“Neredeydin? ” dedi yataktaki yaşlı kadın. “Tuvaletimi yapmam gerekiyordu ama yanımda kimseyi göremedim.”
Genç adam. onun hırçın ses tonuna karşılık, ayakucunda duruyor ve sakin bir şekilde gülümsüyordu.
Kelimelerin ne anlama geldiğini unutmuş gibi, belli belirsiz bir sesle “Tuvaletimi yapmam gerekiyordu” diye tekrarladı.
Adam, “Sana İyi haberlerim var, anne.” dedi. “Yakında her şey yoluna girecek. Her şey hallolacak.”
“Beni bıraktığın zamanlarda nereye gidiyorsun?” Sesi daha net ve hırçındı.
“Uzağa değil, anne. Benim asla uzağa gitmediğimi iyi biliyorsun”
“Yalnız kalmaktan hoşlanmıyorum.”
Yüzüne bir gülümseme yayıldı; neredeyse mutlu olmuştu. “Çok yakında isler düzelecek ve her şey olması gerektiği gibi olacak. Bana güvenebilirsin, anne. Durumu düzeltmenin bir yolunu buldum. Aldığını geri verecek, vermiş olduğunu aldığı zaman.
“Öyle güzel şiir yazıyorsun ki…” Odada hiç pencere yoktu, içerideki tek ışık kaynağı olan, yatağın yanındaki davara yapışık lamba, kadının boğazımdaki büyük yarayı ve gözlerindeki gölgeyi belirginleştiriyordu.
Duvarın arkasında parlak bir şey görmüşçesine uzaklara bakarak, “Dans etmeye gidecek miyiz?” diye sordu.
“Tabii, anne. Her şey mükemmel olacak.”
“Benim ördek Dickie ‘m nerede? ”
“Yanı başında, anne.”
“Ördek Dickie yatağa gelecek mi?”
“Uyku vakti, uyku vakti, uyku vakti.”
“Tuvaletimi yapmam gerekiyor,” dedi, cilveli denebilecek bir tonla.
Birinci Bölüm
Polisin Sanatı
Jason Strunk anlatıldığı kadarıyla otuzlarında, sessiz sakin, silik tipli bir adamdı. Komşuların pek görmediği ve görünüşe bakılırsa duymadığı birisiydi; öyle ki hiçbiri onun söylediği tek bir kelimeyi bile tam olarak hatırlayamadı. Hatta konuşabildiğinden bile şüphelilerdi. Başını mı sallardı, merhaba mı derdi, birkaç kelime mırıldanır mıydı? Kimse hatırlamıyordu.
Bay Strunk’m orta yaşlı, bıyıklı adamlar öldürme takıntısı olduğu, cesetlerini eşi görülmemiş ve oldukça sinir bozucu bir şekilde ortadan kaldırdığı ortaya çıkınca, tüm komşuları şaşkınlıklarını dile getirdi, bazıları ise bir süre inanmadı. Adam, öldürdüğü kişilerin cesetlerini küçük parçalara ayırıp, renkli paketlere sardıktan sonra, onları Noel hediyesi olarak bölgedeki polis memurlarına gönderiyordu.
Dave Gurocy, Jason Strunk’in bilgisayar ekranından kendisine bakan uysal yüzünü dikkatlice inceledi. Karşısındaki, Teşkilat Merkezi’nin arşivindeki orijinal sabıka fotoğrafıydı. Fotoğraf, gerçek yüz boyutlarına uygun olacak şekilde büyütülmüş ve kenarlarında Gurney’in yeni öğrendiği bir fotoğraf düzenleme programının araç çubuğu simgeleri sıralanmıştı.
Parlaklık ayan yapan simgelerden birisini Strunk’ın sağ gözüne doğru hareket ettirip, üzerine tıkladı. İyice belirginleşen bu bölgeyi incelemeye koyuldu.
Daha iyi, ama yine de çok iyi değil.
Gözler her zaman isin en zor kısmıydı – gözler ve ağız – ama anahtar noktalardı. Bazen küçücük bir noktanın duruşu ve yoğunluğu üzerinde saatlerce çalışırdı. O kadar uğraşmalarına rağmen bazen çok iyi sonuçlar ekle edemezdi. Yeterince iyi olmadıkları için, bu sonuçlardan Sonya’ya ve tabii ki Madelein’e bahsetmezdi.
Gözlerin sırrı, gerilimi ve çelişkiyi her şeyden daha iyi yakalayabilmesindeydi. Gurney’in, birlikte kayda değer vakit geçirme şansına sah İp olduğu katillerin gözlerinde gördüğü, acımasızlık izlerinin delip geçtiği çekingen bir uysallıktı.
Jorge Kunzman’ın (en son çıktığı kişinin kafasını buzdolabında saklayan ve yeni bir sevgili bulduğu an buzdolabındaki kafayı yenisiyle değiştiren Walmart marketi çalışanı) sabıka fotoğrafını dikkatle incelediğinde de aynı bakısı yakalamıştı. Bay Kunzman’ın sıkkın ifadesinin ardında pusuya yatmış derin, siyah boşluğu fark etmesi; sonucu bildirdiği an Sonya’nın heyecan dolu tepkisi ve övgü dolu sözleriyle gerçeğin bir kez daha kanıtlanması onu memnun etmişti. Onu, Sonya’nın Ithaca’dakı galerisinde ‘Yakalayan kişinin elinden Katil Portreleri” adıyla, üzerinde uğraştığı fotoğrafları sergilemeye heveslendiren şey bu memnuniyet duygusu ve Sonya’nın koleksiyoncu bir arkadaşının aniden bu fotoğrafı satın almasıydı.
Sanata ve özellikle güncel sanata ilgi duymayan, şöhretten nefret eden, yeni emekli olmuş bir New York Polis Teşkilatı () cinayet dedektifinin, küçük bir üniversite şehrindeki şık bir sanat sergisinin odağı haline nasıl geldiği sorusuna verilen iki, birbirinden çok farklı yanıt vardı: Biri kendisinin diğeri de eşinin. Ayrıca bu eleştirmenlerin “ustalıkla incelenmiş, vahşeti gözler önüne seren, fotoğraflar karmasında yeni bir çığır” seklinde tanımladığı bir sergiydi.
Kendisine kalına her şey Madeleine’nin onu, Coopersiown Müzesi’nde, sanı hakkında bir kursa birlikte gitmeye ikna etmesiyle başlamıştı. Madeleine odu daima açmaya, dışarı çıkarmaya çalışırdı – çalışma odasından, evinden, kendisinden dışarı; içeriden dışarı. Gurney, kendi kontrolünü kaybetmemek için en iyi taktiğin bazen teslim olmak gerektiğini Öğrenmişti. Sanat kursuna gitmeyi kabul etmesi de bu taktiğin gerektirdiklerinden biriydi. Kurs boyunca öylece oturup, bitmesini bekleme fikri gözünü korkutsa da, bu kursun baskılara karsı bağışıklık kazanmasını sağlayacağını umuyordu; en azından kursun sonrasındaki birkaç ay boyunca… Aslında miskin birisi değildi, hatta bundan çok uzaktı. Kırk yedi yaşında olmasına rağmen elli sınav, elli barfiks, elli mekik çekebiliyordu. Yalnızca bir yerlere gitmeyi pek sevmiyordu.
Fakat kurs işi şaşırtıcı bir sürprize dönüştü – aslında üç sürprize. Birincisi, kurstan önce sandığı gibi derslerde uyanık kalmaya çalışmanın aksine, galerinin sahibi, bölgenin ünlü sanatçısı ve aynı zamanda eğitmeni olan Sonya Reynolds’ı çok ilginç buldu. Kuzey Avrupalı Catherine Dencuve havasındaki tipik güzellerden değildi. Yüzüne somurtkan bir hava katan dudakları, belirgin elmacık kemikleri ve uzun bir burnu vardı. Fakat tek tek bakıldığında güzel olmayan bu parçalar, derin ve buğulu bakan yeşil gözleriyle ve rahat, doğasından gelen şehvetli tavrıyla birleşerek çarpıcı denecek kadar güzel bir bütün oluşturuyorlardı. Sınıfla fazla erkek yoktu; yirmi altı katılımcıdan yalnızca altısı erkekti. Ama allısının da tüm dikkati onun üzerindeydi.
İkinci sürpriz ise konuya karşı olumlu tepkisiydi. Sonya, özel ilgi alanına girdiği için fotoğrafçılık sanatına, üzerinde oynamalar yaparak fotoğrafın aslından daha güçlü ve anlamlı hale getirilmesi konusuna önemli ölçüde zaman ayırmaktaydı.
Üçüncüsü ise on iki haftalık kursun üçüncü haftasında, Sonya bir gece, çağdaş bir sanatçının bol ışıklı portrelerinden birisini heyecanla eleştirirken gerçekleşti. Gurney portreye bakarken aklına bir fikir geldi. Bunu özel erişim izninin bulunduğu farklı bir alan için kullanabilir ve olaya farklı bir bakış açısı getirebilirdi. Bu çılgın fikir onu garip bir tekilde heyecanlandırmıştı. Bir sanat kursundan beklediği son şey, heyecan verici olmasıydı.
Bu düşünce – tüm kariyerini onu araştırmaya, izini sürmeye ve alt etmeye adadığı canavarın doğasını yakalayacak ve yansıtacak biçimde sabıka fotoğraflarını büyütme, netleştirme ve koyulaştırma fikri aklına yerleştikçe, itiraf etmeye çekineceği kadar sık mesele üzerinde kafa yormaya başlamıştı. Her şeyden önce o, her soruya iki açıdan bakabilen, her yargının ardındaki hatayı ve her heyecanın altındaki tecrübesizliği görebilen bir adamdı.
O güneşli kasım sabahında, çalışma odasındaki masada Jason Strunk’ın sabıka fotoğrafını İncelerken, uğraştığı işin verdiği heyecan bir anda arkasından bir şeyin yere düşme sesiyle bolündü.
Madeleine herhangi birisine sıradan, fakat kocasına gergin gelecek bir ses tonuyla “Bunları buraya bırakıyorum” dedi.
Omzunun Üzerinden arkasına dönüp, gözlerini kısarak, kapının arkasına konmuş çuvala baktı. “Neyi bırakıyorsun?” diye sordu, cevabını bile bile.
Madeleine ses tonunu değiştirmeden “Laleleri” dedi.
“Lale soğanları mı demek istedin?”
Bu aptalca bir düzeltme olmuştu ve ikisi de bunun farkındaydı. Bu yalnızca, Madeleine ondan bir şey yapmasını istediğinde fakat kendisi bunu istemediğinde kızgınlığını ifade etmesinin bir yoluydu.
“Onlarla burada ne yapmamı istiyorsun?”
“Onları bahçeye çıkar. Ekmeme yardım et.”
Madeleine ona, bahçeden bir şeyi, yeniden bahçeye götürmesi için ofise getirmesinin ne kadar mantıksız olduğunu söylemeyi düşündü fakat yalnızca düşünmekle yetindi.
Hafif kızgın bir ses tonuyla “İşimi bitirir bitirmez” dedi. Bu harika Hindistan’daki yaz günlerini andıran günde, uzanıp giden kızıl sonbahar ağaçları ve tepedeki, zümrüt yeşili çimenleri gören bahçeye lale soğanları ekmenin pek de zor bir iş olmadığının farkındaydı. Yalnızca işinin bölünmesinden nefret ediyordu. Bu bölünmeye verdiği karşılık ise, ona özgü çok güçlü bir özellikti: Bu kadar iyi bir dedektif olmasını sağlamış olan doğrusal ve mantıklı düşünme şekli – bir şüphelinin hikayesindeki en ufak bir boşluğu yakalayabilen, birçok gözün göremeyeceği kadar küçük çatlakları fark eden aklı.
Madeleine onun omzunun üzerinden bilgisayar ekranına baktı. “Böyle bir günde bu kadar çirkin bir şey üzerinde nasıl çalışabiliyorsun?” diye sordu.
“Aklından Bir Sayı Tut” için 53 yanıt
Bir yanıt yazın
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Roman (Yabancı)
- Kitap AdıAklından Bir Sayı Tut
- Sayfa Sayısı480
- YazarJohn Verdon
- ÇevirmenCemile Özyakan
- ISBN6054188710
- Boyutlar, Kapak13,5x19,5 cm, Karton Kapak
- YayıneviKoridor Yayıncılık / 2011
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Çember ~ Meşa Selimoviç
Çember
Meşa Selimoviç
“Bir fikir, bu kadar kurban vermeye değer miydi?” “Eğer fikir değişim istiyorsa o zaman mücadele de istiyordur. Mücadele ise kurbanlar ister.” “Hangi mücadele bunca...
- Yol Arkadaşım Banjo ~ Cary Fagan
Yol Arkadaşım Banjo
Cary Fagan
Hakiki müzik daima ruha hitap eder. Kurabiye kutusundan gelse bile… Şapkada Eriyen Bay Karp kitabındaki muhteşem uyumlarından tanıdığımız Cary Fagan ve Selçuk Demirel, Yol Arkadaşım Banjo ile bu kez kulağımızın...
- Phil’in Dehşet Verici Kısa Saltanatı ~ George Saunders
Phil’in Dehşet Verici Kısa Saltanatı
George Saunders
Saunders’tan modern bir Hayvan Çiftliği hikâyesi “Küçük ülke olmak bir şeydir, ama İç Horner ülkesi o kadar küçüktü ki, aynı anda yalnızca tek bir...
Okuyacağım kitaplar arasına aldım bile…
Çok güzel bir kitap. 1 günde soluksuz okudum. =) Polisiye severlere tavsiye edilir =)
Çok merak ediyorum bu kitabı en kısa zamanda okuyacagım:)
süperr bi kitapp okumanızı tavsiye ederim :D
harika bi kitap, tek solukta okuyabilirsnz :)) john verdon’a aşık oldum resmen :D üstelik ilk kitabıymış :O devamı da gelse keşke :)))
Herşey güzel hoş ama benim anlayamadığım bir şey var. Polisler Dermotun evindeyken; Katil telefonla evi arıyor, telefonu bayan polis açıp katil ile konuşuyor ve daha sonra telefonu Dermota veriyor yani kitabın katil diye gösterdiği kişi(Gregory Dermot) telefonda katil ile konuşuyor sizcede bir gariplik yok mu ??? ve ben buna eminim çünkü kitapta iki kez Dermotun katil ile telefon görüşmesi yaptığı bahsi geçiyor isterseniz kitabı açıp bakabilirsiniz sayfalar: 382 ve 404. Beni aydınlatabilecek veya rahatlatabilecek biri varsa lütfn bana e-maıl atsın. (halilacar47@windowslive.com)
Halil kardeş, kitabı ben de yeni bitirdim ve bitirince aklıma gelen ilk soru bu olmuştu ama orayı tekrar okudum, şöyle olabilir. Telefon geldiğinde, Dermott’un migren ağrısından dolayı uzandığını söylüyor. Muhtemelen yalnızdı uzandığı odada ve aramayı sesini değiştirerek kendisi yaptı ve kendisini istedi ve polis onu çağırıp da telefonu eline alınca karşıdakinin sıradakinin önce kendisi ve sonra da Gurney olduğunu söylediğini söyledi. Yani aslında bu karşıdan söylenmedi, sadece o, katilin öyle söylediğini söyledi. Benim düşüncem bu. Kitabı beğendim. Katilin sayılarla ilgili kurgusu çok güzeldi. Hayırlı günler …
mutlaka okunması gerekn bir kitap çok etkileyici soluksuz okuduğum bu roman yazarn ılk kıtabı olmasına ragmen muthıs bır kurguya sahıp .her türden okuyucuyu kendine çekecek anlatıma ve kurguya sahip olması ve okuyucuyu sürüklediği müthiş merak ve birazda korku .okuduğunuz en iyi romanlardan biri olmaya aday …
HALİL KARDEŞİM DİKKAT ETTİYSEN TELEFONU ACAN BAYAN POLİS DIŞARIDA YANI DERMOT UN YANINDA KİMSE YOK. BENCE O SAYFALARI BİRDAHA OKU. VE DERMOT POLİSLERİN ANLAMAMASI ICIN SIRANIN ONCE KENDINDE SONRA GURNEY DE OLDUGUNU SOYLUYO. KESİNLİKLE HAYATINIZIN KİTABI OLACAK.
ben herkesin aksine kitabı hiç beğenmedim. kurgusu çok basitti, katil kolayca tahmin edilebiliyordu. gereksiz uzatılmıştı. betimlemeler çok kötüydü. gayet başarısız bir kitaptı. belki otrtaokul çocuğuna zevk verebilir ama iyi bir okuyucuysanız hiç beğenmiceksiniz. parasınızı boşuna harcamayın.
benan kesinlikle sana katılmıyorum. hatta kitapta geçen bir sözden bahsederek demek istediğimi açıklamak isterim hayal gücü olmayan bir insanın beyni bir nohut tanesinden bile daha küçüktür. bu kitabı anlamak için hayal gücünü kullanıp her sayfada başka bir şüpheyle okmuaya başlasaydın çok daha zek alacağından eminim ama tabi ki hayal gücün var ise (: kitapı okurken biraz gurney gibi şüpheci davranmak gerek galba şüpheci ve düşüncelerlet dolu. ben gayet beğendim ve adam fawerden sonraki bağlandığım ikinci yazar. ne yazkık ki ikiside kitap yazmakta üretici değiller yine onların bu eşsiz eserlerini beklemeye hazırım. teşekkürler (:
merhaba ben ilköğretim 7. sınıfa gidiyorum ve bu kitap gerçekten ilgimi çekti sizce okuyup anlayacağım ve zevk alacağım bir kitap mı?? :)
şuan kitabın 150.sayfasındayım ama başından beri aldığım hazzı sizlere anlatamam:)gizeme yüzde yüz katılıyorum harika bir yazar ve onun harika romanı diyebilirim.Ben de adam fawerin olasılıksızını okuduktan sonra daha güzel bi kitap okuyamam heralde diyordum ama john verdon adam fawere rakip olabilecek bir düzeyde kitap yazmış hayranlıkla okumaya devam ediyorum :)
ayça bence sana ağır gelebilir bu kitap düzey olarak..gerçekten bilimsel yönü ağır basan tasvirlerle bezenmiş bir kitap :)
ilk romanı olmasına rağmen çok harika bir kitap her şey fazlası ile mevcut sürekleyici okudukca heycan verici aksiyon filminden farkı yok bence müthiş kurgusu her şeyi ile dört dörtlük herkrse tavsiye ederim
güzelll?
Barry Eisler ve Adam Fawer’den sonra hayranlık duyduğum en büyük yazar diyebilirim. Bu arada John Verdon 2. romanını bu kitabın devamı olarak yazdı adı “Shut Your Eyes Tight”. Daha yeni olduğu için Türkçe çevirisi yayınlanmadı. Büyük bir sabırsızlıkla bekliyorum.
Çok güzel bir kitap. Tavsiye ederim.
en az 3 kere okudum mükemmel bir kitap korku verici ama olsun okumam sadece 4 gün sürdü harika herkeze tavsiye ederim
Bu kitabı beğenenler olmasına şaşırıyorum doğrusu.
Yazar kitabın bazı yerlerinde keskin virajlar alarak olayın bambaşka bir yönünü bizlere gösterirken belki de en başta yapması gereken şeyi yapsa kitap da konu da bu kadar uzamazdı…
İlk başta sorulması gereken soruları en son soran bir dedektif… olmadı john olmadı…
bayıldımmmmmmmmmmmmmm hastası oldum ilk polisiye kitabımdı agatha christh de süper ama bu mükeemmmel
Kitabı bugün bitirdim ve çok beğendim :)
Gayet sürükleyici ve heyecanlıydı.Elimden bırakmak istemedim okurken.Ben beğendiğim kitapları yavaş yavaş okumayı severim , hemen bitmesin diye :) Ama bu kitabı okumaya başlayalı 4. günümde bitirdim.Yazarın ikinci kitabınıda okumak istediğimi söyleyebilirim.
Okumanızı tavsiye ederim.
kitabı okudum çok güzel herkese tavsiye ederim
kurgusu güzeldi ama gereksiz yere uzatılmış gibi geldi bana. betimemelerin kare kare verildiği kısımlarda sıkıldım, biraz daha hareket olsa daha da başarılı olabilirdi.
final zamanım olmasına rağmen, dün gece sabahlayıp kitabı bitirdim, elimden bırakamıyordum çünkü… inanılmaz bir kitap bu, utanmasam büyüyünce dedektif olacağım diyeceğim :)))
aldım okuyorum güzel bir kitap..
Okudum..4 gün önce aldım..yazar,fazla tekrar ediyor.buda bir yerden sonra insanın beynini sulandiriyor..ama Verdon’un ilk kitabi olmasına rağmen genede iyi buldum..biraz degil tamamiyle Amerikan Polis Departmanın yüzeysel reklamı yapilmış..konu ile alakasız olan ve her bölümde ısrarla tekrar ettiği Fransız Kapılar kelimesi ile bir bag kuramadim..kitapliginiza kaldirmayin.okuyun ve 2.el olmak üzere bi kitapçıya bırakın..10 üzerinden 6 bictigim değer..saygılar hurmetler
yaa bu kitabin ana dusuncesini ve olayini soyler misiniz???
başı gerçekten çok akıcı. ortalarda sıkıyo insanı . sonra kendinizi birden olayın ortasında buluyorsunuz. kitap gerçekten güzeldi. akıcı bir dili vardı. fakat yazarın ilk kitabı olduğu için herhalde, sonu beni pek memnun etmedi. beklediğim gib değildi. katil daha farklı birisi olabilirdi.
bence kitap müthişş sen neden tekrar ettiğini anlayamamışsın bence…
şu an kitabın 71.sayfasındayım,çok beğendim ama bazı yerlerde kitabın sonunun güzel olmadığı,katilin kolayca tahmin edildiği gibi şeyler yazılıyor okuyanlar bilgi verebilirmi ??
bana ana fikrini soyler misiniz??? ne olur !!!
kitabin sonu guzel bikere
Cinayet işlendikten sonra katilin ortaya çıkması çok uzuyor. İnsan sıkılıyor. Katilin tespit edildiği yeri ise pek anlayamadım. Bir anda herşey oldu bitti. Genel olarak güzel bir kitap ancak konu çok uzatılmış.
Benim polisiye kitaplara düşkünlüğümden mi kaynaklanıyor bilmiyorum ama kitap gerçekten güzeldi..Yazarın ilk kitabı olmasına rağmen..Sürükleyici, akıcı bir kitap..yazar daha ilk kitabında bence kendini kabul ettirdi polisiye dünyasına..
Gece gündüz felsefi ve kişisel gelişim kitaplarıyla meşgul biri olarak John Verdon’u gerçekten ilk romanıındaki akıcılığı için tebrik ediyorum.Klasik bir Amerikan cinayet filmi izlediğimi söleyebilirim.Gizem dolu sırlarla içimdeki merak ve kuşkuyu adeta cezbedmeyi başarabildi.İkinci eseri Aklından Bir Sayı Tut ‘ un devamı olarak bilinen ”Gözlerini Sımsıkı Kapat” Konu başlıklı eserini en yakın zamanda edinip,sizede tavsiye ediyorum arkadaşlarım.
bu kitabı okumamı herkes tavsiye etti içerigi guzel umarim agatha chistieye benz emiyodur bi zaman sonra skiyor ktaplari .bu kitabi iyice merak ettm hmen alacagm
benim anlamadığım birşey var.gurney dermottun alt kattaki gizli odasına girdiğinde 3.öldürülen adamı nerden tanıdığını hatırlıyor hani şu ismi r ile başlayan.nerden hatırlıyormuş anlayamadım.lütfen biri cevaplasın???
ben 13 yasindayim bu kitap benim icin uygunmu cevabinizi bekliyicem lütfen yazin
süper bir kitap keşke devamını yazsalardı… en azından buraya kadar okudum maceracı bir kitap sürükleyici….
Aslında devamı olarak “Gözlerini Sımsıkı Kapat” adlı kitap var.Tam devamı sayılmasada kahramanımız Gurney yeni bir cinayeti aydınlatıyor.Ama devamı diyebileceğimiz bu kitap “Aklından Bir Sayı Tut” kadar iyi değil bence.
Kitabın ana fikri olsa olsa ne olur
SÜPER BİR KİTAP ÜSTELİK SÜRÜKLEYİCİ…
Okuduğum kitaplar arasında ilk 3’de diyebilirim.Çok sürükleyivi ve bi o kadar akıllıca kurgulanmış.Kitap vede özellikle cinayet,gerilim tarzı roman okumayı seven herkese şiddetle tavsiye ederim.Kesinlikle okunmalı…
arkadaslar bu kitap cinayet romanımı :DDD
heeeeeeeeeyyyyy serinin2 . ve 3. kitabını okuyun bence belki ortada 2 katil vardır…serinin devamında böyle birşey olabilir .ayrıca sonunda hemşire dermotun kafasındaki yarayla öldüğünü söylüyor…ya katil doktorla yer değiştirip kaçtıysa…
(çok film izliyorum gaaaaaaliba)
başı ağır ilerliyor ama devamı soluzsuz takip ettiriyor tavsiye ederim
bence bu yazarın şeytanı uyandırma kitabını deneyin çok şahane ama bunu da hemen alıp okumak istiyorum
arkadaşlar ödevim var yardım edin kitabın özetini yazabilir misiniz okudum ama yarım yamalak hatırlıyorum
Arkadaşlar neden 658 ve neden 19 ben kitabı sıkıldım bıraktım cevaplarsanız sevinirim
Hadi ama cevap
658 katil bunu el yazısı ile alkol kullanan ve bundan sorumlu olan biryıgın kişiye yazıyor ve bunlardan marley ve digerlerinin aklından tesadüfen 658 sayısı grçiyor .
19 sayısına gelince Marle sayıyı söylüyor o anda Gregory Dermot yani X. Arybdis 19vsayısı yazan mektubu posta kutusun aatıyor .
658 sayısını X. Arybdis tüm alkol kullanan sorunlu insanlara gönderiyor ve tesadüfen aynı sayıyı tutan insanlar tabiki tedirgin olup 289.87 doları gönderip bu oyuna dahil oluyorlar .