Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Hayal Otel
Hayal Otel

Hayal Otel

B. Nihan Eren

Hayal Otel, Feryal ile İsmet’in açılışını yaza yetiştirmeye çalıştıkları on iki odalı bir otel. Otelde her odanın bir adı var: Kaktüs, Ardıç, Begonvil, Kızılağaç,…

Hayal Otel, Feryal ile İsmet’in açılışını yaza yetiştirmeye çalıştıkları on iki odalı bir otel. Otelde her odanın bir adı var: Kaktüs, Ardıç, Begonvil, Kızılağaç, Şimşir, Lavanta, Menekşe, Funda, Çınar, Limon, Okaliptüs, Papatya. Öykülere de adını veren bu odalarda, bir gönül kırıklığıyla içine kapanmış, varlıkları yokluklarına karışmış, kıyıya vurmuş insanlar kalıyor. Burada her şey mevsim dışı, zaman dışı, toplum dışı.

“Hayal Otel”de B. Nihan Eren, gönülleri kararmış, umutsuz insanları bekleyen afeti, bir kasırgayı umudun simgesine dönüştürüyor. Bir kıyı kasabasının dışında, henüz tabelası bile asılmamış bir otelde birikmiş öfkeyi, kötülüğü, ihaneti düşsel bir anlatımla dile getiriyor.

“Unutuş ve pişmanlık. Arabalar devrik, kargalar yenik, hayat bitik. Adım atsan önüne çıkacak köpekler ve kediler orada burada ıslak, kanlı ve sert yatıyor. Hani ölmek gizlenirdi.”

İçindekiler

Kaktüs  7
Ardıç  13
Begonvil 21
Kızılağaç 27
Şimşir 33
Lavanta 41
Menekşe 51
Funda 59
Çınar 63
Limon 71
Okaliptus. 77
Papatya 85

Kaktüs
Yamaçlardan rüzgârın kayarak gelmesi ancak sabahı buldu. Bu geç gelen rüzgâr yazın olacaklara dair bir ses taşıyordu içinde. Katmanlı bir uğultu. Çok geçmeden pek çok kişiden esirgenecek nice duygu ve pek çok kişinin başına musallat olacak nice olayın işareti rüzgâr, şimdi fundalıklara doğru akıyordu. Orman içlerindeki ardıçlardan, yamaçlardaki zeytinlere, oradan da kıyıdaki kayalıklara çarpan bu falı okumak, dolunay altındaki yataklarında uyuyanlar için pek kolay değildi. Şimdilik. Belki belli belirsiz bir ürperti. Henüz anlaşılamamış bir ayrıntı. Rüzgâr, evlerin ahşap panjurlarını duvara bir iki çarpıp çekildi. Ardında devrilmiş tenekelerle kırılmış dallar ve köşelere sinmiş kediler bıraktı. Bir de tabii, korkuyu.

Kasabanın damlarında uzun süre kalkmayacak bir endişe vardı artık. Duvarlardan kayarak hissedilmesi yakındı. İsmet, yatağında şöylece bir döndü, aşağılara sıyrılmış yorganını uykulu elleriyle arandı. Omuzlarına çekti. Bir ürperti şakaklarından başlayıp ayak parmağına kadar gelip geçti. Panjurun vuruşunu, ağaçların hışırtısını duyar gibi oldu. Birileri adını sesleniyordu. Uykusuna bile giriyordu gerçeğe dönmekte epey gecikmiş hayali. Şimdi koridordaydı. Sekiz oda, uzun denilemeyecek bir koridor boyunca rüyasında da uzanıyordu. Kapılara isimler çakılmış, begonvil, lavanta, menekşe, şimşir, ardıç, funda, çınar, kaktus. Kaktüs? Feryal ne kızmıştı ama.

Olsun, çaktırmayı başardı. Kim dikenli bir yerde kalmak ister, diye diye ne tepinmişti. O inatla bastırdı. Çünkü bu oda, koridorun en ucunda, karanlığa düşüyor, nem alacak gibi yüzü kuzeye dönük, rüzgarlara açık, yağmura korunaksız. Batıyor insana. Nasıl yazdırdı ama. Nasıl etine batırdı kaktüsü Feryal’in.

Feryal tilki uykusundan bir sesle uyanıp da dönüp İsmet’e baktı- ğında onun minik bir kahkaha attığını gördü. Uyuyup uyumadığını anlamak için yaklaşıp baktı. İsmet’in akşam attığı teki duyunca çekildi. İsmet mırıldandı. Kaktüs. Kocasının aşağı kıvrık alaylı dudaklarına bakarak bir sabır çekti.

İsmet koridor boyunca kayarak yürüyordu şimdi, sanırsın ayak- sız. Kapıları izledi, üstündeki çiçek adlarına baktı. Kapıların ardını dolduracaklardı elbet. Yaz bir gelsin de bereketiyle. İçi aydınlık yürüyordu. Begonvili açtı, içeri girdi. İki kişilik bir yatak, yatağın başında beyaz duvarın üzerinde gerim gerim gerinen pembe bir begonvil. Buradaki tutunamamış ressama çizdirdiler. Komodinler beyaz, üzerindeki abajurun üstü kanaviçe, begonvil. Feryal işledi. Perdeyi açtı, yaz güneşi yüzünü yaladı. Balkon kapısını araladı. Dışarı çıkınca gülümsedi. Meğer yaz gelmiş. Yamaçtan ne de güzel görünüyor şimdi koy, üzerinde sükünetle parlayan güneş, misafirler buraya inmiş. Işık parçalarının içinde gamsız yüzüyorlar. Sevinçli. Hepsi zaman dursun istiyor.

Yamaçtaki otelinden gururla saldığı o bakışla bir süre, kurduklarını izledi. Yeniden koridora çıktığında yaz güneşini ardında bırakmıştı. Yüzerek yürüdü. Koridorun sonuna gelirken yine güldü. İşte inadı. Kaktüs’ün önünde durdu. Tam kapıyı açacaktı. Yürek ferahlatan o güneş bir kopuşla çekildi. Kumlar bir şüpheyle savruldu. Şimşek çaktı. Görülenler rüyayken kābus oldu.
İsmet yatağında korkulu kesik bir hırıltıyla dönerken Feryal onu tahammülsüz izliyordu.

Onu orada rüyasında çaresiz bırakıp kalktı. Üzerine bir hırka alıp odadan çıktı. Boya kovalarının yanından geçip yukarı yöneldi. Üç kış önce aldıkları arsaya kondurdukları oteli, kış başında İstanbul’u bırakıp da geleli beri, bu yaza yetiştirmeye uğraşıyorlardı. Tırabzandan elini geçirdi. Sallanıyor mu diye yine sarsti. Ferforje bu zorlanışı umursamadan yerinde sağlam duruyordu. Feryal, emindi. Usta iyi.Üst kata geldiğinde odalar koridordaki vitraylı camdan yansı- yan renkli alacakaranlıkta uzanıyordu. İşığı yaktı. Boya kovaları ve fırçaların arasındaki hayaline bir süre şaşkınlıkla baktı. Sahiden yapmışlar mıydı? Buralara fırlatılıp gelerek. Olan malı mülkü bir otel için buralara yığarak. Geçmişte olanlardan kaçarak. Gelmişlerdi.

Üstünü çizdikleri hayatı hiç yaşanmamış sayarak. Baştan başlayarak. Zihnine dalgaların anısı vurunca omzunu silkti. Hayır! Hayır! An. Şu an. Dún yok. Şimdi! Burada! Olanlar unutuldu. Unuttu. Yaşanmadı. Dün yok. Dalgalar buna aldırmadan kopup geldiler. Vurdular. Var dediler. Dün burada dediler. Elini yüzünden geçirdi. Gözlerini yumdu. Sabah ektiği fidanları, saksının içine
dolan can suyunu, yuvasını kuran kırlangıçları ve içinde hayat olan bazı başka güzellikleri düşünmeye çalıştı. Yaprakta kalan son damlaya bakışı. Mart güneşinin parıldayışı. Cemrelerin düşmesi. Toprağın ıslak ve nemli uzanması. Berekete hazır. Çoğalmaya muktedir. Bereketli. Ve her şey unutulacak. Tabii ki geçecek. Bir nokta koydular onlar. Büyük harfle yeniden başladılar. Dalgaların içindeki o çaresizce çırpınan kol, yaşamak için debelenen yüz… Yeniden göründü. Başından atmak için bir ufak savaş daha verdi. Başladılar onlar a canım, baştan başladılar. Kimi ölür. Kimi yaşar. Onlar hayatta kaldılar. Silkindi. Geçmişti. Değil mi geçmişti.

Dalgaların arasında nefessiz kalan kendisiymiş gibi kesik hırıldadı. Göğsü inip kalktı. Kanın aktığını, nefes aldığını duymak. Yaşa- mak. Bunu hissedince biraz sakinledi. Begonvilden içeri girdi, yakasından düşmeyen anısını dışarıda bırakmış mıydı? Lambayı açtı. Kapıya yaslandı. Kesik kesik soludu. Yatak başındaki begonvil de, bir şeyleri örterek uzanıyordu. Ona bakmak iyi geldi. Yatağa oturdu. El şimdi denizin içinde kaybolup gitti. Dalgalar çekildi. Her şey geçmişte kalmıştı. Hatırlanmayacaktı. Sabaha martılar, bir şey olmamış gibi bağrışacaktı. Öyle değil mi? Öyle. Bir fidan sürecekti daldan. Toprak kabaracaktı. Oğlaklar doğacaktı. Devam… Bir tay ayaklanacaktı. Toprak uyanacaktı. Devam…

Güneş dağın ardından havalanacaktı. Sürüp gitmeye devam. Kirazlar çiçeklenecekti. Açmaya devam. Soluğu sakinledi. Yüreği yatıştı. Balkona çıktı. Yarattığı dirliği bulacağını sanarak bakındı. Ama sabah ektiği ortanca saksılarını devrilmiş yatarken gördü. Şaşırdı. Canlılığı arandı. Hayatı. Bahçedeki talana bir süre kayıtsızlıkla baktı. Demek fırtına çıkmış. Geride kalan serinlikten mi yoksa hatırladıklarının ağırlığından mı anlayamadan ürperince, hırkasına sarındı. Çarçabuk içeri girdi.

İsmet Kaktüs’ü açar açmaz odadan dışarı koca bir deniz boşaldı. Odalar ve kapılar, döşemeler ve kartonpiyerler yer değiştirerek alabora oldular. Ufak vitray camdan yansıyan ışıkla su önce kırmızıya sonra mora kesildi. Sular hızla yükseldi. Koridordaki saksılar ve duvardaki tablolar da ayaklandılar. Bütün bunlar bir çırpıda ol- muştu. Dünyanın bir göz açıp kapamayla değişebileceğini İsmet iyi bilirdi. Bu yüzden hiç şaşırmadı, yaşamakta randımanlı, kaçmakta becerikliydi. Hızlı kararların, bencil manevraların insanı.

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Kör Pencerede Uyuyan ~ B. Nihan ErenKör Pencerede Uyuyan

    Kör Pencerede Uyuyan

    B. Nihan Eren

    “Kör Pencerede Uyuyan” Ecel teri kumsalın ortasından bir bıçak gibi geçiyordu. B. Nihan Eren’den “Gece”li “Gün”lü öyküler YKY’den çıktı. Daha önce yine YKY’den çıkan...

  2. Yavaş ~ B. Nihan ErenYavaş

    Yavaş

    B. Nihan Eren

    B. Nihan Eren’den öyküye hızlı bir giriş: Yavaş. Gözlem ve anlatım gücü yüksek bir yazardan birbirinden şaşırtıcı sahnelerle dolu bir ilk kitap: Yavaş. Eren,...

  3. Nefeshane ~ B. Nihan ErenNefeshane

    Nefeshane

    B. Nihan Eren

    Nihan Eren, nefes almayı bambaşka açılardan ele alıyor Nefeshane’de. Yazarın iyice olgunlaşan, lezzetini derinleştiren ama yeni arayışlardan da vazgeçmeyen bir dille kaleme aldığı sekiz...

Beriahome Harf Kupa

Aynı Kategoriden

  1. Kağnı ~ Sabahattin AliKağnı

    Kağnı

    Sabahattin Ali

    Fakat sorarım size: Köylü verdiğine mukabil ne alır? Yolunu kendi yapmaya mecburdur, sokakları zavallı talihinden daha karanlıktır ve mektep, yüz köyün birinde bile yoktur....

  2. Saf Bir Yürek ~ Gustave FlaubertSaf Bir Yürek

    Saf Bir Yürek

    Gustave Flaubert

    “Saf Bir Yürek öyküsü sıradan bir yaşamın, bağlandığına coşkudan uzak bir biçimde bağlanan, taze, ekmek gibi yumuşak, dindar ve yoksul bir köylü kadının öyküsüdür.”...

  3. Aldatılan Kadınlar; Hiç Aldatılmadıysanız Bu Kitap İçinize Şüphe Düşürecek… ~ Mehmet CoşkundenizAldatılan Kadınlar; Hiç Aldatılmadıysanız Bu Kitap İçinize Şüphe Düşürecek…

    Aldatılan Kadınlar; Hiç Aldatılmadıysanız Bu Kitap İçinize Şüphe Düşürecek…

    Mehmet Coşkundeniz

    Bugüne kadar hep aldatanların hikâyesini okuduk. İhanetin diğer tarafı; yani en çok yara alan, en çok acı çeken, en çok kırılanları ise bu hikâyelerin...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur