Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Cesurlara Davet
Cesurlara Davet

Cesurlara Davet

Dorothee Elmiger

“Bilip tanıdığım tek yer burası. Artık tamamen terk edilmişlere ait, terk edilmiş bir arazi. Biz de bu enlemlerde doğmuş ve tüm iyi ruhlar tarafından…

“Bilip tanıdığım tek yer burası. Artık tamamen terk edilmişlere ait, terk edilmiş bir arazi. Biz de bu enlemlerde doğmuş ve tüm iyi ruhlar tarafından terk edilmiştik…”

Geçmişini bilmeyen kişi gelecekten ümitli olabilir mi? Meçhul bir arazide, meçhul bir zamanda, sadece kendilerinden haberdar iki kız kardeş: Margarete ve Fritzi. Ve bu meçhul arazinin altında yıllardır için için yanan dev bir kömür madeni; geçmişi, geleceği, her türlü verimliliği ve ümidi yakıp yok ediyor. Günden güne yok olan bu şehrin genç neslinin son temsilcilerinden Margarete ve Fritzi’nin tutundukları tek dal, varlığı tartışmalı eski bir nehir. Nehri bulunca, sanki her şey çözülecek. Oysa bilmedikleri ne çok sır, öğrenemedikleri ne çok bilgi var yıllar öncesine dair…

Köklerinin izini sürmek üzere yola çıkan iki kardeş geçmişin karanlık dehlizlerinde korkunç gerçeklerle yüzleşiyor. Sahte bir güven duygusuyla uyuşturulmaya çalışılan bedenlerini ve zihinlerini ayık tutmaya çabalayan Margarete ve Fritzi’yi ait olmadıkları arazilerin müttefiki kılan tek şeyse yabancılıkları oluyor.

Edebiyat çevrelerinde adından övgüyle bahsedilen İsviçreli genç yazar Dorothee Elmiger’in ezber bozan bir distopik evrende geçen ilk romanı Cesurlara Davet, okurlara karanlık ama umut dolu, deneysel ama tanıdık, karmaşık ama dengeli bir öykü vadediyor.

Benim tarafımda hayat sıklıkla kitap okuyarak geçiyordu. Dikkate değer bir yanım yoktu. Sabahları kalkıp kahve yapıyordum, kendimi kitaplara veriyor, onları inceliyordum, bir yandan kahve içiyordum ve sonra gidiyordum. Sonra da geri geliyordum. Kitaplar hakkında hiçbir fikrim yoktu. Kendimi bildim bileli karakolun üstündeki evde duruyorlardı. Onları oraya kimin getirdiğini, kime ait olduklarını ya da daha sonra kimin olacaklarını bilmiyordum. Ders kitaplarını okuyordum; bir de kurgu dışı olanları. Madencilikle ilgili yazılar, deniz yolculuklarına dair kitaplar, Tarihin Ana Hatları serisinin burjuva devrimlerinden günümüze kadarki bölümünü içeren ikinci cildi, başlangıç seviyesinde bir astronomi kitabı, Dünyadaki Denizler, Avrupa’daki kuş türleri üzerine iki cilt, Alaska-Meksika (Anchorage’dan Oaxaca’ya 9148 mil), Yaşayan Çöl, Winston Churchill, Bitkiler (1. ve 2. cilt), Amerikan’ın İhtişamı, Atlantik Adaları. Angers İşgal Altında. 191 Gökyüzü Fotoğrafı ve F. Hass’ın Bir Tablosuna Dair Renk Kartelasıyla Alp Dağları’nda Uçuş. Dünyanın Dört Bir Yanından Mucizeler (1. 5. 6. ve 7. cilt).

Mutfak masasında okuyordum. Fritzi etrafta dolanırken ben okuyordum. Hiçbir zaman yazıya dökmediğimiz bir anlaşmaydı bu. Bazen masa başında otururken bakıyordum, tam o sırada o, dışarılarda bir yerlerde ağır ağır dolaşıp duruyor oluyordu. Yavaş yavaş da olsa, bir keresinde ta St. Beinsen’e kadar gitmişti. Döndüğünde, yolunu ihraç kulelerine bakarak bulduğunu söylemişti. Kitapları mutfak masasının üstüne yığıyordum.

Araştırma yapmakla meşguldüm. Bir keresinde, Walter Mittelholzer’in 1928’de çektiği 191 gökyüzü fotoğrafının birinde, Bitkiler kitabının 2. cildinden gayet iyi tanıdığım minicik çiçeklere rastlamıştım. Dünyanın Dört Bir Yanından Mucizeler’in altıncı cildinden, uçakların nasıl üretildiklerini ve çalıştıklarını öğreniyordum. Yaşayan Çöl ise inanılmazdı; Walter Mittelholzer de 8 Ocak 1930’da Kilimanjaro’nun üzerinden uçmuştu. Dünyanın Dört Bir Yanından Mucizeler’in beşinci cildinde, Erkek Çocukları İçin Uçaklar kitabının yazarı Hanns Günther’e ait, madenlerle alakalı bir bölüm vardı. Orada şöyle diyordu: Heybetli ihraç kuleleri, yerin derinliklerine inen kuyuların üzerinde dimdik yükselir. Hatırlanmaya değer ne varsa aklımda tutuyor, akşam olduğunda rapor veriyordum. Fritzi de dinliyor ve artık söylenecek daha ne kaldıysa, onu söylüyordu. Mesela bir defasında, Joseph Conrad’ın bir Kuzey Denizi pilotu hakkındaki, Gençliğime, sağduyuma ve denizcilik yeteneklerime güvenmiyordu… diye başlayan cümlesinden bahsettim;

bunun üzerine Fritzi, dolaşırken havanın sisli ve gri olduğunu, yürürken bir tepeye rastladığını ve buna hiç şaşırmadığını söyledi. Çok az şey biliyorduk. Niye o kitapları okuduğumu bilmiyordum. Fritzi ne söylemesi gerektiğini bilmiyordu. Yaz başında, kış mevsiminin nasıl geçeceğini hayal ediyorduk: Şiddetli kar fırtınası nedeniyle, yükseklerde bir yerlerde kesin birbirimizi kaybedecektik!

Bu toprakların durumu alışılmadıktı, bizim durumumuzsa emsalsiz; hiçbir kitapta bulamıyordum. Yine de en azından, atlasta maden ocağının yerini kurşunkalemle işaretleyip bulunduğumuz yerin zaman dilimini çıkarmış, eylemi ve boylamı not almıştım. Aynı şekilde doğum günlerimizi de: Fritzi Ramona Stein, 17 Nisan; Margerete C. Stein, 25 Eylül; Heribert Stein, 4 Temmuz; Rosa Stein, 5 Ocak. Şarkıların adlarını listeleyip öyle yazıyordum. Alevler Dizlerimi Yalıyor Doğuya Doğru Burası Hiçlik Alevlere Dönüş

Çok az şey biliyorduk. Akşamlar komplo teorileriyle geçiyordu, çok pişmiş yumurta ve pırasa yiyorduk. Bir de konserve domates, şalgam ya da kereviz. Patates soyuyorduk. Mutfağa karmaşa hâkimdi.

Ancak çok sonraları karakoldan bir daktilo aldım, arka pencerenin kenarındaki masanın üstünde duranı; onu aldım ve merdivenlerden yukarı çıkardım, o sırada girişteki polisler arabalarının yanında durmuş sigara içiyorlardı. Belediye Başkanı Schroeder’in oğlu olduğunu sonradan öğrendiğimiz Memur Schroeder’in, tutanakları yazdığı daktiloydu bu.

Şehirdeki tüm polisler gibi, Schroeder de sırtında bir Remington 700 taşıyordu, altmışlı yıllardan kalma değerli bir tüfek. Bamm. Rakataka ratatat. Çaka tak tak. 1816 yılında, diye okumuştum, yirmi üç yaşındaki Schmied Eliphalet Remington av ve piyade tüfeği üretimine başladı. Yıllar sonra daktilo işine de el atmıştı. Bu şehrin polisinde de altmışlı yıllardan kalma dörtten fazla kırmızı Remington daktilo vardı. Memur Schroeder’in Remington’ı tüm heybetiyle mutfak masasının üzerinde duruyordu; yazma işi, hatırı sayılır ölçüde çetindi. Sayısız denemenin ardından nihayet bir şeyler çıktı. Şöyle yazdım: Fritzi Ramona Stein ve ben, şehrin gençliğiyiz; bir emniyet amiriyle, pek tanıma fırsatı bulamadığımız vefasız bir kadının yegâne kızları. Bize kalan tek miras, terk edilmiş bir arazi. Burada, nasıl başa çıkacağımızı bilmediğimiz bir tahribat söz konusu.

Kendimizi bildik bileli onun çocuklarıyız. O bizim gençliğimiz. Çok geç kalmış olmalıyız. Eski günlerde de hiçbir şeyin daha iyi olmadığını söyleseler de ve emniyet amiriyle onun altındakiler devriye gezmekten, isteksizce yaptıkları alıntılardan ve kronolojik olarak sergiledikleri itaatten başka bir şeyden anlamasalar da ve annemiz çoktandır kafasına göre takılsa da, bize birkaç ipucu verilmiş olsa fena olmazdı; mesela gelecekle ilgili meseleleri anlatan bir kullanım kılavuzu ya da işi, devrimleri ve denizleri açıklayan bir elkitabı.

Adı da Minik Yumruklarınızı Tıpkı Birer Anten Gibi Gökyüzüne Dikin, olabilirdi. Ancak atalarımız ve geçmişteki olası bütün vakalarla bizim, yani mevcut gençliğin arasındaki bağ, başarılı bir şekilde ortadan kaldırıldı. Bize her şeyin ancak bir bölümü iletildi. Emniyet amiri muhtemelen tarihi de kendi keyfine göre şekillendirmişti ya da geçmiş öylece onun ellerine bırakılmıştı; bu benim tahminim. Eskiye dair raporlar karakoldaki dosya dolaplarında ve karton kutularda duruyordu. Veri olarak, mantıklı çıkarımlar olarak, su götürmez gerçekler olarak. Bir günce denemesi, tüm bu karmaşanın içinde işimize yarayabilirdi. Şöyle yazdım: İtaatkâr olmayı dene! Yani öncelikle, tarih olarak kabul edilen olaylarda.

Yani olayları kronolojik olarak sıralamalı; tabii aslında kronoloji, küstah bir basitleştirme anlamına gelse ve ayrıca görece değişse ve tüm itirazlardan, aile dışında çete ve ittifaklar kurmaktan esaslı bir vazgeçiş demek olsa da. Evrendeki olasılığın doğrudan ortaya çıkışı. Daha sonra şöyle devam ettim: Modern insanın geçmişine karşı duruşu üzerine. Arazideki eski işaretlerin, ihraç kulelerinin, maden girişlerinin, demiryolu raylarının, moloz yığınlarının anlamı üzerine. Daha yeni ve en son işaretlerin anlamları üzerine: Zemindeki yarıklar, yüzeydeki çukurlar, hiçbir yere varmayan yollar. Bir keresinde bir araba kömürle dünyanın tüm okyanuslarını aşan ve gençlik üzerine fikirler yürüten Joseph Conrad üzerine.

Epey sıska ve narin biri olan yazar James Jopek üzerine. Yirmi yaşındayken, bir maden ocağında üç hafta boyunca stajyerlik yaptığı sanılıyor. Kısa süre sonra da, İngiliz işçi hareketi üzerine bir kitap yazan Londralı genç tarihçilerin oluşturduğu bir topluluğa katılmış. Ekim 1938’de, La Perla sahilinde kendini denizin sularına bırakan Arjantinli kadın şair Alfonsina Storni üzerine. Toprak yalnızca korku ve dehşet doğurur! Tavşanlar, fareler ve gelincikler, içinde tek lokmada yutulur! Sonunda da, biraz olsun kendimi anlatmaya çalıştım.

Yok olma sürecindeki bir şehrin hikâyesi bu; topraklarında onlarca yıl önce bir yangın patlak veren ve yeraltı tünelleri hâlâ alevler içinde olan bir şehrin. Sonrasını, çorak arazinin üstünde kalan tek tük evin kadın ve erkekleri anlatacak. Stein kızlarının yaşam öyküleri. Nerede ve ne şartlar altında bu dünyaya geldikleri ve burada ne gördükleri, ne öğrendikleri, ne yaşadıkları ve nelere katlandıkları hakkında. Gençlik, kitaplar okuyor ve bir nehir arıyor. Gençlik, gelecekte nehir kenarında bir araya gelmeyi düşünüyor. Yangından önceki zamanı hatırlamıyor ama bunun için yine de uğraşıyor. Yola çıkılacak. Onlara bir at eşlik edecek. Hikâyenin hiçbir gizemi yok, ama zaman zaman şaşkınlığa sebep olabilir ve ürkek mizaçlıları telaşa düşürebilir; hayatın kendisinin de sıklıkla yaptığı gibi. Ne yazık ki bu duruma engel olmak mümkün değil. Hikâye, Stein kızları tarafından aktarılmaktadır; Margarete Stein daha çok anlatım kısmıyla ilgilenirken, Fritzi Stein saha araştırmasıyla meşguldür.

Florida

Akşamın erken saatleriydi. Aşağıda iki polis memuru evin duvarına yaslanmış, kısık sesle konuşuyordu. Onları epey bir zaman izledim. Nehirle ilgili bir şeyleri ilk kez o akşam okumuştum.

Missouri’deki arkadaşlarım, bu nehir sayesinde Pasifik’e ulaşabileceğimi söyledi ve bunun için yanıma, kano yapabileceğim malzemeler almamı tembihledi. Nehir boylu boyunca önümde uzanıyordu. Adı Buenaventura’ydı. Genişçe ve sakin sakin akıyordu ama yine de tehlikesiz görünmüyordu. Sıradağların doğu yamacından belli belirsiz çıkıyor; astropikal bölgelere, Florida’ya doğru akıp güneyin hararetine dalıyordu.

Tek başımaydım. Fritzi dışarıda bir yerlerdeydi. Baba H. Stein aşağıda, karakolda oturuyordu. Fritzi’ye nehirden henüz bahsetmemiştim. Ağzıma bir parça ekmek attım, sonra tekrar masaya geçtim. İki papaz ve yaşlı bir kartograf, nehri 1776’daki keşif gezilerinde bulmuş. Baharın ilk günlerinden biriymiş ve kartograf, karnı ağrıdığından, muhtemelen iki büklüm yürüyormuş. Nehrin ismini kararlaştırmak için el kaldırıp oy vermişler. Kartograf, nehri ve bulunduğu yeri hızlıca notlarına eklemiş, sonra da yollarına devam etmişler.

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Roman (Yabancı)
  • Kitap AdıCesurlara Davet
  • Sayfa Sayısı456
  • YazarDorothee Elmiger
  • ISBN9786257314817
  • Boyutlar, Kapak13,5x19,5, Karton Kapak
  • YayıneviDelidolu /

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Uykuyayatanlar ~ Dorothee ElmigerUykuyayatanlar

    Uykuyayatanlar

    Dorothee Elmiger

    İsviçre edebiyatında, son dönemin en cesur ve sıradışı kalemlerinden biri olarak kabul edilen Dorothee Elmiger’in yeni romanı. Uykuyayatanlar, adını, sanayi devriminin ilk yıllarında kırsaldan...

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

  1. Sondan Başlıyoruz ~ Chris WhitakerSondan Başlıyoruz

    Sondan Başlıyoruz

    Chris Whitaker

    Yılın En İyi Cinayet Romanı GUARDIAN • WATERSTONES • MIRROR • EXPRESS Kaliforniya’da okyanus manzarasına bakan yamaçlarda, sakin bir kasaba. Duchess Day Radley, tutunamamış...

  2. Ne Yaptığını Biliyorum ~ Alice FeeneyNe Yaptığını Biliyorum

    Ne Yaptığını Biliyorum

    Alice Feeney

    Karımı Üç Kelimeyle Anlatabilirim: Güzel. Hırslı. Merhametsiz. Kocamı Tanımlamak İçin Tek Kelime Yeter: Yalancı. Tipik bir İngiliz kasabası olan Blackdown’da bir kadın öldürüldüğünde, BBC...

  3. Bayan Seninki ~ Claudia PiñeiroBayan Seninki

    Bayan Seninki

    Claudia Piñeiro

    Yağmurlu bir kış akşamında Inés, kocası Ernesto’yu takip eder ve onun ıssız bir ormanda bir kadınla buluştuğunu görür. Uzaktan gizlice onları izler. Kocası ve...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur