Yalnızlık, yabancılaşma, şiddet, pornografi, tüketim ve şöhret açlığı… Televizyon kanallarından boca edilen sayısız yalanla kirlenmiş, hiçbir şeyin dolduramadığı bir boşluk… Gösteri Peygamberi, yeni bir biryılın başındaki modern dünyanın ürkütücü çılğınlığına ilişkin karanlık bir taşlama; medya, şöhret ve pop kültürüne yönelik sivri dilli bir aşağılama…
Tender Branson, Creedish mezhebinin dünyadan yalıtılmış sahte cennetinde doğup büyümüş ve dış dünyaya gönderilmiş binlerce misyonerden biri. Kilise doktrinine göre görevi, yaşadığı sürece çalışmak ve gerekli olduğunda ölmek. Kaderi beklenmedik biçimde değişip onu şöhretin doruklarına taşırken aynı zamanda medya ve popüler kültürün içyüzüyle tanıştırıyor. Yarı tanrıya dönüşme yolunda yaşadıkları yakında yüzleşeceğimiz kıyametin çarpıcı bir habercisine dönüşüyor… Branson, mezhepte kendisine zaten hiç verilmemiş olan hayatı “dış dünya”nın çirkinliğine sonuna kadar gömülerek yok etmeyi deneyecektir. Ne var ki, hayatına karışan gizemli Fertility Hollis’e göre, kendine bir kader çizmeye çalışması anlamsızdır. Olacaklar zaten bellidir ve olmak zorundadır… Ve “intihar etmekle şehit olmak arasındaki tek fark gazetede manşet olmaktır.” Chuck Palahnluk, önlenemez kaderine doğru nefes kesici bir hızla sürüklenen kahramanın gözünden tüketim toplumunun hastalıklı ve anlamsız yaşam biçimini bize bütün çıplaklığıyla gösteriyor. Dövüş Kulübü’nün yazarından, en az ilki kadar çarpıcı bir roman, benzersiz bir yeraltı edebiyatı örneği.
47
Deneme, deneme. Bir, iki, üç.
Deneme, deneme. Bir, iki, üç.
Bu belki çalışıyordur. Bilmiyorum. Beni duyabilecek misiniz, bunu da bilmiyorum.
Ama duyabiliyorsanız, dinleyin. Ve eğer dinliyorsanız bulduğunuz, yolunda gitmeyen her şeyin hikâyesidir. Bu, sizin tabirinizle 2039 sayılı uçağın kayıt aleti. İçinde geriye kalan her şeyin kaydını sonsuza dek saklayacak bir tel yumağı olan ve portakal rengi olmasına rağmen halk arasında kara kutu diye bilinen alet. Bulduğunuz şey tüm olanların hikâyesidir.
Eğer istiyorsanız, durmayın deneyin.
Bu teli akkora dönene kadar ısıtsanız bile size tıpatıp aynı hikâyeyi anlatacaktır. Deneme, deneme. Bir, iki, (iç.
Ve eğer dinliyorsanız, yolcuların evlerinde, sağ salim olduklarından hemen emin olabilirsiniz. Yolcular Yeni Hebrides Adaları’nda sizin tabirinizle karaya intikal ettiler. Daha sonra uçakta sadece o ve ben kaldık ve havalandıktan bir süre sonra pilot da bir yerlerde paraşütle atladı. Bir çeşit su birikintisinin üstüne, sizin tabirinizle okyanusa.
Tekrarlamaya devam edeceğim, ama bu kesinlikle doğru. Ben katil değilim.
Ben burada, yukarıda yalnızım.
Uçan Hollandalı.
Ve eğer bunu dinliyorsanız, gösterge paneline ve ön cama dönük duran koltukta, etrafımda çoğu bayatlamış votka ve cinle dolu minik şişelerle birlikte 2039 sayılı uçağın kokpitinde yalnız olduğumu bilmelisiniz. Kabinde, yolcuların yarım bıraktığı Kiev usulü tavuklar ve Stroganoff usulü biftekler küçük tepsilerde duruyor ve havalandırma artık yemek kokusunu temizlemeye çalışıyor. Dergiler yolcuların okumakta olduğu sayfalarda açık kalmış. Bütün koltuklar boş olduğu için, herkesin bir anda tuvalete gittiğini düşünebilirsiniz. Plastik kulaklıklardan, önceden kaydedilmiş müziğin mırıltıları duyuluyor.
Burada, bulutların üstünde, yansı yenmiş iki yüz küçük çikolatalı pastayla ve canım istediği anda döner merdivenden çıkıp kendime bir içki daha hazırlayabileceğim bir piyano barıyla birlikte, bu Boeing 747 400 zaman kapsülünün içinde yalnızım.
Tanrı esirgesin, bütün bu detaylarla canınızı sıkacak değilim. ama benzin bitene kadar otomatik pilota alınmış bu uçakta olacağım. Pilotun deyimiyle, alevin sönmesiyle güç kaybedene kadar. Pilot, sırasıyla bütün motorların duracağını söyledi. Ne olacağım bilmemi istedi. Sonra da jet motorları, ventüri etkisi, kanat hükümlülüğünün artmasıyla uçağın yükselmesi ve motorların dördünün de durmasından sonra uçağın 250.000 kiloluk bir planöre dönüşmesiyle ilgili bir sürü detayla canımı sıkmaya devam etti. Otomatik pilot uçağın düz bir hatta uçması için ayarlama yapacağından, planör pilotun tabiriyle kontrollü inişe geçecek.
Ona, bu tür bir inişin benim için iyi bir değişiklik olacağını soylüyorum. Geçtiğimiz yıl içinde başımdan neler geçtiğim bilmiyorsunuz.
Pilotun paraşütünün altında, bir mühendis tarafından dizayn edilmiş gibi görünen, sıradan, sıkıcı renkli üniforması duruyordu. Bunun dışında gayet yardımsever davranmıştı. Kafama bir silah dayayıp, ne kadar yakıl kaldığını ve bu yakıtın bizi ne kadar idare edeceğini soran birine karşı benim olabileceğimden çok daha yardımsever. Kendisi okyanusa atladıktan sonra uçağı tekrar normal irtifaya nasıl çıkaracağımı gösterdi. Kara kutuyla ilgili gerekli tüm bilgileri de verdi.
Uçakta soldan sağa doğru numaralanmış dört motor var.
Kontrollü inişin son bölümünde, burun üstü yere çakılacağız. O bunu inişin nihai evresi olarak adlandırıyor. Saniyede otuz iki fitle yere doğru iniş. O buna nihai hi2 diyor; bu hızda aynı kütleye sahip tüm nesneler aynı hızda hareket ederler. Sonra da Newton fiziği ve Pisa Kulesi’yle ilgili bir sürü detay vererek her şeyi yavaşlatıyor.
“Bu söylediklerimin hiçbirine fazla güvenme. Testten geceli çok zaman oldu,” diyor.
Uçak yere çakılarla kadar yardımcı güç ünitesi elektrik üretmeye devam edecek, diyor.
Bir şeyler hissettiğin sürece havalandırma ve müziğin olacak, diyor.
En son bir şey hissettiğimden beri çok zaman geçti, diyorum. Yaklaşık bir sene önceydi. Silahımı bırakabilmek için şu anda yapmam gereken ilk iş onu uçaktan indirmek.
Silahı sıkı sıkı kavramaktan artık hissizleştim.
Kendi başınıza uçak kaçırma planı yaparken unuttuğunuz şey, işin bir aşamasında tuvalete girebilmek için rehinelerinizi ihmal etmek zorunda kalabileceğinizdir.
Port Vıla’ya inmeden Önce, elimde silahla kabinde koşuşturarak, yolcuların ve mürettebatın kamım doyurmaya çalışıyordum. İçeceğinin yenilenmesini isteyen var mıydı? Kimin yastığa ihtiyacı vardı? Herkese soruyordum, tavuk mu isterlerdi, yoksa biftek mi? Kafeinsiz mi olsundu, normal mi?
Yemek servisi başarılı olduğum tek alandır. Tek sorun bu koşuşturmacanın ve yemek servisinin tek elle yapılıyor olmasıydı, çünkü diğer elimle silahı tutmak zorundaydım.
Yere inince, ön kabin kapısında durup inen yolcu ve mürettebata “Üzgünüm,” dedim. Rahatsızlık verdiysem özür dilerim, dedim. Güvenli ve zevkli bir tatil geçilmelerini diledim ve FalanFilan Havayollarıyla uçtukları için teşekkür ettim.
Pilotla baş başa kalınca tekrar havalandık.
Atlamadan önce pilot, her motorun durmasıyla birlikte bir alarmın devreye gireceğini ve söz konusu motor hangisiyse o motorun durduğunu haber veren bir anonsun tekrar tekrar duyulacağım anlatıyor. Bütün motorlar durduktan sonra uçmaya devam etmenin tek yolu, bumu yukarıda tutmaktır. Bunun için direksiyonu geri çekmek yeterli. O buna boyunduruk diyor. Onun tabiriyle, kuyruktaki asansörleri harekete geçirmek için. Uçağın hızı düşecek ama irtifa aynı kalacak. Hız ya da yükseklik arasında seçim yapma şansın varmış gibi görünecek, ama her durumda nasıl olsa burun üstü çakılacaksın, diyor.
Yeter bu kadar, diyorum, senin tabirinle, pilot brövesi almıyorum. Sadece rahatsız edilmeden tuvaleti kullanmak istiyorum. Tek istediğim o kapıdan çıkıp gitmesi.
Sonra hızı saatte 175 deniz miline düşürüyoruz. Sizi bu detaylarla sıkmış olmayayım ama 10.000 fitin altına inip ön kabin kapışım açıyoruz. Sonra pilot atlıyor ve ben daha kapıyı kapatmadan kenarda durup arkasından işiyorum.
Hayatımda hiçbir şeyden bu kadar keyif almamıştım.
Eğer Bay Isaac Newton haklıysa, bu durum pilot için bir sorun oluşturmayacaktı.
Böylece şu anda uçak otomatik pilotta ve ben batıya doğru 0,83 mah sayısıyla veya saatte 455 mille uçuyorum ve bu hız ve enlemde güneş aynı noktaya çakılmış gibi görünüyor. Zaman durdu. Pasifik Okyanusu’nun üstünde, 39.000 fitlik normal irtifada bulutların üstünden, güneydoğuya, Avustralya’ya doğru, felakete doğru, hayat hikâyemin sonuna doğru uçuyorum, ta ki dört motor da durana dek.
Deneme, deneme. Bir, iki. Uç.
Bir kez daha, 2039 sayılı uçağın uçuş kaydını dinliyorsunuz.
Uçak boşken, bu hız ve yükseklikte, depodaki yakıt seni altı, en çok yedi saat götürür, demişti pilot
O yüzden çabucak anlatmaya çalışacağım.
Kayıt aleti, kokpitte söylediğim her şeyi kaydedecek. Böylece hikâyem milyarlarca kanlı parçaya bölünüp bin tonluk yanan bir je…
“Gösteri Peygamberi” için bir yanıt
Bir yanıt yazın
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Roman (Yabancı)
- Kitap AdıGösteri Peygamberi
- Sayfa Sayısı300
- YazarChuck Palahniuk
- ISBN9755393692
- Boyutlar, Kapak13,5x19,5 cm, Karton Kapak
- YayıneviAyrıntı Yayınları / 2010
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Güve Fırtınası ~ Philip Reeve
Güve Fırtınası
Philip Reeve
Güneş Sistemi’nin kıyısında kötücül bir bulut belirmişti ve gittikçe yaklaşıyordu. Ailem ve ben, tembel tembel oturmak yerine, o bulutun içinde saklanan karanlık canavar gücünü...
- Cinnet ~ Vladimir Nabokov
Cinnet
Vladimir Nabokov
“Yazma gücümden ve fikirleri en yüksek zerafet ve canlılıkla ifade etmekteki harikulade yeteneğimden kesinkes emin olmasam… Hikâyeme, aşağı yukarı, böyle başlamayı kararlaştırmıştım. Dahası, okuyucunun...
- Ölüm Tanığı ~ Nora Roberts
Ölüm Tanığı
Nora Roberts
BİRİNCİ BÖLÜM Konu cinayetse, mutlaka izleyici olurdu. İnsanoğlunun suçların bu en büyüğüne karşı beslediği derin ilgi ve merak hayatta da sanatta da kendine yer...
En sevdiğim yazarlardan birinin en sevdiğim kitaplarından biri. Blogumuzda da epey uzun bir yazı yazmıştık arkadaşımla hakkında: http://gunesiuyandiralim-zeze.blogspot.com/2012/01/gosteri-peygamberi-chuck-palahniuk.html