“Bu yolculuk; yaşamak, oynamak, sevmek dışında bir isteği olmayan içindeki o yaralı çocukla tanışmasını, ama bu hazinenin de ötesinde, koşulsuz bir sevgiyi keşfetmesini sağlamıştı: Kendini sevmeyi!”
Başarılı bir avukat olan Constance, seçkin bir hukuk firmasındaki çok istediği işe kabul edilir. Ancak sözleşmesini imzaladıktan hemen sonra şirkette hiç alışılmadık bir deneme süreci olduğunu öğrenir: Ondan, kilometrelerce sürecek Santiago de Compostela yolunu yürümesi istenmektedir.Başta reddetmeyi düşünür ancak uzun zamandır kendini kırılgan, güvensiz, hayal kırıklığı içinde hissettiğinden arkadaşları bu farklı deneyim lehine ona baskı yaparlar. Böylece başına gelecekleri bilmeden konfor alanından çıkıp kendine, sevgiye ve hayata bakışını değiştirecek; dönüşüp serpileceği bu yolculuğu kabul eder. Bu zorlu ama aynı zamanda keyifli yolculukta Constance, aslında kendine doğru yol alacaktır.
Maud Ankaoua bizi bir kez daha, içinden daha güçlü çıktığımız büyüleyici bir evrene götürüyor ve bize “gerçek sevginin” anahtarlarını veriyor.
Sevgili okurlar, Bir kitabın mı bizi seçtiğini yoksa bizim mi onu seçtiğimizi hiçbir zaman bilemedim. Bununla birlikte, bir kitabı elinde tutmanın asla tesadüf olmadığını düşünüyorum… Elbette beni tanıyan ve teşvik eden sizler varsınız… Her sabah uyanır uyanmaz ilk işim bana yazdıklarınızı okumak oluyor. Mesajlarınız beni duygulandırırken paylaşımlarınız onurlandırıyor. Bir araya geldiğimiz anlarda kulağıma fısıldadıklarınız beni sonsuz etkiliyor. Bana hediyelerin en güzelini armağan ediyorsunuz: Beni yaralarımla, çatlaklarımla, kırılganlığımla ve ayrıca bütün güçlü yanlarımla olduğum gibi kabul ediyorsunuz. Olduğum kişi olmama izin verdiğiniz için sizlere çok teşekkür ederim. Bana olan sevginizi ifade etmeye cesaret ettiğiniz için sizlere çok teşekkür ederim, sevginiz bana güç veriyor, gelişmeme yardım ediyor ve daha otantik, adaletli, bütün bir insan olmamı sağlıyor. İlk iki romanımın ardından sizlerle aramızda o kadar çok şey geçti ki bu üçüncü romanı olmama izin verdiğiniz gibi bütün açık kalpliliğimle yazmak istedim. Bugün Kalan Hayatımın İlk Günü ve Yaşamadan Ölmeyeceğim adlı romanlarımı hayallerimin çok ötesine taşıyan, evlerinize girmeme izin veren, kelimelerimi büyük bir coşkuyla paylaşan sizlerin kişisel yolculuğunuzda yardımcı olacağı ümidiyle yaşam tecrübelerimi, keşfettiklerimi paylaşmak istedim. Sizler benim dünyama ortak oldunuz, aramızdaki bağı açıklamaya çalışmayacağım, zira onu yaşıyorum… Bir de henüz tanımadığım okurlarım var ki… Onlarla tanışmak için de can atıyorum! Sizlerle yeniden görüşünceye veya nihayet yollarımız kesişinceye dek kendinize iyi bakın, her şey gönlünüzce olsun, hepinizi sevgiyle kucaklıyorum. Bütün sevgimle,
Maud
Ortak karar
“Hayat göğüslenmesi gereken bir mücadele,
üzerinde düşünülmesi gereken bir mutluluk,
denenmesi gereken bir maceradır.”
–Rahibe Teresa
C onstance aylardır bu işi bekliyordu! Hâlâ inanamıyordu. Sözleşmeyi onuncu kez yeniden okudu, ancak değiştirilecek tek bir virgül bile bulamadı. Bazen tek bir noktalama işareti bir cümlenin anlamını değiştirebilir veya farklı yorumlanmasına neden olabilirdi. Bunu gayet iyi biliyordu zira bazı prosedürlere itiraz etmek ve en iyi meslektaşlarının kaçırdıkları davaları kazanmak için defalarca bu yöntemi kullandığı olmuştu. Bundan on yıl kadar önce baro okulundan mezun olmuş, doğup büyüdüğü Provence bölgesini Paris için terk etmişti. Ya da daha doğrusu, beş yıl önce Fransa Avukatlar Kongresi’nde görüp âşık olduğu Lucas için. Lucas onu prestijli avukatlık bürosunda hemen işe almıştı. Her şey şiirsel bir güzellikteydi, Lucas’ın evli olması dışında! Ofiste her gün beraber olsalar da hafta sonları nadiren birlikte olabiliyorlardı. Böyle yaşamak acı veriyordu, ne var ki Lucas’ı seviyordu. Lucas, ona defalarca söz vermiş olmasına rağmen her seferinde son dakikada geri adım atıyor, karısından ayrılmıyordu.
Defalarca ondan uzaklaşmayı denemişti, ancak ayrılık çok daha acı gelmişti. O da durumu kabullenip beklemeye karar vermişti. Bu iş avukat olarak sahip olduğu yeteneklerinin tanınması için iyi bir fırsattı. Lucas hiçbir zaman onu ortaklık pozisyonuna yükseltmemişti. Oysa en derininde bunun için gerekli meziyetlere ve ayrıca yetkinliğe sahip olduğunu biliyordu. Onu asla terfi ettirmemesinin nedeni kuşkusuz kendince onu kontrol altında tutmak ve oyalamak içindi. “Muhteşem görünüyorsun! Senin adına çok mutlu oldum!” diye haykırdı Tristan, banyo kapısının önünde durmuş ona bakarken. Tristan, en yakın arkadaşı, daima en büyük hayranı olmuştu; müşterilerini ziyaret etmek için birkaç günlüğüne Paris’e geldiğinde hep Constance’ta kalıyordu.
Tristan internet siteleri tasarlıyordu ve başkent, bu alanda yaşadığı Hyères şehrinden çok daha dinamikti. Ancak bu defa daha uzun kalacaktı. En büyük hayali önolog* olmaktı. İşinin yanı sıra akşamları okula gidiyordu ve iki aya kadar sınavı vardı. Constance ona şefkatle bakıp sımsıkı sarıldıktan sonra rujunu sürüp makyajını tamamladı. Eski sevgilisinin şehveti kabardı. “Hayır, yaklaşma!” diye bağırdı panikle, arkadaşının, tayyörünün ceketinin altına sokmaya çalıştığı ellerine hafifçe vurarak. Tristan ergenlik döneminde yaşadıkları aşkın aralarında böyle bir samimiyete izin verdiğini düşünüyordu. Constance geriye doğru bir adım attı. Eski sevgilisi aralarındaki ilişkinin arkadaşlığa evrildiğini ve öyle de kalacağını gayet iyi bilmesine rağmen aşka âşık bir adamdı, doğuştan çapkın ruhluydu.
“Nasıl görünüyorum?” diye sordu, asi bir tutam saçı yerine
koyarken.
“Her günkü gibi, göz kamaştırıcı!”
“Stres yaptım.”
“Niye stres yaptın? Şartlarda anlaştınız, bir tek imza atmak
kaldı. Ben daha şimdiden şampanyayı buzdolabına koydum, kutlamak için sabırsızlanıyorum.”
“Peki, ya başaramazsam?”
“Saçmalama, her zamanki gibi çok başarılı olacaksın.”Constance kararlı adımlarla Champs-Élysées Caddesi boyunca yürüdü. Bütün korkularına rağmen mutluydu. Bu şirkette işe girmek onun için büyük bir başarıydı: Dâhil olacağı elit bir avukatlık şirketi, asla yükselmesine izin vermeyen Lucas’tan rövanşını almanın şahane bir yoluydu. Kuşkusuz, artık onu eskisinden daha az görecek olsa da nihayet kendi kanatlarıyla uçacaktı. Lucas, onun başka bir şirkette, üstelik de en önemli rakiplerinden birinde işe başvurduğunu duyunca büyük kıyamet kopartmıştı. Ancak onu işe alacaklarına inanmıyordu, hele hele ortaklık pozisyonuna getireceklerine hiç inanmıyordu. Constance ona yanıldığını kanıtlayacaktı ve bunu pekâlâ becerebileceğini de. Constance çevik adımlarla ilerlerken siyah saçları sabah esintisinin altında asfaltı döven yüksek topuklarının ritmiyle uçuşuyordu. Kendine güvenmediği, kendini kırılgan hissettiği anlarda yakınları ona daima ne kadar çekici olduğunu hatırlatıyorlardı. Le Fouquet’s’in köşesini döndükten sonra George-V Caddesi’nde bir an durup karşı kaldırımdaki H&Associés Avukatlık Bürosu’nun binasına baktı. Bütün ruhunu ele geçiren heyecanın ve duyduğu bütün korkuların yanı sıra içinde büyük bir gurur da hissetti. Ama ya başaramazsam? Kendi kendine cesaret vermek ister gibi yüksek sesle, “Aptal olma!” dedikten sonra karşıya geçti.
Kapının şifresini tuşlayıp küçük bir avludan geçti. Güvenlik görevlisi çantasını kontrol ettikten sonra asansörün yönünü gösterdi. Müessesenin şanına yakışır biçimde modern olan dekorasyonu aynı zamanda Haussmann mimarisinin bütün güzelliklerini de gözler önüne seriyordu. Her basamağında pirinçten bir çubuk yer alan meşe ağacından yapılmış merdivenler kırmızı halıyla kaplıydı. Güvenlik görevlisinin yanından geçip asansöre bindi, kapılar otomatik olarak kapandı. Asansör yükseldikçe Constance’ın kalp atışları da hızlanmaya başladı. Altıncı kata varınca kendisini karşılayan güler yüzlü bir hostes onu Chesterfield marka bej rengi deri kanepeye oturttuktan sonra kendisini bekleyen, şirketin en büyük hissedarı Hélène Parker’e geldiğini haber vermek üzere yanından ayrıldı. Birkaç dakika sonra geri geldi ve ardında hoş bir parfüm kokusu bırakarak ona kendisini bekledikleri büroya kadar eşlik etti. Constance şirketin yöneticisiyle karşılaşacağı büroya girmeden önce derin bir nefes aldı.
Sırım gibi incecik bir kadın olan Hélène Parker’ın üzerinde kısa bir ceketten ve geniş paçalı, yüksek belli, kemeri aynı kumaştan yapılma bir pantolondan oluşan açık renk bir takım vardı. Altmışına yaklaşmış olmalıydı. Constance kadının şıklığından ve karizmasından çok etkilenmişti. Parker’ın daha ilk cümlesiyle içine su serpilmişti: “Sizi aramızda görmekten o kadar mutluyum ki, Constance. H&A’ya hoş geldiniz.” Taze eleman, George-V Caddesi’ne bakan aydınlık büroyu inceledi. Paris binalarının o asla demode olmayan klasik dekorasyonuna sahipti: beyaz duvarlar, akantus yaprağı motifli duvar taçları ve balık sırtı meşe parke. “Ben de çok memnunum,” diye cevapladı Constance heyecanla. Genç bir adam başını kapıdan içeri uzattı: “Tak tak! Sözleşmeyi yazdırdım.”
“Gir, Benoit,” dedi Hélène. “Constance, seni sekreterimle tanıştırayım.” “Bu, sözleşmenin bize gönderdiğiniz son versiyonu Constance. Üzerinde hiçbir değişiklik yapmadık. Okuyabilirsiniz.” Constance sözleşmeyi dikkatle okudu ve anlaştıkları gibi bütün değişikliklerin yapılmış olduğunu gördü. Sonra iki kadın sessizce sözleşmeyi imzaladılar. “Aklımı kurcalayan bir konu var,” dedi Contance. “Bildiğim kadarıyla şirketinize içeriden biri referans olmadan girilmiyor.
Oysa ben sizde çalışan kimseyi tanımıyorum. Biri bana referans oldu mu?” “Evet, sizi tavsiye eden biri oldu.” “Kimdi?” “Bunu sonra konuşuruz. Ondan önce, dikkatinizi çekmek istediğim çok önemli bir nokta var: Deneme süresi. Sizin de bildiğiniz gibi, birlikte çalışacağımız kişilerin işe alım sürecine büyük önem veriyoruz. Kaldı ki avukatlık büromuzun bu kadar başarılı olmasının ardında yatan sebep de bu. Gerektiğinde üç ay daha uzatılabilecek bu üç aylık deneme süreci bizim için çok önemli.” Constance da buna katılıyordu: Elinden gelenin en iyisini yapacak, kısa bir sürede bütün becerilerini ortaya koyacaktı. “
Harika!” dedi Hélène, imza işi bittikten sonra. “Deneme sürecini nerede geçireceğinizi bilmek için sabırsızlanıyorum.” “Nasıl yani, nerede geçireceğim?” “İşte, az önce size söylediğim gibi, bu aşama çalışanlarımızın temel niteliklerini görmemizi sağlıyor, o yüzden hem sizin için hem de bizim için en iyi şekilde kullanılması gerekiyor.” “Bugüne kadar yaptığım işler ikna olmanız için yeterli olmadı mı?” diye sordu Constance endişeyle. “Hayır, elbette ikna olduk; o yüzden bugün buradasınız zaten! Gerekli bütün teknik becerilere sahipsiniz, ayrıca davalardaki başarı rekorunuz da son derece etkileyici. Ancak bütün bunlar işe alınmanızı onaylamaya yetmiyor.” “Daha ne istiyorsunuz?” diye sordu taze eleman, endişeden kaynaklanan hafif alaycı bir tonla. “Bizim değer yargılarımıza uyan insani nitelikler. Şimdi, deneme süresini geçireceğiniz yeri belirlemek üzere kura çekebilirsiniz.” Benoit, Constance’ın önüne içi dörde katlanmış kâğıt parçalarıyla dolu bir sepet koydu. “Ama… deneme süresini burada geçirmeyecek miyim?” “Bu nereyi çekeceğinize bağlı. Haydi!” diye inceden ısrar etti Hélène. “Paris’ten uzaklaşmam söz konusu olamaz, sözleşmemizde bunu öngören bir madde yoktu.” Constance sözleşmeye hızlıca göz gezdirip ilgili maddeyi yüksek sesle okudu: “Görev yeriniz Paris olacak.”
“Okumaya devam edin.” “‘Avukatlık bürosunun beklentileri doğrultusunda, aldığınız dosyalar yurt içi ve yurt dışı seyahatlerini gerekli kılabilir…’ Elbette, işim gereği seyahat etmeye hazırım, ama çok kısa süreliğine.” “O hâlde, harika!” “Yani, bir müşterinin ihtiyacı olduğunda demek istiyorum.” “Zaten öyle. Size güvenebilmemiz için birlikte çalışma potansiyelimizi bir an önce görmek zorundayız. Rica ediyorum: Şimdi, gelecek pazartesiden itibaren deneme sürenizi belirleyecek deneyimi seçin.” Constance gerildi, başkentten ayrılamazdı, hele Lucas’tan hiç ayrılamazdı. Zaten avukatlık bürosundan ayrılmak istediğini söylediğinden beri araları gergindi, bu haberi nasıl karşılayacaktı? Davasını savundu: “Sizi hayal kırıklığına uğratmayacağımdan emin olabilirsiniz.
Ancak sizden beni anlamanızı istiyorum: Benim bir özel hayatım var, öyle her şeyi bir anda terk edip gidemem.” “Söz konusu olan her şeyi terk etmek değil… Sadece birkaç hafta, deneme süresi boyunca. Üstelik, her an son verebileceğinizi de hatırlatırım, önceden bildirmek koşuluyla elbette. Haydi, gideceğiniz yeri seçin!” Hélène’in sabırsızlanmaya başladığını hisseden Constance derin bir nefes aldıktan sonra bir kâğıt çekti. Sorgu dolu bakışlarla kâğıdı müdüre uzattı. “Hayatın sizin için ne öngördüğünü bize siz söyleyin,” dedi Hélène, yumuşacık bir sesle. Constance titreyen ellerle kâğıdı açtı ve duyulur duyulmaz bir sesle mırıldandı: “Santiago de Compostela Yolu.” “Ah, tebrikler!” diye haykırdı Hélène, “Bu en güzel deneyimlerden biri!”
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Edebiyat Roman (Yabancı)
- Kitap AdıArtık Bensiz Asla
- Sayfa Sayısı312
- YazarMaud Ankaoua
- ISBN9786259938608
- Boyutlar, Kapak13,5x19,5 cm, Karton Kapak
- YayıneviYan Pasaj Yayınevi / 2023
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Gündüz Ölüsü Bir Güneyli Vampir Romanı ~ Charlaine Harris
Gündüz Ölüsü Bir Güneyli Vampir Romanı
Charlaine Harris
Belki de sevgilinizin bir vampir olması o kadar da şahane bir şey değildir… “Komik, hızlı tempolu, eğlenceli ve müthiş merak uyandıran bir vampir ve...
- Tek Dileğim ~ Nicholas Sparks
Tek Dileğim
Nicholas Sparks
KORKTUĞUNU BİLİYORUM. AMA ŞUNU UNUTMA Kİ AŞK HER KORKUDAN GÜÇLÜDÜR. AŞK BENİ KURTARDI VE SENİ DE KURTARACAĞINI BİLİYORUM Maggie Dawes ünlü bir seyahat fotoğrafçısıdır....
- Scarlet ve Ivy 4 / Gölün Altındaki Işıklar ~ Sophie Cleverly
Scarlet ve Ivy 4 / Gölün Altındaki Işıklar
Sophie Cleverly
Yerliler, sular altında kalan eski mezarlığa gömülü ruhların artık huzur içinde yatmadıklarını söylüyor. İkiz kardeşler Scarlet ve Ivy Gray, okul gezisine kaydolmak ve birkaç...