Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Sinek Azabı
Sinek Azabı

Sinek Azabı

Elias Canetti

Edebiyattan sosyolojiye farklı alanlarda çok sayıda eser veren Elias Canetti, bu kez de yalnızlık, ölüm, iktidar ve dil temalarını işlediği Sinek Azabı’yla okur karşısında. On yıllardır…

Edebiyattan sosyolojiye farklı alanlarda çok sayıda eser veren Elias Canetti, bu kez de yalnızlık, ölüm, iktidar ve dil temalarını işlediği Sinek Azabı’yla okur karşısında. On yıllardır not aldığı ve daha önce yayınlanmamış aforizmalar, alıntılar ve hatıralardan oluşan bu eserde büyük edebiyatçı ve düşünürün zihninde beliren kıvılcımların ve düşünüş tarzının izini sürmek mümkün. Canetti eserini dilin müthiş kuvvetinin bilinciyle kaleme alırken, 20. yüzyılın büyük bilgesinin derin yaşam deneyimini değerlendirmek de okurlarına kalıyor.

“Her sözcüğün şiddetle etkilediği bir kurbanı vardır; bazen düşünüyorum da, galiba bütün sözcüklerin kurbanıyım ben. Yakayı sıyırabildiğim kelimeler, sadece kâğıda aktarabildiklerim; bunlar beni sakinleştiriyor; bu sözcükleri kullanmama müsaade edilmiş gibi; ölüp gittiğim zaman, beni artık tahrik etmeyeceklerinden eminim, her ne kadar o zaman bile, hatta asıl o zaman var olacaklarsa da.”

Her zaman için dünyaya seve seve gelmek isterdi, tekrar ve tekrar, mümkünse her seferinde kalıcı olarak. İnsan sevdiklerine dair çok şey bilir. Ama yine de bildiklerine inanmaz. Bildiğim en aşağılık duygu, ezilenlere karşı duyulan tiksintidir; bu tiksinti ezilenlerin niteliklerinden yola çıkarak ezilmişliklerini mazur göstermeyi gerektirir. Pek yüce ve dürüst filozoflar bu duygudan uzak değildir. İnsanlara yüce gönüllülük aşılamaya çalışıyor. Ama insanlar yalnızca büyükleniyor. Tanrı’nın iyi olduğunu düşünen pek çoğumuz, en büyük alçaklar gibi davranmaktan çekinmiyoruz. Kendisine bildik tüm talepleri yöneltti, ama yabancı bir dilde. Dikkatli insanları sevmek zordur, ama dikkatlerinin her şeyi yanlış yapmalarına yol açtığını görünce başka. Kuşlar hep birlikte Afrika’ya uçarken dans eder. Bizim ritimlerimizden daha zarif ve daha zengin olan ritimleri, kanat çırpışlarından gelir. Ayaklarını yere vurmaz, ama havayı döverler. Hava onlara dosttur. Oysa yer bizden nefret eder.

O bir tekerlek kadar zeki. Hiçbir yazı insanın kendini hakikaten açığa vurabileceği kadar gizli değildir. Müzik aletlerinin adları başlı başına sihirlidir. Başka hiçbir şeyi adlandırmamış olsaydık bile kendimize hayret etmemiz için bu yeterdi. Hiçbir becerisi olmayan insanları seve seve metheder, ama yetenekli birini gördüğünde tedbiri elden bırakmaz. Arkadaşlarını tutuşturmak, sonra da onları cayır cayır yanmaya terk etmek… şair için ne kadar korkunç ve ne kadar da doğal bir şey! Tekrar tiksintisi sadece Hint dinlerine girebilmiştir, o da, tekrarın tarifsiz taşkınlığına başka hiçbir halkın deneyimlemediği kadar maruz kaldıktan sonra. Tanrı’ya çaktırmadan uzun yıllar yaşamayı ummuştu. İnsanlar bir şairi sırf zamanı israf ettiği için sever. Şair zaman konusunda tasarrufa gider gitmez de ona sıradanmış gibi davranırlar. Sen, ölümden sonra görmeyeceğin her şeyden korkuyorsun. O kadın için kalbini bir limon gibi sıkıp çıkardı. Fakat kadını, limonun üzerine dilinden şeker gibi laflar dökülen diğer adam kazandı. Adam o kadar uysal ki, dün kiminle pazarlık ettiğini dahi unutuyor.

Kendi gölgesi bile ona sıklıkla ağır geliyor. Bilgimizdeki boşluklar gezinip duruyor. Kadın, hırsına göre fazla kısa: Erişebildiği hiçbir şey yok. En zoru, cimrinin ölümsüzleşmesidir. Mideye indirilmemiş hayvanlar da ölülerin arasında sayılabilir. Hayvanlar kafamızda eski güçlerine kavuşmalı, tıpkı boyunduruk altına alınmalarından önceki gibi. Daha sade ol – öyle konuşuyorsun ki, sanki seçilip gönderilmişsin.

Bırak üstünlüğün mahmuzlarını, in aşağı önümüzdeki üç bin yılın fiyakalı atından, yaşayabildiğin kadar yaşa, zaten içinde var olmadığın bir zamanın içine gireceğim diye uğraşma, bırak amaçları uykuda kalsın, adını unut, kendini unut, ölümünü unut! Onun umutsuzlukları bana göre fazla dakik. Adam o kadar kötü ki, kendi kulağı bile dilinden korkuyor. Kanaatlerini parçalarına ayırıp tekrar birleştirebiliyor. Sevdiği insanları ayrı ayrı yıldızlarda iskân etmeyi çok istiyor. Bazıları o kadar alçak ki, insan paylayamıyor bile. Bunlarda hitap etmeye değecek tek bir maske dahi bulamazsınız. Çok az insan tanıyan birisi, çok geçmeden sadece iblisleri tanıyacaktır. Yüz bin yıl önce yaygın olan ifadeler.

Yirmi çeşit suratla gülüyordu ve her seferinde farklı biriydi; dostça gülüyordu, düşmanca gülüyordu, söz veriyordu, oyalıyordu, reddediyordu, ihanet ediyordu, ama insanlar hepsinden memnundu, çünkü kalan yüzler deniz yüzeyinin hemen altındaymış gibi ışıldıyordu ve yüzeye çıkmalarını beklemek de güzeldi. Güvensizliğin arttığı zamanlarda, iyi tanıdığımız ya da en son görüştüğümüz insanları gizemli ve tehlikeli karakterlere çeviririz: en kötü niyetlerin rehberliğindeki bu karakterlerin ağzından sinsi ve zararlı olmayan hiçbir şey çıkmaz. İnsan onlara sert cevaplar verir. Ama onların karşılığı daha da sert olur. Bütün amaçları insanı giderek kızdırmaktır, ta ki öfke ve korku yüzünden insan her türlü sağduyuyu bir yana bırakıp, onların şeytaniliğe varan en kötü özelliklerini gözlerinin önüne getirinceye kadar. Bazen bu karakterlerin rengi atar, hatta bazen belki bir süreliğine ölü numarası yaparlar.

Ama sonra ansızın yine saldırırlar, özellikle arkadan saldırmayı çok severler. İnsan onlarla sonu gelmeyen diyaloglara saplanıp kalır. İnsanı hep anlıyorlardır, insan da onları anlıyordur hep, bütün düşmanlık içinde her şey kristal berraklığındadır. Belki de bu karakterler insanı yiyip bitirmek istiyordur. İnsanın en fazla tehdit altında olan yeri, bu karakterlere en yakın olan yerdir. İnsan elini çabucak geri çeker, karaciğerini gizler, bir yandan dilini içine çekerken, diğer yandan da bu dille öfkeli öfkeli konuşmaya devam eder. Bu düşman karakterin anahatlarını, başkasına karşı duyduğu ve aynı şekilde başkasından gördüğü nefret belirler. Fakat bu düşman dişlerini her yere geçiremez, çünkü sana bağımlılığı tarafından tuhaf bir biçimde kısıtlanmıştır. Ortaya çıkışı dumanınki gibi olmuştur ve tıpkı duman gibi öteye beriye üflenebilir: Titrer, kabarır, omurgalı da değildir. Bazen de onun, henüz denizin dibinde yaşadığımız ve şekilsiz canlıların insafına kaldığımız zamanın bir hatırası olduğunu düşünürüm.

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Deneme
  • Kitap AdıSinek Azabı
  • Sayfa Sayısı131
  • YazarElias Canetti
  • ISBN9789755709031
  • Boyutlar, Kapak13,5*21, Karton Kapak
  • YayıneviSel Yayınları / 2024

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Gözlerin Oyunu ~ Elias CanettiGözlerin Oyunu

    Gözlerin Oyunu

    Elias Canetti

    Elias Canetti Kulaktaki Meşale ve Kurtarılmış Dil’in ardından otobiyografik üçlemesinin son kitabı Gözlerin Oyunu’nda yirmili yaşlarını, Felaket Çağı’nın en dehşetli günlerinin yaşandığı ve dünya...

  2. Marakeş’te Sesler ~ Elias CanettiMarakeş’te Sesler

    Marakeş’te Sesler

    Elias Canetti

    Develer, eşekler, dilenciler, çarşılar, türbeler, keşmekeş dolu gündelik hayat… Başka bir coğrafyanın, kendine has ritmiyle devinen kadim Marakeş’ini anlamaya çalışan, Batılı deneyimlerle mukayese eden,...

  3. Sözcüklerin Bilinci ~ Elias CanettiSözcüklerin Bilinci

    Sözcüklerin Bilinci

    Elias Canetti

    İnsan kavramını tüm uluslardan ve ırklardan bağımsız şekilde ele alan Elias Canetti’nin, tanıklık ettiği dünyayı müthiş bir zekayla irdeleyen ve güncelliğini asla yitirmeyen denemeleri, onun...

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

  1. Deli Çocuğun Güncesi ~ Özgür BacaksızDeli Çocuğun Güncesi

    Deli Çocuğun Güncesi

    Özgür Bacaksız

    “Bazen insanlar kadar paragraflar da anlamsızlaşır. Hiçbir sözcük seni anlamaz, anlatamaz, yazdıramaz. Çaresiz bırakırlar seni, suskunluğa terk edersin kendini. Sonra biraz daha acı çekersin,...

  2. İnsanlığın Yıldızının Yükseldiği Anlar ~ Stefan Zweigİnsanlığın Yıldızının Yükseldiği Anlar

    İnsanlığın Yıldızının Yükseldiği Anlar

    Stefan Zweig

    İnsanlık tarihi boyunca gerçekten önemli ve utkulu bir ana ulaşmak için milyonlarca saatin akıp gitmesi gerekir. Zweig’a göre, “tüm zamanların en büyük şairi ve...

  3. Metafor Olarak Hastalık – Aids ve Metaforları ~ Susan SontagMetafor Olarak Hastalık – Aids ve Metaforları

    Metafor Olarak Hastalık – Aids ve Metaforları

    Susan Sontag

    Susan Sontag kendisine meme kanseri teşhisi konduğunda, hastalıkla baş edebilmek için çoğu kez hastalık hakkındaki gerçekleri saptıran ve hastayı izole eden bir mit oluşturulduğunu...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur