Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Gelenekten Geleceğe
Gelenekten Geleceğe

Gelenekten Geleceğe

İlber Ortaylı

İlber Ortaylı bu kitabında; gelenek kavramından edebiyata, tarihçiliğimizin eleştirisinden tiyatroya, demokrasi tarihimizden Hammer ve Cevdet Paşa’ya, Harf Devrimi’nden Mimar Sinan’a birçok alanda geleneğimizin geleceğimize…

İlber Ortaylı bu kitabında; gelenek kavramından edebiyata, tarihçiliğimizin eleştirisinden tiyatroya, demokrasi tarihimizden Hammer ve Cevdet Paşa’ya, Harf Devrimi’nden Mimar Sinan’a birçok alanda geleneğimizin geleceğimize eklemleneceği mihverleri tesbite yöneliyor…

“Gelenekle geleceği bir arada düşünmek ve tartışmak aslında her aydının görevidir. Geleneği reddetmek kimsenin haddi değil, amma velâkin geleneğin ne olduğunu bilmek ve tarifini doğru yapmak şartıyla… O zaman geleceğin ne olacağını biraz daha iyi biliriz, daha doğrusu kendimiz kuracağımız için biliriz.”

İLBER ORTAYLI

İÇİNDEKİLER
Üçüncü Baskıya önsöz / 7
İkinci Baskıya Önsöz / 9
Önsöz/11
I-0SMANL1 MİRASI Modernleşme ve Doğululuk – Batılılık Çekişmesi / 15
Osmanlı Mirasından Çizgiler / 27
Joseph Hammer ve Osmanlı Tarihçiliği / 33
Osmanlıların Tarih Yazıcılığı Üzerine / 43
Osmanlı İmparatorluğumun Üçüncü Yüzyılında
Mimar Sinan Devri / 51
Osmanlı lmparatorlugu’nun Değişimi İçinde Divan Şiiri / 57
Türkiye’de Demokrasi Çok Genç Değildir / 61
Dtmitri Kantimir, Evliya Çelebi ve Diyanet İşleri / 69
II-KÜLTÜR MESELELERİ
Dünden Bugüne Üniversiteler / 77 Dilde Özleşme ve Dil Akademisi Sorunu / 87
Dil Akademisi Üzerine / 96
Harf Devrimi Üzerine Bir Değerlendirme / 101
Atatürk Devrinde Türkiye’de Tarihçilik Üzerine
Bazı Gözlemler/112
Onların Festivalleri ve Bizim Festivaller / 120
III-EDEBİYAT VE TİYATRO PENCERESİNDEN
Bir Siyasî Hikâye Olarak “Devlet Ana” / 127
Siyasal Hikayeci Olarak Musahipzade Celal Bey / 134
GELENEKTEN GELECEĞE
Değişimi Yansıtan Romantik Bir Halkçı / 137
Lonca Düzeninin Son Sözcüsü / 141
1880’lerde Avrupa Edebiyatı / 147
Tiyatroda Tarihi Oyunlar Üzerine / 157
Çehov’un Vanya Dayı’sı 1178
Gorki’nira Yaz Misafirleri i 186
Modem Tiyatro’nun Ustası Ibsen / 190

Ön Üçüncü Baskıya Önsöz
Gelenekten Geleceğe, bendenizin kültür hayatına ilişkin konularda kaleme aldığı yazı ve konferansları bir araya getiriyordu. İlk basıldığı yıl, zor bir donemdi; kültürel kurumlarımız ve hayatımız altüst ediliyordu. Kitap o donemdeki makalelerimi de içeriyor. Geçirilen sıkıntılar her görüşteki okumuşları bir araya getirmiş ve bazı konulan yeniden mütalaa etmemize neden olmuştu. Bazı makalelerimde bunu görmek mümkündür. Nihayet yazı hayatımdaki ilk makalem de orada yer alıyor. Bu kitabın birkaç baskısını üniversite gençliğinin tükettiğini gördüm, benim için bir sevinç vesilesidir.
Gelenekten Geleceğe, benim tarih monografileri ve makaleleri dışında bir şey basmadığım döneme aittir. O zaman genç bir yayıncı grubu kültürel hayat konusundaki konferanslarımı yazıya dökmemi ve daha evvelki yazıları derlememi istediler. Memnuniyetle yerine getirdim. Şimdi yeniden basılıyor. Timaş Yayınlan’na teşekkür borç bilirim.
İlber Ortaylı, 2008

İkinci Baskıya önsöz
Gelenekten Geleceğe, 18 yıl önce makale ve konferanslarımı derlediğim bir kitapçıktı. Çoğunlukla 1980’den önceki döne­me aiı makalelerdi. En eskisi 1965 yılı sonunda kaleme aldı­ğım A. Çehov’un “Vanya Dayı’sı üzerine bir eleştiriydi. Dos­tum Mustafa Armağan elinizdeki baskıya birkaç yazımı daha ilave etti; Gorki, lbsen ve demokrasi üzerine kaleme alınan birkaç yazı. İtiraf etmeliyim ki, tarih yazıcılığımız üzerine o za­man kaleme almış olduğum bir yazıdan lüzumsuz gördüğüm bir paragrafı makasladım. 1980’lerin başındaki genç tarihçinin ukala üslûbuna, 53 yaşındaki tarihçinin tahammül edemeyişi­ni hoşgörün.
Kuşkusuz 18 yılın getirdiği değişiklikler var, bu değişiklik­ler benden çok ülkemizde cereyan etti. Çoğunluğun ileri sür­düğü gibi 18 yılda Türk toplumunda ahlaksızlık arttı, ama ga­liba irfana ve tefekküre yöneliş de başladı. Yedi iklim dört bu­caktan, kırsal alanlardan gelen gençler Öğrenmeye, okumaya ve yazmaya başladılar. Türkiye hareketlenen bîr toplum olu­yor. Böyle bir ortamda bu tip risaleler bir sohbet işlevi görü­yor. Sayın Mustafa Armağan’a bu yayındaki katkıları için te­şekkür ediyor ve sohbetlerin devamını diliyorum.
İlber Ortaylı

önsöz
Hil Yayınevi benden kültür ve edebiyat konularındaki yazılarımı derleyip kendilerine vermemi isteyince biraz düşündüm. Bir kere kendi dalımın ayrıntılarıyla ilgili makalelerim vardı ama, kültür ve sanat konularında yazıp konuştuklarımın okuyucuya ne hayrı dokunur ki diye düşündüm. Sonra işe giriştim. Basılan veya bir köşede kalan eski yazılarımı, bazı konferansların ve tartışmaların dosyadaki notlarını ele aldım, özellikle tartışma konusu birkaç konferansı bu vesile-i hasene ile kâğıda döktüm ve bu derleme ortaya çıktı. Şimdi görüyorum ki bazı konuları tartışmak gereğini duyuyormuşum, bu nedenle birkaç yazıyı da bu derlemeye soktum.
Bir yerde toplumumuzda yazan çizen herkesin, bu gibi tartışmalı konular üzerinde ne düşündüğünü yazıp ortaya koyması gerek Eğer sanatçılarımız hakkındaki değerlendirmelerimizi, kültürel yaşamımızı yorumlayışımızı ve önerilerimizi yazarak, tartışma alışkanlığına erkenden geçse idik, ulusal değerlerimiz hakkında kapalı kapılar ardında karar verilemez, daha geniş gruplara hesap vermek gereğini duyan yöneticiler daha az olumsuz işler yapar ve sorumlu davranmak zorunda kalırlardı. En azından bazı yabancı filmler rahat görülür, bazı kitaplar rahat okunurdu. Batı kültürü rahatça ve gerçek yüzüyle bu ülkeye girdiği gibi, dış ülkelerde tanıtılmaya çatışılan Türk kültürü de daha çok gerçeği yansıtırdı.

Eski yazılanında bazı değişiklikler yapmadım değil, ama ilk basılan yazımı (1966 Şubat’nda çıkan bir tiyatro eleştirisidir) olduğu gibi aldım. 17 yıl öncesine ait bu yazı dışında diğer yazılar hep son bir iki yılda yazıldı. Bu derlemeyi önerdikleri için genç yayıncı arkadaşlarıma ve okunaksız yazımı sabırla daktilo ettiği için Erol Mintaş’a teşekkür borçluyum.
Derlemedeki yazılar değişik konulan içeriyor, ama hepsinde ortak bir eğilim var: kurumlarımızı ve sorunları ele alırken tarihsel kökenlerine eğilmeye ve tarihsel evrime dikkat etmeye çalıştım. Bunun tarihçi olduğum için yapmıyorum. Bu konularda düşünürken herkesin aynı düşünce yöntemini uygulaması faydalı olur kanısındayım. İnsanın başlıca özelliği, geçmişini değerlendirerek, geleceğini önceden kestirmeye çalışan bir yaratık olmasıdır.
Türk halkı bugün demokratik ve uygar kurumların ve kuralların egemen olduğu bir toplum olmak istiyor. Bu doğal istek ve hakkı hiç kimse “Türkler olgunlaşmadı” gerekçesiyle küçümseyemez. Bir çoğumuz haklı olarak Türk halkının uzun bir tarihin görkemi, ızdırabı ve mücadelesi içinde olgunlaştığı kanısındayız. 1876’dan beri anayasal düzen içinde yaşıyoruz. 19. yüzyılın yansından beri dil, edebiyat, siyasal hayal üzerinde tartışıyoruz ve üniversitemizin nasıl olması gerektiğini planlıyoruz. 150 yıldır demokrasiye doğru bir değişimin içindeyiz ve uğrunda savaşmadığımızı kim söyleyebilir? Geleneğimizi bu yönden incelediğimizde, gelecekte istediğimiz haklar ve Özlediğimiz hayat için umutlanmamak elde değil.
Gelenekle geleceği bir arada düşünmek ve tartışmak, aslında bu tartışma farklı açıdan ve farklı yollarla yapılsa da her aydının alışkanlığıdır ve bir yerde görevidir. Geleneği reddetmek kimsenin haddi değil, amma velâkin geleneğin ne olduğunu bilmek ve tarifini doğru yapmak şartıyla… O zaman geleceğin ne olacağını biraz daha iyi biliriz, daha doğrusu kendimiz kuracağımız için biliriz.
Temmuz 1982

Modernleşme ve Doğululuk – Batılılık Çekişmesi
Doğu-Batı kültürü kutuplaşması bizim toplumumuzda da modernleşme ile birlikte başladı. “Bizim toplumumuzda da” diyorum, çünkü Türkiye, modernleşmenin getirdiği bu gibi sorunlarla karşılaşan tek ülke olmadığı gibi, çatışmanın temelinde yatan asıl neden tslâmlık-Hıristiyanlık ayrılığı da değildir. Pekala Hıristiyan Rusya’nın ve Budist Asya’nın da aynı şiddetle bu problemi yaşadığını görüyoruz.
Modernleşme aslında, gelişmiş toplumun özelliklerinin azgelişmişler tarafından alınması, diye tarif ediliyor. Bu tarif yelerince açık değil. Modernleşme varolan değişmenin değişme-sidir. Yani toplum zaten belli bir ölçüde degişedururken anî ve hızlı bir değişme dönemine girilmesi söz konusudur.
19. yüzyılda Osmanlı toplumundaki kurumsal değişmeler, toplumsal hareketliliklerde niteliksel ve niceliksel bir patlama yaratmıştır. Bu patlamayı halen birçok tarihçinin ve düşünen adamın gerileme, dağılma veya sömürgeleşme vt kültürel yozlaşma ya da “kötü batılılaşma” diye adlandırdıklarını biliyoruz. Bu gibi ksenofobik (yabancı düşmanı) değerlendirmelere birçok azgelişmiş ülke aydınında rastlanır 19.yüzyılda ortaya çıkan fikri, daha doğrusu duygusal bir tutumdur Ama tutarlı deyimler kullanılarak yapılan bir tarif değildir, hele hele doğru bir teşhis hiç değildir.

Modernleşme denen olay bir toplumda sarsıcı etkiler yaratır. O vakte dek yaşayan kültür kalıplarını ve kurumlan yıkar. Bu yıkımın çok trajik boyutlara ulaştığı da bilinir. Sözünü ettiğimiz trajik boyutlar bizim modernleşmemizde bir bakıma pek derin olmamıştır, yani Reşat Nuri’nin Yaprak DökümÜ’nde serimlediği lipleki olay bizde çok yaygın değildi demek istiyorum.
Osmanlı İmparatorluğu modernleşmeye acaba ne zaman başladı? Nevşehirli İbrahim Faşa’nın açtığı mühendishaneler ve Baron de Tott’un Osmanlı topçusunu ıslah etmeye başlamasıyla mı, yoksa II. Mahmud’un Yeniçeri Ocağı’nı ortadan kal-dırmasıyla mı? Modernleşmeyi nasıl anladığımıza bakar bu sorulara verilecek cevap. Bana kalırsa ve ille de bir tarih lazımsa, insanların insana layık güvenceyi elde ettikleri 1839 Gülhane Fermanı’nın okunduğu gün derim. Daha ferman torbaya konduğu an islâm-Hıristiyan toplumunun adetleri, Doğu-Batı kültürü ve hayat tarzının ne olduğu tartışılmaya başlamıştı. O andan bu ana süregelen tartışmada Rum Patriği de muhafazakârlar arasında idi.
Gerçekle Osmanlı tarihinde Doğululuk-Batıhlık kavgası yapılmadan tedricî bir kültürel değişim ve oluşum başından beri, süregelmekteydi. 15. yüzyıl sonuna kadar Osmanlı İmparatorluğu bir Balkan İmparatorluğu idi ve egemen kültürü de Balkan kültürüydü. 16. yüzyıldan itibaren bu imparatorluk Ortadoğu kültür bölgesine girmiştir. 18. yüzyılda ise Avrupa kültürü evlere, konaklara kadar girmeye başlamıştı.
Böyle iki yüz yılda bir kültürel referans çevresi değişen imparatorlukta, Doğululuk-Batıhlık kutuplaşması niçin 19, yüzyılda söz konusu olmaktadır? 19. yüzyılın Osmanlısı Batı’ya karşı kuşku duysa da arlık onu bilinçli olarak izlemek üzerinde düşünmeye başlamıştı da ondan… 19. yüzyıl Osmanlısına göre Dogu’yla Batı artık kıyaslanamayacak iki dünya olmuştu. Açıkça yazmasalar da söylüyorlardı ki Batı Doğu’ya göre üstündü. Doğulular top tüfeğin dışında Batı uygarlığının hukuk ve idare kurumlarını da zorunlu olarak alıyorlardı. Çünkü Do-ğu’nun yaşaması için Batı yaşamının temel kurum ve kurallarını da hemen benimsemesi dönemi gelmişti.
Geç modernleşme geçiren bütün toplumlar gibi Osmanlı modernleşmesi de kültürel bir tepki yaranı… Büyük Peıro’dan beri geleneksel kurumlarını yıkarak Batıya dönen Rusya’da bile modernleşmeye tepki o tarihlerde 150 yıldır hâlâ sürüyordu. Stavyanofil rakımının başı Aksakof bir şiirinde “dönelim” diye tutturmuştu. Büyük Petro öncesi Rusya’nın din ve adetlerine dönüşü savunuyordu. Halkçılar arasında birçokları 15. yüzyıl öncesi Rusya’nın gerçek demokrasi, eşitlik, refah ve mutluluk ülkesi olduğunu, o dönemin canlandırılması gerektiğini öne sürüyorlardı. Bu tepkiye sadece modernleşmeye karşı açıkça ortaya çıkan geleneksele! muhalefet çevresinde veya muhalif görünen kültürel harekette ve düşüncede aramayalım. Çünkü aslında modernleşmenin muhalifleri de modernleşmeciler kadar olayın içindedir. Kullandıkları tez ve savunma yöntemleriyle reaksiyönerlerin kendileri de modernleşmişlerdir. Diğer yandan konulan yeni kurallar, yeni kurumlar ve yaratılmaya çalışılan yeni kültür hareketleri içinde de eskilik çeşitli biçimlerde direnir.
Modernleşmenin içindeki direnen gelenek sağlıklı ve kararlı bir gelişmede itici rol oynar, ama sağlıklı bir gelişme ve değişme yoksa bu direnme daha sağlıksız biçimlerde ortaya çıkar. Osmanlı modernleşmesinin tanhi boyunca radikal girişimler karşılarında, “kaide-i tedriç” denen tutuculuk prensibini ve tutucu grubu buldular. Çoğunlukla bu iki grubun uyum sağlaması tutucu gruba ve prensiplere verilen ödünle oldu. Öyleyken tutucu grubun suçlamaları Türk siyasal ve kültürel hayatına “batılılaşma, Avrupa taklitçiliği, şark cemiyeti vs.” gibi kavramların gelip yerleşmesine neden olmuştur.
……

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Tarih
  • Kitap Adı Gelenekten Geleceğe
  • Sayfa Sayısı192
  • Yazarİlber Ortaylı
  • ISBN9789752636811
  • Boyutlar, Kapak13,5x21 cm, Karton Kapak
  • YayıneviTimaş / 2008

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Tarihin Işığında ~ İlber OrtaylıTarihin Işığında

    Tarihin Işığında

    İlber Ortaylı

    -Biz hepimiz kendimize göre birer Enver Paşayız. Elimize fırsat geçse nice Enver Paşalıklar yaparız. Onun için birinci harbin komutanlarının aceleciliğini ve hayalciliğini hak vermesek...

  2. Avrupa ve Biz-Seçme Eserler- I ~ İlber OrtaylıAvrupa ve Biz-Seçme Eserler- I

    Avrupa ve Biz-Seçme Eserler- I

    İlber Ortaylı

    “Türkiye Avrupa’ya ilk defa yanaşmıyor. Türkiye Avrupa ile ilk defa bir macera yaşamıyor. Türkiye’nin dokuz yüz yıllık tarihi Avrupa ile beraberdir; bunu kimse unutmasın.”...

  3. Eski Dünya Seyahatnamesi ~ İlber OrtaylıEski Dünya Seyahatnamesi

    Eski Dünya Seyahatnamesi

    İlber Ortaylı

    İlber Ortaylı Seyahatnamesi, tarihçimizin seyyah kişiliğiyle İsfahan’dan Venedik’e, Kudüs’ten Kırım’a, Tokyo’dan Yemen’e geniş bir coğrafyada seyahate çıkarıyor. Onun adımlarına eşlik ederken, Eski Dünya düzeninin...

Beriahome Harf Kupa

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur