Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

R. U. R. – Rossum’un Evrensel Robotları
R. U. R. – Rossum’un Evrensel Robotları

R. U. R. – Rossum’un Evrensel Robotları

Karel Çapek

“İnsan olmak harikaydı. İnsan olmakta muazzam bir şeyler vardı.” Yeryüzünde kalan son insana bu nostaljik ifadeleri yakıştıran Çek yazar Karel Çapek’in yirminci yüzyıla kehanetleri…

“İnsan olmak harikaydı. İnsan olmakta muazzam bir şeyler vardı.” Yeryüzünde kalan son insana bu nostaljik ifadeleri yakıştıran Çek yazar Karel Çapek’in yirminci yüzyıla kehanetleri ile damgasını vurmuş yapıtı Rossum’un Evrensel Robotları, bir Frankenstein öyküsü sayılabilir. Karel Çapek 1921 yılında yayımlanan ve tiyatro klasikleri arasında yer alan yapıtını yazarken Slav dillerindeki eski bir sözcükten yararlanmıştır: “Robota.” “Çalışan, hizmetli, işçi” anlamlarına geldiği gibi “zorla çalıştırılan, angarya işlere koşturan kişi” yan anlamları da taşıyan bu terim, yapıtta insanları üretimin zahmetinden kurtaracak, insan-taklidi makineler için ileri sürüldükten sonra dünya dillerine ve edebiyatlarına yayılmıştır. Mühendis Rossum’un dehasıyla üretilen robotların efendilerine başkaldırısıyla gelişen olaylar, insanın yaratma hırsının yeni bir insan yaratma boyutuna vardığı devrimler çağının da bir alegorisini sunar. Rossum’un Evrensel Robotları yapay zekânın belirlediği çağımızın yakıcı sorunlarına yazılışından yüzyıl sonra yanıtlar sunabilen bir klasiktir.

 

Oyun Kişileri

Harry Domin: Rossum’un Evrensel Robotları Merkezi Genel Müdürü (Oyunun başında 38 yaşındadır, uzun boylu ve temiz tıraşlı.)

Mühendis Fabry: R.U.R. Genel Teknik Müdürü (O da tıraşlı, kumral, ciddi ve al yanaklıdır.)

Dr. Gall: R.U.R. Fizyoloji ve Araştırma Bölümü Başkanı (ufak tefek, enerjik, kumral ve siyah bıyıklıdır.)

Dr. Hallemeier: R.U.R. Psikoloji ve Robot Eğitimi Enstitüsü Başkanı (İrikıyım, gök gürültüsü sesli, İngiliz tarzı fırça gibi kızıl bıyıklı ve kızıl saçlıdır.)

Konsolos Busman: R.U.R. Genel Ticari Direktörü (Şişman, kel, miyop, geri kafalı bir Yahudi.)

İnşaatçı Alquist: R.U.R. İnşaatçılar Başkanı (Diğer oyun kişilerinden daha yaşlı, rahat giyimli, uzun boyludur, saçına ve sakalına bolca ak düşmüştür.)

Helena Gloryova (Çok zarif, güzel bir genç kadın, kendini oynadığı bölümlerde herkes ondan on yaş daha büyüktür.) Nana: Helena’nın Dadısı

Marius: Robot

Sulla: Dişi Robot

Radius: Robot

Damon: Robot

1 Robot

2 Robot

3 Robot

4 Robot

Primus: Robot

Helena: Dişi Robot

Robot uşak ve çok sayıda Robot

Oyunun başında robotlar insan gibi giyinmiştir, yalın, abartısız hareket ederler ve konuşurlar; telaffuzları benzer, şivesiz, yüzleri ve bakışları da ifadesizdir. Kendilerini oynadıkları yerlerde keten gömlek üstünde kemer ve göğüslerinde pirinç levhada numaraları görünmektedir.

1

Rossum’un Evrensel Robotları fabrikasının merkez bürosu. Giriş sahnenin sağ tarafındadır. Ön duvardaki pencerelerden sıra sıra fabrika binaları görünmektedir. Sahnenin sol tarafında da yönetici bölümleri yer almaktadır. Geniş bir Amerikan çalışma masasındaki döner koltukta Domin oturmaktadır. Masasının üstünde lamba, telefon, kâğıt ağırlıkları, dosyalar, mektup destesi vb. durmaktadır. Soldaki duvarda buharlı gemi ve tren yolu nakliye güzergâhlarını gösteren büyük haritalar vardır, duvar saati öğlenden az önceyi göstermektedir. Sağ taraftaki duvarda ise üzerinde şöyle ifadeler yazılı levhalar asılmıştır. (“En Ucuz Emek: Rossum’un Robotları” “Tropikal Robotlar, En Yeni Buluş, Tanesi 150y” “Herkese Bir Robot,” “Alet Edevat mi Azaltmak İstiyorsunuz? Robot Ismarlayın!” vb.) Ayrıca gemi kuralları, çizelgeler, yol kayıtları. Bu duvar dekoru görüntüsünün tersine, yerde sağdaki masanın altından itibaren uzanan muhteşem bir Türk halısı vardır, sağda bir sedir, deri koltuklar ve bir de kitaplık vardır ama raflarında kitap yerine şarap ve diğer içki şişeleri bulunmaktadır. Çıkış kapısı soldadır. Pencerelere yakın Domin’in masasında Sulla daktiloda mektup yazmaktadır.

DOMIN: (dikte ettirerek) Hazır mısın?

SULLA: Evet.

DOMİN: E.M. Mc Vicker ve Şirketi’ne, Southampton, İngiltere. “Gönderilen malın yolda uğrayacağı hasara ilişkin bir garanti vermiyoruz. Sevkiyat gemiye yüklenir yüklenmez, Robotların nakli için geminin uygun olmadığına kaptanın dikkatini çekmiştik. Haliyle, bozulan yükten biz sorumlu değiliz. Rossum’un Evrensel Robotları olarak emrinize amadeyiz efendim. Saygılarımızla.”

(Bu sırada hareketsiz duran Sulla, Domin’in diktesi bitince birkaç saniye hızla yazar, sonra durur ve bitmiş mektubu daktilodan çıkarır.)

Hazır mı?

SULLA: Evet.

DOMİN: Bir mektup daha. E.B. Huyson Ajansı’na, New York, ABD. “Beş bin Robot siparişinizi aldığımızı muhterem müşterimize bildirmek isteriz. Siparişinizi almak üzere kendi geminizi yollayacağınıza göre, R.U.R. borcunuzun bir kısmına mahsuben kargoya yumuşak ve sert kömür ekleyiniz. Rossum’un Evrensel Robotları olarak emrinize amadeyiz efendim. Saygılarımızla.”

(Sulla daktiloda yine hızlı hızlı yazar.)

Hazır mı?

SULLA: Evet.

DOMİN: Bir mektup daha. Friedrichswerks, Hamburg, Almanya. “On beş bin Robot siparişinizi aldığımızı muhterem müşterimize bildirmek isteriz.”

(Telefon çalar.)

Alo! Burası Merkez Büro. Evet. Elbette. Eee, bir telgraf çekin. Tamam.

(Telefonu kapatır)

Nerede kalmıştım?

SULLA: “On beş bin Robot siparişinizi aldığımızı muhterem müşterimize bildirmek isteriz.”

DOMİN: (düşünceli düşünceli) On beş bin R. On beş bin R. (Marius girer)

MARIUS: Bir hanımefendi geldi efendim. Sizinle görüşmek isti…

DOMİN: Kimmiş?

MARIUS: Bilmiyorum efendim. Kendisini tanıtan bu karti verdi.

DOMİN: (kartı okur) Ha, Glory Başkan’dan. Başkan Glory.

İçeri al çabuk.

MARIUS: (kapıyı açar) Lütfen böyle buyurun hanımefendi. (Helena Glory içeri girer. Marius çıkar.)

DOMİN: (ayağa kalkar) Buyurun.

HELENA: Genel Müdür Sayın Domin?

DOMİN: Buyrun, benim.

HELENA: Gelişim-

DOMİN: Başkan Glory’nin kartı ile oldu. Bu yeterli.

HELENA: Başkan Glory babam olur. Ben Helena Glory. DOMİN: Bayan Glory, bizim için ne büyük gurur, böyle… böyle…

HELENA: …bana kapıyı gösterememeniz.

DOMİN: Yüce başkanımızın kızını ağırlıyor olmamız. Lütfen oturun. Sen gidebilirsin Sulla.

(Sulla çıkar. Domin oturur.)

Sizin için ne yapabilirim Bayan Glory?

HELENA: Gelişimin—

DOMİN: Sebebi… insan nasıl üretiliyormuş bir göz atmak. Bütün ziyaretçiler gibi tabii. Ah, rica ederim. Ne demek efendim.

HELENA: Bunun yasak olduğunu sanıyordum!

DOMİN: Fabrikaya girmek yasak kuşkusuz, fakat buraya gelen herkes birilerinin kartı ile geliyor Bayan Glory. HELENA: Ve siz de herkese gösteriyorsunuz, öyle mi? DOMİN: Sadece bazı şeyleri. Yapay insanın üretimi Hanımefendi, fabrika sırrıdır.

HELENA: Bıraksanız da sözümü bitirsem.

DOMİN: Ah, affedersiniz. Başka bir şey mi söyleyecektiniz? HELENA: Sadece şunu soracaktım…

DOMİN: Size bir iltimas yapıp fabrikayı gezdirebilir miyim?

E, tabii ki Bayan Glory.

HELENA: Bunu diyeceğimi nereden bildiniz?

DOMİN: Herkes bunu istiyor. Fakat size herkese gösterdiğimizden fazlasını göstermek bizim için bir onurdur.

HELENA: Teşekkür ederim.

DOMİN: Sırlarımızı ele vermek yok ama.

HELENA: (ayağa kalkıp elini sıkar) Şerefim üzerine yemin ederim.

DOMİN: Teşekkür ederim. Yüzünüzdeki tülü açmak istemez miydiniz?

HELENA: Elbette. Görmek istiyorsunuz tabii. İzninizle. DOMİN: Lütfen?

HELENA: Elimi bırakırsanız…

DOMİN: (bırakır) Lütfen beni bağışlayın.

HELENA: (tülünü kaldırırken) Casus muyum değil miyim, emin olmak istiyorsunuz, tabii ya. Ne kadar da özenlisiniz. DOMİN: (onu büyük bir ilgiyle gözlemleyerek) Hım, tabii ki… biz… yani, evet…

HELENA: Bana güvenmiyor musunuz?

DOMİN: Fevkalade. Bayan Hele, şey affedersiniz Bayan Glory. Fevkalade memnun oldum. Deniz yolculuğunuz güzel geçti mi?

HELENA: Eveet. N’oldu ki…

DOMİN: Zira, şey çok gençsiniz de…

HELENA: Fabrikaya gitsek mi artık?

DOMİN: Evet. Yirmi iki, değil mi?

HELENA: Ne yirmi ikisi?

DOMİN: Yaşınız.

HELENA: Yirmi bir. Öğrenmek istediğiniz nedir? DOMİN: Çünkü… şey… (şevkle) hemen gitmeyeceksiniz, değil mi?

HELENA: Bana fabrikanın ne kadarını göstereceğinize bağlı. DOMİN: Aman aman! Şu lanet fabrika! Yo, tabii ki her şeyi göreceksiniz Bayan Glory. Hem de her şeyi. Oturmaz mısınız? Buluşumuzun hikâyesi ilginizi çeker miydi?

HELENA: (oturur) Evet, lütfen. DOMİN: Peki madem.

(Masasına geçer. Helena’yı büyülenmiş gibi izler ve makaradan boşanmış gibi konuşur.)

1920 yılıydı, ihtiyar Rossum o zamanlarda daha çiçeği burnunda bir gençti ama büyük bir bilim adamıydı da. Uzun bir yol teperek bu adaya gelmiş ve kendisini okyanus faunasını incelemeye adamış. Nokta. Bu vesileyle, protoplazma diye bilinen canlı maddenin kimyasal bir sentezle kopyasını yapmayı denemiş ve birdenbire fark etmiş ki yaşayan madde gibi davranan bir töz var fakat kimyasal kompozisyonu farklı. Yıl 1932, Amerika’nın bulunmasından tam 440 yıl sonra. Offf.

HELENA: Nasıl da ezberlemişsiniz öyle.

DOMİN: Evet. Fizyoloji benim alanım değil Bayan Gloryova. Devam edeyim mi?

HELENA: Olabilir.

DOMİN: (ciddiyetle) Ondan sonra Bayan Gloryova, ihtiyar Rossum kimyasal formülleri arasına şunları yazmış: “Doğa, canlı maddeyi düzenlemek için bir yöntem bulmuş. Halbuki, başka bir yöntem daha var, daha basit, daha esnek ve daha hızlı, öyle bir yöntem ki doğa buna yaklaşmamış bile. Hayat geliştirilebilecek bu ikinci yol tarafımdan bugün keşfedilmiş bulunuyor.” Şimdi onu şöyle bir hayal edin Bayan Glory, bu harika sözleri bir köpeğin bile bakmayacağı bir koloidal jelin arkasına yazmış. Bir hayal edin, bir test tüpüne bakıyor ve koca bir hayat ağacı bu tüpten nasıl büyür, hayvanlar nasıl çıkar, topaç gibi jiroskop ile başlayan hayat daha sonra insan hayatına nasıl dönüşür, buna kafa yoruyor, bir düşünün. Bizim gibi bir adam değil bu, kumaşı başka. Bayan Glory, ne muhteşem bir anmış o! HELENA: Ya sonra?

DOMİN: Sonra işte, sorun test tüplerinden hayatı nasıl oluşturmakmış ya, gelişimi hızlandırıp organları oluşturmak, kemikleri, sinirleri falan bulup getirmek, ya da katalistler, enzimler, hormonlar falan filan, kısacası… aman neyse anlıyorsunuz, değil mi?

HELENA: Hım. Bilmem. Pek değil. Biraz galiba. DOMİN: Neyse, boş verin. Eriyikleri sayesinde istediğini yaratabiliyormuş. Sokrat’ın beynine sahip bir denizanası ya da elli metre boyunda bir solucan yapabilirmiş. Fakat nükteden, mizahtan nasibini hiç almadığından kaburgalı bir yaratık, belki de bir insan yaratmayı önüne koymuş. Kafaya takmış bir kere.

HELENA: Neye takmış?

DOMİN: Doğaya öykünme işine. Önce yapay bir köpek yap-

maya çalışmış. Bu iş birkaç yılını almış. Nihayet yanık bir dana gibi bir şey elde etmiş fakat o da birkaç gün içinde ölüvermiş. Müzeye gelince göstereceğim size. İşte ihtiyar Rossum insan üretmeye bundan sonra girişmiş.

(Duraksama.)

HELENA: Bunu mu kimseye anlatmayayım?

DOMİN: Dünyada olmaz.

HELENA: İyi de, ne yazık ki Avrupa ve Amerika’daki her kütüphanede yer alıyor bu hikâye.

DOMİN: Ne yazık ki.

(Masadan fırlar ve Helena’nın yanına oturur.) Evet, ama o kitaplar neyi yazmıyor, biliyor musunuz? (Hafifçe alnına vurur.)

İhtiyar Rossum’un harika bir deli olduğunu. Gerçekten de Bayan Glory, bunları kimseye anlatmayın. Çatlak ihtiyar gerçekten de insan yapmak istemiş.

HELENA: Fakat siz de insan yapıyorsunuz.

DOMİN: Aşağı yukarı öyle, Bayan Glory. Fakat ihtiyar Rossum’un niyeti mecazi değildi. Tanrı’nın bir çeşit bilimsel vekili olmak peşindeydi. Berbat bir materyalist de olduğundan bütün bu yaptıkları anlaşılabilir. Tek amacı Tanrı’nın artık gereksiz olduğunu kanıtlamaktı. Bu yüzden de kendisine bizim gibi bir insan yaptı. Anatomiden anlar mısınız? HELENA: Eh işte, pek değil. DOMİN: Ben de öyle. Neyse, ondan sonra her şeyi insan vücudundaki gibi üretmeye karar vermiş. Gözünüzün önüne getirin hele, kafayı alıyor, son bezlerine kadar insan

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

  1. Vatan Kurtaran Şaban ~ Haldun TanerVatan Kurtaran Şaban

    Vatan Kurtaran Şaban

    Haldun Taner

    Kabare tiyatrosunun ülkemizdeki ilk örneği sayılan “Vatan Kurtaran Şaban” Haldun Taner’in öncülüğünde 1967’de kurulan Devekuşu Kabare Tiyatrosu’nun ilk oyunu olarak 449 kez sahnelenmiştir. Halen...

  2. Kenan Çobanları – Maske ve Ruh ~ Halide Edib AdıvarKenan Çobanları – Maske ve Ruh

    Kenan Çobanları – Maske ve Ruh

    Halide Edib Adıvar

    “Bugün âdemoğlu ruhundan kurtulmanın çaresini bulmuştur… Bugün âdemoğlu hayatı sade ve sade bir yığın ete bağlamanın yolunu bulmuştur. Kulakları olan beni dinlesin… Maskeler elem...

  3. Türk Muhasebe Filozofları ~ Dursun Ali YazTürk Muhasebe Filozofları

    Türk Muhasebe Filozofları

    Dursun Ali Yaz

    Bir bilimin felsefesi varsa filozofu da olmalıdır. Muhasebe 1876 yılından beri bilimdir. Muhasebe felsefesi ismini taşıyan ilk kitap ise 1907 yılında yazılmıştır.

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur