1993 yılında gazetem Cumhuriyet’te günlük yazı yazmaya
başladım. Bu yazıların içeriği adı üstünde; Gündem.
O gün, o hafta olup bitenleri okura aktarmak aynı zamanda
günlük yaşamak demek.
Gazeteciliğin sevdiğim tariflerinden biri şudur:
Yeryüzündeki hiçbir şey bir gün önceki haber kadar bayat
değildir! Bu tarif, bir anlamda günlük yazı yazanlar için de
geçerli. İşte bütün bu koşuşturmaca içinde arada bir “bütün
zamanları içerdiğini düşündüğüm yazılar da oldu. Onların
arşivde o günlük yazılar olarak kalması elbette doğal.
Sözünü ettiğim yazılardan, Mustafa Kemal Atatürk’e,
gazetem Cumhuriyet’e, kaybettiğimiz aydınlarımıza,
Cumhuriyet kurumlarına, dünyanın gidişine, bilime,
aydınlanmaya, dilimizin durumuna ve yaşama ait olanlara
ayrı bir gözle baktım. Ötekilerden çok da ayırmadan tabii!
Topladım bu yazıları, bir deneme demeti yaptım.
Bunu sorumluluk olarak da görüyordum. Dilerim bir
ölçüde yerine getirmişimdir.
İÇİNDEKİLER
Cumhuriyet ve Aydınlarımız
Cumhuriyet Batıyor!
‘Benim iki Yüreğim Var!
Biri Cumhuriyet Gazetesi
‘Oğlum Cumhuriyet Kadar Solcu Ol.’
Bir Cumhuriyet Kadını: Berin Nadi
Uğur Mumcu’dan Bugüne:
Durulduk Ey Halkım. Unut Bizi!.
Ahmet Taner Kışlalı; Centilmen Devrimci.
Prof. Muammer Aksoy: ‘İlim ve Vatan Adamı’
Türkiye’de Aydının Meslek Hastalığı: Terörden Ölüm!
Katledilen Aydın Gazeteciliği .
Mustafa Ekmekçi: Kahkahalar Ağlarken
Mahmut Tali Öngören: Kavgayla Dolu Sakin Yaşam.
Nasıl Bir Andayım?
Medya
Kitle İmal Silahlan!.
Bir Başka Açıdan Medya: Yeni Ortaçağ!.
Medyalröz.
Dİl
Türkçeyi Yabancı Dil Olarak mı Okutsak!.
‘İki Vatanım Var: Dilim ve Toprağım’.
Emile Zola mı, Pirzola mı?
‘Balbay’ın Dili.’
Mizah Tarzı!.
Atatürk ve Aydınlanma
Atatürk En Çok. Okudu!
Atatürk Yıllar Geçtikçe Güncelleşiyor!.
29 Ekim 1923: Ufkun Ötesi.
Timeo Hominis Unis Libri!
Atatürk Orman Çiftliği.
Köy Enstitüleri.
Yücel ki Hasan Âli Yücel
Nazilli Basmaları
Siyaset ve Toplum Bizde Demokrasinin Tanımı Geniş
Sahası Dardır! .
Sol Deyince
İran’da Mollaları Getiren Sol!.
Hitiler’den Beri.
Siyaset Kadını Arıyor!
Hortumcular Kadar Örgütü Olabildiğimiz Gün. .
‘Bir’ Çok Büyük Rakamdır.
Beyin Göçünü Beyin Gücüne Çevirmek!
Nergisi Görmeyen Nergis! .
‘Yeter ki Çalmasınlar Mezar Taşımı’
Bizde Şudur Deneyim: Vaay Ben ‘De Neyim’!.
Din ve Kullanımı!
Ozan Tabakası.
Takiyeddin’den Takiyyeye.
Aç Kalan Toplum Önce Değerlerini Yer! .
Kişi Başına Düşen Ulusal Onur
Küreselleşme
Küreselleşmenin Üç Evresi: 1490 1890 1990.
Çok kültürlü Avrupa.
Barış Savaştan Zordur! .
Hiroşima ve İnsanlık
Bilim Market!
‘Hiç ilişki Kalmadı Gerçekle Söz Arasında’.
Yaşam
Öğretmenlerimiz.
Gökyüzündeki Avuç İçi Kadar Aydınlık
Karşılama.
Yaşamın Yaşı Çok.
Bir Bebek Yüzü: Dünyanın En Geniş Coğrafyası.
‘Ataerkil’e Rakip: Bebeerkil Toplum!
Heyecan Yaşlanmaz.
Ağaçlama
Meyveye Durmak.
Zeytin Gövdeleri.
Çam Kendisini Budar!
ÖNSÖZ
Türkçemizin Kutupyıldızlarından Emin Özdemir, Deneme Seçkisi, Düzyazının Sorgulayan Gücü kitabında deneme türünü şöyle tanımlıyor:
“Dilimizde deneme sözcüğünün değişik anlamları vardır, ilk anlamı denemek eylemi. Bu bağlamda tecrübe sözcüğünün eşanlamlısı dır. İkinci anlamıysa, son biçimini almamış, taslak biçimindeki yapıt… Sözcüğün üçüncü anlamıysa bir yazın terimi olarak kullanımıyla ilgilidir: Herhangi bir konuda kesin bîr sonuca varma çabası gütmeksizin, yazarın kendi kişisel düşüncelerini, görüşlerini, izlenim ve kanılarını söyleşme havası içinde işlediği düzyazıları.
Deneme deyince akla gelen ilk evrensel isim elbette Montaigne. Yazı aramızda, ben de Montaigne’in Denemeler kitabını kaç kez okuduğumu anımsamıyorum. Öylesine bilgilendirici, çekici. Bu yüzden Denemeler’den birkaç tane almak durumunda kaldım. Evde, işyerinde, yol çantamda birer tane bulunmalı…
Emin Özdemir, denemeyi bütün örnekleriyle aktardığı kitabında pek çok denemecinin bu türü tarifine de yer vermiş. İşte Melih Cevdet Anday’ınki: “Deneme türü, insan ve doğayı özgürce tanımayı, toplumsal önyargılardan, dogmalardan bağımsızlığı, kendini pek yürekle ele almayı, aklın ışığından başka yol gösterici tanımamayı, kendine insanlardan biri diye bakmayı, alçakgönüllülüğü, kişioğlu hangi durumda olursa olsun bir hamurdan yapıldığı inancına dayanan bir insancıllığı ve kuşkusuz halkça konuşmayı gerektirir.”
Bu tarifi okuyunca bir öğrenci gibi sevindim; “Hah işte Anday Hocam,” dedim, “ben de bu tür karalamalar yapabilir miyim, diye düşünüyordum.”
Sözü uzatmam, bu kitapta yer alan yazıları tarifte zorlanmamdan geliyor.
özdemir’in yaptığı tanımların tümünden birer tutam koyup, “deneme denemesi” demek belki uygun düşer.
1993 yılında gazetem Cumhuriyeti günlük yazı yazmayabaşladım. Bu yazıların içeriği adı üstünde; “Gündem”.
O gün, o hafta olup bitenleri okura aktarmak aynı zamanda “günlük” yaşamak demek. Gazeteciliğin sevdiğim tariflerinden biri şudur:
Yeryüzündeki hiçbir şey bir gün önceki haber kadar bayat değildir!
Bu tarif, bir anlamda günlük yazı yazanlar için de geçerli.
işte bütün bu koşuşturmaca içinde arada bir “bütün zamanlan” içerdiğini düşündüğüm yazılar da oldu. Onların arşivde “o günlük” yazılar olarak kalması elbette doğal.
Sözünü ettiğim yazılardan, Mustafa Kemal Atatürk’e, gazetem Cumhuriyet’:, kaybettiğimiz aydınlarımıza, cumhuriyet kurumlarına, dünyanın gidişine, bilime, aydınlanmaya, dilimizin durumuna ve yaşama ait olanlara ayrı bir gözle baktım. Ötekilerden çok da ayırmadan tabii!
Topladım bu yazıları, bir deneme demeti yaptım.
Bunu sorumluluk olarak da görüyordum. Dilerim bir ölçüde yerine getirmişimdir.
Mustafa Balbay
Ekim 2007, Ankara
Cumhuriyet Batıyor!
Kimileri gerçekten böyle bir kaygı duydukları için, kimileri
de niyet beyanından olsa gerek, arada bir şu soruyla karşılaşırım:
“Mustafa Bey, Cumhuriyet gazetesi batıyor diyorlar, doğru
Başlangıçta bu sorulara, “Yok öyle değil,”, “Bu tür söylentiler var ama,” türünden yanıtlar vermeye çalıştım. Baktım ki, yılda 2 3 mevsim benzer soru geliyor, yanıt verme biçimimi değiştirdim…
Uzunca bir süredir böyle bir soru geldiğinde şu kestirme yanıtı veriyorum:
“Doğru…”
Çok az nefeslendikten sonra şöyle devam ediyorum:
“Cumhuriyet batıyor, pek çok kesime batıyor… Batmaya devam edecek!”
Doğru yanıtıyla gerilen yüzler, tümcemi tamamlamamla birlikte gülümser!
Cumhuriyet gazetesini bir bakıma şöyle özetleyebiliriz:
Tarihi boyunca iktidardakilerden yana değil, dardakilerden “Dardakiler” sözcüğü maddi manevî her anlamda geçerli… öyle ki, Cumhuriyet’in düşüncelerini büyük Ölçüde paylaşmayan siyasi partiler bile muhalefette dara düşünce, gazete deyince İlk Cumhuriyeti anımsarlar. Bilirler ki Cumhuriyet, yönünü tarafsız biçimde iktidar partisine çevirmiş gazetelerden farklıdır. Muhalefetin sesidir. Cumhuriyet de bilir ki, iktidar her ülkede vardır, ama muhalefet her ülkede yoktur. Parlamenter sistemde emel iktidarsa, temel muhalefettir.
Sık sık batan Cumhuriyet arada bir satılığa da çıkar…
“Cumhuriyet gazetesi satlııyormuş, doğru mu,” diyenlere de “Doğru,” derim, arkasını şöyle getiririm:
“Her bayide satılıyor… Dağıtım sorunları nedeniyle bulamazsanız, haber verin!”
Cumhuriyet’in en büyük zenginliği nedir?
Buna da bir dizi yanıt verilebilir, ama altı çizilmesi gereken zenginliklerinden biri şudur:
Adını Atatürk’ün koymuş olması!
Bu anlamda Atatürk, gazetenin genlerinde var. Bu yüzden Cumhuriyet’i kopyalama girişimleri tutmuyor. Deneme çalışması, uzun yıllar Cumhuriyet’te çalışmış kişilerle yapılsa da tutmuyor. O gazete başka ya da başkalaşmış bir yayın organı oluyor.
Cumhuriyet’in tonlarca özelliği arasında yeri geldikçe vurgulamadan geçemediğim bir yanını aktaralım… 21 Haziran 1934’te “Soyadı Kanunu” çıkıyor. O güne dek insanlar genellikle lakaplarıyla ya da baba adlarıyla anılmış. Toplumun Önemli bir dilimi bu yeniliğe hemen alışamayacağı için 2 yıllık uygulama süresi konmuş. Her aile 2 yıl içinde bir soyadı alacak, bu zaman diliminde soyadı almayanlara devlet bir soyadı verecek. Devrimlerin topluma yerleşmesini görev edinen Cumhuriyet, yasa sonrasında her gün bir sayfasını bir harfe ayırarak topluma soyadı öneriyor. Birinci gün A; Aydın, Aygün… İkinci gün B; Bal, Balkan… Sekizinci gün G; Gür, Gürcan… On dokuzuncu gün P; Pot, Pamuk…
Bugün Türkiye’de herkesin adını ailesi koyuyor. Ama pek çok kişinin soyadında Cumhuriyet’in katkısı var.
Cumhuriyet gibi fikir gazetelerinin en zorlu İŞİ, çizgisini korumaktır. Çizgisi olmayan gazete için iş kolay. Yönünü dönersin iktidardan yana, olur biter!
20. yüzyıldan 21. yüzyıla fikir gazetesi olarak yola çıkan yayın organlarının tutunamamasının nedenlerinden biri çizgi sorunudur. Bunu evrensel bir tanımlama olarak değerlendirebiliriz. Örneğin 1990’larda Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle birlikte Avrupa’da da pek çok yayın organı battı.
Bu süreçte Cumhuriyet de çok dalgalandı. Ama çizgisiyle birlikte ayakta kalmayı başardı. Çünkü iki güçlü desteği vardı:
içinde çalışanlar, etrafında okurlar!
Türkiye gibi hiçbir on yılı ötekine benzemeyen bir ülkede Cumhuriyet gibi bir gazetenin tarihine baktığınızda aradığınız her Şeyi bulursunuz.
Aradığınız şey, içinize de ayna tutar!
Cumhuriyet gazetesi pek çok kesime batıyor da Türkiye Cumhuriyeti batmıyor mu? Batmaz olur mu? Bu alandaki kaderleri de ortak!
…
“Heyecan Yaşlanmaz” için bir yanıt
Bir yanıt yazın
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Deneme
- Kitap AdıHeyecan Yaşlanmaz
- Sayfa Sayısı232
- YazarMustafa Balbay
- ISBN9944150330
- Boyutlar, Kapak 13,5x19,5 cm, Karton Kapak
- YayıneviCUMHURİYET KİTAPLARI / 2009
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Puro ~ Deniz Gürsoy
Puro
Deniz Gürsoy
“Bu kitabı puro konusunda merakı olanlara rehber olması, bir ‘tanışma kitabı’ işlevi görmesi için yazdım, okuyup bitirince puro profesörü olamayacaksınız. Kitap tasarlanırken puroyu seven...
- İsim Şehir Artist ~ Yılmaz Özdil
İsim Şehir Artist
Yılmaz Özdil
Yılmaz Özdil, İsim Şehir Hayvan ve İsim Şehir Bitki’den sonra 17 Aralık süreci ve Gezi olaylarını da anlattığı çarpıcı köşe yazılarıyla okurlarıyla buluşuyor. Şimdi...
- Tanrı Sana Küsmedi ~ Senai Demirci/ Yusuf Özkan Özburun
Tanrı Sana Küsmedi
Senai Demirci/ Yusuf Özkan Özburun
İstanbul’un Çamlıca Tepesi’nde bazen asude, bazen dar vakitlerde yazıldı bu kitap. İki yazar, yaklaşık on beş yıldır devam eden, birbirlerini tüketen değil çoğaltıp meyvelendiren...
ÇOK GÜZEEEEEEEEEELLLLLLL:))