Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Koca Tembel
Koca Tembel

Koca Tembel

Gros-Câlin

Kırılganlığın ve ironinin mutlak iktidarına selam duran Romain Gary, Émile Ajar personasının doğuşunu müjdeleyen Koca Tembel’de, gürül gürül akan bir kentte içine düştüğü yalnızlık belasından,…

Kırılganlığın ve ironinin mutlak iktidarına selam duran Romain Gary, Émile Ajar personasının doğuşunu müjdeleyen Koca Tembel’de, gürül gürül akan bir kentte içine düştüğü yalnızlık belasından, görünmez kolların bedenini sarmaladığı gündüz düşleriyle kurtulmaya çalışan ve çareyi doğa kanunlarına meydan okurcasına devasa bir piton sahiplenmekte bulan bir adamın hikâyesini anlatır.

Yalan-Roman’da -mış gibi yapmaktan çoktan vazgeçip artık var olduğunu özgürce haykırabilen Émile Ajar’ın Koca Tembel’deki metaforik doğumu, baş karakterin artık gizlemeye son verdiği esrik benliğinden sıyrılışıyla paralelleşir. Kelimeler bocalayıp kıyıya vurur, gerçeklik absürdün sahneyi ele geçirmesiyle daha az can yakar; alay, saplantı, hezeyanlar; hepsi onu insan”mış gibi yapma”nın yükünden kurtarıp pullu bir derinin ardına saklanmasına önayak olur.

Delilikte saklı masumiyeti sözdizimsel ve anlamsal müdahaleler, fallik göndermeler, uçarı espriler ve insan-oluşa dair radikal eleştirilerle okuruna kanıtlayan, Fransa’nın iki Goncourt ödüllü tek yazarı Romain Gary’nin Émile Ajar müstearıyla yayınladığı ilk romanı Koca Tembel, önceki edisyonlarda yer almayan alternatif sonuyla ilk kez Türkçede.

ÖNSÖZ

Mercure de France 1974 yılında Koca Tembel’i yayımladığında kitabın yayıncıları Romain Gary’nin Émile Ajar müstear adının ardına saklandığından habersizdi. İntiharının ardından basılan eseri Vie et mort d’Émile Ajar’da Gary durumdan şu şekilde bahseder:

Koca Tembel’i tamamladıktan hemen sonra, kitabı yayıncılara haber vermeden bir müstear adla yayımlamaya karar verdim. Şöhret, eserlerimi değerlendirirken esas alınan ölçüler ve kıstaslar, “bana karşı takındıkları asık surat” ve kitabın bizatihi niteliği arasında uyumsuzluk olduğunu hissediyordum.

Ancak kitabın matbu hali, yazarın dostu Pierre Michaut’nun Brezilya’dan gönderdiği orijinal elyazmalarıyla uyuşmaz. Kitabın sonu açıkça değiştirilmiştir:

Bununla birlikte, “sözünü geçirmekte” kifayetsiz kalan Pierre Michaut kırpmaları kabul etmek zorunda kaldı. Ortalardan bir bölüm, oradan buradan bazı cümleler ve son bölüm. Bu son “ekolojik” bölümü önemsiyordum. Gerçi son bölümün “olumlu” yönünün, “mesaj” yönünün, pitona dönüşen karakterimin ekoloji mitinginde sahneye çıkarıldığı andan itibaren, kitabın geri kalanıyla uyuşmadığı da doğrudur.

Gary şunları da ekler:

Sonuç itibarıyla ben Koca Tembel’in yayımlanıp okura sunulduğu ilk haliyle kalmasından yanayım. Kitabıma ilgi devam ederse “ekolojik” bölüm ayrı da yayımlanabilir. Bu baskıda Romain Gary’nin isteği yerine getirilerek orijinal sona ek kısımda yer verilmiştir.

Sözü hiç dolandırmadan konuya can alıcı noktasından giriyorum. Hayvanat Bahçesi’ndeki asistan, “Sonuna kadar arkanızdayım, Cousin,” dedi. “Bunları hiçbir ayrıntıyı gizlemeden yazıya dökün, çünkü hiçbir şey deneyim ve doğrudan gözlem kadar tesirli olamaz. Edebiyat yapmaya falan da kalkışmayın, konunun kendisi yeter de artar bile.” Yeri gelmişken, Afrika’nın büyük bir bölümünün Fransızca konuştuğunu ve biliminsanlarının dünyaca ünlü çalışmalarının da pitonların Afrika’dan geldiğini kanıtladığını hatırlatmış olayım.

Bu nedenle dildeki, sözdizimindeki ve söz dağarcığındaki kimi bozulmalar, hatalı kullanımlar, atlama-zıplamalar, burkulmalar, itaatsizlikler, yampirilikler, şaşılıklar ve yabani göçler için şimdiden af diliyorum. Orada, her türlü rekabete meydan okuyan çığlıklar karşısında umuda, başka şeylere ve başka yerlere dair bir soru çıkar ortaya. Halihazırda çokça başvurulan sözcük ve biçimleri, hiçbir çıkış yolu bulmaksızın, güncel anlayışla kullanmam buyurulsaydı, bu bana çok ağır gelirdi. Piton meselesi, özellikle şu uçsuz bucaksız Paris bölgesinde, yazılacak raporlar bakımından son derece önemli bir yenilenmeyi şart koşuyor. Ben de eldeki incelemede kullanılan dile bir miktar özgürlük tanımayı ve ona bayatlamış kullanımlarda olduğundan başka türlü bir yapıya bürünme şansı vermeyi önemsiyorum.

Nihayetinde, başarısızlığın ceremesini söz dağarcığının çekmeyeceğini umut ediyorum. Asistana bunları söyledim, o da bana arka çıktı. “Kesinlikle. Tam da bu nedenle, pitonlar üzerine yaptığınız, kişisel katkı yönünden gayet zengin incelemenin çok yararlı olabileceği kanısındayım, ayrıca Jean Moulin ve Pierre Brossolette isimlerini de hiç çekinmeden anabileceğinizi düşünüyorum, zira bu iki adamın sizin zooloji çalışmanızla en ufak bir ilgisi yok. Sizin bu adları, kendi yerinizi belirlemek üzere bir yönlendirme, karşıtlık ve saptama amacıyla zikretmeye hakkınız var; çünkü burada asıl mesele yalnızca elindeki kozu iyi kullanmak değil, o kozla oyunun bütün kurallarını altüst etmektir.”

Bir şey anlamadım, yine de söylediklerinden etkilendim; oldum olası böyleyimdir zaten, anlaşılmaz şeylerden etkilenirim, kim bilir, belki de içinde dişe dokunur bir şeyler vardır, derim. Bana kalırsa makul bir tutumdur bu. Yani Jeanne d’Arc davasındaki gibi lafı fazla uzatmadan bunu Fransızca konuşulan ülkelerin yüzü suyu hürmetine ve gerekli saygıyı göstermek için söylüyorum– meselenin can alıcı noktasına gelmiş bulunuyorum. Sonuç itibarıyla pitonların sevilmeyen hayvanlar arasında yer aldığı kuşku götürmez. En önemli kısımdan, tabiattan söz açalım: beslenme sorunu. Dikkat buyurun, en zahmetli bölümü geçiştirmeye kalkmıyorum: Pitonlar yalnızca taze etle beslenmez, canlı etiyle de doyurulurlar. Bu böyledir. Koca Tembel’i bir tur dönüşü –ki bu seyahat üzerine de söyleyeceklerim var– Afrika’dan getirdiğimde Doğa Tarihi Müzesi’ne gittim. Kaldığımız her şey dahil otelin önünde Siyah bir adamın insanlara gösterdiği o pitonu görür görmez hemen kanım kaynadı; sıcak, kendiliğinden bir gönül bağı kuruldu aramızda, ben ona o bana muhtaçtı sanki, ama benim dışımda ona gerekli yaşam koşulları hakkında hiçbir şey bilmiyordum. Yine de bu koşulları sağlamaya niyetliydim. Veteriner, hoş güneyli şivesiyle şöyle dedi:

“Kafeste tutulan pitonlar yalnızca canlı av hayvanıyla beslenir; fare, ginedomuzu, kimi zamansa küçükten bir tavşan fena olmaz…” Yüzünde sevecen bir gülümseme vardı. “Lüp diye yutuverirler, izlemesi ilginç oluyor; önünde fare, piton da ağzını kocaman açmış! Göreceksiniz.” Korkudan betim benzim attı. Paris’in kalabalık ortamına döner dönmez tabiat sorununa tosladım, daha önce de toslamıştım elbet, ama kasten yaptığım bir şey yoktu. İlk darbeyi savuşturdum ve beyaz bir fare satın aldım ama eve gelip de fareyi kutusundan çıkardığımda işler değişiverdi. Avucumun içinde bıyıklarını duyumsadığım anda, birdenbire önemli, şahsi bir görünüm kazandı.

Yalnız yaşıyorum zaten, adını Blondine koydum, tam da kişiliğinden ötürü. Öncelikle en acil işleri hallederim oldum olası. Küçüklüğünü avucumun içinde ne kadar çok duyumsarsam varlığı o kadar çok büyüyordu, öyle ki benim evde birden yer kalmadı. Pembecik saydam kulakları ve körpecik minik bir burnu vardı; sevecenlik ve kadınsı duygular nedeniyle bu tarz şeyler yalnız bir adam için, yanılgıya yer bırakmayan, dallanıp budaklanan şeylerdir. Bunların olmadığı bir yerde bu tarz şeyler büyüyüp durur, dört bir yanı kaplar.

Onu satın alırken, beyaz olsun, Koca Tembel’e gösterişli bir şey ikram edeyim, diye düşünerek seçmiştim, şimdiyse bunun için gerekli eril gücü bulamıyordum kendimde. Narin bir insanım, kendime hiç övünme payı çıkarmaksızın söylüyorum bunu. Bu açıdan takdire şayan bir yanım yok, bunu zaten biliyorum, o kadar. Hatta bazı anlar kendimi o kadar narin buluyorum ki bu işte bir yanlışlık olsa gerek; bunun ne anlama geldiğini bile çıkaramıyorum, anlayın işte artık! Blondine gelir gelmez benimle ilgilenmeye başladı; omzuma tırmanıyor, burnuyla boynumu dürtüyor, bıyıklarıyla kulağımın içini gıdıklıyor, hoşa giden, yakınlık kurduran bin türlü şey yapıyordu.

Bu arada pitonum da neredeyse açlıktan ölecekti. Bir ginedomuzu satın aldım, çünkü daha demografikler; ama o da benimle çabucak dostluk kurmayı başardı, hem de hiç çaba harcama gereği duymadan. Bu hayvanların, koca Paris’in iki göz odalı bir evinde kendilerini böylesine yalnız hissetmesi ve sevecek birisine böylesine ihtiyaç duyması şaşılacak şey doğrusu. Şimdi tutup da onları doğa kanunları öyle gerektiriyor diye aç bir pitonun ağzına atamazdım. Ne yapacağımı bilemiyordum. Koca Tembel’i hiç değilse haftada bir kez doyurmak gerekiyordu, güvenecek benden başka kimsesi de yoktu. Sorumluluğu yüklendiğimden bu yana yirmi gün geçmişti bile; bana olan bağlılığını belime sarılıp omuzlarıma tırmanarak gösteriyordu. Güzel yeşil başı burnumun ucunda sallanıyor, gözlerini gözlerime dikmiş, sanki böylesini hiç görmemiş gibi bakıyordu. O denli ağır bir vicdan yükü altına girmiştim ki Vanves Sokağı’na, kilisenin rahibi Peder Joseph’e danışmaya koştum.

Eklendi: Yayım tarihi
dcanetwork_AWR-Brand Awr_CPM_Affiliate_The Veil DCANetwork_Affinity_Multi_Banner_1x1_The Veil DCANetwork_OSD0003HKJ
dcanetwork_AWR-Brand Awr_CPM_Affiliate_ActolyeQDCABanner_Affinity_Multi_Banner_1x1_ActolyeQDCABanner_OSD0003CEJ

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Roman (Yabancı)
  • Kitap AdıKoca Tembel
  • Sayfa Sayısı216
  • YazarGros-Câlin
  • ISBN9786256462397
  • Boyutlar, Kapak13,5*21 cm, Karton Kapak
  • YayıneviSel Yayınları / 2024
dcanetwork_AWR-Brand Awr_CPM_Affiliate_The Veil DCANetwork_Affinity_Multi_Banner_1x1_The Veil DCANetwork_OSD0003HKJ

Yazarın Diğer Kitapları

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

  1. Peter Pan ~ J. M. BarriePeter Pan

    Peter Pan

    J. M. Barrie

    1904 yılında Londra’da galası yapılan Peter Pan oyunu birçok kez sinemaya aktarıldı. 1924 yılında sessiz sinema uyarlamasının ardından, Walt Disney Peter Pan’ı çizgi film...

  2. Bakir İntiharlar ~ Jeffrey EugenidesBakir İntiharlar

    Bakir İntiharlar

    Jeffrey Eugenides

    ‒Senin burada ne işin var tatlım? Hayatın ne kadar kötüleşebileceğini bilecek yaşta değilsin. ‒Hiç on üç yaşında bir kız olmadığınız anlaşılıyor doktor. Cecilia, Therese,...

  3. Anton’un Maceraları: Arkadaş Canlısı ~ Meike HaberstockAnton’un Maceraları: Arkadaş Canlısı

    Anton’un Maceraları: Arkadaş Canlısı

    Meike Haberstock

    Ortalık oldu yine sütliman Zaman alır dost dediğini bulman Bir kere bulduğunu bile sansan En çok iki saat yanında durur, inan! Gerçek arkadaşlar hep...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur