Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Türkler ve Museviler
Türkler ve Museviler

Türkler ve Museviler

Yusuf Ünal

“İsrail’le hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Zulüm karşısında susarsak Fatih Sultan Mehmet’in, göz yumarsak Yavuz Sultan Selim’in kemikleri sızlar.” Recep Tayyip Erdoğan – Başbakan…

“İsrail’le hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Zulüm karşısında susarsak Fatih Sultan Mehmet’in, göz yumarsak Yavuz Sultan Selim’in kemikleri sızlar.”
Recep Tayyip Erdoğan – Başbakan

Gerçekte Museviler hakkında Osmanlı neler düşünmüş, nasıl davranmış? Cumhuriyet döneminde bu konuda ileriye mi gittik, geriye mi? 15 milyon nüfuslu Museviler 100’den fazla Nobel Ödülü toplarken, bir buçuk milyarlık İslam Alemi ise birkaç taneyle yetinmiş.

Finans, ticaret, teknoloji ve dünya siyasetinde Museviler çok etkili. Kilit noktalarda hep onlar var. Türkiye’yi ikinci vatanları olarak görüyor, her ortamda destekliyorlardı. 13 asırlık örnek dostluk yerini nefrete ve kana mı bırakıyor?

Besim Tibuk’la bu ilginç sohbete siz de katılın.

Teşekkür yeter mi?

İnsan çevresiyle anlamlı. Bu kitabın ortaya çıkmasında çevremdekilerin katkısı gerçekten büyük oldu. Okumaya dalıp gidin, elinizden kolay bırakamayın ve gölgede kalan önemli gerçekleri gözden kaçırmayın diye benimle birlikte çok çaba harcadılar.
Hem olağanüstü bir destek verdiler, hem de en sert tonda eleştirilerle beni doğru yönlendirdiler. Kimler mi? Besim Tibuk, tarih bilgisine ve kıvrak zekasına hayranım. Resme farklı yerden bakmayı, insanların içindeki olumlu ve olumsuz potansiyeli doğru okumayı ondan öğrendim.
Bazı insanlar duvar ustasıdır. Önümüze duvar örerler ve köstek olurlar. Bazıları da köprü ustasıdırlar, hayallerimize ulaşalım diye fedakârca geçit verirler. Besim Tibuk ikincisi. Minnettarım.
Ömer Canbir, ilk kitabımda olduğu gibi bunda da özverisini ve teknik bilgisini cömertçe sundu. Biliyorum onu ve ekibini ‘gündem değişmeden, tez çıksın’ diye fena bunalttım. Yine başardılar.
Gönüllü yardımcılarım Sarp Dirican, Doğan Yeşilbaş, Onur Erdem ve Mehmet Ali Çantemur her ihtiyaç duyduğumda suratlarını ekşitmeden yardıma koştular. .Sevgili Elçin Gürses enerjisi ve güler yüzüyle çalışmayı keyifli kıldı.
Profil Yayıncılık bu sıra dışı projeye bizler kadar inandı.
Onlara teşekkür kelimesi gerçeklen zayıf kalır. Elbette en büyük teşekkür siz değerli okurlara. Çünkü siz okudukça biz varız,

Yusuf Ünal
İstanbul, 19 Haziran 2010

***

ÖNSÖZ

BU kitabın ortaya çıkış fikri en az, kendisi kadar ilginç. İsrail’in Mavi Marmara gemisine kanlı saldırısından birkaç hafta önceydi. Besim Tibuk bir televizyon programında konuşuyor, hem de çok ağır konuşuyordu. “Türkler Müslümanlıktan önce Museviliği seçti” diyordu.
“Osmanlıdaki hoşgörüden eser kalmadı, yobazlaştık. Çünkü özellikle Cumhuriyet döneminde beynimiz yıkandı”  diyordu. “Ne olursan ol yine gel diyen Mevlana’nın şehri Konya’da tek bir gayrimüslim yaşamıyor. Hazreti İbrahim’in doğduğu şehir Urfa’da bir Musevi aile bile kalmadı” diyor ve soruyordu: “Ne oldu, hadım mı oldular, kökleri mi kurudu ?”
Tibuk’un aykırı çıkışlarına alışığım ama bu kadarı benim için bile fazlaydı. Kendisini ziyaret edip enine boyuna sıkıştırmaya karar vermiştim ki, tüm dünyayı şoke eden o kanlı saldırının haberleri geldi. İsrail ilk kez namluyu Türklere çevirmişti.
31 Mayıs 2010 – Gazze’ye insani yardım taşıyan ve “Rotamız Filistin, Yükümüz İnsani Yardım” sloganıyla yola çıkan Mavi Marmara Gemisi’ne saldırdı İsrail askerleri. Yaşları 19 ila 60 arasında değişen dokuz Türk gönüllüyü öldürdüler, Tarihte ilk kez Yahudiler Türkleri Öldürmüş oluyordu.
Silahsız ve .savunmasız olan bu kişilere İsrail komandoları yakın mesafeden otomatik silahlarla kurşun yağdırmıştı. Otopsi raporları doktorları bile dehşete düşürmüştü. Kiminin kafasına, kiminin göğsüne sıkmışlardı.

Artık Besim Tibuk’un kapsını, hararetli bir tartışma için çalmak şart olmuştu. İsrail’e nefret şimdi çok daha büyük. Ölenlerin ardından milletçe gözyaşı döküyoruz. İntikam yeminleri ediyoruz. ‘İşini yarım bıraktı, Yahudilerin kökünü kazımadı’ diye Hitler’e kızanlarımız bile var! Ne olacak şimdi? Şiddet şiddeti, kan kanı mı getirecek?
Karşıma, azda olsa yumuşamış, “O programdaki sözlerim amacını aşmış” diyecek bir Tibuk çıkacak mıydı?
Hazırlıklıydı Besim Tibuk. Çok ilginç kitaplar seçmiş, Türk-Musevi ilişkilerinin tarihi sürecini özetleyen en çarpıcı olayları derlemiş. Daldık tartışmaya.
Tibuk’un çalışma odasında büyük bir tablo dikkat çekiyor. 1492’de İspanya’dan kovulan Musevilerin İstanbul’a ayak basışını simgeliyor. Besim Tibuk 500. yıl anısına özel siparişle yaptırmış. Sonra bu resim adeta sembol haline gelmiş. Çünkü Musevi vakıfları altın para ve hatıra pullar bastırırken bu tabloyu kullanmışlar.
Saatler süren bu muhteşem sohbet boşa gitmemeliydi. Kitaba dökme fikri mi kabul etti. “Al teybini, yarın gene gel” dedi. Kendisi tarihi farklı kaynaklardan okuyan, sorgulayan ve ince tespitler yapan bir kişi. Bu kitapta şaşırtıcı detaylar ve renkli saptamalarla dolu keyifli bir tartışmaya tanık olacaksınız.
Okuyunca görüşlerini?, değişir mi bilemem ama tek bir şeyi garanti ediyorum, Türkler ve Musevilerin geçmişten bugüne ilişki serüvenlerinde meğer ne çok bilinmeyen ve de yanlış bilinenler varmış. Her şeyin farkına varacaksınız.

***

Yahudiler ilk kez Türklere kurşun sıktı. “Başbakan artık hiçbir şey eskisi gibi olamaz ” diyor. Sizce de Türk ve Yahudi dostluğu bitiyor mu?
Bu dostluğun dünyada başka bir örneği yoktur. Tarihte savaşmadığımız, ve daima fayda gördüğümüz tek toplum Musevilerdir. İsrail’le ilişkilerin bu noktaya gelmesinde ise en büyük sorumluluk Tayyip Erdoğan ‘ındır.
Hatırlayın, AKP hükümeti “Ben değiştim” iddialarıyla geldi “Milli (Kiniş gömleğini çıkardım. Saadet Partisi gibi değilim” dedi. Önceleri İsrail’le çeşitli anlaşmalar imzaladı. Komşularla çok yönlü ilişkiler geliştirmeye yöneldi. Şimdi ise sürekli Gazze konusunu kaşıyor. Oysa Gazze’ye İsrail saldırısının üzerinden iki sene geçti. Millet hala Gazze’yi İsrail işgalinde sanıyor. Kafalar karışık.
Aylardır israil ambargosu var. Bu yetmez mi? Gazze’deki bu insanlık dışı ambargo mazur görmek mümkün değil.
Kaldırmak için elbette uğraşmak gerek. Üstelik bu ambargodan İsrail kadar Mısır da sorumlu. Gazze’ye sınır kapısı var, açmıyor. Birleşmiş Milletler oraya sürekli yardım götürüyor. Filistin’e yardım 1948’den beri var. Birleşmiş Milletlerin yardım çadırlarında Filistinliler eğitim görüyor, besleniyorlar. Filistinliler çalışkan millettir.
Ama son senelerde devreye Hamas, İran ve nükleer güç gibi meseleler giriyor. Tayyip Erdoğan’ın İsrail’in de nükleer gücü var diye sıkıştırmaya çalışması çok dikkat çekici.
Yahudiler ilk kez Türklere kurşun sıktı. “Başbakan artık hiçbir şey eskisi gibi olamaz ” diyor. Sizce de Türk ve Yahudi dostluğu bitiyor mu?
Bu dostluğun dünyada başka bir örneği yoktur. Tarihte savaşmadığımız, ve daima fayda gördüğümüz tek toplum Musevilerdir. İsrail’le ilişkilerin bu noktaya gelmesinde ise en büyük sorumluluk Tayyip Erdoğan ‘ındır.
Hatırlayın, AKP hükümeti “Ben değiştim” iddialarıyla geldi “Milli (Kiniş gömleğini çıkardım. Saadet Partisi gibi değilim” dedi. Önceleri İsrail’le çeşitli anlaşmalar imzaladı. Komşularla çok yönlü ilişkiler geliştirmeye yöneldi. Şimdi ise sürekli Gazze konusunu kaşıyor. Oysa Gazze’ye İsrail saldırısının üzerinden iki sene geçti. Millet hala Gazze’yi İsrail işgalinde sanıyor. Kafalar karışık.
*     Aylardır israil ambargosu var. Bu yetmez mi? Gazze’deki bu insanlık dışı ambargo mazur görmek mümkün değil.

Kaldırmak için elbette uğraşmak gerek. Üstelik bu ambargodan İsrail kadar Mısır da sorumlu. Gazze’ye sınır kapısı var, açmıyor. Birleşmiş Milletler oraya sürekli yardım götürüyor. Filistin’e yardım 1948’den beri var. Birleşmiş Milletlerin yardım çadırlarında Filistinliler eğitim görüyor, besleniyorlar. Filistinliler çalışkan millettir.
Ama son senelerde devreye Hamas, İran ve nükleer güç gibi meseleler giriyor. Tayyip Erdoğan’ın İsrail’in de nükleer gücü var diye sıkıştırmaya çalışması çok dikkat çekici.
sonucudur. Bunun tarihi 100 sene öncesine dayanır. İttihat ve Terakki ile bağlıyor beyin yıkama.
Hiç mi haklı yanı yok bu düşmanlığın?
İşte tepkimin büyüklüğü de bundan. Haklı bir yanı yok! Bizim uzak tarihimin pek belli değil. Çünkü başlangıçta okuma yazması olan bir millet değilmişiz, ilk, Orhun Kitabeleri sanırım 8.yüzyıla dayanıyor. Dikkat edin, Milattan Önce değil, Milattan Sonra 8.yüzyıl! O sırada Ortadoğu’da birçok kişi okuma yazma biliyor. Kültür ve yazı almış yürümüş, Ayasofya inşa edilmiş, biz ise ilk yazıyı taşa kazımışız.
Neden bu kadar eski tarihe gittiniz birden?
Çünkü Musevilerle Türklerin ilk yakınlaşması o zamana denk gelir, 7. yüzyılda yani. Bizans’la temasımız da 6.
yüzyılda İmparator Jüstinyen zamanında başlıyor. Akıllı bir adam, çok önemli bir imparator. Ayasofya’yı o inşa ettiriyor. Doğu-batı ticaretinde İstanbul’u merkez yapmak için çalışıyor.
Kervanların Çin’den İstanbul’a kadar emniyetli gelmesi lazım. Doğu ticaretinin en kestirme yolu develerle Orta Asya’yı geçmek, Kafkasya’dan Karadeniz’e inmek, oradan gemilerle İstanbul’a varmak. Gemiler Haliç’te demirliyor.

Mallar boşaltılıyor ve Avrupa’dan gelen tüccara satılıyor. Avrupa’dan gelen mallarda aynı yollarla doğuya satılıyor. Koskoca Bizans İmparatoru Jüstinyen Hazar kıyısındaki Türk boylarına vergi veriyor. ‘Onlarla savaşacağıma vergi vermek daha ucuz” diyor. Geçen maldan yüzde on vergi vererek ticaret kervanlarının güvenliğini sağlıyor.
Bu sırada islam alemi yeni şekilleniyor değil mi?
Yedinci yüzyılda İslamiyet hızla yayılıyor. Peygamberimiz öldükten sonra Hazreti Ömer zamanında fetihler başlıyor. Bu sırada Bizans’la İran arasında müthîş bir çalışma yaşanıyor. Bizans İmparatoru Heraklius ve Sasani Hükümdarı II, Hüsrev yıllarca birbirlerini yiyorlar. Sonunda Heraklius büiün askerleriyle İran’a geliyor, sanırım Tebriz’e kadar ulaşıyor ve yerle bir ediyor orayı, İran’ı ağır bir şekilde yeniyor. Araplar ortaya çıktığında iki dev gibi İmparatorluk birbirini yemiş bitirmiş durumda. Bizans, İran’a galip gelmiş ama kendisi de perişan durumda. Tam bir Firus zaferi”. Bu durum İslam’ın yayılışı ve fetihler açısından çok şanslı bir ortam doğurmuş.
Araplar Mısır’a geliyorlar, kolayca zapt ediyorlar. Aynı şekilde Suriye’ye giriyorlar, anında ele geçiriyorlar.
Karşı koyabilecek kimse yok ki. İran’a geçiyorlar, onları da savaşta yeniyorlar. Çok hızlı bir ilerleme gösteriyorlar. Ve o sırada bugünkü Azerbaycan’a doğru, yani Güney Kafkaslara kadar çıkıyorlar. Orada, Gürcüler var. Onlar da daha önce Hıristiyan olmuş. Birde Hazar Türkleri var bu bölgede, onlar ise Şaman dinine mensup.
Türklerin Müslüman olmasını mı anlatacaksınız?
Hayır, çok şaşırtıcı bir şey söyleyeceğim. Türkler ilk önce Musevi oldular. Ama bunu okullarda öğretmezler. Bu konuda yazılmış çok önemli bir kitap var, 13. Kabile. Arthur Koestler’in yazdığı meşhur bir kitaptır. Bir kere bu konuyla ilgilenen herkes mutlaka onu okumalı. Sinan Çetin yayınlattı. 13. Kabile bizim Hazar Türklerinden bahseder. Önemli bir Türk tarihçisi var Zeki Velidi Togan. bu konudaki belgeleri ilk o bulmuş. Hem de Arap kaynaklarından bulmuş.
Araplar tabii yazmışlar olayları. Hazar Türklerinde okuma yazma yok. Bunların Bizans’la araları iyi, onlardan para alıyorlar. Bizans’ın etkisiyle Hıristiyanlığı tanıyorlar. Fakat bir taraftan Müslümanlar geliyor, kılıçtan geçiriyor ve Müslüman olmaya zorluyor. Hazar Türklerinin hanedanı bu baskılar karşında oturup şaşırtıcı bir karar alıyor. Tabii o zamanlar hanedan o ülkenin sahibi demek. Hangi dinin seçileceğini de ancak hanedan karar verebiliyor.

Düşünüp taşınıyorlar ve “Bu iki dine de yakın olan, benzer olan Yahudilik var. Eğer biz Yahudi olursak ikisi de bizi rahat bırakır. Kimsenin boyunduruğu altına girmemiş oluruz,*’ diyorlar. Yoksa Yahudilikle hiçbir alakaları yok. Ne olduğunu da bilmiyorlar, Böylelikle Hazar Türkleri Yahudi oluyor.
Yahudiliği nereden öğreniyor Hazar Türkleri?
İstanbul’a adam yolluyorlar. 0 zamanlarda İstanbul’da bazı Yahudi Sinagogları var. Bir de Kudüs’e elçi yolluyorlar. “Bize hahamlat gönderin, biz bu dini seçtik ve öğrenmek istiyoruz” diyorlar Ancak hakiki Yahudiler tarih boyunca bunları hep hakir görüyorlar “Sahte Yahudilersiniz” diye ciddiye almıyorlar. Hazar Türkleri orada 300 seneden fazla  hüküm sürüyor.
Hazar kıyısında artık Yahudi yok ki, neredeler şimdi?
Az da olsa var. Zaman içinde göç etmişler. Yukarıdan Ruslar geliyor, Vikingler geliyor. Orta Asya’dan başka Türk boyları akın ediyor. Güneyden gene Müslümanlarla çarpışıyorlar. Derken bunlar baskı altında yavaş yavaş Rusya içlerine doğru göç ediyorlar. Bir kısmı da Macaristan’a kadar ulaşıyor, Karataylar diye bir büyük boy oluşturuyorlar.
İddiaya göre ki, büyük ihtimalle doğrudur, Macaristan, Polonya ve Rusya’daki Yahudilerin kökeni Hazar Türkleridir. Çünkü çoğu renkli gözlü ve sarışın, Kafkas ırkı yani. Hitlerin öldürdüğü Musevilerin büyük çoğunluğunun aslında Türk kökenli olduğu da söylenir. Hazar Türkleri tarihten bu şekilde siliniyor.Bunlar Yahudiliği seçtikleri için mi okullarda hahsedilmiyor?
Büyük bir ihtimalle öyle. Oysa tarihimizde yok sayamayacağımız kadar önemli bir olaydır. Arthur Koestler 13. Kabile kitabında Hazar Türklerinin önemini bakın nasıl anlatıyor;
Bizans İmparatoru Avrupa’da hüküm süren Şarlman’a mektup yazdığı zaman mektubu iki altın mühürle damgalardı. Oysa Hazar hükümdarına yazdığı mektubu ise üç altın mühürle damgalardı. Çünkü Nazar hükümdarına daha çok ihtiyacı var.

Bizans’a destek olmak üzere gerektiğinde asker gönderiyorlar. Ticaret yolları buradan geçiyor.

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur