Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Dinlemiyorsun
Dinlemiyorsun

Dinlemiyorsun

Kate Murphy

En son ne zaman gerçekten birini dinledin veya biri seni dinledi? Ofiste en çok konuşan olmak istiyoruz. Sosyal medyada sesimizi duyurmaya çalışıyoruz. Sokaklarda, restoranlarda,…

En son ne zaman gerçekten birini dinledin veya biri seni dinledi?
Ofiste en çok konuşan olmak istiyoruz. Sosyal medyada sesimizi duyurmaya çalışıyoruz. Sokaklarda, restoranlarda, kafelerde hep bir ağızdan konuşuyoruz. Ama dinlemiyoruz. Kimse de bizi dinlemiyor. Teknolojinin dijital iletişime her an izin verdiği bir çağda yaşasak da kimse birbirini dinlemiyor. Ve bu bizi daha yalnız, daha izole ve daha geçimsiz insanlara dönüştürüyor. Mesleği gereği iyi bir dinleyici olan gazeteci Kate Murphy, nasıl bu hale geldiğimizi ve bundan nasıl kurtulabileceğimizi araştırıyor.

Bu aydınlatıcı kitapta Kate Murphy neden dinlemediğimizi, bunun bize olan maliyetini ve nasıl tersine çevirebileceğimizi anlatıyor. Dinlemenin psikolojik, sosyolojik ve nörobilimsel taraflarını aktarırken en iyi dinleyicilerin (bir CIA ajanı, odak grubu moderatörü, barmen ve radyo programcısı) sözlerine kulak veriyor.  Artık susup dinleme ve neler kaçırdığını fark etme zamanı.

“Siz de diğer birçok insan gibiyseniz, yeterince sıklıkla ve dikkatle dinlemiyorsunuz demektir. Bu beceriyi edinmek için yetenekli bir gazeteciden daha iyi bir öğretmen bulamazsınız.”  ― Adam Grant, Orijinaller ve Yeniden Düşün’ün #1 New York Times çoksatan yazarı.

İçindekiler

Giriş……………………………………………………………………………….. 11
1 Kayıp dinleme sanatı……………………………………………………… 15
2 Şu uyumlanma hissi: Dinlemenin nörolojisi…………………… 29
3 Merakının sesini dinlemek: Emekleyen bebeklerden neler
öğrenebiliriz?…………………………………………………………………. 41
4 Ne söyleyeceğini biliyorum: Kulaklarımızı tıkayan
varsayımlar……………………………………………………………………. 51
5 Müzikten anlamayan kulak tepkisi: İnsanlar neden
köpekleriyle konuşmayı tercih ediyor? …………………………. 63
6 Kaplumbağa gibi konuşmak, tavşan gibi düşünmek:
Konuşma-düşünce farkı…………………………………………………. 70
7 Karşıt görüşleri dinlemek: Bu neden kendimizi bir ayı
tarafından kovalanıyormuşuz gibi hissetmemize sebep
oluyor?…………………………………………………………………………… 77
8 Önemli olana odaklanmak: Büyük bilgiler çağında
dinlemek………………………………………………………………………… 87
9 Doğaçlama dinleme: İşe giderken yolda komik bir şey
oldu……………………………………………………………………………….. 99
10 Konuşma hassasiyeti: Terry Gross, LBJ ve dolandırıcıların
ortak yanı nedir? ………………………………………………………….. 108
11 Kendini dinlemek: Sürekli konuşan iç ses …………………… 120
12 Konuşmanın yönünü değiştirmek yerine onu
desteklemek…………………………………………………………………. 127
13 Çekiçler, örsler ve üzengiler: Ses dalgalarını beyin
dalgalarına dönüştürmek …………………………………………….. 141
14 Dikkat dağınıklığı bağımlılığı………………………………………. 156
15 Sözcüklerin gizlediği ve sessizliğin ortaya çıkardığı
şeyler……………………………………………………………………………. 165
16 Dinlemenin ahlakı: Dedikodu yapmak senin için neden
iyidir?…………………………………………………………………………… 174
17 Dinlemeyi ne zaman bırakmalıyız? ……………………………… 182
Sonuç ………………………………………………………………………………… 196
Teşekkürler……………………………………………………………………….. 202
Notlar……………………………………………………………………………….. 204

Giriş

En son ne zaman birini dinledin? Ondan sonra ne söylemek istediğini düşünmeden, telefonuna bakmadan ya da bu konudaki fikrini ortaya koymak için atlamadan, gerçekten ne zaman dinledin? En son ne zaman biri, seni gerçekten dinledi? Seni gerçek bir dikkatle dinledi ve tepkileri o kadar yerindeydi ki kendini gerçekten anlaşılmış hissettin? Modern hayatta kalbimizin sesini, iç sesimizi ya da altıncı hissimizi dinlemek konusunda cesaretlendiriliyoruz fakat diğer insanları dikkatle ve anlama niyetiyle dinlemeye nadiren teşvik ediliyoruz.

Bunun yerine birbirimizle sanki sağırmışız gibi iletişim kuruyor, kokteyl partilerinde, iş toplantılarında, hatta aile yemeklerinde birbirimizin sözleri üzerine konuşuyoruz; hepimiz konuşmayı takip etmekten çok yönlendirmek konusunda eğitildik. Hem internette hem de yüz yüze iletişimde, en önemli şey kendini tanımlamak, anlatıyı şekillendirmek ve mesajını iletmek haline geldi. Bu konuda aldığınız değil, verdiğiniz mesaj değerli hale geldi. Fakat aslında dinlemek, göreceli de olsa konuşmaya göre daha değerlidir. Dinleme eksikliği yüzünden savaşlar çıkmış, servetler kaybedilmiş, arkadaşlıklar mahvolmuştur. Calvin Coolidge’in ünlü sözündeki gibi, “Kimse dinlediği için işini kaybetmez.” Ancak dinleyerek bir şeylere dahil olur, onları anlar, onlarla bağlantı ve empati kurar ve insan olarak gelişiriz. Bu kişisel, profesyonel ya da politik her başarılı ilişki için çok temel bir gerekliliktir. Hatta Antik Yunan filozofu Epiktetos bu konuda, “Doğa insana iki kulak, bir ağız vermiş; bu yüzden konuştuğumuzun iki katı kadar dinlemeliyiz” demiştir.

Bu nedenle liselerde ve üniversitelerde tartışma takımları ve retorik ya da ikna üzerine dersler varken, insanlara dinlemeyi öğreten ders ya da aktivitelerin çok nadir olması şaşırtıcıdır. Konuşma ve iletişim alanlarında doktora yapabilir, toplum önünde konuşmanı mükemmelleştirmek için Toastmasters1 gibi kulüplere katılabilirsin fakat bunlarla kıyaslanabilecek, dinleme pratiğinin önemini vurgulayan ve buna teşvik eden bir bölüm ya da eğitim yoktur. Günümüzde başarının resmi, elinde mikrofonla bir sahnede yürüyen ya da bir kürsünün ardında konuşan bir insan görüntüsüne dönüştü. Bir TED konuşması yapmak ya da bir kürsüde söylev çekmek herkesin hayali haline geldi. Sosyal medya herkese, her düşüncesini iletebileceği sanal bir megafon ve her türlü karşıt görüşü filtreleme şansı verdi.

İnsanlar telefon konuşmalarını zorlayıcı buluyor ve sadece mesajları ya da sözsüz emojileri tercih ediyor. İnsanlar bir şeyler dinlediğinde bu genellikle kulaklıklardan gelen sesler oluyor; kendi yarattıkları güvenli ses alanlarını, etrafına duvarlar ördükleri hayatlarının arka plan parçalarını dinliyorlar. Bunun sonucu sinsi bir izolasyon ve boşluk duygusu oluyor ve bu da insanların daha çok yana kaydırmasına, tıklamasına ve onaylamasına sebep oluyor. Dijital dikkat dağıtıcılar zihni meşgul tutsa da onu beslemek için çok az şey yapıyor ve başka birinin sesini kemiklerimizin ve ruhumuzun içinde duymamızı gerektiren duygu derinliğini geliştirmek için çok daha azını yapıyor. Gerçekten dinlemek, bir insanın anlattığı şeylerden fiziksel, kimyasal, duygusal ve zihinsel olarak etkilenmektir. Bu kitap dinlemeye bir övgü ve kültürümüzün dinlemeye karşı kaybettiği ilgiye dair bir ağıttır. Bir gazeteci olarak Nobel adaylarından evsiz çocuklara kadar birçok röportaj yaptım.

Kendimi profesyonel bir dinleyici olarak görürüm fakat benim de eksik kaldığım anlar olabiliyor, bu nedenle bu kitap aynı zamanda dinleme becerimizi geliştirmemiz için bir rehber. Bu kitabı yazmak için dinlemeyle ilgili akademik araştırmaları –hem biyomekanik ve nörolojik süreçleri, hem de psikolojik ve duygusal etkileri– inceleyerek yaklaşık iki yıl geçirdim. Masamın üzerinde ışığı durmadan yanıp sönen, içi Boise’den Pekin’e kadar bir sürü insanla yaptığım yüzlerce saat röportajla dolu bir hard disk var. Bu insanlar arasında dinlemenin bir yanını araştıranlar olduğu gibi, benim gibi işleri yoğun bir dinleme gerektiren casuslar, rahipler, psikoterapistler, barmenler, rehine arabulucuları, kuaförler, hava sahası kontrolörleri, radyo yapımcıları ve araştırma grubu moderatörleri de var. Ayrıca yıllar içinde röportaj yaptığım ya da profillerini yazdığım birçok başarılı ve göz önündeki kişiye sanatçılar, CEO’lar, politikacılar, biliminsanları, ekonomistler, moda tasarımcıları, profesyonel sporcular, girişimciler, şefler, sanatçılar, yazarlar ve dini liderler de geri dönüp onlara, dinlemenin onlar için ne anlama geldiğini, en çok ne zaman dinlemeye eğilimli olduklarını, biri onları dinlediğinde kendilerini nasıl hissettiklerini ve birinin onları dinlememesinin nasıl bir his olduğunu sordum. Tabii bir de bir uçakta, otobüste ya da trende tesadüfen yanımda oturan, ya da bir restoranda, bir yemek davetinde, beysbol maçında, markette ya da köpeğimi gezdirirken karşılaştığım insanlar var. Dinlemek konusunda edindiğim bazı çok önemli içgörüleri, onları dinleyerek edindim.

Bu kitabı okuduğunda benim gibi sen de dinlemenin sadece insanların söylediklerini duymanın çok ötesine geçtiğini fark edeceksin. Dinlemek aynı zamanda sözcükleri nasıl söylediklerine, bunları söylerken ne yaptıklarına, bunları hangi bağlamda söylediklerine ve söyledikleri şeylerin seninle nasıl bir bağ kurduğuna dikkat etmektir. Bu biri nutuk atarken sabırla beklemek değildir. Aslında tam tersidir. Dinlemenin büyük kısmı senin verdiğin tepkilerle, karşındaki insanın düşüncelerini ne kadar net anlayabildiğinle ve bu süreçte kendi düşüncelerini nasıl damıtabildiğinle ilgilidir. İyi ve bilinçli olarak yapıldığında dinlemek, etrafındaki insanlar ve dünya hakkındaki anlayışını dönüştürerek sonunda kaçınılmaz olarak deneyimlerini ve varoluşunu zenginleştirir ve yükseltir. Bilgelik geliştirmenin ve anlamlı ilişkiler kurmanın yolu budur.

Dinlemek, her gün yaptığın ya da yapmadığın bir şeydir. Dinlemenin önemli olmadığını düşünsen de hangi koşullar altında, kimi ve ne kadar iyi dinlediğin, hayatının iyiye ya da kötüye gidişini belirler. Ve daha geniş bir perspektifle, kolektif dinleme becerimizin ya da bunun eksikliğinin üzerimizde politik, toplumsal ve kültürel olarak çok büyük etkileri vardır. Her birimiz hayatta ilgilendiğimiz şeylerin toplamıyız. Bizleri şekillendiren şeyler bir annenin teskin edici sesi, bir sevgilinin fısıltısı, bir akıl hocasının tavsiyeleri, bir müdürün uyarısı, bir liderin konuşması, bir rakibin aşağılamalarıdır. Ve kötü, seçerek dinlemek ya da hiç dinlememek, dünyaya dair anlayışını sınırlandırmak ve kendini dönüşebileceğin en iyi haline dönüşmekten mahrum bırakmaktır.

1
Kayıp dinleme sanatı 

Yatak odamdaki dolabın zemininde oturmuş Oliver Sacks’la röportaj yapıyordum. Sokağın karşısındaki inşaat yüzünden dolabın içi olabileceğim en sessiz yerdi. Bağdaş kurup karanlıkta oturmuş, aşağı sarkan elbise eteklerini ve pantolon paçalarını yana iterek telefonumun mikrofonundan uzaklaştırırken, başrollerini Robin Williams ve Robert de Niro’nun oynadığı bir filme çevrilen, Uyanışlar adlı hatıra kitabıyla ünlü nörolog ve yazarla konuşuyordum. Konuşmamızın amacı, New York Times’ın pazar ekinde yayınlanmak üzere, en sevdiği kitaplar ve filmler hakkında kısa bir röportaj yapmaktı. Ama Baudelaire’i ardımızda bırakıp doğrudan halüsinasyonlar, uyanıkken görülen düşler ve Sacks’ın şiirsel bir dille, “zihnin iklimini” belirlediğini söylediği diğer şeyler hakkında bir tartışmaya girdik. Köpeğim dolap kapısını tırmalarken, Sacks kendi zihninin ikliminden bahsetti; zihni bulanıktı ve zaman zaman, kendi yansıması da dahil olmak üzere, insanların yüzlerini tanımakta güçlük çekiyordu. Ayrıca yön duygusunu da kaybetmişti ve bu kısa bir yürüyüş sonrasında bile eve dönüş yolunu bulmakta zorlanmasına sebep oluyordu. O gün ikimizin zamanı da kısıtlıydı.

Onun hakkında yazacağım paragraf dışında The Times için tamamlamam gereken bir hikâye daha vardı ve Sacks da beni, hastalarıyla dersleri arasına sıkıştırmıştı. Fakat biz kendimizi konuşmamıza o kadar kaptırmıştık ki bir noktada kendimizi, zihin durumları için kullanılan doğa metaforlarını sıralarken bulduk: aydınlık görüntü, puslu anlayış, ilham yağmuru, yaratıcılık kuraklığı, arzu fırtınası. Ben karanlık bir dolabın içinde otursam da onu dinlerken, içgörü, anlama, yaratıcılık, eğlence ve empati patlamaları yaşıyordum. Sacks bu konuşmadan birkaç yıl sonra, 2015’te öldü ama konuşmamız hafızamda hâlâ canlı. Sıklıkla The Times’ta, zaman zaman da başka haber kanallarında yazan bir yazar olarak, Oliver Sacks gibi ünlü, büyük düşünürlerden, ondan daha az bilinen ama daha az içgörü sahibi ya da zeki olmayan, modacılardan inşaat işçilerine kadar birçok kişiyi dinleme ayrıcalığına sahip oldum.

Ve istisnasız hepsi, dünya görüşümü genişletip anlayışımı derinleştirdiler. Birçoğu beni derinden etkiledi. İnsanlar beni herkesle konuşabilen biri olarak tanımlar ama aslında ben, herkesi dinleyebilen biriyim. Bu bir gazeteci olarak çok işime yaradı. En iyi haber fikirlerim genellikle rastgele konuşmalardan çıktı. Sokağa fiberoptik kablo döşeyen bir adamla, dişçimin muayenehanesindeki sağlık görevlisiyle ya da bir sushi barında tanıştığım, artık bir sığır çiftliği olan eski finansçıyla yaptığım konuşmalardan. The Times için yazdığım hikâyelerin birçoğu, en çok e-posta alan ve en çok okunan makaleler arasına girdi ve bunun sebebi, güçlü birini yerinden etmem ya da bir skandalı ortaya çıkartmam değildi.

Bunun sebebi, insanların onları mutlu eden, üzen, ilgisini çeken, sinirlendiren, endişelendiren ya da kafalarını karıştıran şeyler üzerine konuşmalarını dinleyip söyledikleri şeyler üzerine yorumlar yapmak konusunda elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışmamdı. Aslında bu, tüketiciye başarılı bir ürün sunman, kaliteli bir müşteri ilişkileri servisi kurman, en iyi çalışanları işe alıp onların sürekliliğini sağlaman ya da bir şeyler satman için yapman gerekenlerden farklı değil. Bu iyi bir arkadaş, romantik partner ve ebeveyn olmak için de gerekli. Hepsinin sırrı, dinlemekte yatıyor. Yazdığım yüzlerce haberde, rastlayacağınız dört ya da beş alıntıya karşılık, teyit ya da tarihi bilgi almak ya da bilgilerin doğruluğunu kontrol etmek için on veya yirmi kişiyle konuşurum.

Ama Oliver Sacks’la dolabın içinde yaptığım konuşmanın gösterdiği gibi, en çok hatırladığım ve en değerli konuşmalar, hikâyeyi yazmamı sağlayan ya da düğümleri çözen konuşmalar değil, daha çok konu dışına çıkan, belki bir ilişki, sıkı sıkıya tutunulmuş bir inanç, bir fobi ya da hayatı biçimlendiren bir olay hakkındaki kişisel konuşmalardı.Karşımdaki kişinin bana, “Bunu daha önce kimseye söylememiştim” ya da “Bunu söyleyene kadar böyle hissettiğimi bilmiyordum” dediği konuşmalar. Bazen, ortaya çıkan şeyler öylesine kişisel olurdu ki onları bilen tek kişi ben olurdum ve bu hâlâ doğru olabilir. Karşımdaki kişi de aramızda oluşan şey konusunda en az benim kadar şaşkın olurdu. İkimiz de o âna nasıl ulaştığımızı bilmezdik ama bu önemli, kutsal ve bozulmamış bir an olurdu.

Bu karşılıklı güvenle sarmalanmış, paylaşılan bir keşif olurdu ve ikimizi de değiştirirdi. Dinlemek bu fırsatı yaratır ve bir katalizör işlevi görürdü. Modern hayat bu tip anları giderek azaltıyor. Eskiden insanlar verandalarında ve kamp ateşi başında oturup birbirlerini dinlerdi fakat artık hepimiz, birbirimizin duygu ve düşüncelerinin derinliklerini araştırmak için çok meşgulüz ya da dikkatimiz çok dağınık. Mississippi Üniversitesi’nde Tarih ve Güney Çalışmaları alanında fahri profesör olan Charles Reagan Wilson, kısa hikâye ve roman yazarı Eudora Welty’e, Güney’in neden bu kadar çok iyi yazar yetiştirdiğini sorduğunu hatırlıyordu.

Welty, “Tatlım” demişti, “verandada oturup konuşmak dışında yapacak hiçbir şeyimiz yoktu ve bazılarımız bunları yazdı.” Bugün evlerde ön verandaların yerini, ön tarafa bakan ve karmakarışık bir günün sonunda ev sahiplerinin arabalarını yutan garajlar aldı. Ya da insanlar apartmanlarda ve gökdelenlerde yaşamaya ve asansörde birbirlerini görmezden gelmeye başladı. Bugünlerde herhangi bir mahalle boyunca yürüdüğünde birinin iki laf etmek için çitin üzerinden eğilip sana el sallama ihtimali oldukça düşük. Tek yaşam belirtisi, üst kattaki bir pencereden gelen mavi bilgisayar ya da televizyon ışığına dönüştü. Geçmişte arkadaşlarımızla ve ailemizle çok daha fazla yüz yüze görüşürken, şimdi çok daha fazla mesaj ve tweet atıyor ya da sosyal medyada bir şeyler paylaşıyoruz. Bugün aynı anda onlarca, yüzlerce, hatta binlerce insana ulaşabiliyoruz fakat ne sıklıkla onlardan herhangi biriyle derin, geniş ve yüz yüze bir konuşma yapacak zamana ya da arzuya sahibiz?

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Araştırma - İnceleme
  • Kitap AdıDinlemiyorsun
  • Sayfa Sayısı248
  • YazarKate Murphy
  • ISBN9786256666054
  • Boyutlar, Kapak13.5 x 19.5 cm, Karton Kapak
  • YayıneviDoğan Kitap / 2024

Yazarın Diğer Kitapları

Beriahome Harf Kupa

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur