Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Suçtur Umutsuzluğa Kapılmak
Suçtur Umutsuzluğa Kapılmak

Suçtur Umutsuzluğa Kapılmak

Cezmi Ersöz

Buralarda ölüm çok farklı algılanıyor. Buralarda insanlar ölüme bir son gibi bakmıyorlar. Buralarda hiçbir şey kesintiye uğramıyor. Hayat, ölüm ve çocukluk, her şey kesintisiz…

Buralarda ölüm çok farklı algılanıyor. Buralarda insanlar ölüme bir son gibi bakmıyorlar. Buralarda hiçbir şey kesintiye uğramıyor. Hayat, ölüm ve çocukluk, her şey kesintisiz bir biçimde, aynı büyülü nehre akıyor. Her şey bir çember çiziyor sanki. Ölenler, yeniden doğuyor… Yeniden doğanlar, ölmeye başlıyor… Hayat ölüme, ölüm hayata karışıyor…

Ve hayatta kalacak olanlarla ölecek olanlar birbirlerine öyle yoğun bir sevgiyle sarılıyorlar ki işte o anda hayatla ölüm arasındaki o kesintisiz akışı görüyorum. Hayat, ölümü alnından öpüyor… Ölüm, hem gururlu, hem baş eğmez, hem de küçük bir çocuk gibi utangaç ve masum…

         Cezaevlerinde ve açlık grevlerinde

          hayatını yitirenlerin

          anne ve babalarına…

Bu kitabın bütün geliri, yazarınca

tutuklu aileleri ve yakınlarına bırakılmıştır.

VİCDANLARI TEMİZLEMEK

Kaç kişi öldü… Unuttuk.. Aklımızda tutmadık belki de.. Gözlerimizi bile kaçırdık, o zaten en küçültülmüş şekilde verilen haberlerinden… Unutmak ve kaçmak istedik… Hem ölenlerin eylem çizgilerindeki intihari kararlılık hem de onların ölümlerine umursamazlıkla yetinmeyip operasyonlarla arttıran otoriteryan kararlılığı korkuttu, belki de çoğumuzun gözünü… Görmemeyi ve unutmayı seçtik bu eşitsiz çarpışmada… Toplumun ezici çoğunluğu bu göz göre göre vahşeti umursayamayacak kadar kendi sorunlarıyla boğulmuşken, ölen ve öldürülenlerin kimi yanlışları da kolaylaştırdı bu unutmayı… Ama çok azınlıkta da olsa böyle yapmayanlar var hâlâ aramızda… Vicdanını her şeye rağmen temiz tutanlar… Cezmi Ersöz gibi…

“Suçtur Umutsuzluğa Kapılmak” adlı son kitabını bir solukta ama boğazım sıkılarak okurken bunları düşündüm… Beş yüz  insanın beyin ve fizik özürlü hale gelip, yüz elliye yakın insanın ölümüyle sonuçlanan korkunç bir sürecin başka bir şekilde, dobra dobra bir insanlık gözüyle yansıtılmasıydı bu kitap; sizi omuzlarınızdan değil (çünkü böyle yapacak bir gücü yok), bilincinizden de değil (çünkü işin teorik çözümlemesiyle uğraşmıyor), tamı tamına vicdanınızdan, vicdanınızın tam orta yerinden yakalayıp sarsan bir aydının çığlığı…

“Her şeyin bir sınırı her şeyin bir sonu vardı ama bu ülkede zulmün, eziyetin ve aşağılanmanın sınırı ve sonu yoktu…” diye yazıyor Cezmi Ersöz. Günlerdir arkadaşlarının kömür olmuş cesetlerini seyretmiş o gözleri evimde konuk ediyorum… Evet ölüme tapınan.. Ölümü yücelten… Hayat adına yaşadıkları öyle acımasız öyle amansızdı ki ölümün kollarında aradılar şefkati.. (…) İçime kazınmış çıkmıyor, kolları zincirle bağlanmış mahkûm kızın o sessiz yanışı… O kızın bebekliğini düşünüyorum.. Evinin bahçesinde kısacık etekliği ve beyaz çoraplarıyla arkadaşlarıyla seksek oynayışını.. Annesinden dondurma parası isteyişini… Çizgi film izlerken düşünüyorum onu.. Hoşlandığı bir delikanlıyla kuytu bir yerde heyecanla öpüşmesini.. Birine hayat vermek, anne olmak ve doğan çocuğuna kendini adamak isteyişini düşünüyorum..(…) Şimdi milyonlarca insan ona beyninin nasıl yıkandığını soruyor da hayatın ona ne denli amansız acılar verdiğini, o gencecik yaşında karşılaştığı zulümlerin ne denli korkunç ve dayanılmaz olduğunu sormayı bir türlü akıl edemiyor… O kızı anlayabilmek için bir kez olsun onun gözlerinden bakabilmeliyiz hayata. Bir insanın kendisini yakması ya da yakılmayı kabullenmesi korkunç bir şey.. Ama asıl korkunç olan, bu insanları anlamadan ve yanık bedenleri henüz soğumadan, onları sonsuza dek mahkûm etmek ve böyle bir sonu hak ettiklerini düşünmektir.” (S. 46-49.)

Okuru bir başka hayatla, siyasal tarihimizin en dramatik, belki de en kalleş hayatıyla yüzleştiriyor, Cezmi Ersöz; vergi verip oy kullanarak kimimizin kendini yurttaş sandığı ülkenin gerçekleriyle, gerçekte tebaa muamelesi gördüğümüz ve vicdanlarımızdan çok şey kaybettiğimiz gerçeğiyle yüzleştiriyor.

Maddi koşulların, gerçeklerin kazanmasına olanak vermediği bir konjonktürde yaşandığı, bu nedenle böylesi sonuna kadar ölüme yatmanın sorgulanması gerektiği üzerinde durmuyor, Ersöz. Medyanın gemi azıya almış bu vahşetle kurduğu sınırsız uyum koşullarında, teslim alınmış, vicdanını kaybetmiş  toplumun vicdanını sarsmanın olanaksızlığından da söz etmiyor. Olanın olmakta olduğu bu gerçeklikte karşı olduğu Ölüm Orucu’nun yanında inadına bir kararlılık sergiliyor.

Bin iki yüz tutuklunun ölüm orucuna yattığı ve yüz elli insanın, Dostoyevski’nin ifadesiyle, “zindandakiler dostum, vahşi hayvan değil, tersine insan bunlar ve belki de benden daha iyi, daha değerli insanlar…” dediği cinsten yüz elli insanın kâh hücre hücre, kâh yakılarak öldürüldüğü bu büyük sınavda insanlık dersinden sınavda kaldığımızı, yurttaşlık dersinden sınıfta kaldığımızı anlatıyor. Bu insanlık dramına kulağını tıkayan bir toplumun, büyüyen gelir adaletsizliğine, sefaletin artarak kol gezmesine, mafyalaşmaya, “vatan sevgisi” adı altında her türlü melanetin çok daha pervasız hayata geçmesine mahkûm olmasının kaçınılmazlığıyla yüzleştiriyor bizi, Cezmi Ersöz… Bu durumda, diğer tebaalara karşı işlenen suçlar, “kader” olarak tanımlanıp belli aralıklarla affedilirken devlete karşı hak ve adalet isteyenlerin ağırlaştırılmış cezalarla hücrelerde yaşatıldığı bir ülke, müstehakımız oluyor belki de… Çok uluslu şirketlere tahkim güvenceleri, vergi iadeleri, kârlarını yurtdışına çıkarma güvenceleri getirilirken, asgari ücretlerinden ağır vergiler kesilen tebaaların sendikal haklarının, sigorta güvencelerinin ağır baskılarla yok edilmesi aynı tablonun mütemmim cüzü oluyor… Yine, “laikliği” korumak adına postmodern darbeler yapanların din derslerini zorunlu tutmaya devam edip Diyanet’i sorgulamayı anayasal güvenceyle “suç” addetmeye devam ettikleri bir ülke oluyor, bizim payımıza düşen..

Ve işte böyle bir ülkede % 75’i silahlı eyleme karışmamış, tek “suçu” afiş asmak, protestoda bulunmak, yani sorumlu yurttaş duyarlılığı göstermekten ibaret olanların tabutluklarla cezalandırılışını, onların bu zulme karşı ölümü alnından öpen hayatlarını, hem gururlu, hem baş eğmez, hem de küçük bir çocuk gibi utangaç ve masum, birleşip o büyülü nehre akan ölümlerini anlatıyor, Cezmi Ersöz… Ve koca bir cezaevi olan bir ülkede, yaptıkları bütün zulüm yanlarına kâr kalanları, buna karşılık kendilerini yurttaş sananların şu otoriter yapının kölesi veya bekçisi haline gelişlerini…

“İstedikleri son derece insani şeyler.. Ortak kullanım alanlarının, yani yemekhane, spor alanları gibi yerlerin açılmasını, koğuşların en azından altı ya da on kişilik…

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Deneme Edebiyat
  • Kitap AdıSuçtur Umutsuzluğa Kapılmak
  • Sayfa Sayısı135
  • YazarCezmi Ersöz
  • ISBN9789754782417
  • Boyutlar, Kapak14x21 cm, Karton Kapak
  • YayıneviTekin Yayınevi / 2006

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Hata Yaptıysam Aramızda Kalsın (Yol Öyküleri) ~ Cezmi ErsözHata Yaptıysam Aramızda Kalsın (Yol Öyküleri)

    Hata Yaptıysam Aramızda Kalsın (Yol Öyküleri)

    Cezmi Ersöz

    Uzun ve yorucu yolculuklardan sonra denize varmayı çok severim. Hayatın tam içine girip, göze aldığım ne varsa dibine kadar yaşayıp sonra yine kendime dönmek...

  2. Haritanın Yırtılan Yeri ~ Cezmi ErsözHaritanın Yırtılan Yeri

    Haritanın Yırtılan Yeri

    Cezmi Ersöz

    Diyarbakır’da bir öğretmen, “Devlet bizim üzerimizi kırmızı kalemle çizmiş,” diye yakınıyordu. Ailesini silahlı çatışmadan koruyabilmek için pencerelerine duvar ören Cizreli bakkalın açıklaması, “Güneş bizim...

  3. Bana Türkçe Bir Ekmek Ver ~ Cezmi ErsözBana Türkçe Bir Ekmek Ver

    Bana Türkçe Bir Ekmek Ver

    Cezmi Ersöz

    Bir yanımı, burada, bu insanlara bıraktım. Korktum onların yanında kendimi ele vermekten. Yanlarında ruhumu, düşüncelerimi, duygularımı, taslakların içine yerleştirdim. Çerçeveledim… Bir yanım çekip gitti,...

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

  1. Rotterdamlı Erasmus ~ Stefan ZweigRotterdamlı Erasmus

    Rotterdamlı Erasmus

    Stefan Zweig

    Zweig bu denemeyi kaleme aldığında, yani 1934 yılında, ününün doruğundaydı. Eserleri, Fince ve Ermenice gibi diller de dahil, dünyanın hemen bütün konuşulan dillerine çevrilmişti ve sadece eserlerinin hangi dillere çevrilmiş olduğunu gösteren kaynakça bile başlı başına bir kitap kalınlığındaydı.

  2. Hadi Beni Aşk’tan Yarat ~ Özgür GümüşsoyHadi Beni Aşk’tan Yarat

    Hadi Beni Aşk’tan Yarat

    Özgür Gümüşsoy

    Devrik Biyografi Kasım ayının 1984’üncü gösteriminde İstanbul’un en talihsiz metrekarelerinde doğduğu ve hâlen “ikiyakası bir araya gelmeyen deli gömleği” diye adlandırdığı o akli dengesini...

  3. Yüzyılın Aşkları ~ Can DündarYüzyılın Aşkları

    Yüzyılın Aşkları

    Can Dündar

    Bu kitapta geçtiğimiz yüzyılda yaşanmış 10 aşk öyküsü var. Kimi Nâzım’la Piraye’nin, Mustafa Kemal’le Latife’ninki gibi, üzerine çok kitap yazılmış aşklar… Kimi Yüksel Menderes’le...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur