Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Diriliş Neslinin Amentüsü
Diriliş Neslinin Amentüsü

Diriliş Neslinin Amentüsü

Sezai Karakoç

1 Kendimin bir diriliş eri olduğuma inanıyorum. Bir Diriliş Cephesi bulunduğuna ve kendimin de o cephede bir savaş adamı olduğuma, olmam gerektiğine inanıyorum. Bu…

1

Kendimin bir diriliş eri olduğuma inanıyorum.

Bir Diriliş Cephesi bulunduğuna ve kendimin de o cephede bir savaş adamı olduğuma, olmam gerektiğine inanıyorum.

Bu nasıl bir savaştır? Topla, tüfekle, bombayla, molotof kokteyli veya füze, nükleer silâh veya gazla yapılan savaş olmaktan önce ve öte, bir ruh savaşıdır. Ruhlar arasında olan bir savaştır. Bu savaşlarda bedenlerden, maddî vücutlardan Önce ruhlar, manevî vücutlar, yani varoluşlar düşer, tutsak olur, yenilgiye uğrar. Ya da tersine düşürür, tutsak eder, yenilgiye uğratır.

Bu bir zihniyet savaşıdır. Karayla akın savaşıdır.

Bu bir hayat tarzı, dünya görüşü, yani bir medeniyet savaşıdır.

Bedenimin,  maddî   vücudumun,  benliğimin özü olan ruhumun bir aleti, bir kemanı, bir silâhı, bir donatımı olduğuna inanıyorum.

Düşmanı 12’den vurmak için kullanılan bir silâh.

Bu açıdan, beden de, maddî vücut da, onu çevreleyen fizik âlem, bu dünya da, hepsi âdeta ruhun uzantısı olarak yüce bir anlam kazanıyor.

Vücudum ruhumun buyruğunda olmalıdır.

Ruhum da mutlak âleme başını uzatmalı, oradan soluk almalı, oradan göz ve gönül almalıdır.

Ruh, sürekli olarak, Allah’ı bilme, Allah huzurunda olma savaşı içinde olacaktır. Buna engel olmaya çalışan benlik içi veya ben ötesi bütün yâd varlıklarla savaşacaktır sürekli olarak ruh.

Diriliş, ruhun açtığı bu sürekli savaşı sürdürme ve bu savaştan sürekli olarak başarılı çıkma demektir.

Allah’a inanıyorum. Ben bir diriliş işçisiyim. Allah kentinin işçisiyim. Allah’ın Övdüğü, beğendiği islâm toplumunu ören, toplumunun örülen duvarında en küçük bir kum tanesi olmaktan Öte öğüncüm olamaz.

Allah’a inanan insanın özgür olduğuna inanıyorum. İnsan boynuna zincir atan, takan eşyadan ve öteki insanlardan, insanların tanrılaştırdığı kişi ve eşyadan insanı ancak Allah kurtarır. Yani insanı ancak Allah özgür kılar.

İnkâr tutsaklık, inanç özgürlüktür.

Tanrısız yaşanamayacağına inanıyorum. Allah’a inanmadan, onsuz geçen saniyelerin benliğimi yok etmeğe, alçaltmaya yöneltilmiş, benliğime ekilmeye çalışılmış salt kötülük tohumları olduğuna inanıyorum. Ruhun karamukları, zakkumları, şeytanlarıdır onlar.

Ben insanın ruh, ruhun da bir tapınak olduğuna inanıyorum. Bir başka deyişle, insan ruhunda bir tapınak, insan ruhunun bir tapınak olduğuna inanıyorum. İnsan orada kendi içine eğilir; o dupduru suda bulanıklığa ait ne varsa temizlenmeli ve o mermersi geometride tek ışık ve tek aydınlık yansımalıdır : Allah’a inanma ışığı ve ona inanma aydınlığı.

Sesimi yükseltirsem bunun için yükseltirim. Yoksa bunun dışında dünyada hiçbir şey ses yükseltmeye değmez.

Yaşamayı ve ölmeyi, mekâna ilişmeyi, zamana girmeyi, daha doğrusu zaman ve mekânla diyalog kurmayı, ancak ve ancak bu inanç uğruna göze alabilirim.

Aşktır o benim için.

Yoldur.

Anlamdır.

Sestir.

Ülküdür.

Varoluştur.

Tanrısızlığın karanlığında ruhum daralır, boğulur. Asit içinde erir gibi. Gazda boğulur gibi.

Yüreğimi ancak O çarptırır.

Estetik ona ilişkin oldukça estetiktir. Şiir, ruh pencerelerini Allah’a açtıkça şiirdir. Yoksa balmumundan peteklerdir, bal değil.

Ölü arının kırılan ve havada uçuşan kol, kanat ve bacaklarının kırıntılar halinde savruluşunu sen arı oğulu zannetme.

Diriliş yüklü bulutlarla linyit dumanının göğe salınmış gölgesini özdeş sanma.

Diriliş eri bir alpinisttir, inkâr, red ve kara alışkanlık pürüzlerini kıra kıra bu dik yamaçtan dağın tepesine, temiz havaya ve güneşe yükselecektir kişi. Bütün o çekilen sıkıntılar, korkular, bu sevinç ve bu güvenlik içindir.

Benim inandığım ve bağlandığım dâva, ilk insan ve ilk yol göstericinin, dünyayı dolduran inkâra karşı özgür inanç gemisinin kaptanı olan Hazreti Nuh’un Ebedî Kurtuluş Sancağını uygarlıklar başkentine diken, Ateş imtihanından geçmiş ve Kurban şifasıyla azapların zehrini eritmiş Hazreti ibrahim’in, toplumu yönetecek altın kuralları sütunlar gibi ufkumuzda yükselten ve onları kıyamete kadar tarihin levhası olarak belirleyen Hazreti Musa’nın, ölüleri dirilten, ölü gönülleri diriltici soluğun sahibi Hazreti İsa’nın ve nihayet en büyük insan, en büyük yol gösterici, bütün insanlığa ışık tutucu, fiziği ve fizikötesini aydınlatıcı son Peygamber Hazreti Muhammed’in davasıdır.

Dâvamız ve dâva için kavgamız hakikat dâvası, hakikat savaşıdır.

2

Tarih her konuda süreklidir. Bu dünya hayatının yapısı gereği, inançsızlık sürdüğü gibi inanç da sürüp gidecektir, gitmektedir. Aslında inancın sürüp gitmesi esas, inançsızlığın sürüp gitmesi ise ona bir reaksiyon, bir kontrpuandır. Hakikat, ilk insandan beri sancaktarlarını bulmuştur. En büyük sancaktarlar, hakikat sancaktarları peygamberlerdir. Ben buna inanıyorum. Bir diriliş eri olarak, gelecek zamanın biricik kenti diriliş kentinin, diriliş sitesinin kurulması için taş taşıyan, harç taşıyan biri olarak, onların izinden gitmekten başka bir erlik ve yapıcılık bulunmadığına inanıyorum.

Evet, biz diriliş erleri, Son Peygamberin Sancağı altına sığınıyoruz. Bu sancağın yere düşmemesi görevimizdir, varoluş hikmetimizdir.

Bu sancak, Allah’a inanma sancağıdır. Bu sancak, insanın putların önünde eğilmemesi, onları yerle bir etmesi, insanın insan veya eşya önünde ezgince ve alçalarak baş eğmesine sebep olan köleliği ortadan kaldırıcı, insanı gerçek özgürlüğe ve teslimiyete ulaştırıcı hakikat sancağıdır.

Hakikatin Hazreti Musa’dan başlayarak sadece yahudi ırkının tekelinde olduğunu iddia eden yahudilik, Hazreti İsa’yla başladığı esasına dayanan hıristiyanlık, veya ancak onu Marx’ın gördüğüne ve ancak onun yolunda gerçekleşeceğine inanma akımı olan komünizm, hep parça gerçekliklerini bütüne yaygın sanmanın ve saymanın, tarihi kendilerinin kabul ettiği başlangıç noktasına kadar hakikat yönünden bomboş geçmiş kabul etmenin yanlışlığı, yanılgısı, hatta gülünçlüğü içindedirler.

Benim inandığım islâm ülküsü, tarihi, Hazreti Peygamberle başlatmaz. İlk insandan başlar hakikat tarihi, yani hakikatin bilinişi. Hazreti Peygamberle en yüksek, en son, en mükemmel gelişme noktasına ulaşır; kıyamete kadar, yani, insanın bu dünya hayatı son buluncaya kadar da sürecektir.

Bu, tarihin değerlendirilişi, anlam yönünden insanın yaradılışının en büyük insan ve peygamberin yaradılışına bağlı oluşu hikmetine aykırı değil, onunla bütünlenen temel bir görüştür.

Evet, tarihi şöyle yorumluyorum: hakikat savaşı ve hakikate karşı savaşlar, baş kaldırmalar.

Hayatı da şöyle yorumluyorum: hakikat savaşı ve hakikate karşı savaşlar, baş kaldırmalar. Evet, hayatı, bu savaşın, karşısındaki savaşları alt etmesi oranında kutluyorum.

insanları da şöyle bölümlüyorum: hakikate uyanlar, sağcılar; karşı çıkanlar, solcular; hakikat yolunu sürdürenler, gerekirse bu uğurda bütün çıkarlarını hatta canlarını feda edenler, hakikat yarışçıları, öncüler.

işte bu anlamda sağcıyım. Batılı anlamda sağcılık, solculuktur benim gözümde. Ya da solculuktan farksızdır. Kapitalizm, benim gözümde solun bir yüzü, komünizm öbür yüzüdür. İnsan olan derim tukürsün ikisinin de suratına.

Solcular, gerek başkalarım sömürmeleriyle, gerek insanların muhtaç oldukları gerçek barışı doğrudan doğruya veya dolaylı olarak yıkmakla toplumların çürümesine, insanların red ve isyanın pençesine düşmelerine sebep olurlar. Kin ve öç tohumunu ekerler. Silâhları propagandadır. Ne kadınlara, ne yaşlılara, ne yoksullara, ne öksüzlere acırlar. Gözlerine kan bürümüştür.

Gerçek sağ, Kur’an’da tanımlanmıştır. Kur’ân’da, sağcılar, Allah topluluğu, solcular da şeytan topluluğu olarak, sağcıların topluluğu uğurlu topluluk, solcu topluluk da uğursuz topluluk olarak vasıflandırılmıştır. Diriliş, uğurlu, iyilikçi topluluğu gerçekleştirme yoludur. Diriliş, şeytanın topladığı ve uğursuzluk saçan her topluluğu dağıtma, Allah’ın ipine sımsıkı sarılan topluluğu kurma yolu, yöntemi, savaşı demektir.

Ekonomi, toplum varlığının temel sebebi değil, görüntülerinden biridir. Temel faktör, inançtır. Ekonomi de bir etken olarak öbürlerine etki yapar, etki kabul ettiği gibi. Ama temel olma niteliğini ancak insanlar materyalistleştikçe kazanır.

Ekonominin bir amaç değil, bir araç olduğuna inanıyorum. İnanç, düşünce ve sanatın ekonominin değil, ekonominin, inanç ve düşüncenin aracı ve sonucu olduğuna inanıyorum.

Gözümde Adam Smith’le Marx aynıdır. İkisi de insan egosunun putunu özenle tarihin içinde heykelleştirmekten, insanlığın sırtına bu ağır putu yüklemekten başka bir şey yapmamışlardır. İlim dahilinde kalan buluşları dışındaki sözleri ve ileri sürdükleri görüşler, özledikleri veya önerdikleri düzen, baştan sona insana aykırı, insanlığı felâkete götüren ve tarihî zulmü kâbus gibi üstümüze çökerten kararmış ruh, kalb ve zekâ hezeyanlarıdır.

Erdem sitesinin bir işçisiyim. Bu sebeple kapitalist veya komünist siteler gibi zulüm sitelerini yıkmak borcumu hiç bir zaman unutmuyorum.

Şeytanın kentini darmadağın etmeye andiçmişim.

Kızıl ve Kara ile sembollenen sistemlerin esaretlerinden insanlığı kurtarmaktan, mazlum ve masum kardeşlerimi bu kölelikten azat etmekten daha büyük vazife ne olabilir?

Anarşizm, terörizm, benim sistemimde yer bulamaz. Nihilizm de ancak bu insanlık düşmanı eylemlerin felsefesini teşkil edebilir.

Bunlara karşın, inançlıyım, barış ve düzen yanlışıyım.

Savaşım ancak bunlar içindir.

Gerçek barışın sağlanması için en savaşçıdan daha savaşçıyım. Gerçek düzenin kurulması için en radikalden daha radikalim.

Kelimelerin dış anlamlarına saplanıp kalmamaya çalışmak bana ve diriliş nesli kardeşlerime düşen bir disiplin borcudur. Peşin hükümlere savaş açmanın ve zahire saplanıp kalmamanın doğal sonucudur bu.

Doğuyu Batıyı bilmeliyim. Eski uygarlıkları derinlemesine incelemeliyim. Yükseliş ve düşüşlerin sebeplerini derinden derine araştırmalıyım. Allah’ın insanoğluna en büyük nimeti olan islâm inanç ve medeniyetine mensup olan bir toplum, nasıl olur da bugünkü acıklı duruma düşer? Bunun mutlaka bir veya bir çok sebebi vardır. Bunu bilmeliyim. İşte bütün bu konuları incelemekte ilim benim rehberim olacaktır.

Kur’an ve islâm kıyamete kadar mahfuzdur. Allah buna söz vermiştir. Ancak bu mahfuzluğu yanlış anlamamam ve bu sözü kendi anlamından başka bir yoruma bağlamamam gerekir. Evet, Kur’an ve islâm mahfuzdur, fakat hiçbir kişinin veya toplumun imanını koruyabilmesi taahhüt edilmiş değildir. Her kişi kendi inancını, her mü’min toplum kendi müslümanlığını korumak, devam ettirmek mükellefiyetindedir. Bunu yapmadığı takdirde umutsuzlukların, inkârın, isyanın uçurumlarına ve karanlığına yuvarlanabilir.

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur