Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

İslami Direniş Ve Islahat
İslami Direniş Ve Islahat

İslami Direniş Ve Islahat

Muhammed el-behiy

Müslümanlar, 19. Yüzyılın sonlarında gerek düşünsel, gerekse pratik hayatta, tarihi süreç içinde başlayan ve batı kültürü karşısında gittikçe artan ciddi bir çözülüşü yaşıyorlardı. Cemaleddin…

Müslümanlar, 19. Yüzyılın sonlarında gerek düşünsel, gerekse pratik hayatta, tarihi süreç içinde başlayan ve batı kültürü karşısında gittikçe artan ciddi bir çözülüşü yaşıyorlardı. Cemaleddin Afgani ve Muhammed Abduh’la güç kazanan İslam’ın özgün değerlerini yeniden ortaya koyma çabası, müslümanların çözülüşüne ve emperyalist yayılmacılığa karşı önemli bir direniş ve ıslah hareketi oluşturdu.
Islahat çabaları, müslümanları muharref gelenekten arındırmaya çalıştığı kadar, İslam’ı yabancı bir düşünce biçimine uydurarak müslümanların emperyalistlerle birlikte yaşamalarını normalleştirme gayreti içindeki “reformist” sapmalara karşı da bir direnişi ifade etti. Kendi şartları içinde değerlendirmemiz gereken bu çabalar, İslami hareketlere, istikbara karşı direniş ve sahih ilkeler etrafında yeniden yapılanma azmi aşıladı. Muhammed el-Behiy bu kitabında, İslam coğrafyasının sömürgeleşme döneminde İslami direnişi canlandıran ve dini kültürü ıslah etmeye çalışan gayretlerin iki öncü ismi Cemaleddin Afgani ve Muhammed Abduh’u inceleyerek, bu çizgi ile Muhammed İkbal’in ne kadar irtibatlı olduğunu da irdeliyor.

***

“18. yüzyılda başlayan sanayi inkılâbının ardından 19. yüzyılda sanayileşmede ki gelişmeler neticesinde buhar makinelerinin kara ve deniz ulaşımında kullanılması yeni uluslar ve kıtalararası ekonomik ve ticari münasebetleri geliştirdi.19 yüzyılda tamamıyla sanayileşen İngilizler, diğer ülkelerle ekonomik bağlarını güçlendirdiler. Avrupa da ki diğer devletlerde İngilizlerin takip ettiği yolu izlemeye başladılar.
Tarihte sömürge kurmak, büyük toprak kazanmak, büyük devlet olmak için gerekli sayılmaktaydı.” İşte böyle bir düşünüşün/zihniyetin sonucu olarak başlayan sömürgecilik İslam ülkelerinde İslam’ı ortadan kaldırma yok etme gayesini de beraberinde taşıyordu. Bu planın ilk projesi İslam’ın otorite mercii olan hilafetin merkezi Osmanlı’nın ortadan kaldırılmasıyla başladı. Müteakip süreçte de hilafetin ilgasıyla İslam ülkelerini birbirine bağlayan ortak bağ da koparılmış oldu. Böylece tüm İslam coğrafyasında bir çözülme, köşeye sinme ve gerileme tüp çıplaklığıyla ortaya çıktı.
Muhammed El–Behiy kitabında İslam coğrafyasında yaşanan bu çözülmeyi/ gerilemeyi tahlil ettikten sonra bu çözülmeye ve başlayan emperyalist saldırılara karşı çözüm üreten üç kişiden bahseder. Bunlar Seyyid Cemaleddin Afgani, Afganinin talebesi Muhammed Abduh ve İslam dünyasının bağrı yanık şair ve mütefekkiri Muhammed İkbal’dir. El-Behiy bu şahsiyetleri tek tek ele alıp bu konuya dair metodlarını ve düşüncelerini inceledikten sonra eksik gördüğü noktalara değinir ve bu mütefekkirlerin bazı düşüncelerini ve metodlarını eleştirir.
Osmanlı’nın yıkılışıyla beraber başlayan yok oluş süreci İslam coğrafyasını tarifi yapıl(a)maz acılara düçar etmişti. Malcolm X’in “Bana bir kapitalist gösterin size bir kan emici(vampir) göstereyim”. Sözünün pratize edildiği her nereye dönülse kapitalist vampirlerin dişlerinin izine rastlanıldığı bir zaman… Tarihin en karanlık, çağların en zifirisinin yaşandığı, hak namına hakikat adına etkin bir şekilde mücadele veren kimsenin kalmadığı…
Gerçek şu ki, insanlar kendi iç dünyalarını değiştirmeden Allah onların durumunu değiştirmez(Rad 11)hakikatini
“Hızır’ı ararsan kendinde ara
Bulamadım gibi rezalet etme”şeklinde tefsir eden Neyzene rağmen bir kurtarıcının/ dışarıdan bir müdahalenin beklendiği bir andan bahsediyorum. Tam da bu vaziyetin yaşandığı dönemde ayetin sırrına varıp bu süreçte varoluş mücadelesinin imkânını kendi nefislerine kabul ettirdikten sonra harekete geçen, ümmetin halini teşhis ve tahlil edip tedaviye başlayan üç şahsiyet göze çarpar. Bunlardan ilki Seyyid Cemaleddin dir. Teşhisi Mutahhari’nin de tespitinde olduğu gibi:
1) Devlet adamlarının istibdadı,
2) Müslüman halkın cehaleti, bilgisizliği, ilim ve medeniyet kavramlarından geri kalması,
3) Hurafelerin Müslümanların düşüncelerine nüfuzu ve onların İslam’dan uzaklaşmaları,
4) Mezhep taassubu, tefrika,
5) Batı sömürüsünün nüfuzu ve tüm bunlarla beraber ümidin yokluğundan fırsat bulup varlık sahasına çıkan yeis(ümitsizlik)tir. Tedavisi ise Kuran ve Sünnete dönüş olup, Allah’ın rahmetinden sapıklardan başkası ümit kesmez hakikatidir.
Bir diğeri inkılabi bir düşünceye sahip olan-İnkılap istiyorum hem de Abduh gibi(M.Akif)- talebesi Abduh’tur. Cehaleti tüm sorunların kaynağı olarak gördükten sonra üstadına yaptığı 20-30 yıllık planlarını aktaran ve bunun neticesinde üstadıyla fikir ayrılığına düşen kişidir. Bu bağlamda getirdiği çözüm ise dinin ve toplumun ıslahıdır. Toplumun ıslahını da iki öncüle bağlar:
1) Eğitim ve Öğretimin ıslahı,
2) Yönetimin ıslahı. Tüm eğitim kurumlarını Ezherin şahsında değerlendirerek: “Ezherde eğitim, öğretim düzelirse, Müslümanlar tekrar Hint ve Yunan İlimlerini dirilttikleri gibi sahih ilimleri aramaya ve tahsile de koyulacaklardır” der. Islahın imkânını da Kuran’a uygunluğuna bağlar.
Bu ikisini, “ben”liğin farkına varamamayı sorun olarak telakki eden, “Vücuttan ruh gidip yalnız cismaniyet kaldı. İnsanlık ortadan kalktı, kavimler ortada kaldı” teşhisi ve “Bir adımı kıyametler koparan o insan, uzlet köşesinde kendini topal hale getirdi” tahlilini, “Gönülleri öldü ve vücutları o ölüyü muhafaza eden mezara döndü” sonucuna bağlayan İkbal takip eder. Tamamen hayatın içinde, hayat aşkıyla yanan bir felsefeye sahiptir; “Günler hayat heyecanından parlıyor cihetlerde görülen o ışıktan(güneş) değil.” İslam’ı hayatın ruhu, dinamikliğinin kaynağı olarak görür ve Müslümanların uyanışının, dirilişinin islama dönmekle mümkün olacağını savunur. Cebri/kaderci söylemin karşısında durarak; “Müslümanların işleri şimdi takdire imandan ibaret hâlbuki daha önce kendi iradelerinde gizliydi Allah’ın kendi takdiri” diyerek Müslümanları iradelerinin farkına varmaya çağırır. “Müslümanlardan Müslümanlığa kaçınız” sözüyle, sahip oldukları dinamik bir karaktere sahip olan dinlerine rağmen Müslümanların pasifliğini, hayattan uzak bir şekilde uyumalarını eleştirir.
“Ey insanlığı kontrol etmek,
Ve zayıfları korumak için yaratılan göz!
Ne oluyor da böyle kaygusuzca uyuyorsun
Etrafında olup bitenlere bakmıyorsun
Uyan ey Müslüman!
Çok uzun süren
Bu ağır ve derin uykudan uyan artık!”Şiiriyle de onları uyandırmaya ve harekete geçirmeye çalışır…
Nevvab TEMEL

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur