Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Türk Kırmızısı
Türk Kırmızısı

Türk Kırmızısı

Turan Şahin

“‘Lütfen lordum, olabildiğince kırmızı olsun!’ diye tembih ediyor boyacısına 11. yüzyılda Vieux Claire’de yaşayan bir tüccar. Şiddetli bir kırmızı isteği 11. yüzyıla özgü değil. Kazılarda nadir örneklerine rastlanan tarih öncesine ait renkli kumaşlar genelde kırmızı.

“Türk Kırmızısı, İslam Teknolojisinin bir zaferiydi.”

A.Travis

“Türk Kırmızısı bütün dünyayı ele geçirdi. Türk Kırmızısı 19. yüzyılın yarılarında radikal değişikliklere sahne olan büyük kimyasal araştırmalarının da kaynağı. Türk Kırmızısı her zaman görüp görebileceğimiz en iyi macera olarak kalacaktır; küçük bir pamuğun dünyayı ele geçirme macerasıdır bu.”

J. Jacqua

“Yaşlı İngiltere, ordusunda ve avcılarına parlak Türk Kırmızısı giydirerek ince zevkini kanıtlamıştı.’’

F. Keller

“Türk Kırmızısı ününü ona tüm evrenin hayranlık ve güven duyduğu, gurur ve kıskançlıkla saklanan sırrına borçlu.”

J.B. Vitalis

“19. yüzyıl boyunca kovboylar tüccarlardan Türk Kırmızısı kumaştan satın alıp, gururla boynuna bağladı. Bu cesur bandanalar daha sonra batı romanlarına konu olup yaygınlaştı. Roman kapaklarında kovboy kıyafetlerini simgeleyen Türk Kırmızısı ikonlar aynı zamanda vahşi batı gösterilerinin afişlerini süslemekteydi.”

D. Reeves

“Avrupa’da pamuk baskı endüstrisinin gelişmesi sadece üretim aşamaları bilgisiyle olmamıştı. Mordan ve yeni boyalarla, özellikle iki temel renk olan Türk Kırmızısı ve indigo mavisi ile olan denemelerin de bu gelişime katkısı olmuştu.”

G.B. Souza

“Türk Kırmızısı formülü o kadar büyük öneme sahiptir ki; bu dört ortak, dört farklı anahtarın aynı anda açılabildiği bir kasa yaptırırlar ve formülü bu özel kasada muhafaza ederler. Rouen şehrinde kurulan fabrikalarda yüzlerce işçi çalışır ama işçiler sınıflara ayrılmıştır ve hücre örgütlenmesi ile birbirlerinden habersiz çalışırlar. 10 yıl boyunca, 5 Nisan 1756 yılına kadar bu gizli çalışma devam eder ve ortaklar büyük servet edinirler.”

L. Peynal

ÖN SÖZ 

İlgiyle okuduğum bu kitap, Türkiye’de olduğu kadar yurt dışında da hak ettiği yeri bulacak bir araştırmadır. Boyama, dokumanın en önemli safhalarından biridir ve desenle beraber dokumaya özellik katar. Kırmızı rengin canlılığı ve insana verdiği yaşama sevincine bakılırsa diğer renkler arasında farklı bir yeri vardır. Kırmızı renk ilk çağlardan beri kullanılmış, ancak “Mureks” denilen deniz canlılarının tonlarcasından elde edildiğinden çok pahalıya mal olmuştur. Osmanlılar da ipekli boyamacılıkta en çok “lâk” veya “lök” dedikleri bir böceğin kabuklarından elde edilmiş kırmızıyı kullanmışlardır. Lâka katılan ara maddelerle kırmızının güvezi denilen koyu kırmızıdan menekşe moruna kadar değişik tonları elde edilmiştir. Sarayın tercihi ise güvezi dedikleri, yakut kırmızısını andıran renk olmuştur. Ancak halkın kullanacağı pamukluların kırmızı renkle boyanması için üretimi kolay olan kökboya, mavi renk için indigo bitkisi kullanılmıştır. Bursa ve Edirne gibi boyacılığın merkezi olan şehirlerde bu boyaları yapan ustaların sokakları bile ayrıdır.

Kökboyadan elde edilen kırmızı renk; canlı, parlak ve renk haslığı yüksektir. Bu güzel rengin elde edilme süreci uzun ve yoğun iş gücü gerektiren bir çalışmadır. Batılılar Türk Kırmızısı’nı çok beğenmişler, formülünü ele geçirmişler ancak endüstriyel bir ürün hâline getirebilmek için çok çaba sarf etmişlerdir. Kitabın yazarı, bu süreçte yazılmış bütün Batılı yayınları tarayarak önümüze koymuştur. Kırmızı rengin elde edilebilmesi için yirmi bir formül üretildiği, formüller karşılaştırıldığında on yedi aşamadan geçtiği açıklanmıştır.

Sonuca göre; bu aşamalar, pamuk liflerinin önce ağartıldığı, sonra boyanın liflere iyi tutunabilmesi için mordanlandığı, sonra da pek çok defa yıkayıp kurutulduğu şeklinde tespit edilmiştir. Kitapta bütün bu süreç, konuyla ilgili yayınlar, yayınlara konu olan firmalar, basit boya atölyelerinden fabrika aşamasına geçiş süreci anlatılmaktadır. 1742-1872 yılları arasında Avrupalı tüccar ve bilim adamları, Türk Kırmızısı’nı ve kimyasını anlamak için sarf ettikleri çabanın karşılığını ulaştıkları büyük üretim hacmiyle de almışlardır. Avrupalılar, gerek yaptığı yayınlarla gerek laboratuvar çalışmalarıyla Türk Kırmızısı’nın hikâyesini tüm dünyaya tanıtmışlardır. Batının Türk Kırmızısı için yaptığı çalışmaları ayrıntılı bir şekilde bize yansıtan yazar Turan Şahin’i kutluyorum.

Prof. Dr. Hülya Tezcan

Dilbilimciler siyah ve beyazdan sonra bir dile renge dair ilk giren sözcüğün kırmızı olduğu belirlemişler.1 Türkçede kırmızı ve kırmızının çeşitli tonları 18 farklı kelime ile ifade edilir, “toru”, “bağırca”, “bağırza”, “yağal”, “yanal” bunlardan bazıları.2 M.Ö. 3500’lerde Sümer şehri Ur’da, kraliyete ait bir mezarda kırmızı renkli yün giysi parçaları bulunmuş. M.Ö. 2000’de ise, yontma taş çağında Avrupalı ve Ortadoğulular, saygıdeğer ölülerini toprak kırmızısı örtülere sararak gömmüşler.3 İnsanoğlunun binlerce yıllık serüveninde kırmızı, değişen topluma, coğrafyaya ve kültüre rağmen hayatın hep merkezinde olmuş. Kırmızı kana gönderme yapar, dolayısıyla yaşam ve ölüm kırmızıdır.

Kırmızı bolluğu temsil eder ve doğurgandır. Kırmızı koruyucudur, savaşçıdır. Kırmızı şefler tarafından taşınan bir ayrıcalıktır, gücü temsil eder. Türkler için de “al” kutsal ve tanrısal bir renktir.4 İfade ettiği anlamlar silsilesi adına belki de son yüzyıla kadar insanoğlu solmayan bir kırmızı için çabaladı durdu. Ölümsüz eserler veren ressamlar nispeten tuvale zarar vermeden kalıcı renklere ulaşmışlardı. Ancak tekstil üreticileri kullanıldığında eprimeyen, yıkandığında çabucak solmayan, yağmurda kabarıp dökülmeyen ya da akıp gitmeyen, rüzgâr ve güneş gibi dış etkenlere dayanıklı kırmızı için âdeta ömür tükettiler, üstelik koşinil ve kökboya dışında alternatifleri de pek yoktu.

5 Orta Çağ’da ve neredeyse 18. yüzyıla kadar kumaş boyama zanaatı büyük oranda bitkisel ham maddelere bağlıydı. Bunlar tuhaf bir şekilde, yeşil dışında hemen her rengin üretilmesini sağlardı. Ama kökboyasının kırmızısı dışında elde edilen renkler pek dayanıklı değildi, kısa sürede kumaşların rengi atmaktaydı. Avrupa’da bu dönemde halk donuk renklere bürünmüş kalabalıklardı. Parası olanların aradığı renklerin nitelikleri ise bambaşkaydı; onlar canlı, yıkamaya uzun süre dayanan ve güneş ışığından çok etkilenmeyen renklere talipti. Bu nedenle boyanın niteliği bir kumaşın fiyatının 10 kat artmasına neden olabilmekteydi.

Renkli kumaşlara sahip olmak bir lükstü, zengin tüccarlar kral ve prens sarayları için dışardan renkli kumaş ve boya tedarik ediyordu.6 Öyle ki boyacıların performansı ülkelerin itibarına yansıyordu. 16. yüzyılda Fransa Kralı I. Français gardırobuna yüzlerce saten siparişi vermiş, kumaşlarını Venedik ve Floransa’ya boyanmak üzere göndermişti. Kırmızı sadece gücün rengi değil, aynı zamanda kanın ve Hz. İsa’ya tutkunun da sembolüydü. Kilise için kırmızı, Hz. İsa’nın, O’nun için dökülen kanın, şehitliği ve tanrı aşkını çağrıştırırdı. 1464’te Papa II.

Paul, geleneksel mor yerine kıyafetlerde kırmızı kullanılması gerektiğine hükmetti, sonrasında kilisenin yüksek rütbeli rahipleri, en görkemli kırmızıları giyerek otoritelerine güç kattılar. İlahi renk kırmızı, aynı zamanda şevk, cesaret ve fedakârlığın rengiydi. Savaşta Spartalılar ve Persler, Romalılar gibi kırmızı giyiyorlardı. Avrupalı seçkinler değerli kadifeler, taftalar, şamlar, şık satenler ve duvar halıları için astronomik fiyatlar ödemeye istekliydiler, yıllık gelirlerinin inanılmaz bir yüzdesini değerli tekstillere harcıyorlardı. Çünkü görkemli tekstiller, içsel değerlerinin ötesine geçen önemli bir otorite ve zenginliği temsil ediyordu. Lüks giyim, üst sınıfların onsuz yapamayacağı varlığın ve gücün amblemleriydi. Rengin parlaklığı tondan daha kıymetliydi, kırmızının canlı kromatik yoğunluğu özellikle değerliydi. Kumaş boyamacılığı terzilikten daha kıymetli bir meslekti, bir elbisenin maliyetini boya belirliyordu.

Cübbeler birbirine çok benzediğinden bol paralı tüketiciler; boya kalitesi ve boyama işlemindeki farklılığı algılamada ustalaşmışlardı. Kırmızılar en geniş kalite ve fiyat çeşitliliğini sağlıyor bu nedenle tartışmaların, saklı sırların ve ulaşılmaz reçetelerin merkezini teşkil ediyordu. Kumaşların boyanması, binlerce yıl boyunca her şeyden önce kırmızıya ve kırmızı dizisinde yer alan bir renge boyama anlamına geliyordu. Orta Çağ’da görkemli kırmızılar uluslararası para birimi hâline gelmişti, o kadar yüksek bir itibara sahiplerdi ki; ziyaretler, evlilikler veya kutlamalar vesilesiyle bir araya gelen hükümdarların diğerine verdiği değerli armağanların yerini almışlardı. Lüks kırmızı kumaş üretimi etrafında dönen ticaret, şiddetli uluslararası rekabete yol açmış; tacir aileler ve loncalar tarafından kıskançlıkla korunan ticari sırlara dönüşmüştü. Keza Smith’in de belirttiği gibi “Endüstri öncesi toplumlarda, kumaşı özel kılan boyanın dayanıklılığıydı: boyanın ömrü, üzerinde bulunduğu malzemenin ömrü kadar olmalıydı.”

“Türk Kırmızısı bütün dünyayı ele geçirdi. Sergi Türk Kırmızısı’nın motif zenginliğini, üretimini, yayılmasını ve dönen müthiş ekonomik kumarı bizlere gösteriyor. Türk Kırmızısı 19. yüzyılın yarılarında radikal değişikliklere sahne olan büyük kimyasal araştırmalarının da kaynağı.”

“Gerçekte, Sanayi Devrimi’nde kullanılan en önemli tekstil boyar maddelerden biriydi, aynı zamanda Türk ya da Adrianople (Edirne) olarak bilinen renk, İslam teknolojisinin bir zaferiydi.”1 Bu satırlar Prof. Dr. Antony Travis’in Devrim Niteliğinde Bir Renk adlı makalesinden. Cümlede geçen “sanayi devrimi”, “tekstil” ve “en önemli boyar madde” sözcüklerinin her biri, Türk Kırmızısı’nın Avrupa’daki serüvenine dair makale ve kitaplar yazan birçok araştırmacı tarafından sık kullanılan sözcükler. Ancak bu cümlede bir kelime eksik:

Pamuk. Çünkü Avrupa’nın sömürgeci imparatorlukları kendi toprakları dışında pamuğa ulaşıp, tüm dünyada kullanımını yaygınlaştırdıklarında ihtiyaçları olan tek şey onu boyayabilmek ve üzerine baskı yapabilmekti. Eski ve yeni dünyada birçok uygarlık birbirinden bağımsız pamuğu kullanıp kumaşa çevirmişti.

Bunun için her kültür, kendi birikim ve deneyimi ile çeşitli tipte ve büyüklükte makaralar, taraklar, yaylar, el milleri, az gelişmiş dokuma tezgâhları icat etti.Meksika’nın Tehuacan Vadisi’nde araştırmalar yapan bilim adamları en eski pamuk kumaş kalıntısının M.Ö. 3600 tarihli olduğunu ortaya koymuşlardı. Peru’da ve İndus Vadisi’nde de yapılan kazılar pamuğun M.Ö. 3000’li yıllardan itibaren kullanıldığını kanıtlar düzeyde.2 Herodot, M.Ö. 5. yüzyılda “Koyununkinden daha güzel ve daha iyi bir yün” der Hindistan’da üretilen pamuk için.

Keza Büyük İskender Hindistan’ı işgal ettiğinde askerlerine kullanılagelenden daha rahat ve daha hafif olduğu gerekçesiyle bölgede bulunan pamuktan kıyafetler yaptırır. Bir başka Yunan tarihçi ve coğrafyacı Strabon da Baker, “1677 yılında, Orange’de ilk patiska baskı imalathanesinin Hint kumaşı üretimi için değil, İran kumaşı üretimi için açıldığını, üretilen modelin de Hint değil, Osmanlı ve İran pamuklu baskısı olduğunu” söyler.20 Dominique Cardon, bu dönemi daha iyi ve ucuz üretim yapmak için casusluk, kopyalamanın mubah olduğu “ekonomik savaş” olarak tanımlar.21 Bu savaşta kurumsal, ekonomik ve bilimsel amaçlar, üretimin iyileştirilmesi ve rekabetin artırılması için dengeleyici bir çabaya dönüşmüşlerdir.

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Kültür Sanat
  • Kitap AdıTürk Kırmızısı
  • Sayfa Sayısı180
  • YazarTuran Şahin
  • ISBN9786254086502
  • Boyutlar, Kapak13,5 cm x 21 cm, Karton Kapak
  • YayıneviÖtüken Neşriyat / 2024

Yazarın Diğer Kitapları

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur