Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Sevgili Hiç Tanımadığım Çocuk-1
Sevgili Hiç Tanımadığım Çocuk-1

Sevgili Hiç Tanımadığım Çocuk-1

Hanzade Servi

Uçan hamamböceklerinden, hipermetrop armutlardan, tütü giyen paspaslardan ve dört yüz elli beş yaşındaki bir çınar ağacının gölgesinde hayal kurmaktan hoşlanan “ödülsavar” yazar Hanzade Servi, yepyeni…

Uçan hamamböceklerinden, hipermetrop armutlardan, tütü giyen paspaslardan ve dört yüz elli beş yaşındaki bir çınar ağacının gölgesinde hayal kurmaktan hoşlanan “ödülsavar” yazar Hanzade Servi, yepyeni kitabı Sevgili Hiç Tanımadığım Çocuk’ta, siz sevgili hiç tanımadığı okurlarını nostaljik bir deneyim yaşamaya, mektuplaşmaya çağırıyor…

Koşandere İlköğretim Okulu 5-B sınıfında okuyan Baler Işık Oyalı’nın canı fena halde sıkkın şu günlerde. Türkçe öğretmeninin verdiği mektup ödeviyle başı belada. Her türlü teknolojik harikayla iletişimi saniyelere taşıdığımız 2015 yılında mektup yazmak da nesi diye hayıflanıp duruyor. Üstelik hiç tanımadığı birine, İstanbul’un falan filan mahallesinde oturan Tayra adında bir kıza! Görünen o ki dünyayı uzaylılar bile ele geçirse, bu mektup işinden kurtulamayacak sevimli dostumuz…

Uzaylılardan bahsetmişken, mahalle esnaflarından Korkut Dede’nin bir ay önce satışa çıkardığı devasa teleskop Baler’i ve kankası Dağhan’ın aklını başından almışa benziyor. Beş yaşından beri en büyük hayalleri kendi adlarıyla anılacak bir gezegen keşfetmek olan ikilinin bu teleskobu satın alabilmeleri için tamı tamına 2999 lira bulmaları gerekiyor. Peki bu parayı nasıl toplayacaklar dersiniz? Tavuk kılığına bürünüp bale yaparak? Müthiş bir video çekip YouTube fenomenine dönüşerek? Kendilerine miras bırakacak zengin ve yaşlı akrabaları olup olmadığını araştırarak?

Baler’in aklı bir hayli karışık. Tasmanya canavarlarını aşılamak, timsahların dişlerini fırçalamak gibi bilumum önemli işler için Avustralya’ya göç eden babasının hasreti yetmezmiş gibi,  bir de kardeşi Çatal’ın yaramazlıkları ve sınıflarındaki Gıcık Ötesi Çocuk Yaman’la uğraşmak zorunda. İyi ki ona yaşama sevinci aşılayan ve küçük mucizelere inanmasını sağlayan 86 yaşında, über hiper süper yeteneklere sahip yeni bir arkadaş ediniyor da biraz olsun nefes alabiliyor…

Sevgili Hiç Tanımadığım Çocuk, mektupla yaratılan küçük bir mucizeyi anlatırken, bu dünyadan göçmeye hazırlanan yaşlı bir çocuğun neşe içinde geçen son günlerine ve on yaşındaki bir çocuğun günden güne olgunlaşmasına tanık ediyor okurlarını. Öğretmenlerin baş tacı edeceği bu kitabı okuduktan sonra mutlaka birilerine mektup yazmak isteyeceksiniz…

1. Bölüm 

Sevgili Hiç Tanımadığım Çocuk, Bu, hipermetrop bir armut. Bu, tütü giyen bir paspas. Ve bu da, çamaşır makinesinde dönmeyi seven bir gergedan. Makine çok hızlı döndüğü için görünmüyor. Ama çıktığında, şuna benzeyecek. Tamam, mektup yazmayı bilmediğimi kabul ediyorum. 2015 yılındayız. Kim eline kalem alıp mektup yazıyor ki? Hemen söyleyeyim: Koşandere İlköğretim Okulu 5-B sınıfı öğrencileri. Çünkü Türkçe öğretmenleri Aylin Sancak, onlara mektup ödevi verdi. Her ne kadar bunun bir ödev olmadığı konusunda ısrar etse de bence kesinlikle ödev. Mektup ödevi nasıl veriliyor, biliyor musun? Şöyle: Bir sabah sınıftan içeri girersin. Sağ elini öne arkaya sallayıp zıplayarak “Ay!” dersin. Çünkü sınıfta arı uçuyordur. Sonra dersin ki:

“Benim çocukluğumda internet yoktu. Bilgisayar yoktu. Cep telefonu da yoktu.” Böyle şeyler söyleyen birinin iki yüz elli yaşında olmasını beklersin ama Aylin Öğretmen (Aymen) otuz beş yaşında . Gerçi ben otuz beşle iki yüz elli arasında çok da büyük bir fark görmüyorum. “Teknoloji elbette faydalı ve eğlenceli bir şey,” diye devam edersin. “Ama tüm zamanınızı tabletlerin, telefonların önünde geçirmeniz ne kadar doğru?” Bence gayet doğru. Yani Aymen’in çocukluğunda tabletler olsaydı, dışarı çıkıp kendi kendisiyle saklambaç mı oynayacaktı? Kendi kendisiyle diyorum, çünkü diğer çocuklar eminim ki tabletlerinin başından kalkıp Aymen’le saklambaç oynamazdı.

Aymen’in çocukluğunda internet yoktu diye, biz niçin tabletlerimizle geçirdiğimiz zamanı azaltmaya çalışacağız ki? Büyükler çok mantıksız. Aymen’in konuyu nereye bağlayacağını merak ettiğimiz için, sorusuna cevap vermeden dinlemeye devam ettik. Sadece Dağhan, “Cıyk!” dedi. Çünkü arı, kulağının dibinden geçmişti. “Ben çocukken, mektup arkadaşlarım vardı. E lektronik mektuplardan sözetmiyorum tabii ki. Kâğıda yazılan, zarfa konup postaneye götürülen, arkadaşınızın eline birkaç günde ulaşan, sonra onun size cevap yazdığı mektuplar… Postacının posta kutunuza bırakacağı bir mektubun yolunu gözlemek sizce de eğlenceli olmaz mıydı?” Yine cevap vermedik. Çünkü bilmiyorduk. Eğlenceli olur muydu? Bence gereksizdi. Mektubu günlerce bekledikten sonra, arkadaşımıza internetten ‘mektubunu aldım kanka, sağ ol’ diye mesaj mı atacaktık? Parmağımı kaldırıp, “Ama siz mecburen mektuplaşıyordunuz,” dedim.

“Yani elektronik posta, Messenger, WhatsApp falan olmadığı için. Şimdi hepsi varken, niye mektuplaşalım ki?” “Böyle söyleyeceğinizi biliyordum,” dedi Aymen. “Bu yüzden size ne cevap vereceğimi dün gece uzun uzun düşündüm.” Ben dün gece, kız kardeşimin burnuna brokoli sokarsam ne olacağını uzun uzun düşünmüştüm. Demek benim gecem daha eğlenceli geçmiş. “Farklı bir deneyim yaşamanızı istiyorum,” dedi Aymen. “Benim çocukluğumdaki duyguları birebir hissetmenizi elbette beklemiyorum.

Ama eğlenceli olacağına eminim. Hepiniz, hiç tanımadığınız bir çocuğa mektup yazacaksınız. Benim gibi öğretmen olan bir dostum, İstanbul’da çalışıyor. Onun öğrencileri de beşinci sınıfta . Hepinizi, onun sınıfındaki çocuklarla eşleştirdim. Size, eşleştiğiniz çocuğun adını ve adresini vereceğim. Mektubunuzu yazıp cuma günü bana getirin. Ben postalayacağım. Tabii zarfın üzerine kendi adresinizi de eklemeyi unutmayın ki, mektubunuza cevap alabilesiniz. Çok heyecanlı olacak!” Evet, Aymen aynen böyle dedi. Eşleşme konusunda şüphelerim vardı. Yani sonuçta, nasıl biriyle eşleştiğimizi bilmiyorduk. Ya ayaklarının dışında her tarafına çorap giymeyi seven bir çocuksa? Kulaklarına çorap giymiş bir çocukla kesinlikle mektuplaşmak istemezdim. Ya evde ejderha besliyorsa?

O zaman onu fena halde kıskanır ve yine onunla mektuplaşmak istemezdim. Ya amuda kalkmış halde şarkı söyleyebiliyorsa? Aslında bu çok da umurumda olmazdı. Tam bu işten nasıl kurtulabileceğimi düşünürken, arı, Derin’le Sude’nin oturduğu sıraya kondu. Derin çığlık attı, Sude sıranın altına girdi, Yaman üzerine kaş göz çizdiği işaret parmağını bana doğru sallayıp, “Cölölöy!” dedi. Bu eğlenceli kargaşanın dersi kaynatacağını ve Aymen’in mektup işini unutarak bizi büyük bir yükten kurtaracağını düşünmüştüm. Ama Aymen Derinlerin sırasına yürüdü,arıyı nazikçe parmaklarının arasına aldı, pencereden dışarı attı ve hepimize, üzerinde isim ve adreslerin yazılı olduğu küçük kâğıtlar dağıtmaya başladı. Benim kâğıdımda şunlar yazıyordu: Tayra Yuvacı. Falan filan Mahallesi. Falan filan Sokak. Falan filan Apartmanı. Daire, numara falan filan. Kadıköy / İstanbul. Falan filanların yerinde gerçek mahalle ve sokak isimleriyle sayılar vardı tabii. Sıkıcı bir ev adresiyle zamanını boşa harcamak istemedim. Aymen’in verdiği mektup ödevini yapmadım. Ve Aymen dedi ki: “Mektubu niçin yazmadın Baler Işık?” Şey, aniden, pattadanak diye olacak ama galiba şimdi sana kendimi tanıtmak zorundayım. Bunu mektubun başında yapmam gerekiyordu, değil mi? Mektup yazmayı bilmediğimi söylemiştim. Ben Baler Işık Oyalı. Herkes beni farklı şekilde çağırır. Annem: Baler Kardeşim ve Gökçeğrik: Balık Okuldakiler: Boyalı Aymen: Baler Işık Babaannem: Kaşık (Babaannem geçen sene öldü ve bana Kaşık diyen kimse kalmadı.)

Babam: Baleğv. ‘ğ’ ve ‘v’nin yan yana gelmesinin zor olduğunu düşünebilirsin. Ama inan bana, babam için Baler demek çok daha zor. Çünkü o, ‘r’ harfini söyleyemiyor. Annemin adının Perran olması, babamın şanssızlığı. Babam anneme Peğğğan diyor. Yani diyordu. Geçen sene boşandılar ve babam Avustralya’ya gitti. Belki bu kadar çok ‘r’ harfi ona fazla geldiği için kaçmıştır. Ve evet, geçen sene hayatımın en süper yılı değildi. Bu arada babamın adı Rauf. İnsanın kendi adını söyleyememesi, komik ve üzücü bir şey. Özellikle biriyle tanışırken… Merhaba, adınız nedir? Ğauf. Baler’in anlamı, tatlı dilli ve cana yakın kimse. Ama ben pek cana yakın ve tatlı dilli sayılmam. On yaşındayım. Bilgisayarda oyun oynamayı, kıymalı makarnayı, yüzmeyi, uçan hamamböceklerini ve turuncu şapka takan rakunları severim. Bugüne kadar hiç turuncu şapka takan bir rakun görmedim. Ama görseydim, kesin yanına gidip, ‘Hey ahbap, bu akşam bize yemeğe gelsene,’ derdim. Demin söylediğim gibi, bir kardeşim var. Kendisi kız, sekiz yaşında ve beni çileden çıkarıyor.

Ama ona sorsan, ‘Balık beni çileden çıkarıyor’ der. (Sanırım içinden kolayca çıkmamamız için, şu çile denen şeyi daha büyük yapmalılar.) Kardeşimin adı Çağıl Dalga . Ben ona Çatal diyorum. Çünkü Çadal dediğimde, kulağa saçma geliyor. (Evet, babaannem hayattayken biz Çatal ve Kaşık’tık.) Şimdi, Aymen’in bana, “Mektubu niçin yazmadın Baler Işık?” dediği ana geri dönebiliriz. Herkesin mektubu hazırdı. Sude, zarfın üzerine kendi adresi olarak sudetat lisko2005@gmail.com diye elektronik posta adresini yazmıştı.

Aymen ona ev adresini sorunca Sude bilmediğini söyleyerek ağlamaya başladı. Neyse ki Aymen onun annesini arayıp adresi öğrendi. Bu kargaşada, benim mektubumu yazmadığım da unutulup gider sanmıştım ama tabii ki öyle olmadı. Sanırım dünyayı uzaylılar bile ele geçirse, bu mektup işinden kurtulamayacaktım. “Çünkü,” dedim, “yazmak istemedim. Bana saçma geldi. Yazacak hiçbir şey de bulamadım. Hem zaten not vermeyeceksiniz, değil mi?” “Her şey not için değildir Baler Işık.” “Peki, hiç postalamayacağım bir mektup yazsam olur mu? Yani Tayra Yuvacı’ya yazmasam? Sırf ödevi yapmış olmak için, hayali bir çocuğa mektup yazabilir miyim?” Aymen cevap vermedi. Onu kızdırmak hoşuma gitmemişti. Çünkü iyi bir öğretmen. Ve ben de sana bu mektubu yazmaya karar verdim. Tayra’ya yazacak hiçbir şey bulamamışken sana sayfalar dolusu yazmam garip. Sanırım var olmayan bir çocuk olman, işimi kolaylaştırdı. Sevgiler, falan filan, Baler Işık (Ya da sen nasıl seslenmek istersen…) Not :

Mektubu bugün Aymen’e verdim ve almadı! Dedi ki: “Sorumluluklarını yerine getirmek için gösterdiğin çabayı takdir ediyorum Baler Işık. Ama Tayra Yuvacı’ya yazana kadar görevini tamamlamış olmayacaksın.” Şu işe bak! Elimde hiç tanımadığım, üstelik var olmayan bir çocuğa yazdığım upuzun mektupla kaldım. (İki dakikada bir var olmadığını söylüyorum diye kızmıyorsun, değil mi? Var olmayan kalbini kırmak istemem.) Mektubu çöpe atamam. Çünkü en sevdiğim mor kalemime ve matematik defterimden üç sayfaya mal oldu. Harçlığımla zarf bile aldım. Acaba en başa ‘Sevgili Tayra’ yazıp bu işten kurtulsam mı? Ama Tayra bir kız ve ben bu mektubu bir kıza yazmadım.

Hangi renk ojenin popüler olduğunu bilmiyorum, saçları garip garip duran oğlanların kurduğu müzik grupları hakkında dedikodu yapmayı da sevmiyorum. Dün bizim çocuklarla basket oynadık ama eminim Tayra bunu sıkıcı bulurdu. Az önce Çatal, ne yazdığımı sordu. “Sana ne!” dedim. “Saman ye!” dedi. Aman ne yaratıcı! Ne yapacağım, biliyor musun? Bu mektubu zarfa geri koyup, Çınarlı Tepe’deki çınar ağacının gövdesindeki koca oyuğa bırakacağım. Hiç tanımadığım bir çocuğa yazdığım mektuptan kurtulmanın en mantıklı yolu bu. Kimse onu bulamaz ve zamanla çürüyüp yok olur. Belki hiç tanımadığım bir ağaçkakan onu yer. Sana son olarak, vampire dönüşmüş bir domates çiziyorum. Yine sevgiler, falan filan, Yine Baler Işık

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Karakura’nın Düşleri ~ Hanzade ServiKarakura’nın Düşleri

    Karakura’nın Düşleri

    Hanzade Servi

    Rüyanda hiç karakuralarla karşılaştın mı? Bak, duvarın içinden sesler geliyor… Halının ortasında küçük bir sirk mi beliriyor yoksa? Komşu kadının gördüğü hortlak olabilir mi?...

  2. Kumsal’ın Çizgili Dünyası ~ Hanzade ServiKumsal’ın Çizgili Dünyası

    Kumsal’ın Çizgili Dünyası

    Hanzade Servi

    Bu kitabı sekiz kez okumak isteyebilirsiniz. Hayatın getirdiklerine mizahla karşılık veren ödüllü yazar Hanzade Servi’nin kaleme aldığı Kumsal’ın Çizgili Dünyası, takıntılarından kurtulmaya çalışan on üç...

  3. Ortanca Balık ~ Hanzade ServiOrtanca Balık

    Ortanca Balık

    Hanzade Servi

    “… Bir mektup aldım. Bu hayatımda aldığım ilk mektup! Yani internetteki elektronik mektupları saymıyorum. Kâğıda yazılan, katlanıp zarfa konan, zarfın üstündeki adrese göre de,...

Beriahome Harf Kupa

Aynı Kategoriden

  1. Mücellâ ~ Nazan BekiroğluMücellâ

    Mücellâ

    Nazan Bekiroğlu

    Sümbül kokulu bembeyaz yastık kılıfları, kanaviçe işli peçeteler, uçları fistolanmış havlular, çeyiz sandıkları arasında… Hanımeli, yasemin ve leylâk kokulu yaz ikindileri gibi uzun kış gecelerinde de, ya çardağın altında ya hep o soldaki pencerenin içinde... Mücellâ’nın dupduru ve çarpıcı hikâyesi.

  2. İki Mevlit Bir Ölü ~ Mehmet Erkanİki Mevlit Bir Ölü

    İki Mevlit Bir Ölü

    Mehmet Erkan

    Sevdiğin adam evliyse onu sevmekten vazgeçebilir misin? Yeliz hem en çok sevilen hem de en çok öldürülmek istenen. Onu bu kitaptaki herkes, kitabın yazarı...

  3. Nanni – Küçük Farenin Büyük Maceraları ~ Koray Avcı ÇakmanNanni – Küçük Farenin Büyük Maceraları

    Nanni – Küçük Farenin Büyük Maceraları

    Koray Avcı Çakman

    Ödüllü yazar Koray Avcı Çakman’dan büyük küçük herkese hayattaki amacını sorgulatan, farkındalık ve arayış üzerine yoğunlaşan bir kitap. Nanni – Küçük Farenin Büyük Maceraları, hayattaki...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur