Duygu Asena bu kitabında, temiz, telaşsız, kıvrak anlatımıyla bir kadının yaşadıklarını, daha doğrusu cinsiyetii kadın olarak belirlenmiş, herkesin üç aşağı beş yukarı tanık olabileceği ortak bir macerayı, bir kadının ağzından anlatıyor. Bu kadın, küçücük bir kızın henüz yaşanmamış doğal meraklarından, aşklar, acılar, sahtekârlıklar, hıslarla dolu bir hayatın bazen hafif, bazen ağır kıpırtılarına kadar, kendi ayakları üzerinde durabilmek için mücadele ediyor. Bu kadın, pürüzsüz bir tenden kırışıklıklara uzanan zaman içinde kendisi için var olabilmeyi hedefliyor. Beceriyor da…Ne pahasına olursa olsun!
1
Güzel bir bahçemiz var, evin üç yanını kuşatıyor. içinde meyve ağaçları, kediler, köpekler var. Evin İçinden yukarıya doğru çıkan bir merdivenimiz, bir de kardeşim var. Ama o daha merdivenden aşağı kayamıyor.
Arkadaşlarımız hep bizim bahçeye geliyor. Kızları da erkekleri de çok seviyorum, aralarında hiç ayrım yapmıyorum.
Ama babam yapıyor.
Babamın yüzü kızgın bir kedi gibi, hayır hayır köpek, hatta bir eşek gibi. Ona çok kızıyorum. Babam gözlerini dikmiş camdan dışarı, bize bakıyor. O kadar kızgın ki, bakışlarından ateş saçıyor, yüzü maske gibi ve çok korkunç. Oğlanlar babamdan korkuyorlar. Kızlar korkmuyorlar çünkü babam kızlara kızgın bakmıyor.
Okula gitmiyorum ama ben artık çok büyüğüm, babamın oğlanları sevmediğini, kızları sevdiğini biliyorum, ama bunun neden böyle olduğunu bilemiyorum, çünkü babamın kendisi de oğlan.
Durumu oğlanlar da fark etmeye başladılar. Babamı gördükçe tuhaflaşıyorlar. Suç işlemedikleri halde, sanki bir kabahat yapmış gibiler. Artık kapıdan değil de, yan duvardan atlayarak bahçeye giriyorlar. Çünkü o zaman görünmüyorlar. Ama nedense onlar da sevimsizleşmeye başladılar. Babam görmediği zaman gizli gizli bir şeyler yapmak istiyorlar, örneğin babam camda olduğu halde, bizim saçlarımızı çekip, eteklerimizi kaldırıyorlar, yakamızı açıp içeri bakıyorlar. Babam görmeyince çok seviniyorlar, zafer kazanmış gibi naralar atıyorlar. Babama yakalanmadıkları sürece bize karşı çok güçlüler.
Babam korkunç suratıyla camdan bakmaya başladığından beri oğlanlarla aramızda bir düşmanlık doğuyor. Değişen ve hiç hoş olmayan bir şeyler başladı ama ne?
İçimden babama diyorum ki, “Baba, baba, neden bakıyorsun camdan? Sen bakmadan önce, onlar bizim eteklerimizi kaldırmazlardı, terbiyesizce şeyler söylemezlerdi hiç. Baba bakma camdan, asma yüzünü, onlara düşman olma. Sen onları sevmedikçe, onlar da sana düşman oluyorlar, senden korkmayı, senden gizli bir şeyler yapabilmeyi oyun haline getirdiler. Olan bize oluyor sonra. Neden aramıza giriyorsun?”
Bir gün annem babama dedi ki:
“Kızların çok üstüne düşüyorsun, bahçedeki çocukları korkutuyorsun, daha küçücük çocuk onlar.”
Babam da anneme dedi ki:
“Küçücük müçücük, çükleti yok mu onların?”
Çok şaşırdım, o dediği şeyin ne olduğunu biliyor gibiyim ama bu yüzden onlara kızacağını hiç ummazdım. Hem o şeyden babamın da var, neden onlara kızıyor hiç anlayamıyorum.
Şaşırdım kaldım ama bunu çözmeliyim, ne nedir öğrenmeliyim.
2
Hava çok sıcak, bahçede kimse yok, küçücük kardeşim yukarıda hasta yatıyor. Canım sıkılıyor, herkes onunla ilgileniyor. Neden bilmiyorum hep onu seviyorlar, bana da sen artık ablasın diyorlar.
Ben abla olmak istemiyorum.
Yandaki komşunun oğlu duvara tırmanmış, “Pışşt pışşşt” diyor. “Gel”, diyorum, bizden yana atlıyor. “Kaç yaşındasın sen?” diyorum; başparmağım küçük parmağının üzerine koyup, “Biiir” diyor, sonra sırayla öteki parmaklarının üzerine koyuyor, “Dööört” diyor. Hiç inanmıyorum, zaten umurumda da değil, isterse üç olsun ama bu çocuk oğlan, bu çocuk bizden farklı, bu çocuğun farkı görünmeyen bir yerde. Babam da bu farklılığı sevmiyor.
Ortalıkta kimse yok, şimdi bu farklılığı çözeceğim.
“Pantolonunu indirsene” diyorum.
“Yaaa. Önce sen donunu indir, sonra ben” diyor. Uyanık, ama belli ki o da hiçbir şey bilmiyor. Hem donumu indiritsem ne olur? Peki ama neden bize don giydiriyorlar?”
Mızıkacağımı anladı. “Eğer donunu indirirsen bu dergileri sana veririm” diyor. Güzel, renkli resimli dergiler…
“Peki önce sen göster sonra ben” diyorum. Çaresiz pantolonunu indirmek için dergileri elime tutuşturuyor, arkasını dönüyor, pantolonunu aşağı doğru çekiyor, tki minik pembe yuvarlak, ortasında bir çizgi var, şeftali gibi, bizimki de öyle. Hiç ilginç bulmuyorum, farklı da değil.
“Hadi sıra sende” derken, dergilerle eve doğru kaçıyorum. Cici kızlar asla donlarını indirmezler ama sanırım cici kızlar oğlanların popolarını da merak etmezler.
Sonunda görüyorum, komşumuz yeni doğan bebeğiyle bize geliyor, biliyorum bebek oğlan, başında dikilip duruyorum, bebeği severmiş gibi yapıyorum. Nasıl olsa bu bebeğin de altını açacaklar.
Annem komşuya, “Senin bebeği çok sevdi, kardeşiyle bile böylesine ilgilenmezdi” diyor. Ben aslında hiçbir bebeği sevmem ama daha iyi, öyle sansınlar.
Bebeğin altını açıyorlar, gözümü dikip bakıyorum. Evet bir şey var, minik bir şey. Bu muymuş?
Babam giderek tuhaflaşıyor, oğlan çocuklara kızdığı yetmiyor muş gibi şimdi bir de hayvanlara kafasını taktı. Oysa evimizin bahçesindeki havyanlar öyle sevimli ki. Hele bembeyaz bir köpek var, adını Cacık taktık, ona her gün süt veriyoruz.
Bir gün babamın iş yerinden haydut gibi adamları geldi, ellerindeki kocaman torbalara kedileri köpekleri toplayıp koydular. Arabaya attılar, götürdüler. Biz çok ağladık, çok üzüldük, anneme sorduk, “Yaramazlık yapıyorlardı, babanız da onları görmenizi istemiyordu” dedi.
Ertesi gün bir de baktık ki tüm kedilerimiz köpeklerimiz gelmişler, alt alta üst üste neşe içinde oynuyorlar. Babam onları bir gördü, babam onlara bir kızdı, bahçeye çıktığı gibi tekme tokat hepsini birbirinden ayırdı.
öğleden sonra yine o adamlar geldiler, yine kedilerimizi köpeklerimizi kocaman çuvallara koydular, babam da yardım etti. “Sizi öyle bir yere atacağım ki hadi dönün bakalım geri” dedi. Kötü adamlardan biri beyaz köpeğimiz Cacık’ı çuvala koymaya uğraşıyordu. Cacık savaşıyordu, adamın elini bile ısırdı, adam da Cacık’ın kafasına vurdu, Cacık’ın kafasını çuvala doğru iterken onunla göz göze geldik, sanki ağlıyordu, “Ne duruyorsun bir şeyler yapsana” der gibiydi. Cacık benim kendisi gibi çocuk olduğumu anlayamadı.
O gün durmadan ağladık. Hayvanlarımızın ne gibi bir yaramazlık yaptığını hiç anlayamadık.
Kız köpekler, oğlan köpekler… Bilemiyorum.
Babam oğlanları da bir çuvala doldurup atmaz değil mi?
3
Artık bahçemizde bile eğlenemiyoruz. Artık arkadaşlarımızla rahat rahat oyun oynayamıyoruz. Babam hepimize, her şeyimize karışıyor. Anneme bile zaman zaman kızıyor. “Geç kalma” diyor, “^Nereye gidiyorsun, kaçta geleceksin, kaç lira harcadın, kaça aldın” diye sorup duruyor. Annem bazen ağlıyor, sanırım babamdan korku yor ve o bir gün bile babama “Kaçta geleceksin, nereye gidiyorsun, kaç para harcadın” diye sormuyor. Babamın çok parası var, annemin yok, bizim de yok, hepimize babam para veriyor. Sanırım parayı o verdiği için her şeye karışıyor, para çok önemli.
Babam artık bize pantolon giydirmiyor, annem de pantolon giymiyor. Babamdan korktuğumuz için anneme yalvarıyoruz, “Ne olur anneciğim, ne olur babama söyle pantolonlarımızı giyelim” diyoruz. Annem de babama soruyor, “Bu kadar karışma onlara, bırak, küçücük çocuklar ne olur giyseler” diyor. Babam da anneme diyor ki:
“Ne çocuğu hanım, geçen gün bakkaldan dönüyorlardı, arkalarından iki adam, ‘Uff, yavrulara bak’ diye bağırdı. Gözümle gördüm. Adamlar arabada olmasa parçalayacaktım. Pantolon mantolon yok, sen de üsteleme.”
Adam bize yavrular dedi diye neden pantolon giyemiyoruz bilmiyorum. Annem de bize yavrularım diyor, ama babam hiç demez, bizi kucağına bile almaz.
Babam artık oğlanların bahçeye girmelerini hiç istemiyor, ama babam akşam yemek yerken onlar gizli gizli giriyorlar, çok heyecanlı oluyor.
Bir akşam oğlanlardan biri, “Biz sizi şey yapacağız diye baban bizi içeriye almıyor” dedi, ötekiler de kıkır kıkır güldüler, gülüşlerini hiç sevmedim. Bize ne yapabilirler ki?
“Siz bizi şey yaparsanız, biz de sizi yaparız, biz sizden kalabalığız” dedim.
Babam yemekten kalkana kadar çabuk çabuk saklambaç oynuyoruz. Ben hep Mehmet’le saklanmak istiyorum. Minik bîr çam ağacı var, onun arkasına gizleniyoruz. Birbirimize sokuluyoruz, çok hoşuma gidiyor.
Ama birdenbire babam cama çıkıyor, adımı sesleniyor. Bizi içeri çağırıyor, onları kovuyor. Suçlu suçlu gidiyorlar, çok utanıyorum.
Bağırıp duruyor babam, “Bu son” diyor, “bir daha o herifleri bahçede görmeyeceğim.”
Ama neden baba, neden neden? Neyse kızlara yasak yok.
4
“Anne, benim memem olmayacak mı?”
“Olacak evladım, artık büyüdün, yakında senin de memen olacak.”
“Neden benim de memem olacak? Memeler ne ise yarıyor?”
“Çocuğun olunca sütü memenden içecek, büyüyecek.”
“Neden babaların memesinden süt içilmiyor?”
“Çünkü bu iş annelerin görevi.”
“Neden babaların görevi değil? Onların görevi nedir?”
“Onların görevi çocuklarım… en iyi biçimde yetiştirmek. Onlar para kazanırlar, eve getirirler, çocuklarını en iyi biçimde giydirir, okutur, büyütürler.”
Memeleri yok diye mi bunları yaparlar?”
“Yok canım. Onların görevi çalışıp, para kazanmak.”
“Siz niye çalışıp para kazanmıyorsunuz? Memeniz var diye mi? Süt veriyorsunuz diye mi?”
“Olur mu kızım. Biz de istesek çalışırız ama vakit yok ki; o zaman sizi kim büyütecek?”
“Ben memem çıksın istemiyorum. Para kazanmak istiyorum. Param olunca her istediğimi yapabilirim. Ama Berrin, kocaman memeleri olsun istiyor. Bebekleri olsun, bir evi olsun, onları büyütsün istiyor. Ben istemiyorum. Memeli kadınlar ağlıyorlar, şişman oluyorlar. Kocaları da çirkin ve asık suratlı.”
“Sen ne kadar karamsar bir çocuk oldun böyle. Böyle şeyler düşünme, daha çok ufaksın. Bak Berrin içeride ne güzel bebeklerinle oynuyor. Git onun yanına, sen de oyna.”
“Peki anne bebekler nasıl oluyor? Niçin bunu anlatmıyorsun?”
“Anlattım ya evladım. İki kişi evlenince bebek oluyor.”
“Hiç de değil. Ali dedi ki, ‘Erkekler kadınların içine işiyormuş, sonra bebek oluyormuş.’ Anne bu doğru mu? Niçin içimize İşiyorlar?”
“Hay Allahım, kızacağım şimdi. Yok böyle bir şey. Kesinlikle yok. Hadi git oyna. Niçin sen de Berrin gibi cici bir kız olmuyorsun? Biraz daha sabreeeet, memelerin büyüsüün, cici kız oool, bebeklerinle oynaaa.”
“Anne anne, mememin ucu acıyor. Hem de serdeşıt”
“Ne bağırıyorsun kızım, ne ağlıyorsun? Bakiim. Ah! Benim güzel kızım büyüm iiiiş, memecikleri patlamış. Aman da aman, artık genç kız oluyorsun.”
“Anne, çok acıyor, utanıyorum, genç kız olmak istemiyorum; oğlan çocukları bakıyorlar, acayip sözler söylüyorlar. Komşu teyzeler, ‘Bakiim, büyümüş mü’ diye hep oramı tutuyorlar. Canım acıyor, genç kız olmak istemiyorum.”
“Kızım, ne acayip çocuksun sen, bak Berrin’e, o hiç ağlıyor mu, büyüsün diye hep ucundan çekiştiriyor. Kambur durma bakiim!”
“Anne, Berrin’e annesi demiş ki,; ‘Üzerine ne koyarsan, memen o büyüklükte olur.’ O da hamam tasını koymuş büyük olsun diye. Ben de koyayım mı?”
“Koy, ne kadar büyüklükte olsun istiyorsan, o boy bir şeyi memeciklerinin üzerine koy.”
“Yoğurt kâsesini koyayım mı anne?”
“Koy yavrum koy, ağlama da ne koyarsan koy… Kambur durma!…”
“Kızım ben sana 10 yumurta al demiştim, kesekâğıdında iki yumurta var, gerisi nerede?”
“Anne, anneciğim, ben on tane aldım.”
“Ne oldu, ne bu halin, yüzün gözün ter içinde, kıpkırmızı olmuşsun?”
“Anne.bakkaldan dönerken, kahvenin önünden geçerken, adamlar çok fena baktılar. Şimdiye kadar hiç böyle olmamıştı. Göz……..
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Roman (Yerli)
- Kitap AdıKadının Adı Yok
- Sayfa Sayısı194
- YazarDuygu Asena
- ISBN9789759916169
- Boyutlar, Kapak 14x20 cm, Karton Kapak
- YayıneviDoğan Kitap / 2008
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Villa Şakayık ~ Yaprak Öz
Villa Şakayık
Yaprak Öz
Kocası Ziya’nın tüm endişelerine rağmen detektiflik macerasına kaldığı yerden devam ediyor Yıldız Alatan. Bu kez gizemli olaylar, seksenli yıllarda, Villa Şakayık adlı bir yazlık...
- Yarın Yarın ~ Pınar Kür
Yarın Yarın
Pınar Kür
Pınar Kür’ün ilk romanı Yarın Yarın, 1976 yılında yayımlandığında yazın dünyasında daha önce görülmemiş bir etki yaratmış ve yazarını bir anda üne kavuşturmuştu. Aradan...
- Edep Ya Hû ~ Mehmet Anıl
Edep Ya Hû
Mehmet Anıl
Edep Ya Hû, tarihimizin gizemli, şaşırtıcı, rengârenk sayfalarından yola çıkılarak kurgulanmış, zengin hayal gücüyle yazılmış bir roman. Her satırı sonsuz bir merakla okunan Edep Ya Hû’nun kahramanı, Yeniçeri Ocağı’nın ünlü 65. Orta’sına mensup bir acemi oğlan: Kız Ferhad.