Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Kent Dindarlığı
Kent Dindarlığı

Kent Dindarlığı

Mehmet Altan

Şeyh Galip de Müslüman, Taliban da! Öyleyse aradaki fark ne? Mehmet Altan yeni kitabında, sadece dindarları değil, inanca hangi mesafede durursa dursun bu topraklarda…

Şeyh Galip de Müslüman, Taliban da! Öyleyse aradaki fark ne?

Mehmet Altan yeni kitabında, sadece dindarları değil, inanca hangi mesafede durursa dursun bu topraklarda yaşayan herkesi ilgilendiren bir konuyu tartışmaya açıyor: Kent Dindarlığı

İslamiyet Şeyh Galip’ten Taliban’a geldi yeryüzünde. Nedir bu meyil, düzlem kaybetmemizin nedeni nedir? Şeyh Galip, inanılmaz şekilde işlenmiş derin bir kültürün ferdiyken; Taliban, Afgan kırlarının bütün hoyratlığını ifade eden bir vahşetle ortaya çıktı. İkisi de Müslüman ise aradaki fark nedir? Bunu sosyolojik bakışla analiz etmek lazım.

Müslümanların ağırlığı eskiden kentlerdeyken zamanla kırlara kaydı. Dinin o derin içeriği, sosyal ve kültürel yanı gündemden düşürülüp inançla ilgili konular daha ziyade siyasi bir mesele olarak algılandı. Halbuki bir zamanlar kent dindarları vardı. Üreten, kazanan, çağın gerektirdiği hemen hemen tüm özelliklere sahip, çağdaşlarıyla rekabet edebilen, dünya üzerindeki mücadeleleri sırasında dinden çıkar sağlamaya gerek duymayan, buna gönül indirmeyen, güler yüzlü, medeni, farklılıklara tahammüllü, çoğulculuk üzerine bina olmuş şehir hayatını benimsemiş, latif insanlardı kent dindarları.

Bugün kent dindarlığı anlayışına ciddi anlamda ihtiyaç duyuyoruz. Çünkü din, bu toplumun varoluş temellerinden biri, belki de en önemlisi. Türkiye hem toplumun sıhhati hem de din algısının normalleşmesi için er ya da geç bu konuyu dikkatle ele almak zorunda. Gerçek anlamda bir kent dindarlığı anlayışı inşa etmek için zaman henüz geçmiş değil, ancak geçmek üzere. İşte bu nedenle, Mehmet Altan’ın gündeme taşıdığı “kent dindarlığı” konusu, dini hassasiyetler taşısın ya da taşımasın bu topraklarda yaşayan herkes için birinci derecede önemli bir mesele.

Birey olma, kendi donanımıyla sisteme değer katma güvenini kazanmış, otoriteye bağımlılıktan kurtulmuş “yetişkin bir toplumda” kent dindarlığı zaten kendiliğinden ortaya çıkar. Demokrasi, hukuk, düşünce ve inanç özgürlüğü, ifade özgürlüğü, bireysel tercih özgürlüğünü içselleştirebilen, ekonomik değer üreten bir toplum, eninde sonunda kent dindarlığı istasyonuna varacaktır.

Peki nedir kent dindarlığı?

İÇİNDEKİLER

GİRİŞ.

1. BÖLÜM

Kendilik, Köylülük, Din ve Bilim

2. BÖLÜM

Kent Dindarlığının Lokomotifi:

Özeleştiri, Üretim ve Ekonomi

3. BÖLÜM

Kemalizm ile Siyasal İslam Arasında Sıkışmak: Cumhuriyet Neleri Değiştirdi?

4.  BÖLÜM

Bir İnanç Entelektüeli Olarak İmamlar

5.  BÖLÜM:

Kur’an ve Dil Sorunu.

6.  BÖLÜM

Kent Dindarlığını Yok Etmenin Yolu: Siyaset.

7. BÖLÜM

Ulaşmamız Gereken Kent Dindarlığı.

EKLER.

ÖNSÖZ

Kent Dindarlığı’nın peşinde..

2008 yılının Ocak ayı sayısında Moral Dünyası” dergisine verdiğim “Kent Dindarlığı” röportajında şunları söylüyordum:

“İslamiyet Şeyh Galip’ten Taliban’a geldi yeryüzünde. Nedir bu meyil, düzlem kaybetmemizin nedeni nedir? Bunun bir sosyolojik analizini yapmak lazım. Eskiden Müslümanların ağırlığı kentlerdeyken zamanla kırlara kaymasıdır bunun sebebi. Şeyh Galip, inanılmaz şekilde işlenmiş bir derin kültürün çok önemli bir ferdiyken; Taliban, Afgan kırlarının bütün hoyratlığını ifade eden bir vahşetle ortaya çıttı. İkisi de Müslüman ise aradaki fark nedir? Bence aradaki fark. o dinin kendi kültürel özelliklerinin, derinliklerinin,  orantılıklarının farkına varılmayıp onu siyaseten bir silah olarak kullanmaktır…..Türkiye’de dini sosyolojik, kültürel bir mesele olmaktan ziyade siyasi bir mesele olarak algılanıyor. Kışla ile cami arasındaki çatışmanın unsuru olarak algılanıyor. O zaman yozlaştırılıyor, derinliğini kaybediyor, sığlaşıyor  ve tutunamayanların hayata tutunma aracı oluyor. Halbuki din bunların çok dışında bir şey. Din bir inanç, binlerce yılın getirdiği bir insanlık hali. Bu kadar sığ, yoz, küçük, rant peşinde koşmaya yönelik bir araç olmanın çok Ötesinde bir durum. Aynı zamanda toplumun kültürü, duruşu. Yani kendine devlet kadrolarında iş bulma, ihale kapmanın aran değil din. Din, bu toplumun varoluş temellerinden bir tanesi ve belki de en önemlisi Onun için biz bunu siyasetin dışına çıkartıp sosyolojik kültür olarak algıladığımız nakit tekrardan kent dindarları doğar. Siyasetten kültüre çektikçe bu konunun çok daha normalleşeceğini düşünüyorum.”

Bu satırların yayınlanırlasın in ardından yaşanan gelişmelerle gördüm ki bu konudan şikâyetçi olan tek kişi ben değildim. Yazının ardından konuyla ilgili bir dizi söyleşi ve konferansa katıldım. Bazı dergi ve gazetelerde bu konuda yazılar ve yazı dizileri kaleme alındı. Bu arada, Ankara’da yapılan bir akademik araştırmada’ siyasi partilere oy vermede dinin yüzde 30’luk bir oranla birinci sırada belirleyici olduğunu, ekonominin yüzde 26 ile ikinci sırada, pahalılığı önlemenin yüzde 18 ile üçüncü sırada, sosyal demokrat fikirleri savunmanın yüzde S ile dördüncü sırada geldiğini gördüm.

Niçinini merak ettim.

Kültürümüzün en temel ve önemli kaynaklarından biri olan din neden bu kadar siyasal bir algının unsuru olabiliyor, bireysel bir iç aydınlanma aranışı nasıl bu kadar sığ bir siyaset algısına indirgenebiliyordu?

Acaba din; hayatın ezdiği, hayatın bir çile olarak üstüne abandığı, yaşamla ilişkilerinde gerçekten zorlanan, eğitimsiz ve donanımsız, bunalmış, ezilmiş, dışlanmış kimselerin çaresizlikten Allah’a sığınmaları olarak mı algılanmaktaydı?

Konuyu büyüteç altına yatırıp sorgulama evresinde Konya’da yapılan bir başka araştırmaya’ daha rastladım.

Orada daha da ilginç sonuçlar ortaya çıkmıştı.

Konya ölçeğinde gerçekleştirilen bu araştırmada oy verirken partilerin dine bakış acısını dikkate alanların oranı yüzde 58,9 olarak tespit edilmişti.

Bu yüksek oranın detayları önemli ipuçları vermekteydi. Eğitim seviyesi ile dine bakış atasında birebir ilişki söz konusuydu.

Oy verirken siyasi partilerin dine bakışını ölçü alma oranı ilkokul mezunlarında yüzde 68,6 iken…

Ortaokul mezunlarında yüzde 58.4’e.

Lise mezunlarında yüzde 46,5’e,

Ve üniversite mezunlarında yüzde 46,6’ya düşmekteydi

Aslında Konya gibi dini yaşamın ön plana çıktığı bir şehirde eğitim seviyesi arttıkça partilere oy vermede dinin belirleyici bir Özellik olmasının düşüş göstermesi üzerinde düşünülmesi gerekiyordu.

Aynı araştırmada ortaya çıkan, gelir düzeyine göre, partilere oy vermede dinin belirleyici olma özelliği de dikkat çekiciydi.

Üst gelir düzeyine sahip olanların yüzde 30’u oy verdikleri partinin dine önem vermesine dikkat ederken…

Bu oran orta üstte yüzde 17,2’ye düşmekteydi.

Ancak orta gelir düzeyinde yüzde 45,7’ye, orta altta yüzde 56,4’e ve alt gelir grubunda da yüzde 73,8’e kadar çıkmaktaydı.

Tüm bu akademik araştırmalar ve ortaya çıkan veriler “kent dindarlığı” meselesinin koordinatlarını belirtiyor, eğitim ve üretimin ne kadar önemli olduğunu çok açık bir biçimde ortaya koyuyordu.

“Siyasal İslamı” bir kurtarıcı olarak görenler ile “Kültürel İslam” anlayışını yaşamın pusulası yapanlar…

Tüm araştırmaların da vurguladığı gibi eğitim ve üretim sürecinde oynanan rol belirtiyordu bunları.

Sosyal yaşam piramidinde yükseldikçe din algımız ve yorumumuz daha derinleşip felsefileşiyor ve içe dönük bir yolculuğun kapısını açıyor…

Tersinde ise çaresizlikle doğru orantılı bir şekilde hırçınlığın ve öfkenin kapılarını gümbürdetiyordu.

İşte “kent dindarları” sorgusu bu noktadan yola çıktı.

Kitap bu aranışın sorgulamasını içermekle…

Giriş

Kent nedir?

Kent, nüfusu belli bit büyüklüğü ve yoğunluğu aşan, ekonomisi tarım dışı etkinliklerde yoğunlaşan ve kendi nüfusundan başka, etki alanı içinde yaşayanlara da hizmet sağlayan yerleşmelere verilen addır.

Katsın, görece küçük ve seyrek nüfuslu, ekonomisi tarım ağırlıklı kırsal yerleşme olan köydür. Ancak nüfus, bir yerleşmenin kent sayılması için yeterli bir ölçüt değildir. Uluslararası istatistiklerde nüfusu 10 bini aşan yerleşmeler kent olarak gösterilir. Oysa sosyoloji araştırmalarında nüfusu 2050 bin kişi arasındaki pek çok yerleşme büyük kasaba olarak alınır. Nüfusu 50 binin üstündeki yerlerse kent tanımlamasına uyan özellikler gösterir. 100 bin kişiden kalabalık yerleşmeler için “büyük kent” deyimi kullanılır. Türkiye’deki yönetsel yapı içinde ise bütün il ve ilçe merkezleri, nüfus büyüklüğüne bakılmaksızın kent kabul edilir.

Bir yerleşmenin üretim biçimi, ekonomik durumu ya da fiziksel yapısı da onun kent olarak adlandırılıp adlandırılamayacağını gösterir. Kırsal yerleşmelerin…

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

  1. İkinci Cumhuriyetin Yol Hikayesi ~ Mehmet Altanİkinci Cumhuriyetin Yol Hikayesi

    İkinci Cumhuriyetin Yol Hikayesi

    Mehmet Altan

    Mehmet Altan bizi uzun soluklu bir yolculuğa çıkartıyor kitabında. Ama bu yolculuk sadece “fakir” yolculuğu değil. Mehmet Altan’nın anılarını , yaşadıklarını da barındırıyor. Oradan...

  2. II. Cumhuriyet Demokrasi ve Özgürlükler ~ Mehmet AltanII. Cumhuriyet Demokrasi ve Özgürlükler

    II. Cumhuriyet Demokrasi ve Özgürlükler

    Mehmet Altan

    Allah aşkına Sayın Altan, bu “iyilik ve güzellik” dolu devletten ne istiyorsunuz! Bu söyledikleriniz ve yaptıklarınız biraz ayıp olmuyor mu? Cumhuriyetin temelinde Ali Şükrü...

  3. Bir Gecelik Aşklar Nereye Gider ~ Mehmet AltanBir Gecelik Aşklar Nereye Gider

    Bir Gecelik Aşklar Nereye Gider

    Mehmet Altan

    “Geçen akşam bir ateşböceği gördüm. O, ışıklarını çakarak ‘eşini’ ararken onun kıvılcımlı ışığı benim geçmişimi aydınlattı. Ve çok şeyi farkına bile varmadan yitirdiğimizi düşündüm....

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur