Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Varoluş Sancısı
Varoluş Sancısı

Varoluş Sancısı

Şaban Ali Düzgün

İnsanlığın binlerce yıllık birikimine ve tecrübesine rağmen insan bugün ölçüsüzlüğü ve değer aşınmasını en yoğun haliyle yaşamaktadır: Sefalete, yoksulluğa, savaşlara, çocuk istismarlarına, kadın cinayetlerine…

İnsanlığın binlerce yıllık birikimine ve tecrübesine rağmen insan bugün ölçüsüzlüğü ve değer aşınmasını en yoğun haliyle yaşamaktadır: Sefalete, yoksulluğa, savaşlara, çocuk istismarlarına, kadın cinayetlerine hülasa haklının/masumun güçlü tarafından, yasanın kanun tarafından ele geçirilişine; en yücelere çıkarılan insanın en aşağılara düşüşüne tanık oluyoruz.

Onca birikimiyle ve tarihe tanıklığıyla insan bütün bu olup bitene nasıl müdahale edebilir? İnsan, tarihin önümüze getirip koyduğu sonuçlara maruz kalmanın ötesine geçip sebeplere etki eden bir özneye nasıl dönüşebilir? Çözülmüş/tükenmiş insanlara nasıl hayat iksiri olabilir?
Herkesin tanıdığı ama hiç kimsenin anlamadığı insanı yeni bir dünyanın kurucusu olarak yeniden nasıl konumlandırabiliriz?

Bu kitap, yeni bir yaşam için çaba sarf eden hakikat uğrunda varoluş sancısı çeken insanlara odaklanıyor.

İÇİNDEKİLER

İNSANIN YENİDEN VAROLMA HİKÂYESİ …………………………… 9
1. Ortak İradeyle Kurulan İyi Yaşamlar ……………………………………. 9
2. Göğün Kapılarının Ardına Kadar Açıldığı İnsanlar ……………….. 10
3. Özgür Ben, Hareket ve Eylemlilik ……………………………………… 12
4. İçkin Metafizik ve Dünyaya Aidiyet …………………………………… 13
5. Allah’ın İnanıp Güvendiği Bir Avuç İnsan …………………………… 14
6. ‘Bir Avuç İnsan’a Bağlanan Umut ………………………………………. 16
YOLA, YOLDA OLANA, YOLDA OLMAYA DAİR …………………… 19
1. İnsanın İhtiyacı Olan Duygusal Şoklar ……………………………….. 19
2. Yol Bize Ne Söyler? …………………………………………………………. 21
3. Varlık ve Değer Zemini Olarak Sırât-ı Müstakîm ………………….. 28
4. Değerleri İnsana Taşıyan Yol Olarak Sırât-ı Müstakîm …………… 28
5. Kriz Çözücü Olarak Sırât-ı Müstakîm ………………………………… 29
6. Bir Olumsuzlama Olarak Sırât-ı Müstakîm …………………………. 31
7. Etkin Bir Tarih Hamlesi Olarak Sırât-ı Müstakîm …………………. 32
8. Ölçüsüzlüğün ve Değer Aşınmasının Reddi Olarak
Sırât-ı Müstakîm ………………………………………………………………… 32
9. Müşrikliğe Reddiye Olarak Sırât-ı Müstakîm ………………………. 33
10. Sırât-ı Müstakîm Talebi ………………………………………………….. 34
11. İhdinâ Talebi, Ahlaki Eylemlerin Doğasını Bilme Talebidir ….. 35
12. İhdinâ Niyazı, Bir Toplum Olma Talebidir ………………………… 37
13. İhdinâ, Bir Direniştir …………………………………………………….. 38
14. İhdinâ Talebi, Hatırlanma/Unutulmama Niyazıdır ……………… 39
KÖTÜLÜĞÜN SIRADANLAŞTIĞI BİR DÜNYAYLA
BAŞA ÇIKMA ……………………………………………………………….. 43
YAŞAMI KUTSAYAN ESTETİK RUHANİYET ………………………. 65
1. Yaşamı Kutsayın ve Hayatı Dolu Dolu Yaşayın …………………….. 65
2. Geçmişin Yükünü Asla Omuzunuzda Taşımayın …………………. 66
3. Karşılık Beklemeden İyilik Yapın/İhsanda Bulunun ……………… 70
4. Farklılıklara Saygı Gösterin ……………………………………………… 76
5. Filiz Veren Tohum İnsanlar Olun ………………………………………. 89
6. Sevgiyi/Merhameti İlke Edinin ………………………………………….. 92
HERKESİ EŞİTLEYEN YASA:
ÖLÜM VE DÖNÜŞÜ OLMAYAN GÜN ……………………………….. 97
1. Ebediyet Duygusu ………………………………………………………….. 97
2. Dönüşü Olmayan Gün …………………………………………………. 101
3. Ölüm: Herkesi Eşitleyen Yasa ………………………………………… 105
4. Sıfır Zaman: Öldüğünüz An Dirildiğiniz Andır …………………. 107
5. Kıyametin Rengi ………………………………………………………….. 110
6. Kıyametin Saati …………………………………………………………… 111
7. Kıyamet Habercileri ……………………………………………………… 113
COĞRAFYA İNSANIN KADERİ DEĞİLDİR ……………………….. 121
1. Coğrafya Kader Değildir ……………………………………………….. 121
2. Kuzey ve Güney İslamı …………………………………………………. 123
3. Farklı Coğrafyaları Değiştiren-Dönüştüren Din …………………. 125
4. Tarih Nereye Akar? ………………………………………………………. 130
5. Bugünün Açıklaması Geleceğin Tasarımı Olarak Tarih ……….. 131
HAK ARAMA MÜCADELESİNDE BİR KADIN …………………… 139
1. Yasak Ağaç: Cinsiyet Üzerinden İnsanı Parçalamanın Eleştirisi .. 139
2. Kültür Kaderini İnsan Vicdanıyla Mahkûm Eden Kadın …….. 140
3. Peygambere Sitem, Allah’a Şikâyet ………………………………….. 142
4. İki Dudak Arasında Kaderler …………………………………………. 143
5. Kadın Aleyhtarı Kurala Dönüştürülen Bir Mizah ……………….. 148
BUHRAN ZAMANLARINDA DİN ……………………………………. 151
DİZİN ………………………………………………………………………… 173

İNSANIN YENİDEN VAROLMA HİKÂYESİ

1. Ortak İradeyle Kurulan İyi Yaşamlar

İnsanlığın binlerce yıllık birikimine ve tecrübesine rağmen insan bugün ölçüsüzlüğü ve değer aşınmasını 1 en yoğun haliyle yaşamaktadır: Sefalete, yoksulluğa, savaşlara, çocuk istismarlarına, kadın cinayetlerine hülasa haklının/ masumun güçlü tarafından, yasanın kanun tarafından ele geçirilişine; en yücelere çıkarılan insanın2 en aşağılara düşüşüne3 tanık oluyoruz. Onca birikimiyle ve tarihe tanıklığıyla insan bütün bu olup bitene nasıl müdahale edebilir? İnsan tarihin önümüze getirip koyduğu sonuçlara maruz kalmanın ötesine geçip sebeplere etki eden bir özneye nasıl dönüşebilir? Çözülmüş/tükenmiş insanlara nasıl hayat iksiri olabilir? Herkesin tanıdığı ama hiç kimsenin anlamadığı insanı yeni bir dünyanın kurucusu olarak yeniden nasıl konumlandırabiliriz?

Yeni bir yaşam farklı hakikat iddialarının güçlü birlikteliğiyle, birbirine güveniyle ve uzlaşısıyla kurulabilir. Hakikat kendini böyle bir iletişimde ve müzakerede açığa vurur. Birlik ruhunu yaratan ortak amaç, içinde bulunduğu ana insanı tutuklayan zamanı ve mekânı aşma imkânını içinde barındırır. Bütün iddiaların siperlerinden ve korunaklı kalelerinden çıkıp birlikte var ettiği bir dünya, siperlerinde birbirini yok etmek için bekleyen bir dünyayı ortadan kaldırmanın en etkin yoludur. Bu yeni dünyayı, kapalı rahimden çıkmak için can atan gerçekler kuracaktır. Uyuşuk balıklarla dolu bir göle atılan bir avcı balık oranın düzenini nasıl bozup yeniden kuruyorsa, yeni hakikatler mevcut dünyamızı yeniden kuracak ve bize yeni imkânların kapısını aralayacaktır. Ya birlikte mümkün yeni bir dünyaya ruh vereceğiz ya da tarihin birbirini yok etmeye ayarladığı bir ruhla yokluğa sürükleneceğiz ve yıkıntılarıyla ve yıkılmışlıklarıyla tarihe dâhil olan halkların arasına karışacağız.

2. Göğün Kapılarının
Ardına Kadar Açıldığı İnsanlar

Kur’an ortak iyiyi birlikte kurma iradesini gösteren insanlara göğün kapılarının ardına kadar bereketle açılacağını, yeryüzünün bu insanlar için bereketli bir yuvaya dönüşeceğini bildirir.4 Türkçede kullandığımız bereket, tebrik, mübarek kelimeleri aynı köke sahiptir. Bereket, iyi olanın süreklilik, değer ve saygınlık kazanmasını ifade eder. İnsan muhayyilesi Mezopotamya’da İştar’ı, Anadolu’da Kibele’yi, Roma’da Venüs’ü bu bereketin sembolleri olarak üretti. Kur’an göğün ve yerin berekete kaynaklığını insanlara bağlar: “İnsanlar Allah’a inanırsa, Allah’a karşı muttaki olurlarsa, O’nu yalanlamazlarsa göğün kapıları ardına kadar bereketle açılır. Aksi takdirde bütün çabaları yok oluşlarını hızlandırır ve kendilerine açlık ve korku elbisesi giydirilir.”

Bu ayette geçen ifadelerin fenomenolojisine dikkatinizi çekmek isterim: Allah’a iman, insanların birbirine imanına/ güvenine kaynaklık etmelidir. Allah’tan korkmak, insanların hakkına/hukukuna tecavüz etmekten korkmayı zorunlu kılmalıdır. Allah’ı yok saymayı kınamak, kendinden başkasını ötekileştirip yok sayan ırkçı faşist zihniyetin kınanmasını gerektirmelidir. Kutsal bir kitap ancak insanların yaşamlarını koruyup kutsadığı ölçüde kutsaldır. Kitap kutsallığını Allah’tan aldığı kadar, haklarını ve özgürlüklerini koruduğu insanların ona karşı duydukları saygıdan da almalıdır. Her işine Rahman Rahim olan Allah’ın adıyla başlayan mümin, Allah’tan umduğu merhameti/sevgiyi hemcinslerine de göstermelidir; yaşam sahibi her varlığa, nefes alıp veren her canlıya faydasının dokunması en temel yaşam ilkesi olmalıdır. Zira “Ancak insanlara faydası dokunan şey, yeryüzünde kalıcı olabilir.” Dinin hayat dini olması ancak böyle mümkün hâle gelir.

Bu durumda hayat her birimizi ‘insanlara/insanlığa fayda’ sağlayıp sağlamadığımız gibi somut bir gerçek üzerinden imtihan etmektedir. Varlığımızla, insanlığımızla imtihan ediliyoruz. İmtihan, başımıza gelen kötülüklere sabretmek olarak anlaşılıyor. Öyle değil. İmtihan, kötülüklerin kökünü kazıma mücadelesidir. O kötülüklerin kimsenin başına gelmemesi için insani duyarlılığımızı artırmaktır. Dinine, diline, ırkına bakmadan her insan tekinin başına gelen bir trajediyi insan olmanın gereği olarak iliklerine kadar hissetmek, aynı acıya ortak olmaktır. Mevcut ne varsa ondan daha iyisini herkes için arzu etmektir.

3. Özgür Ben, Hareket ve Eylemlilik

İnsan doğasının hareket, dinamizm ve eylemlilikle karakterize olması, her an kendini yenileyen varlığa ayak uydurma zorunluluğundandır. Bu eylemlilik hali, insanın varlık karşısında tam bir “ ben” olmasını sağlar. Ben olmak, M. İkbal’in ifadesiyle, ikinci defa doğmaktır. Bu doğmada, birinci doğumda olduğu gibi ağlama yoktur, gülme vardır; arama yoktur, bulma vardır. Burada sessiz sakin seyretme yoktur, her yöne taşma vardır. İnsan bu dinamizm ve eylemlilikle varlığın akışına eşlik eder, varlığın yapıcı bir parçası olarak hayata katılır.

Bütün işler, oluşlar, çabalar hayatın içinde gömülü olan anlamları, amaçları, potansiyelleri ortaya çıkarmaya dönüktür. İnsanın içine bu gayret ve hareket kodlanmıştır. Hareket ve eylemlilik nasıl hayatın karakteri ise hareketsizlik ve eylemsizlik de ölümün ve yok oluşun karakteridir. Hayatın saçma ve anlamsız olduğu bunun için de sürdürmeye değmeyeceği yargısı insanı hareketsizliğe iten en ölümcül duygudur. Bu duygunun insanda yarattığı ilk hâl, içe kapanma ve eylemsizliktir; hayata hiçbir şekilde katılmama hissidir. Bu temassızlık halinin insanı ittiği bütün eylemleri durdurma kararı, onu en büyük eylemin, intiharın eşiğine getirir bırakır.

Benlik duygusu insanda arzuların, uğraşıların, emellerin, gayretlerin, kararların, hareketin ve kişilik gelişiminin dinamik merkezi olarak yer almaktadır. Böyle bir ‘ben’in örnek modeli olarak İkbal, Hz. Peygamber’i, küçük bir pınardan fışkıran, sonra ruhani kuvvetleri sayesinde bütün ırmakları ve nehirleri kucağına alan ve muazzam bir zaferle hepsini.

YOLA, YOLDA OLANA,
YOLDA OLMAYA DAİR

“Kirlenen temizlenmeye,
kaybolan yol gösterene ihtiyaç duyar”

1. İnsanın İhtiyacı Olan Duygusal Şoklar

İnsan bir iletişim varlığıdır. Bu yönü onu kendi dışındaki bütün varlıklara açık hale getirir. Bu şu demektir: Gözünüzü açtığınızda gördüğünüz her nesne, kulak verdiğiniz her ses aslında sizde var olan bir duyguyu ya harekete geçirip açığa çıkarır ya da baskılayıp üstünü örter. İçinizdeki umudu yeşerten de bir sözdür, kaygılarınızı ve korkularınızı harekete geçiren de.

Öyle insanlar vardır ki her söze açıktırlar. Zihinlerinde veya duygu dünyalarında bir denetleme mekanizması yoktur; söylenen her söz gelir zihinlerine veya duygu dünyalarına oturur. “Sözü dinleyip de en güzeline uyanları müjdele…”1 ayeti, her sözü olana kulak vermenin edep gereği olduğunu bildirmekte ama her söze tabi olmanın da yıkım sebebi olduğu yönünde uyarıda bulunmaktadır.

Allah elçisinin “ Söz büyüdür” hadisi de, bir yandan sözün etkisine dikkat çekerken diğer taraftan da her söze kulak vermemek gerektiği yönünde uyarıda bulunmaktadır.

Öyle insanlar da vardır ki onlara hiçbir söz nüfuz edemez. Bazen kendine yeterlik duygusu, bazen aşağılık kompleksi, bazen söylenen sözün konumlarını sarsacağı endişesi, söylenene sağır kesilmelerine sebep olur.

Kur’an insanın iletişim varlığı olduğu gerçeğinden hareketle, duygu ve düşünce dünyasında kök salan umut, kaygı, korku, sevinç, acı, hüzün gibi bütün hisleri insanla iletişiminde harekete geçiren bir dil kullanır. Güçlü bir duygusal şok yaratarak muhatabı harekete geçirmek Kur’an’ın başvurduğu bu yöntemlerden biridir. Kur’an’ın mecazi anlatımları duygu dünyasını harekete geçirmeye yöneliktir. Bu mecaz bazen “Allah korkusundan yuvarlanan bir taştır:

“Bütün bunların ardından kalpleriniz katılaştı; taş gibi hatta
daha da katı hâle geldi. Zira öyle taşlar vardır ki bağrından
ırmaklar fışkırır; yarılır da sulara yol verir. Öyle taşlar vardır
ki Allah’ın haşyetinden harekete geçip yuvarlanır.”

Bazen “İnsanların kıyısından alındığı ateşli bir uçurumdur:”

“Hep birlikte Allah’ın ipine sarılın, parçalanmayın. Allah’ın size verdiği nimeti hatırlayın: Siz birbirinize düşman iken kalplerinizi uzlaştırdı da O’nun lütfu sayesinde kardeş oldunuz. Ateşli bir uçurumun kenarında iken sizi oradan alıverdi.

Bazen insanın hiçbir şekilde ölümden kaçamayacağını anlatan “Göğe yükselen kuleler”dir.

“Nerede olursanız olun, ölüm gelip sizi bulacaktır, göğe yükselen kulelerde olsanız bile.”

Yol’a, Yolda Olana, Yolda Olmaya Dair

Hemen hemen bütün dinlerin Allah-insan ilişkisinde bir iletişim unsuru olarak yol mecazına başvurdukları görülür. Kur’an’ın açılış suresi Fâtiha da yol mecazıyla başlar. Ancak Kur’an, sadece yoldan değil dosdoğru (müstakîm) olan bir yoldan ve inananların bu yola olan talebinden (ihdinâ) bahseder.5 O halde; yol/sırât nedir? Dosdoğru yol/ sırat-ı müstakîm nedir? Sırât-ı müstakîm’i talep eden insanı bu kapıya getiren nedir?

2. Yol Bize Ne Söyler?

Yol/sırât, insanı yol gösteren değerlerle ve bu değerlerin beslediği yaşam ilkeleriyle çerçevelenip sınırları belirlenen bir rotadır. Bu rota, karanlık denizlerdeki kurtuluş fenerleri gibi, yolda olana güvenli bir yolculuk sunar. Zorluklara sabır ve amaca sadakat, bu yolculuğun seyir değerleridir. Yeter ki uzak deniz yolcusu rotasını sağlam tutsun; konakladığı diyarlara gömdüğü hayallerini gerçekleştireceği karaya çıkış günleri yakındır.

Yol, İhtiyaçtır

Yol, düşünce ve eylemde daha iyiyi var etme iradesinin insanı yönlendirdiği ruhsal ve bedensel bir ihtiyaçtır. Her zaman daha doğrunun, daha iyinin ve daha güzelin peşinde olma ihtiyacının insanı zorunlu olarak soktuğu bu rota, sırâttır.

İhtiyaç, istekten farklıdır. İhtiyaç, güvenli, sağlıklı ve kaliteli bir yaşam için zorunlu olan her şeydir. İçinde bir amaç ve anlam barındırır. Karşılanmayan bir ihtiyaç, yoklukla ve yoksunlukla sonuçlanır. Ruhsal ve bedensel olarak ölüme götüren her süreç, karşılanmayan bir ihtiyacın sonunda gerçekleşir.

Toplum içinde insan olarak yaşam sürebilmenin bir maliyeti vardır. Bu maliyet karşılanmadığında elimizde insanlığımızın büyük bir kısmı kayıp gitmiş demektir. Yarım hale gelmişizdir. Muhtacızdır. Yoksulluğun gelip yerleştiği kuru bedenlerden ibaretizdir. Yol/ sırat, içinde yaşadığımız toplumu her zaman bu insan maliyeti açısından sorgulamaya götüren acil bir çağrıdır. Toplumun her bir ferdinin; yeterli gıdaya ve suya erişme imkânı, başını sokacağı bir evi, yarınından endişe duymayacağı bir işi, güven içinde yaşayacağı bir çevresi, hastalığında rahatça erişebileceği sağlık hizmetleri, çocukluğunu güvenle geçirebileceği bir ortam, başka insanlarla kuracağı anlamlı ve güvenli ilişkilerle kendini yetkinleştireceği insani bir çevre bu ihtiyaçların en temel olanlarıdır. Bu ihtiyaçların karşılanmadığı bir toplumsal düzenin sevgi, merhamet, güven, huzur, esenlik gibi üst değerleri var etmesi mümkün değildir.

Yol, Umuttur

İnsan umut varlığıdır. Hayatın kendisine vereceğinden emin olmadıklarını bile varlığının bir parçası yapma arzusundadır. Kendisinin hak ettiğinin ötesini ummasını sağlayan ayrı bir iletişim kanalının işlemesini bekleyendir. Emin olma hali, arzuyu öldürdüğü ve yetinme içerdiği için yıkıcıdır, bitiricidir. Hep daha iyiyi bekleme yani umut insanı varlığa bağlar. Böyle bir insan bir şeye karşı duyduğu arzuyu gerçekleştirmek ya da hoşnut olmadığı bir hâlden kurtulmak için hemen harekete geçer. Her iki durumda da hareket ve…

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Dini İslam İslam ve Düşünce
  • Kitap AdıVaroluş Sancısı
  • Sayfa Sayısı176
  • YazarŞaban Ali Düzgün
  • ISBN9786257236812
  • Boyutlar, Kapak13,5×21 cm, Karton Kapak
  • YayıneviOTTO / 2023

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Tanrı’nın Gözbebeği İnsan ~ Şaban Ali DüzgünTanrı’nın Gözbebeği İnsan

    Tanrı’nın Gözbebeği İnsan

    Şaban Ali Düzgün

    Kur’an, aklını kullanan, özgür iradesiyle seçimler yaparak mevcudu daha iyiye götürmeyi amaçlayan; herkesin yaşam hakkına, mutluluğu arama çabasına saygılı olan, toplumda var olan farklı...

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur