Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Bosna Büyük Bir Sır – Söyleşiler 1989-1995
Bosna Büyük Bir Sır – Söyleşiler 1989-1995

Bosna Büyük Bir Sır – Söyleşiler 1989-1995

Aliya İzetbegoviç

Aliya İzetbegoviç gibi büyük bir liderin hapiste olduğu süreçte yaşadıklarını, çıktıktan sonra siyasette hızla yükselmesini, memleketi ve halkı için verdiği mücadeleyi, durup dinlenmeden sürekli…

Aliya İzetbegoviç gibi büyük bir liderin hapiste olduğu süreçte yaşadıklarını, çıktıktan sonra siyasette hızla yükselmesini, memleketi ve halkı için verdiği mücadeleyi, durup dinlenmeden sürekli çalışmasını okuyoruz Bosna Büyük Bir Sır kitabında. Mülakatlardan oluştuğu için o dönemki siyasi atmosfere tanık olmak da kolaylaşıyor, Aliya’nın olaylara bakışındaki değişimleri görmek de mümkün oluyor; hatta bazı gazetecilerin art niyetli sorularını ustalıkla geri püskürtüp üstüne bir de tüm hazırcevaplığıyla onları alt etmesini seyrediyoruz keyifle.

Bosna Büyük Bir Sır, ismiyle müsemma bir eser. Sırrı biraz olsun aralamak, Bosna’yı, Balkan coğrafyasını, siyasi çalkantıları, siyasilerin çekişmelerini ve Aliya İzetbegoviç’i okumak, öğrenmek ve aşina olmak için sayfalarda gezintiye çıkmalı.

YASAYLA MİLLET MEYDANA GETİRİLMEZ

Borba, 18.11.1989

Aleyhinizdeki davanın senaristlerinin bunu yapma sebepleri bugün, olanlardan altı yıl sonra, sizin açınızdan net mi? Bunun inisiyatifi kime aitti?

Her şeyden evvel, yargılamaya ilişkin konuşmaktan haz etmediğini söylemek zorundayım. Yüzleri geçmişe dönük insanlardan değilim. Kaldı ki o zamana ilişkin hatıralar da tatsız. Fakat kamuoyu yüzünden bu ve buna benzer suallere cevap vermeyi reddedemiyorum.

Davanın arkasındakiler kimdi?

Buna tam manasıyla emin olarak cevap vermenin mümkün olmadığını siz de biliyorsunuz. Fakat oldukça güvenilir göstergeler dönemin Bosna Hersek Cumhuriyeti’nin zirvesine; Branko Mikulic (Branko Mikulić) ve Hamdiya Pozderats’a (Hamdija Pozderac) işaret ediyor. Her ikisi de, yargılama süreci henüz soruşturma safhasındayken hem ahlâka hem de kanunlara aykırı şekilde oldukça aktif bir şekilde yargılama sürecine müdahil oldular. Mikulic, 22 Mart 1983’te Mostar’da yaptığı bir konuşmada “Müslüman milliyetçiliğinin yüklenici isimlerine karşı enerjik bir mücadele” verileceğini ilan etmiş, hemen ertesi gün toplu hapis ve gözaltılar başlamıştı. Bunun ardından vine soruşturma sürecinde (iddianamenin sunulmasından bir ay, mahkemenin başlamasından iki ay önce) yine aynı şekilde kamuoyuna açık bir şekilde bizi, yasa dışı örgütlenmeden devrim karşıtlığına, ‘kardeşlik ve birliğe” saldırıdan yurt dışındaki düşmanlarla işbirliği yapmaya ve hatta casusluğa varıncaya kadar bir dizi suçla itham etti. Bir devlet başkanı (Bosna Hersek Sosyalist Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Konseyi Başkanı) böyle davranırken partiden çalışma arkadaşı Hamdiya Pozderats (dönemin parti başkanı’) sadece dinle ilgili olan metinlerin aslında düşman propagandası olduğunu kanıtlama görevi üstlendi. Örneğin devlet yıkmakla hiç ama hiç alakası olmamasına rağmen İslam Deklarasyonu metnim konusunda da öyle oldu. Makamı göz önünde bulundurulduğunda, Pozderats bu degerlendirmeyle birlikte soruşturma ve iddia makamlarına fiilen emir vermiş oluyor ve böylece davanın başlıca konusu olan metnin gerçek karakterinin tespiti konusunda mahkemenin elini büsbütün bağlamış oluyor. Tüm bu süreçte en önemsiz rolü de maalesef mahkeme oynadı.

Bu ikisi, başka vesilelerle demokrasi, meşruiyet, anayasaya uygunluk ve mahkemenin bağımsızlığı hakkında yüksek sesli açıklamalar yapacaklar. Hem de tüm bunları bizzat pervasızca ihlal etmiş olmalarına rağmen.

Davanın sebeplerine gelince, bunların kamuoyunun önüne sürülenler olmadığını söyleyebilirim. Bizler ne düşman bir gruptuk ne de Yugoslavya’nın aleyhinde faaliyette bulunduk. Uzun bir müddet bunları, militan komünistlerin dini inançlarını gizlemeyen ve bunu açık bir şekilde sergileyecek kadar cüretkar” olan dindarlarla hesaplaşması şeklinde anladım. Hapisten çıktıktan sonra bu düşüncemi ünlü bir gazeteciyle paylaştığımda bana saf olduğumu ve yargılama sürecinin arkasındakiler hakkında onların hak ettiklerinden daha iyi düşüncelere sahip olduğumu söyledi. Bazı ideolojik sebepleri anlayabilirim fakat bunlar çok daha bayağı. Bana, “Söz konusu olan şey salt iktidar mücadelesi ve kendini öne çıkarma eylemi. Komünistlik onların hiç umurlarında değil” dedi.

Davanın kendisinde olduğu gibi hazırlık aşamasında da iktidarın istismarından şahitler, davalılara ve ailelerine şiddet uygulanmasına kadar birçok usulsüzlük vardı. Bize en ağır kanun ihlallerinden kısaca bahsedebilir misiniz?

Yerimiz sınırlı olduğundan fazla yorum yapmadan bunları sadece saymakla yetineceğim. Gözaltına alınma, dairede arama yapılması, davalıların ve şahitlerin dinlenmesi süreçlerinde avukatların hazır bulundurulmaması… Müdafaa makamı (avukatların hukuki desteği) soruşturma safhasında hiçbir şekilde yer almadı. Davalılar, kendi avukatlarını ancak iddianame kendilerine teslim edildikten sonra tanıdılar. Davalılara ve şahitlere, özellikle de şahitlere, ifadelerinin (soru ve cevap lar; birebir kaydı değil, sorgu hakimi tarafından ifade temel alınarak oluşturulan ifadeleri imzalamaları yönünde baskı uygulandı. Birçok şahit günlerce belirsiz bir şahit/mahkum statüsünde tutuldu ve bunlar panik halinde daha sonra mahkemede inkar edecekleri ifadeleri imzaladılar (60 şahitten sadece 15’i mahkeme öncesindeki soruşturma sırasındaki ifadesine bağl kaldı). Bazı durumlarda doğrudan güç, tehdit ve şantaja başvuruldu ve bunlar şahitler tarafından mahkemede anlatıldı. Şahitlerin büyük bir kısmı mahkemede soruşturma sürecinde verdikleri ifadeleri geri çekmiş olsalar da mahkeme, her defasında sadece soruşturma sırasında verilen ifadeleri geçerli saydı. Bunun gibi bir sürü şey…

Muhakematın aleniliği ilkesi de ağır bir şekilde ihlal edildi. Duruşmayı kimlerin izleyebileceğinin seçilmesi ve insanlara bu çerçevede müsaade edilmesi (mahkeme, salona girişler için isme özel giriş kartları dağıttı) yoluyla mahkeme ve kamuoyu arasında bir bariyer oluşturuldu ve basının var gücüyle sağladığı katkıyla birlikte, kamuoyuna dava sürecine ilişkin senaristlerin istediği türden bir görüntü servis edilmesi mümkün oldu. Bu ukuksuz “keşif” (giriş kartı!) sayesinde kamuoyu, mahkemede gerçekten ne olup bittiğini doğrudan izlemekten, davalıları aslında neyle suçlandıklarını, kendilerini müdafaa etmek için ne söylediklerini ve şahitlerin ifadelerini öğrenmekten mahrum bırakıldı. Dava sürecindeki en ağır ve davalıların kaderi açısından en belirleyici olan hukuksuzluk, her hâlükarda Cumhuriyet’in daha önce bahsi geçen en güçlü iki isminin aleni bir şekilde soruşturma ve mahkeme sürecine müdahil olmaları idi. Genel olarak, siyasi meselelerde mahkeme sürecinin hukuksuzluğunun davalının hakikatteki suçunun büyüklüğü ile ters orantılı olduğu söylenebilir. Örneğin Andriya Artukoviç’in’ Andrija Artuković) davasında ne soruşturma ne de dava sirasında bu yöntem ve hukuksuzluklara başvurulmadı. Çünkü ihtiyaçları yoktu.

Davanın bir numaralı sanığı olarak mahkeme sizi 14 yıl hapse mahkum etti ve siz, tüm indirimlerin ardından yaklasık altı yıl hapis yattınız. Mahkumiyetiniz süresince fiziksel ve psikolojik istismara maruz kaldınız mı? Bozulan sağlığınız ve yaşınızı göz önünde bulundururak hapisten sağ çıkamayacağınızı düşündüğünüz oldu mu?

Her ne kadar mahkumiyetin kendisi fiziksel ve psikolojik iş kence olsa da şahsen istismara maruz kaldığımı söyleyemem. Burada bir meseleden bahsetmek gerek. Bizde siyasi mahkumlar, diğer mahkumlarla birlikte tutuluyor. Bu kamuoyunda genelde bilinmiyor zira eski Yugoslavya’da komünistler, siyasi mahkumlar olarak ayrı tutuluyordu ve kendileri için daha yumuşak bir uygulama söz konusuydu. Diğer taraftan komünistler iktidara gelince bu ayrıcalıkları kendi siyasi karşıtlarına tanımadılar. Dahası, bizde siyasi mahkumların konumu, diğer mahkumlarınkinden daha elverişsiz. Örneğin, siyasi mahkumlar hariç aşağı yukarı tüm mahkumlarm hapishane dışına ziyaret hakları, izinleri ve ailelerinin yanında yıllık izin hakları var. O altı yıl boyunca ben hapishane duvarlarının dışına çıkmazken hırsızlık, yolsuzluk, yol kesmek suretiyle yağma gibi suçlardan hüküm giyen “arkadaşlarım,” birçok defa izin kullanarak evlerine gitti. Herhalde iktidar bizi suçlu olduğumuza ikna etmek istiyordu. Fakat ben katillerle birlikte tutulduğum için “şanslıydım.” “Şansh” demem size garip gelebilir fakat öyle. Aslında diğer suçlulara nazaran katiller genel olarak düzgün insanlar ve kendileriyle problem yaşamadım. Sorunuzun ikinci kısmına gelince, Bosna Hersek Yüksek Mahkemesi’nin kararına kadar biraz umudum vardı. Başlangıçta, bir metin yüzünden -içinde ne yazıyor olursa olsunkimsenin hapishanede ölmek zorunda kalacağına inanmıyordum. Lakin bir sene sonra Yüksek Mahkeme bir önceki cezayı onayınca (o zaman 12 yıla mahkum edilmiştim) bu işin şakası olmadığını ve kararlarında ciddi olduklarını anladım. Ne yapabilirdim? Derin bir nefes alıp önümde sonu görünmeyen yola bakmaya başladım. İtiraf etmeliyim ki ömür boyu hapse mahkum edilmiş gibi hissediyordum. Lakin ümitsizliğe kapılmadım. Hatta arada neşelendiğim dahi oldu. Asla bir kahraman falan değilim. Burada söz konusu olan tek şey, tutarlılığa ilişkin bir ölçü idi. Hayatınız boyunca bir şeyler söyleyip ona inandığınızı düşünürsünüz. Sonra öyle bir an gelir ki gerçekler imtihana tabi tutulur. İslam’da bir öğreti vardır (ki birçoğuna göre en önemlisidir); başınıza gelen her şeyi Allah’ın takdiri olarak kabul etmeniz gerekir. Doğrusunu söylemek gerekirse…

 

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Özgürlüğe Kaçışım – Hapishaneden Notlar (1983-1988) ~ Aliya İzetbegoviçÖzgürlüğe Kaçışım – Hapishaneden Notlar (1983-1988)

    Özgürlüğe Kaçışım – Hapishaneden Notlar (1983-1988)

    Aliya İzetbegoviç

    Bosna Hersek’in özgürlük ve bağımsızlık mücadelesinde en başat rolü oynayan Aliya İzetbegoviç’in hapis günlerinde fikri dünyasında derinleştiği notlarının derlemesidir Özgürlüğe Kaçışım.Yaşamının neredeyse tamamı özgürlük...

  2. Doğu Batı Arasında İslam ~ Aliya İzetbegoviçDoğu Batı Arasında İslam

    Doğu Batı Arasında İslam

    Aliya İzetbegoviç

    Son yüzyılın en önemli Müslüman düşünür ve devlet adamlarından birisi olan Aliya İzetbegoviç’in başyapıtı sayılan Doğu Batı Arasında İslam, büyük bir bilgi birikimini derin...

  3. Köle Olmayacağız – Konuşmalar 1990-1995 ~ Aliya İzetbegoviçKöle Olmayacağız – Konuşmalar 1990-1995

    Köle Olmayacağız – Konuşmalar 1990-1995

    Aliya İzetbegoviç

    “Her şeye kadir olan Allah’a and olsun ki asla köle olmayacağız!” Aliya İzetbegoviç’in çeşitli zaman ve zeminlerde yaptığı konuşmaları ihtiva eden bu kitap, Bosna...

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur