Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Türkiye’de Farklı Olmak; Din ve Muhafazakarlık Ekseninde Ötekileştirilenler
Türkiye’de Farklı Olmak; Din ve Muhafazakarlık Ekseninde Ötekileştirilenler

Türkiye’de Farklı Olmak; Din ve Muhafazakarlık Ekseninde Ötekileştirilenler

Binnaz Toprak

Türkiye’de yaşayanların sorunları sorumluluk ve ciddiyetle, çıkar odaklarının yönlendirmeleri ve bastırmalarının ötesinde ele alınabilecek mi? Kurtarıcılara, büyük ağabeylere başvurmadan, acıları küçümsemeden ve geçiştirmeden, açık…

Türkiye’de yaşayanların sorunları sorumluluk ve ciddiyetle, çıkar odaklarının yönlendirmeleri ve bastırmalarının ötesinde ele alınabilecek mi? Kurtarıcılara, büyük ağabeylere başvurmadan, acıları küçümsemeden ve geçiştirmeden, açık ve demokratik bir tartışmayla tüm vatandaşların kendilerini eşit vatandaş hissettikleri, anayasal haklarını elde edip yaşayabildikleri bir ülke yaratabilecek miyiz? Üzerinde en sert yorumları hiç okumayanların yaptığı kamuoyunda Mahalle Baskısı Raporu olarak da bilinen raporu, önyargıları bir yana bırakıp akıl ve vicdanla okunması, değerlendirilmesi umuduyla yayımlıyoruz. Taraf olma telaşıyla değil tavır alma sorumluluğuyla yaklaşılması umuduyla…

İçindekiler

Teşekkür 9

Giriş 11

Araştırmanın Amacı 13

Araştırmanın Metodolojisi 17

Araştırmaya İlişkin Genel Gözlemler 23

I. FARKLI KİMLİKTEKİLERİ ÖTEKİLEŞTİRME VE TOPLUMSAL BASKI 29

•             Yaşam Tercihlerinden Kaynaklanan Toplumsal Baskı 30

“Mahalle Bünyesinin Kaldıramadıkları: Gençler 30

Anadolu’nun Yeni ötekileri: Laikler 47

•             Değişen Anadolu Müslümanlığı ve Toplumsal Baskı 50

Ramazanda Kamusal Alanlar 50

•             Değiştirilemeyen Kimlikler ve Toplumsal Baskı 63

Anadolu’nun Görünmeyen, “Görünmemek” Zorunda Olan Mağdurlan: Aleviler 64

Toplumsal Baskının Zaman ve Mekân ötesi Muhatapları: Kadınlar 87

Kentlerin Sahipsiz ve Mülksüz Çocukları:

“Buçuk Millet Çingeneler” 110

İçe Dönük Yaşama Mecbur Bırakılanlar:

Anadolu Hıristiyanları 112

II İKTİDAR KAYNAKLI BASKI VE CEMAAT FAALİYETLERİ 117

1.            Devlet Memurları ve Kadrolaşma 119

2.            Yaşam Tarzına Müdahale: İçki ve İçkili Mekânlar 135

3.            Değişen Mesai Saatleri: “Cuma” 146

4.            Yeni icat Bir Etkinlik: Kutlu Doğum Haftası 151

5.            Eğitim, İş Yaşamı ve Fethullah Gülen Cemaati 154

Sosyal Devlete Alternatif Bir Model:

Cemaat Dershaneleri ve “Işık Evleri” 156

Esnaf, İş Dünyası ve Fethullah Gülen Cemaati 172

Sonuç ve Öneriler 180

Sonsöz 193

Teşekkür

BU ARAŞTIRMA, Açık Toplum Enstitüsü (Proje Kodu: 20022515) ve Boğaziçi Üniversitesi Bilimsel Araştırmalar Projesi (Proje Kodu: OSM 105) tarafından desteklenmiştir. Her iki kuruma da verdikleri mali destek için teşekkür ederiz.

Çalışmamız surecinde pek çok kişi bize yardımcı oldu. Bunlar arasında, gittiğimiz kentlerde bize Anadolu insanının misafirperverliğini sergileyen yeni edindiğimiz dostlar ve değerli zamanlarını vererek sorularımızı cevaplayan kişiler başta olmak üzere görüşlerini bizimle paylaşan Açık Toplum Enstitüsü Direktörü Hakan Altınay, Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyeleri Yeşim Arat ve Hakan Yılmaz. Galatasaray Üniversitesi öğretim üyesi Ahmet İnsel, her türlü idari sorunumuzla ilgilenen Açık Toplum Enstitüsü Program Sorumlusu Gökçe Tüylüoğlu, on iki il ve İstanbul’un iki semtinde kayda aldığımız konuşmaları deşifre eden Güliz Atsız, Ayşe Çavdar. Jaklin Çelik ve Filiz Öğretmene katkıları için teşekkür ederiz.

Araştırmanın kurgulanması, saha çalışmalarının yürütülmesi, bulguların aktarılması ve değerlendirilmesi aşamalarının hiçbirinde mali destek aldığımız kurumların müdahalesiyle karşılaşmadığımızı ayrıca belirtmeyi önemli buluyoruz.

Giriş

SOSYAL BİLİMLER literatüründe Ferdinand Tönnies’den bu yana ce-maatten cemiyete geçiş olarak nitelendirilen, biri toplumsal baskıların hâkim olduğu, diğeri bu baskıların arka plana itildiği iki farklı toplum modelini betimleyen ayrım. modernitenin en önemli unsurlarından biri sayılır.

Herkesin birbirini tanıdığı, yüz yüze ilişkiler kanalıyla toplumsal normların oluştuğu, her bireyin yaşamının başkalarının gözü önünde ve bankalarının denetimine tabi olduğu, din ve geleneklerin bireyin yaşamını yönlendirdiği modern-öncesi toplumlardan modern topluma geçiş, bireye geniş bir özgürlük alanı tanımış, bireysel yaşamlar görünür olmaktan çıkmış, birey başkalarının baskılarına maruz kalmadan kendi yaşam alanını ve tercihlerini saptayabilir olmuştur.

Hiç kuşkusuz modem toplum, bireyler açısından tüm baskılardan arındırılmış toplum değildir. Geleneksel toplumlardan modem topluma geçiş beraberinde farklı tür baskıları da getirmiştir. Sosyal bilimlerdeki kuramsal çalışmaların gündeme getirdiği eleştiriler bu tür baskılara dikkatimizi çekmektedir.

Bu eleştirilere göre, evet, modern toplumda birey artık özgürdür ama bu özgürlüğünde yapayalnızdır. Dev kentlerde yaşamakta, dev bürokrasilerin çarkları altında ezilmekte, iktidarların yaşamı hakkında verdiği kararlara ara sıra oy vermenin dışında katılamamakta, giderek edilgenleştirilmektedir. Kitle toplumunun bireyi, çaresizliğe ve yalnızlığa mahkûm edilmiştir. Kapitalist ekonomi her bir bireyi herkesin sahip olduğu “şeylere” sahip olmaya zorlamakta, para hırsı yaşamın anlamını belirlemektedir.

Bu bağlamda “normal insan” tanımı kapitalizmin rekabet ilkesi ve iş disiplinine göre belirlenmiş, okullarda, orduda, işyerlerinde, hapishanelerde, akıl hastanelerinde birey bu disipline uyum sağlamak üzere yönlendirilmiş, cinsellik metalaştırılmış, kadın ve erkek rolleri kapitalist düzene göre şekillendirilmiş, insan bedeni kapitalizmin iç mantığına tabi kılınmıştır.

Gelişmiş ülkelerde yaygınlaşan anoreksi ve blumia hastalıklarının gösterdiği gibi, bireyin bedeni üzerinde bile modanın baskısı ve tahakkümü vardır. Modem bilimin birbiriyle çelişen bulguları bilimin güvencesine sığınmayı da güçleştirmiş, modem toplumun insanı bir yandan bilimin diğer yandan medya ve reklam sektörünün bilgi bombardımanı altında sürekli yaşamını ve sağlığını risk altında görür olmuştur.

Özetle, bu eleştirilere göre birey hâkim olamadığı, hatta çarklarının nasıl döndüğünü pek de anlayamadığı bir dünyada yaşamaktadır.

Öte yandan, geleneksel toplumun bireysel mutluluk pahasına tümüyle baskı üzerine kurulmuş olduğu da söylenemez. Geleneksel toplum, evet, bireyin yaşamını gözaltında tutmakta, ancak aynı zamanda ona sıcak ilişkilerin, komşuluğun, dayanışmanın, yardımın, misafirperverliğin hâkim olduğu, geniş ailelerin koruması ve kollaması altında olan güvenilir bir yaşam sunmaktadır.

Ancak, modern toplumun gündeme getirdiği yeni sorunlara ve geleneksel toplumun olumlu bulunabilecek özelliklerine rağmen, bu iki toplum modeli arasındaki önemli fark, yukarıda belirttiğimiz gibi, modem toplumda bireyin kendi yaşam tercihlerini yapabilmesi ve bu tercihlerin hukuk sistemiyle desteklenmesidir.

Aynı zamanda modern toplum bireyi ahlaki tercihlerinde de serbest bırakan toplumdur. Bireysel ahlakı hukuk sistemi kanalıyla cemaat, dini öğretiler ya da gelenek değil bireyin bizzat kendisi belirler. Birey kendi ahlak anlayışını geleneklere ya da dine dayandırabileceği gibi, seküler bir etik öğretisine de dayandırabilir.

Hem modem hukukun hem de liberal demokrasinin tanımının tam da bu konuyla, bireysel tercihlere tanıdığı meşruiyet kavramıyla. yakından ilişkili olduğunu düşünüyoruz. George Orwell’ın ünlü 1984 romanında anlatıldığı gibi, totaliter toplumlarda devletin bireyin yatak odasına kadar girdiği ve bireyi her an gözaltında tuttuğu ürkütücü distopya senaryolarına kıyasla, çağdaş demokrasilerin hukuk devleti bireyi sadece devletin baskısından değil, aynı zamanda cemaatin baskısından da korumayı amaçlar.

Bu bağlamda, geleneksel toplumlarda bireyin hareket alanını kısıtlayan kurum ya da normlar bütünü içinde çok önemli bir yer tutan dinin belirleyici rolü modernite ile birlikte arka plana itilmiş, laik devlet dini baskıyı hukuk dışına çıkararak kişilerce içselleştirilmiş bir iç denetim mekanizmasına indirgemiştir.

Diğer bir deyişle, laik devlette din ancak bireyin kendisi dini öğretileri kabullendiği ve kendi yaşamını bu öğretilere göre şekillendirdiği sürece meşru bir denetim mekanizmasıdır. Laik hukuk dine bu tür bir meşruiyet alanı tanımaz.

Dolayısıyla, bir anlamda modernleşme tarihini bireyin mutlak idarelerin, dini kurumların, cemaatin, mahallenin ve ailenin baskısından kurtulma tarihi olarak okumak da mümkündür. Yüz yüze ilişkiler yerine anonimite ve bürokratik ilişkilerin hâkim olduğu modem toplumlarda kişi artık bir cemaatin üyesi olarak değil, birey ve vatandaş olarak yer alır. Birey ve vatandaş olarak haklan ve bu hakların nasıl sınırlanacağı yasalarla belirlenmiştir.

Buna rağmen, dini öğreti ve normların baskın olduğu toplumsal yapılarda laik hukukun farklı kimlikteki bireyleri koruması sadece hukuk alanına giren özgürlüklerle sınırlıdır. Cemaat içinde bireyin dışlanması, küçümsenmesi, kendisiyle konu komşu ilişkilerinin kesilmesi. toplum içinde tuhaf bakışlara maruz kalması, ticaretle uğraşıyorsa kendisinden alışveriş edilmemesi vb. davranış biçimlerini kapsamaz.

Toplumsal normlara ve davranış kalıplarına başkaldıran her birey hemen hemen tüm toplumlarda bu tür bir dışlanmaya maruz kalabilir. Ancak, modern toplumlarda hukuk bireysel özgürlüklerin önünü açtığı Ölçüde kişilere kaçış imkânlarını da hazırlar.

Bu tür özgürlükler kısıtlandığı, gelenekle, genel ahlakla, dini öğreti ve yasaklarla bağlantılı sayılarak hukuken mazur gösterildiği ya da idari tasarruflarla hoş görüldüğü hatta teşvik edildiği takdirde kaçış imkanlarının azalması ve bireyin genelgeçer ahlak kurallarını kabullenmeye zorlanması kaçınılmazdır.

Araştırmanın Amacı

Türkiye’de din, muhafazakârlık ve toplumsal baskı arasındaki ilişki, son seçimlerde halkın neredeyse yansının oylarını alan Adalet ve  Kalkınma Partisi iktidarı ile birlikte kamuoyunda en çok tartışılan konular arasına girmiştir. AKP’nin Türkiye’deki laik rejimi değiştirip bir İslam devleti kuracağı yolundaki “takiye” iddiaları Türkiye’ nin giderek “İslamlaştırıldığı” tezlerine dönüşmüş, bu bağlamda görüşlerine başvurulan Türkiye sosyal bilim camiasının en önemli isimlerinden Şerif Mardin’in gündeme getirdiği “mahalle baskısı” kavramı bu tartışmaların odağına oturmuştur.

Türkiye’de yapılan sosyal bilim araştırmalarında, muhafazakârlık ile dindarlık arasındaki bağ pek çok araştırmacı tarafından saptanmıştır. Örneğin. 1999 ve 2006 yıllarında yayımlanan ankete dayalı iki çalışmanın sonuçlarına göre, farklı olana mesafeli bakış Özellikle kendisini dindar olarak tanımlayanlar arasında belirgindir.

Kürt. Alevi, gayrimüslim, yabancı, eşcinsel vb. kimlikler “öteki” olarak en istenmeyen komşular arasında yer alırken eş. arkadaş, komşu, ticari ortak, alışveriş edilen bakkal, evin kime kiraya verileceği, kimin evinde kirada oturulacağı, iş kurarken güvenilecek kişi vb. tercihlerde karşı taraftaki kişinin dindar olması ön plana çıkartılmakta, dindarlık arttıkça genç kız ve kadınların kısa etek giymeleri. lise çağındaki kızların erkek Öğrencilerle aynı sınıfta ders görmeleri, birbirini tanımayan kadın ve erkeklerin şehirlerarası otobüslerde yan yana oturmaları gibi konularda muhafazakâr tutumlar artmaktadır.

Kadın sorunsalının irdelendiği 2004 yılında gerçekleştirilen ankete dayalı bir başka çalışmaya göre, dindarlık arttıkça kadınların siyasette yer almalarına olumlu bakış azalmaktadır. 2005 yılında yapılan ve Türkiye’de muhafazakârlık olgusunu irdeleyen bir araştırmada kimlerin geleneklere daha sadık oldukları sorulmuş, halkın %84‘ünün köylerde ve Anadolu kentlerinde yaşayanlar ile dini iba-detlerin tümünü yerine getirenlerin geleneklerine daha bağlı olduklarını düşündüğü saptanmıştır.

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur