca yaşlı adam geçmiş günlerden akla gelebilecek yaşadığı her türlü olayı, av anılarını ve benzeri şeyleri anlatmaya başladı. Bu sırada Yevgeni’nin aklına, niyetini burada orman evinde ya da ormanda bir yerde uygulamaya koyabileceği geldi, ancak bunu nasıl yapacağını ve yaşlı Danila’nın kendisine yardımcı olup olmayacağını bilmiyordu. “Ola ki niyetim karşısında dehşete kapılacak ve karşısında utanç içinde kıvranıp kalacağım. Ama belki de bu işe hemen el uzatır, kim bilir?” Yevgeni, Danila’nın anlattıklarına bir yandan kulak verirken işte böyle düşünüyordu. Beriki tam o sırada, avcıların, papaz çömezinin karısının ücra evinde nasıl geçici karargâh kurduklarını ve aralarından Priyanitşenikov adlı birine nasıl kadın bulduğunu anlatıyordu.

“Hah, işte şimdi niyetimi ona gayet rahat söyleyebilirim,” diye aklından geçirdi Yevgeni.

“Sizin babanız, Tanrı’ya şükürler olsun, böyle budalalıklara hiç bulaşmadı.”

“Onu niyetimi şimdi söyleyemem,” diye düşündü Yevgeni; ne var ki mıntıkayı temizleyip, konuyu ötekilerden ayırmak için, “Böyle kötü işlere sen nasıl oldu da bulaşabildin?” diye sordu.

“Bunun neresi kötü olabilir ki; kadın olup bitenden çok memnundu ve benim Feodor Saşaryiç’e gelince o da hoşnut kalmıştı ki bana bir ruble verdi? Zaten ne yapsındı ki? Kanlı canlı, şarabı, çayı eksik etmeyen bir adamdı?” dedi.

“Evet, ona niyetimi söyleyebilirim,” diye düşündü Yevgeni ve lafı hiç dolandırmadan söze girdi:

“Biliyor musun,” dedi; yüzünün al al olduğunu hissediyordu, “biliyor musun Danila,” dedi, “benim de bu konuyu şöyle bir düşündüğüm oldu.”

Danila gülümsedi.

“Sonuçta ben rahip değilim; öyle yaşamaya alışmışım ama…”

Yevgeni söylediği her şeyin çok safça düştüğünün farkındaydı; ama sonuçta Danila’nın kendisini anlayışla karşılamasına sevindi:

“Çoktan söylemeniz gerekirdi; bir çaresine bakmak kolay, hangisini istediğinizi söyleyin yeter!”

“Sonuçta benim için fark etmez. Ama elbette öyle sakatlığı bulunan biri olmamalı; özellikle de sağlıklı olmalı.”

“Anlıyorum!” diye karşılık verdi Danila ve düşünmeye başladı. “Elimde muhteşem bir parça var sayılır ama,” diye sözünü sürdürdü. Yevgeni yeniden alı al, moru mor kesildi. “Çok muhteşem bir parça. Sonbaharda evlendirilmişti, anlıyor musunuz…” Danila alçak bir sesle fısıltılı konuşmaya başladı, “ama adam bir türlü işi beceremiyor. Kaçamak bir âşık için tam uygun parça sayılır!”

Yevgeni utançtan yerin dibine geçti geçecek:

“Hayır, hayır!” diye atıldı telaşla, “böyle bir şeye kesinlikle ihtiyacım yok. Tersine…” –Tersine mi? Nasıl tersine? Bu isteğin tersi ne olabilir ki?– “Tersi

* Desyatin: 1.093 hektar.

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Dünya Klasikleri Öykü
  • Kitap AdıŞeytan
  • Sayfa Sayısı120
  • YazarLev Nikolayeviç Tolstoy
  • ÇevirmenSaniye Güven
  • ISBN9786053541905
  • Boyutlar, Kapak13,5x21,5, Karton Kapak
  • YayıneviBORDO SİYAH / 2013

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Gençliğim ~ Lev Nikolayeviç TolstoyGençliğim

    Gençliğim

    Lev Nikolayeviç Tolstoy

    Tolstoy’un kendi yaşam öyküsünü anlattığı Çocukluğum ve Gençliğim isimli eserlerin ikincisi. Eser, Tolstoy’un yaşadığı devrin toplumsal yapısını, üniversiteye girişiyle beraber hayatında meydana gelen değişiklikleri,...

  2. Hacı Murat ~ Lev Nikolayeviç TolstoyHacı Murat

    Hacı Murat

    Lev Nikolayeviç Tolstoy

    Çarlık Rusyası’nın Kafkaslar üzerinde tam bir hakimiyet kurabilmek için verdiği yaklaşık 50 yıllık (1817 – 1864) mücadele karşısında direnişin efsaneleştirdiği, Şeyh Şamil’den sonraki en...

  3. Diriliş ~ Lev Nikolayeviç TolstoyDiriliş

    Diriliş

    Lev Nikolayeviç Tolstoy

    Tolstoyun en önemli üç romanından biri olan Diriliş, bir insanın geçirdiği sarsıcı değişimin romanıdır. Zengin Prens Nehlüdov, hizmetçi Maslovayı baştan çıkarıp terk ederek hırs...

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

  1. Suç ve Ceza ~ Fyodor Mihayloviç DostoyevskiSuç ve Ceza

    Suç ve Ceza

    Fyodor Mihayloviç Dostoyevski

    Suç ve Ceza, dünya edebiyatının en çok okunan, en büyük romanlarından biri olarak kabul edilir. Sefalet içinde yaşayan, üniversite ile ilişkisi kesilmiş genç Raskolnikov,...

  2. Hükümdar ve Siyaset Kitabı ~ İbn AbdirabbihHükümdar ve Siyaset Kitabı

    Hükümdar ve Siyaset Kitabı

    İbn Abdirabbih

    Bu kitap, tarihteki klasik İslâm devletlerinde idareyle ilgili olarak dikkate alınması gerektiğine inanılan pratik öğütleri sunuyor bize. Bir yanda adaletin tam olarak sağlanması, servetin...

  3. Ya Hep Ya Hiç ~ Ernest HemingwayYa Hep Ya Hiç

    Ya Hep Ya Hiç

    Ernest Hemingway

    Tarık Dursun K.’nın çevirisiyle… Ya Hep Ya Hiç, ailesini ekonomik olarak ayakta tutabilmek için Küba ve West Adası arasında kaçakçılık yapmak zorunda kalan dürüst...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur