Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Tatlı Bela
Tatlı Bela

Tatlı Bela

Jamie McGuire

Aşıksan başın belada! Abby Abernathy karanlık geçmişiyle arasına mesafe koymuş olan, alkol kullanmayan, küfür bile etmeyen kendi halinde bir kız, fakat hayatını dövüşerek kazanan…

Aşıksan başın belada!

Abby Abernathy karanlık geçmişiyle arasına mesafe koymuş olan, alkol kullanmayan, küfür bile etmeyen kendi halinde bir kız, fakat hayatını dövüşerek kazanan ve vücudu dövmelerle kaplı yakışıklı Travis Maddox onun hayatını değiştireceğe benziyor.
İyi kız ve kötü çocuk… Bu birliktelik bir aşkın mı habercisi yoksa bir felaketin mi?

Tatlı Bela sadece bir “bestseller” değil, uluslararası bir fenomen. Yayımlandığı günden beri tüm dünyada büyük yankı uyandıran bu kitabı okumayan kalmayacak.

Birinci Bölüm

Kırmızı Alarm

Odadaki her şey bana buraya ait değilsin diyordu. Merdivenler dökülüyordu, bağıran seyirciler omuz omuza duruyorlardı ve havada ter, kan ve küf karışımı bir koku vardı. Bağırarak söylenen sayılar ve isimler arasında sesler birbirine girdi, herkes kollarını uzatmış birbirine para veriyor ve gürültü yüzünden anlaşabilmek için el işaretleri yapıyorlardı. Kalabalığın arasından sıkışarak geçip en yakın arkadaşımın peşinden gittim.

“Paranı cüzdanından ayırma Abby!” diye bağırdı America. Gülümsemesi loş ışıkta bile kendini belli ediyordu.

“Ayrılmayın, başladığında ortam daha da kötü olacak!” diye bağırarak gürültünün sesini bastırdı Shepley. Shepley bizi bir insan denizinin içinden geçirirken America önce onun, ardından da benim elimi tuttu.

Bir hoparlörün keskin iniltisi dumanlı havayı adeta yardı. Sesten ürkerek sıçradım ve nereden geldiğini bulmak için etrafa bakındım. Bir adam tahta bir sandalyede oturmuş bir elinde bir tomar para, diğerinde de megafonu tutuyordu. Megafonu ağzına götürdü.

“Kan banyosuna hoş geldiniz! Eğer İktisat 101’i arıyordum diyorsanız… yolunu feci şaşırmışsın hocam! Eğer Çemberi arıyorsanız, tam yerine geldiniz! Benim adım Adam. Kuralları ben koyarım ve kimin kazandığını ben söylerim. Rakipler sahaya çıktıklarında bahis faslı biter. Dövüşçülere dokunmak, yardım etmek ve ringe yaklaşmak yasak! Eğer bu kurallara uymazsanız ölesiye dayak yer ve paranızı kaybedip dışarı atılırsınız! Bu sizin için de geçerli hanımlar! Yani, dalganızı sistemi sömürmek için kullanmayın çocuklar!”

Shepley başını salladı. Gürültüyü bastırarak “Sen adam mısın, Adam!” diye bağırdı mc’ye, belli ki arkadaşının konuşma şekli hoşuna gitmemişti.

Kalbim yerinden çıkacakmış gibi atıyordu. Pembe kaşmirden bir yelek ve inci küpelerimle kendimi Normandiya Çıkartmasındaki çıtı pıtı bir öğretmen gibi hissediyordum. America’ya neyle karşılaşırsak karşılaşalım başa çıkacağıma söz vermiştim, ama şimdi olay yerine gelince onun kürdan gibi koluna iki elimle sarılmak istiyordum. Beni tehlikeye atacak bir şey yapmazdı ama kısa yoldan para kazanmaya ve kan görmeye odaklanmış 50 sarhoş üniversite öğrencisiyle bir bodrum katında olmamız nedeniyle buradan yara bere almadan çıkma şansımızın pek de yüksek olmadığını düşünüyordum.

America okul oryantasyonu sırasında Shepley ile tanışmasının ardından Eastern Üniversitesindeki farklı bodrumlarda yapılan gizli dövüşlere onunla birlikte gitmeye başlamıştı. Her dövüş farklı bir yerde yapılıyor ve başlamasından bir saat öncesine kadar mekânı gizli tutuluyordu.

Görece biraz daha süt bir arkadaş çevrem olduğu için Eastern’da bir yeraltı dünyasının olduğunu öğrendiğimde şaşırmıştım; ama Shepley daha okula başlamadan bunu biliyormuş. Shepley’nin oda arkadaşı ve kuzeni Travis ilk dövüşünü yedi ay önce yapmış. Birinci sınıf öğrencisi olmasına rağmen Adam’ın Çemberi yaratıp yönettiği üç yılda gördüğü en ölümcül dövüşçüymüş. İkinci sınıfa geçen Travis hâlâ yenilmezliğini koruyordu. Travis ve Shepley kazandıkları paralarla rahat rahat kira ve faturalarını çıkartıyorlardı.

Adam bir defa daha megafonu ağzına götürdü ve bağrış çağırışlar feci şekilde arttı.

“Bu akşam yeni bir yarışmacımız var, Eastern Üniversitesi’nin serbest güreş yıldızı, Marek Young!”

Tezahüratlar başladı ve Marek odaya girdiğinde kalabalık Kızıl Deniz gibi ortadan ikiye ayrıldı.

Daire şeklinde bir alan boşaldı ve güruh yarışmacıyı yuhaladı, ıslıkladı ve ona meydan okudu. Marek durduğu yerde zıplayıp boynunu sağa sola sallarken yüzünde ciddi ve odaklanmış bir ifade vardı. Kalabalıktan gelen ses derin bir homurtuya dönüştü ve ben de odanın diğer tarafındaki hoparlörlerden gelmeye başlayan yüksek sesli müzik yüzünden ellerimle kulaklarımı kapadım.

“Diğer dövüşçümüzün tanıtılmaya ihtiyacı yok ama ödümü bokuma karıştırdığı için yine de tanıtacağım! Erkekler, altınıza yapmaya hazır olun, kızlar kendinizden geçmeye hazır olun! Size Travis ‘Kuduz İt’ Maddox’u takdim ederim!”

Travis odanın karşısındaki bir kapıda belirdiğinde müziğin sesini sonuna kadar açtılar. Üstü çıplak, rahat ve telaşsızdı. Sanki ofisine gelen bir çalışanmış gibi sakin sakin çemberin ortasına yürüdü. Yumruklarını Marek’inkilerle çarpıştırdığında dövmelerle kaplı teninin altındaki sıkı kasları gerildi. Travis eğilip Marek’in kulağına bir şeyler fısıldadığında güreşçi yüzündeki sert ifadeyi korumakta zorlandı. Marek’le Travis burun buruna durmuş, birbirlerine dik dik bakıyorlardı. Marek Travis’i öldürmek istermiş gibi bakıyordu; Travis ise biraz eğleniyormuş gibi.

Birkaç adım gerilediler ve Adam başlangıç düdüğünü çaldı.

Marek savunma pozisyonu alınca Travis atağa geçti.

Ringde olanları göremeyince parmaklarımın ucunda kalkıp sağa sola eğilerek ne olup bittiğini anlamaya çalıştım. Çığlık atan izleyicilerin arasından santim santim ringin kenarına doğru ilerledim. İnsanlar dirseklerini kaburgalarıma geçiriyor, omuzlarıyla çarpıp beni bir langırt topu gibi gibi sağa sola itiyorlardı. Dövüşçülerin başlarının tepesini görebiliyordum, dolayısıyla kendime yol açarak ilerlemeye devam ettim.

Nihayet en öne geldiğimde Marek kalın kollarıyla Travis’i tutmuş yere indirmeye çalışıyordu. Marek hareketini tamamlamak için eğildiğinde Travis dizini Marek’in yüzüne geçirdi. Marek darbenin etkisinden kurtulamadan Travis ona daldı ve kanlı yüzünü tekrar tekrar yumrukladı.

Beş tane parmak koluma saplandı ve arkaya doğru çekildim.

“Sen ne halt ediyorsun Abby?” dedi Shepley.

“Arkadan göremiyorum ki!” dedim.

Dönüp son anda Marek’in sıkı bir yumruk attığını gördüm. Travis döndü ve bir an için başka bir yumruğu savuşturduğunu düşündüm, ama Travis dönüşünü tamamlayıp dirseğini Marek’in burnunun ortasına geçirdi. Yüzüme ve yeleğime kan sıçradı. Marek küt diye beton zemine yıkıldı ve bir an için odada mutlak bir sessizlik oldu.

Adam, Marek’in baygın bedenine kırmızı kare bir kumaş atınca kalabalık delirdi. Bir kez daha para el değiştirdi ve izleyicilerin yarısı ukala yarısı somurtkan bir ifade takındı.

Gelip gidenlerin bedenleri beni sağa sola itiyordu. America arkada bir yerlerden bana seslendi ama göğsümden belime kadar inen kırmızı iz beni hipnotize etmişti.

Bir çift siyah postal önümde durunca dikkatim yere yöneldi.

Gözlerimi yukarıya doğru kaldırdım, kan içinde kalmış kot pantolon, heykel gibi karın kasları, ter içinde kalmış, çıplak, dövmeli bir göğüs ve en sonunda bir çift, sıcak kahverengi göz. Birisi arkamdan itti ve Travis yere düşmeden beni kolumdan tuttu.

“Hey! Ondan uzak durun!” Travis yüzünü buruşturup yanıma yaklaşan herkesi itti. Tişörtümü görünce yüzündeki sert ifade yumuşayıp bir gülümsemeye dönüştü ve ardından yüzümü bir havluyla kuruladı. “Bunun için özür dilerim, güvercin.”

Adam, Travis’in başının arkasını sıvazladı. “Yürü bakalım Kuduz it! Paracıkların seni bekliyor!”

Travis gözlerini bir an için bile benim gözlerimden ayırmadı. “Süvetere çok yazık oldu. Sana yakışıyor.” Bir saniye sonra hayranları tarafından çevrelenmiş, geldiği yoldan çıkıyordu.

America koluma asılıp “Aklından ne geçiyordu geri zekâlı?” diye bağırdı.

“Buraya bir dövüş izlemeye geldim değil mi?”

Shepley “Senin burada olmaman lazım Abby,” diyerek beni azarladı.

“America’nın da,” dedim.

“O ringin içine atlamayı denemiyor!” Suratını astı. “Haydi gidelim.”

America gülümseyip yüzümü sildi. “Tam bir karın ağrısısın, biliyor musun Abby. Tanrım, seni seviyorum.” Kolunu boynuma doladı ve merdivenlerden gecenin karanlığına çıktık.

America yurt odama kadar benimle gelip gülümseyerek oda arkadaşım Kara’ya aşağılayıcı bir bakış attı. Kanlı yeleği hemen üstümden çıkartıp çamaşırlığa attım.

“İğrenç. Nerelere gittin?” diye sordu Kara yatağından.

America’ya baktım, o da omzunu silkti. “Burnu kanadı.

Abby’nin meşhur burun kanamalarını bilmiyor musun?”

Kara gözlüklerini yukarı kaldırıp başını salladı.

“Eh, öğreneceksin.” Bana göz kırptı ve çıkıp ardından kapıyı kapadı. Bir dakika bile olmamıştı ki telefonumdan bir ses geldi. Her zamanki gibi America, ayrıldıktan saniyeler sonra bana mesaj atmıştı.

Shepte kalıyorum yarın grşrz ring kraliçesi

Beni her an burnumdan oluk oluk kan akacakmış gibi izleyen Kara’ya bir göz attım.

“Şaka yapıyordu,” dedim.

Kara umurunda olmadığını göstermek için başını salladı ve çarşafının üstündeki kitap yığınına döndü.

“Bir duş alacağım sanırsam,” deyip, havlumu ve duş çantamı kaptım.

“Medyaya haber veririm,” diye soğuk bir espri yaptı Kara, başını kaldırmadan.

Ertesi gün Shepley ve America öğle yemeğinde bana katıldılar. Tek başına oturmayı düşünmüştüm ama öğrenciler kafeteryaya doluştukça yanımdaki sandalyelere ya Shepley’nin yurt kardeşleri ya da Amerikan Futbolu oyuncuları oturmaya başladılar. Bir kısmı kavgayı izleyenler arasındaydı ama hiçbiri ringin yanındaki deneyimimden bahsetmedi.

“Shep,” dedi birisi yanımızdan geçerken.

Shepley başını salladı ve America’yla beraber başımızı çevirdiğimizde Travis’in masanın ucunda bir sandalyeye oturduğunu gördük. Arkasından Sigma Kappa Tişörtü giymiş, motor kılıklı iki tane çakma sarışın gelmişti. Bir tanesi Travis’in kucağına otururken diğeri de yanına oturup tişörtünü çekiştirmeye başlamıştı.

America “Galiba az önce ağzımın içine azıcık kustum,” diye mırıldandı.

Travis’in kucağında oturan sarışın America’ya döndü. “Söylediğini duydum şıllık.”

America dürümünü alıp masanın üstüne fırlattı ve az farkla sarışını ıskaladı. Kız ağzını açıp bir şey söyleyemeden Travis dizlerini açıp kızı yere düşürdü.

Kız Travis’e bakıp “Ayyy!” diye çığlık attı.

“America benim arkadaşım. Oturacak başka bir kucak bulman lazım, Lex.”

Ayağa kalkarken “Travis!” diye inledi.

Travis onu görmezden gelerek dikkatini tabağına verdi. Sarışın, kız kardeşine bakıp pufladı ve el ele tutuşup gittiler.

Travis, America’ya bakıp göz kırptı ve hiçbir şey olmamış gibi boğazına bir lokma daha tıktı. O sırada kaşındaki küçük bir kesiği fark ettim. Shepley’le bakıştılar ve Travis karşısında oturan futbolculardan biriyle muhabbete girişti.

Yemek masasındakiler teker teker kalkıp gittikleri halde America, Shepley ve ben hafta sonu planlarımızı tartışmak için oturmaya devam ettik. Travis gitmek için kalktı ama masanın sonuna geldiğinde durakladı.

“Ne?” dedi Shepley yüksek sesle, bir elini kulağına götürerek.

Onu mümkün olduğunca uzun bir süre görmezden geldim ama başımı yukarı kaldırdığımda Travis bana bakıyordu.

“Onu tanıyorsun Trav. America’nın en iyi arkadaşı hani. Geçen akşam bizimleydi,” dedi Shepley.

Travis en çekici gülümsemesiyle bana baktı.

Kısa tıraşlı kahverengi saçları ve dövmeli kollarıyla üstünden asilik ile seks akıyordu ve beni baştan çıkarma çabasına gözlerimi yuvarlayarak karşılık verdim.

“Ne zamandır bir en iyi arkadaşın var Mare?” diye sordu Travis.

“İlk senemden beri,” diye yanıtladı America, dudaklarını birbirlerine bastırıp bana bakıp gülümsemişti. “Hatırlamadın mı Travis? Onun süveterini mahvetmiştin.”

Travis gülümsedi. “Ben çok süveter mahvediyorum.”

“İğrenç,” diye homurdandım.

Travis boş bir sandalyeyi döndürerek yanıma oturdu, kollarını sandalyenin üstünde kavuşturdu. “Demek sen Güvercinsin ha?”

“Hayır,” diye patladım. “Benim bir ismim var.”

Ona olan tavrımdan eğleniyormuş gibi gözüküyordu ki bu beni daha da kızdırdı.

“Peki o zaman. Adın ne?” diye sordu.

Onu görmezden gelerek tepsimdeki son elma tatlısından bir ısırık aldım.

“Madem öyle, senin adın Güvercin,” dedi omzunu silkerek.

America’ya bakıp Travis’e döndüm ve “Burada yemek yemeye çalışıyoruz,” dedim.

Travis benim tavrımı bir meydan okuma olarak algılayıp üstüme gelmeye başladı. “Benim adım Travis. Travis Maddox.”

Gözlerimi devirdim. “Kim olduğunu biliyorum.”

“Biliyorsun ha?” dedi Travis, yaralanmış kaşını kaldırarak.

“Boşuna kendinle böbürlenme. Elli sarhoş ismini bağırırken duymamak biraz zor.”

Travis biraz doğruldu. “Bu sık sık başıma geliyor.” Gözlerimi yeniden devirdim ve Travis kıkırdadı. “Bir tikin mi var?”

“Bir neyim mi var?”

“Bir tik. Gözlerini sağa sola döndürüp duruyorsun.” Yeniden gülünce ona dik dik baktım.

“Yine de çok güzel olduklarını söylemek lazım,” dedi yüzüme onon beş santim kalana dek eğilerek. “Bu renk ne ki? Gri mi?”

Başımı eğip tabağıma bakarak karamel rengi saçlarımın aramızda bir perde oluşturmasını sağladım. Bu kadar yakınıma geldiğinde bende uyandırdığı duygular hoşuma gitmiyordu. Eastern’daki yüzlerce başka kız gibi onun yakınlarındayken yüzümün kızarmasını istemiyordum. Onun beni bu şekilde etkilemesini hiç mi hiç istemiyordum.

“Aklından bile geçirme Travis. O benim kardeşim sayılır,” diye uyardı America.

“Bebeğim,” dedi Shepley, “az önce ona ‘olmaz’ dedin. Artık hiç susmaz.”

“Sen onun tipi değilsin,” dedi America Travis’e.

Travis alınmış gibi yaptı. “Ben herkesin tipiyim!”

Saçlarımın arasından ona bakıp gülümsedim.

‘Aha! Bir gülümseme. Demek ki rezil bir piç değilmişim.” Göz kırptı. “Seninle tanıştığıma çok memnun oldum Güvercin.” Masanın etrafında dolaşıp America’nın kulağına eğildi.

Shepley kuzenine bir tane kızarmış patates attı. “Dudaklarını hatunumun kulağından çek Trav!”

“Sosyalleşiyorum! Sadece sosyalleşiyorum!” Travis ellerini ‘ben masumum’ dercesine havaya kaldırıp geri geri yürüdü.

Kıkırdayıp dikkatini çekmek için elleriyle saçlarını düzelten birkaç kız onu takip ettiler. Onlar için kapıyı açınca neredeyse sevinçten çığlık atacaklardı.

America güldü. “Of, hayır ya. Başın belada Abby.”

“Ne dedi ki?” diye sordum, endişeyle.

“Onu dairemize getirmeni istiyor değil mi?” dedi Shepley. America başıyla onayladı ve Shep de başını iki yana salladı.

“Sen akıllı bir kızsın Abby. Bak sana şimdiden söylüyorum, eğer bu ucuz numaralara kanıp da nihayetinde ona öfkelenirsen bunu America’yla benden çıkartmak yok, tamam mı?”

Gülümsedim. “Kanmam merak etme. Şu Barbi ikizlere benzer bir halim mi var?”

America Shepley’i “Kanmaz merak etme,” diye temin etti koluna dokunarak.

“Bu Travis’in ilk vukuatı değil Mare. Kaç defa ‘en iyi arkadaşla tek gecelik bir şey yaşayıp benim ilişkimi berbat ettiğini biliyor musun? Bir anda benimle çıkmak bir çıkar çatışmasına dönüşüyor çünkü kız düşmanla arkadaşlık etmiş oluyor! Sana söylüyorum Abby.” Bana baktı. “Travis’in salak muhabbetlerine kandığın için gelip de Mare’e benimle çıkmayacağını söyleyemezsin, bunu ihtar olarak kabul et.”

“Lüzumu yoktu ama teşekkürler,” dedim. Shepley’i gülümseyerek rahatlatmaya çalıştım ama yıllardır Travis’in maceraları yüzünden canı yandığı için karamsarlığını dağıtmak kolay değildi.

America el sallayıp Shepley ile giderken ben de öğleden sonraki derslerime yöneldim. Sırt çantamın kayışlarını tutmuş parlak güneşin altında gözlerimi kısmıştım. Eastern küçük sınıflardan tanımadığım yüzlere kadar tam umduğum gibi çıkmıştı. Benim için yeni bir başlangıçtı: En nihayet geçmişim hakkında bir şeyler bilenlerin ya da bildiklerini sananların fısıldaşmalarını duymadan yürüyebileceğim bir yerdeydim. Başarılı, hevesli herhangi bir ilk yıl öğrencisinden farklı değildim; kimse bakmıyor, arkamdan konuşmuyor, bana acımıyor ya da beni yargılamıyordu. Sadece görmelerini istediğim illüzyonu görüyorlardı: kaşmir yelekli, saçmalığa tahammülü olmayan Abby Abemathy Sırt çantamı yere koyup sandalyeye yığıldım ve laptopumu çantadan çıkarmak için eğildim. Laptopu masama yerleştirmek için doğrulduğumda Travis yan masaya oturdu.

“İyi. Benim için not alabilirsin,” dedi. Bir yandan ağzındaki kalemi çiğnerken gülümsedi, kesinlikle en cazibeli gülümsemesiydi.

Ona iğrenerek baktım. “Sen bu dersi almıyorsun bile.”

“Tabii ki de alıyorum. Genelde şurada otururum,” deyip en üst sırayı işaret etti. Küçük bir kız grubu bana bakıyordu ve ortalarındaki sandalyenin boş olduğunu fark ettim.

“Senin için not almıyorum,” dedim bilgisayarımı açarken.

Travis o kadar yakınıma eğildi ki nefesini yanağımda hissedebiliyordum. “Affedersin… istemeden de olsa seni rahatsız mı ettim?”

İçimi çekip başımı iki yana salladım.

“O zaman derdin nedir?”

Sesimi yükseltmeden “Seninle yatmayacağım. Artık vazgeçmen lazım,” dedim.

Konuşmadan önce dudaklarında küçük bir tebessüm belirdi. “Senden benimle yatmanı istememiştim ki.” Düşünceli düşünceli tavana bakmaya başladı. “İstemiş miydim?”

“Ben Barbi ikizler ya da yukarıdaki hayranların gibi değilim,” dedim, arkamızdaki kızlara bir bakış atarak. “Senin dövmelerin ya da çocuksu caziben ya da zorlama umursamazlığın beni etkilemiyor, dolayısıyla soytarılık yapmayı kesebilirsin, tamam mı?”

“Tamam, Güvercin.” Kabalığıma karşı sergilediği vurdumduymazlık beni öfkeden deliye döndürüyordu. “Niye bu gece America’yla beraber gelmiyorsunuz?” talebine hıhlayarak karşılık verdim ama o bana daha da yaklaştı. “Seni yatağa atmaya çalışmıyorum. Sadece seninle zaman geçirmek istiyorum.”

“Yatağa atmak mı? Bu konuşmanla nasıl sevişecek birilerini bulabiliyorsun?”

Travis katılarak gülmeye başladı, bir yandan da başını iki yana sallıyordu. “Sadece bir gel. Yemin ederim seninle flört bile etmeyeceğim.

“Düşüneceğim.”

Profesör Chaney amfiye girdi ve Travis de dikkatini amfinin ön tarafına verdi. Gülümsemeye devam ediyor, bu da gamzelerini ortaya çıkarıyordu. O gülümsedikçe ondan nefret etmeyi daha çok istiyordum ama tam da o gülümseme yüzünden bunu başaramıyordum.

Chaney “Kim bana hangi Başkan’ın eşinin şaşı olduğunu ve hangisinin son derece çirkin olduğunu söyleyebilir?” diye sordu.

“Bunu yazdığından emin ol,” diye fısıldadı Travis. “İş görüşmelerinde bu bilgiye ihtiyacım olacak.”

“Şşşş,” dedim, Chaney’nin her söylediğini not alıyordum.

Travis sırıtıp sandalyesinde yayıldı. Dakikalar geçerken esnemekle omzuma yaslanıp monitörüme göz atmak arasında gidip geliyordu. Onu görmezden gelmek için bilinçli bir çaba harcadım, ama yakınlığı ve kollarının şişkin kasları bunu güçleştiriyordu. Chaney dersi bitirene kadar bileğine taktığı deri halkayla oynadı.

Aceleyle kapıdan çıkıp koridorda yürüdüm. Tam güvenli bir mesafede olduğumu düşündüğüm anda Travis Maddox yanımda beliriverdi.

“Düşündün mü?” diye sordu, güneş gözlüklerini takarken…

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Araf (Providence Üçlemesi – 1) ~ Jamie McGuireAraf (Providence Üçlemesi – 1)

    Araf (Providence Üçlemesi – 1)

    Jamie McGuire

    Işığın olduğu yerde, karanlık da vardır. Nina, babasının ölümüyle kendisini Providence’ta varlığından hiç haberdar olmadığı bambaşka bir dünyanın içinde bulur. Babasının cenazesinin olduğu gün...

  2. Belalı Düğün ~ Jamie McGuireBelalı Düğün

    Belalı Düğün

    Jamie McGuire

    Abby Abernathy beklenmedik bir şekilde Bayan Maddox olmuştu. Abby ve Travis’in bir anda ortadan kaybolarak, Vegas’ta evlenmeleri hakkındaki her şey bir sırdı… Şimdiye kadar...

  3. Ayaklı Bela ~ Jamie McGuireAyaklı Bela

    Ayaklı Bela

    Jamie McGuire

    Aşıksan başın belada! Abby Abernathy; geçmişini unutmak için kalkıp uzak bir şehre okumaya gelen, temkinli, kendi hâlinde bir kız. Travis Maddox; hayatını dövüşerek kazanan...

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

  1. Ezilmiş ve Aşağılanmışlar ~ Fyodor Mihayloviç DostoyevskiEzilmiş ve Aşağılanmışlar

    Ezilmiş ve Aşağılanmışlar

    Fyodor Mihayloviç Dostoyevski

    Dostoyevski’nin duygusal bir melodram ile kendi kişisel hikâyesini birleştirdiği ilk büyük romanı.Ezilmiş ve Aşağılanmışlar`ı diğer melodramatik-duygusal-tefrika romanlardan bambaşka bir yere yerleştiren şey, anlatıcı kahramanı...

  2. Umutsuz ~ Colleen HooverUmutsuz

    Umutsuz

    Colleen Hoover

    Lise son sınıf öğrencisi olan Sky çapkınlığı kendi şanıyla yarışan Dean Holder’la tanışır. İlk karşılaştıkları andan itibaren Holder onu hem korkutur hem de cezbeder....

  3. Bin Yılın Aşkı ~ Akira MizubayashiBin Yılın Aşkı

    Bin Yılın Aşkı

    Akira Mizubayashi

    Bin Yılın Aşkı Sen-nen insan sesinin olağanüstü gücünü çok erken keşfetmişti. Onun için insan sesi başlı başına bir müzik aletiydi. Daha ergenliğinde, sarf edilen...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur