Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Çürük Elmalar Masum Mahkûmlar
Çürük Elmalar Masum Mahkûmlar

Çürük Elmalar Masum Mahkûmlar

Sevil Atasoy

Atasoy’dan, iyi ile kötüyü, doğru ile yalanı birbirinden ayırmaya çalışanların zorlu dünyasından  son gelişmeler ve ilginç vakalar… Günümüzde soruşturmaların sihirli değneği olan DNA analizleri… Parmak…

Atasoy’dan, iyi ile kötüyü, doğru ile yalanı birbirinden ayırmaya çalışanların zorlu dünyasından  son gelişmeler ve ilginç vakalar… Günümüzde soruşturmaların sihirli değneği olan DNA analizleri… Parmak izinden ya da saldırganın olay yerinde damlayan kanından elde edilen inanılmaz bilgiler…  Suçu aydınlatmayı değil, önlemeyi hedefleyenlerin yeni araştırma alanı: düşünce okuma…

Olay yeri inceleme uzmanlarının, laboratuvar çalışanlarının bilerek ya da bilmeyerek yaptığı yanlışlar… “Suç işleyebilir” iddiasıyla özgürlükleri kısıtlanan masumlar… Ve güvenlik uğruna gelecekte karşılaşılabilecek yeni tehlikeler… Seri katillerle evlenen kadınlar, roman yazmak için cana kıyan yazarlar, delil “eken” polisler, hastalarını öldüren hemşireler, hayatı oyun sanıp cana kıyan bilgisayar bağımlıları… Tek toprak taneciğinin yönlendirdiği efsane soruşturma, tek fotoğrafa dayalı müthiş savunma, tek böceğin yasaklattığı idam… Botsvana, Katar, Moritanya, Özbekistan gibi aşina olmadığımız coğrafyalardaki ilginç vakalar… Otuz iki kısım tekmili birden Çürük Elmalar Masum Mahkûmlar’da okurunu bekliyor…

Gelecek kuşaklara bulduklarından daha adil bir dünya bırakmak
için çabalayan kadın ve erkeklere…

En iyisi bilmediğini bilmektir.
Bilmediğin halde bilir gibi yapmak bir hastalıktır.

Lao-Tzu, Çinli filozof (MÖ 604-531)

İçindekiler

Bıraktığımız yerden …………………………………………………………………………….15
Katil seven kadınlar…………………………………………………………………………….19
Marylin’in kanlı yastığı……………………………………………………………………….29
İnek soktum, sucuk çıktı…………………………………………………………………..40
Yaşam hakkı……………………………………………………………………………………………45
Çarşamba kıyma günü ……………………………………………………………………….54
Kusursuz cinayet peşindekiler………………………………………………………..62
Karanlıkta avlanan polisler………………………………………………………………69
CIA ajanı olmak isteyen polis………………………………………………………….76
Katar’ın kör eden şarkıları………………………………………………………………..83
Hayatı video oyunu sanan çocuk…………………………………………………..90
Özbekistan’da neler oluyor?…………………………………………………………….94
Sıtma ve şişmanlık üzerine ……………………………………………………………103
Botsvana’da hayat……………………………………………………………………………..111
Leyla Aydemir, Şule Çet ve diğerleri………………………………………….118
Akrabanın akrabaya akrep etmez ettiğini ……………………………….130
Polis rozetli seri tecavüzcü……………………………………………………………134
Hemşire sandık, katil çıktı …………………………………………………………….142
Çürük elmalar, masum mahkûmlar……………………………………………150
Ölümün adresi: 881 Calle Lope de Vega……………………………………170
Tehlikeli işler………………………………………………………………………………………191
Zombi tutkunu çöl kasabı………………………………………………………………197
Seri katilin kızı……………………………………………………………………………………204

Bıraktığımız yerden

Bıraktığımız yerden, bildiğimiz işten devam ediyoruz. İyi ile kötüyü, doğru ile yalanı birbirinden ayırmaya çalışanların zorlu dünyasından hem iyi hem kötü haberler vererek. İyi haberlerin ilk sırasında hiç kuşkusuz İstanbul’daki Üsküdar Üniversitesi’nde ülkemizin ilk ve tek adli bilimler bölümünü açma şansını yakalamış olmamız geliyor. Üstelik kendisine ayrılmış binada, çok gelişmiş altyapı olanaklarıyla.

Gerçi 1982’den beri İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü’nde adli bilimler alanında yüksek lisans ve doktora eğitimi vermekteydik ama Prof. Dr. Sedat Çöloğlu’nun bütün ısrarlarına rağmen Yükseköğretim Kurulu’na lisans eğitimi verme teklifine cesaret edememiştik. Nasip Üsküdar Üniversitesi’neymiş. Başta Sayın Rektör Prof. Dr. Nevzat Tarhan’a ve ülkemize formal eğitimden geçen kriminalistler kazandırma gayretlerimizi destekleyen YÖK Üyesi Sayın Prof. Dr. Zeliha Koçak Tufan’a en içten teşekkürlerimizi sunmak isterim.

Bu yıl, üçüncü sınıfı okutuyoruz. Bölümün talibi çok, gençlerin heyecanı yüksek. Türkiye’de çok şey değiştireceklerine inanıyoruz. Şimdi gelelim kötü haberlere. Ünlü dedektiflerin ellerine büyüteç alıp delil avına çıktıkları günler bir asır geride kaldı. Şüphelilerin gerçekten suçlu olup olmadıklarına karar verecek bulgular ne gözle ne de büyüteçle görülebiliyor. Ayrıca kırmızı bir lekenin kan mı yoksa domates salçası mı olduğunu ayırt etmek yetmiyor. Artık kanın kime ait olduğunu belirlemek de gerekiyor. Üstelik elde hiçbir şüpheli olmadan. Diyeceksiniz ki bir DNA bankanız varsa ve suçlunun DNA profili orada yer alıyorsa kim olduğunu bulmak mümkün. Hatta kendisinin değil de bir akrabasınınki bile bankada bulunuyorsa, kısmi örtüşmeden yola çıkarak suçlunun kimliği saptanabilir.

Ne yazık ki bu satırları kaleme aldığımda ülkemizde hâlâ bir DNA bankası kurulmamıştı. Ama ya ülkemizdeki gibi DNA bankanız yoksa ya da var olmakla birlikte ne suçlunun ne de bir akrabasının DNA profili bankada yer almıyorsa ne yapmalı? Oysa günümüz teknolojisiyle saldırganın kimliği bir yana, yüzünün şekli, alışkanlıkları, yiyip içtikleri bile geride bıraktığı izlerden anlaşılmak üzere. Hatta, tıpkı Azınlık Raporu (Minority Report) filminde olduğu gibi bilişim algoritmaları sayesinde kişinin suç işleme ihtimali de öngörülecek neredeyse. Parmak izi, ısırık izi, alet izi ya da saçların karşılaştırılmasında hata yapıldığını biliyoruz. Kundaklama soruşturmalarındaki, hatta DNA analizlerindeki yanılgılar yüzünden masum kişilerin hapsedildiğine tanık oluyoruz. Olay yeri inceleme uzmanlarının, laboratuvar çalışanlarının bilerek ya da bilmeyerek yaptığı yanlışlara her gün bir yenisi ekleniyor.

Hal böyle olunca “suç işleyebilirsin” iddiasıyla özgürlüklerin kısıtlanacağını, masumların mahkûm edileceğini tahmin etmek kötümserlik ya da kehanet değil. İşte tam da bu nedenle derslerde, konferanslarda durmadan bunları anlatıyor, güvenlik uğruna gelecekte karşılaşılabilecek yeni tehlikelere dikkat çekiyorum. Bu kez, daha önce olduğu gibi, Botsvana, Katar, Moritanya gibi alışık olmadığımız coğrafyalardaki gözlemlerimi tarihe not düşmek amacıyla sizinle paylaştım. Bunların yanı sıra seri katillerle evlenen kadınlar, roman yazmak için cana kıyan yazarlar, delil “eken” polisler, hastalarını öldüren hemşireler ilginizi çeker diye düşündüm. Ama tek toprak taneciğinin yönlendirdiği efsane soruşturmayı, tek fotoğrafa dayalı müthiş savunmayı, tek böceğin yasaklattığı idamı unutmayacağınıza eminim. Bazı sorulara ben de sizin gibi yanıt arayanlardanım.

Örneğin, şu yüksekten düştü mü, atıldı mı, itildi mi meselesi. Sıklıkla karşımıza çıkan bu bilmeceyi nasıl çözeceğiz? “Kusursuz cinayet yoktur!” demekten vazgeçmemek için ne yapmalıyız? Kanımca bunun tek bir yanıtı var. Şöyle ki: Beynimiz muhteşem bir organ olsa da fırsatını bulduğunda bizi yanıltır. İnsanlar, kendi inandıklarına, tahminlerine, düşüncelerine daha yakın olan bir şeyin doğru olduğuna inanmaya meyillidir. Bu duruma “cognitive bias”, yani düşünsel tuzak diyoruz. Bu önyargı tehlikelidir, hele olay yerini inceleyenler için çok tehlikelidir. Çünkü ölümün kaza ya da intihar olduğuna inanırlarsa gördüklerini objektif olarak değerlendiremez, cinayet olabileceğini düşünmez ve kanıt toplamazlar.

Bir de soruşturmaları yürütenler açısından aynı ölçüde tehlikeli onaylama önyargısı, yani “confirmation bias” var. Bu da, araştırmayı hipotezlerini doğrulayacak şekilde yürütmelerine ve sonuç çıkarmalarına yol açar. Soruşturmaları yürütenleri, bilirkişileri, savcı ve yargıçları düşünsel tuzaklardan ve onaylama önyargısından kurtarmak zorundayız. Suçun aydınlatılması insanlık tarihi kadar eski bir uğraş. Özellikle cana kastedenlerin bulunup bir biçimde cezalandırılmadan yola devam edilemeyeceği biliniyordu.

Geliştirilen tüm yöntem ve teknolojilerin hedefi buydu, öyle olmaya da devam ediyor. Geçtiğimiz yüzyılda soruşturmaların sihirli değneği parmak izleriydi. Şimdilerde buna DNA analizleri eklendi. Çok yakında parmak izinden ya da saldırganın olay yerinde damlayan kanından renkli fotoğrafını elde edecek hale geleceğiz. Bulunan bir kemik parçasının sahibinin nerede doğup nerede yaşadığını bulabileceğiz. Yüz yıl önce kırmızı bir lekenin kan olup olmadığını dahi anlayamıyorduk. Her şey o kadar hızlı gelişiyor ki, on yıl sonra suçla mücadelenin nereye ulaşacağını öngörmek zor değil. Artık hedef, suçu aydınlatmak değil, önlemek. Bu nedenle yapılan araştırmalar artık “düşünce okuma” üzerine odaklı. Size inanılmaz gelecek ama yol yarılandı bile. Nasipse, gelinen noktayı gelecek kitabımda okursunuz.

Prof. Dr. Sevil Atasoy, 2019

Katil seven kadınlar

Nereye baktığın değil, ne gördüğün önemlidir.

Henry David Thoreau (1817-1862)

Kimi zaman hayatlarını mahkûmlarla birleştiren kadınların haberini okuruz. Onlar, suç işlediği için cezaevine giren erkeklerin eşleri değil, ellerine çok sayıda masumun kanı bulaşmış azılı katillere gönül verenler.

Suç işleyenlere ilgi gösteren, derin bir duygusal bağ geliştiren, sonunda işi evlilikle noktalayanlar sadece kadınlar değil, az sayıda da olsa katil kadınlara âşık olan erkekler de var. Bu garip ilişkilerin nedenini anlamaya çalışan çok sayıda araştırma bulunuyor (1). Aslında kitlelerin seri katillere her zaman ilgisi olmuştur, tıpkı zenginlere, sinema artistlerine olduğu gibi. Yaşamlarını, ilişkilerini, giyim kuşamlarını, yiyip içtiklerini merak ederler.

Kimileri fotoğraflarını, onları anımsatan hatıra eşyalarını toplar. Onların mumya heykellerinin yer aldığı müzeleri gezer. Eğer siz de onlardan biriyseniz ve yolunuz Floransa’ya düşmüşse, Camillo Cavour Caddesi’ndeki Museo Criminale’nin Seri Katiller bölümünü mutlaka görmüşsünüzdür. Turistlerin bazıları için bu müze, sanat dolu güzelim kentin en iğrenç yeri, bazılarına göre ise hoşça vakit geçirilecek en eğlenceli mekânıdır. Akıl almaz işkencelere başvuran, her yaştan sayısız masumu gözünü kırpmadan öldüren ve bunu yakalanıncaya, teslim oluncaya ya da ölünceye dek sürdüren bir seri katile insan neden ilgi duyar?

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Polisiye
  • Kitap AdıÇürük Elmalar Masum Mahkûmlar
  • Sayfa Sayısı216
  • YazarSevil Atasoy
  • ISBN9786050963922
  • Boyutlar, Kapak13.6 x 21 cm, Karton Kapak
  • YayıneviDoğan Kitap / 2019

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Cinayet Kokusu ~ Sevil AtasoyCinayet Kokusu

    Cinayet Kokusu

    Sevil Atasoy

    Merdivenlerden çıkarken, “Ne kokusu bu?” diye sordu polislerden biri. Burunları her kokuya alışıktı; benzin kokusu, yanık kokusu, esrar kokusu, küf kokusu, devriye aracının arka...

  2. Kusursuz Casus Yoktur ~ Sevil AtasoyKusursuz Casus Yoktur

    Kusursuz Casus Yoktur

    Sevil Atasoy

    Dünyaca ünlü adli bilimler uzmanı ve kriminolog Prof. Dr. Sevil Atasoy, casusların gizemli dünyasını, istihbarat yöntemlerini ve nasıl yakalandıklarını aydınlatıyor. Soğuk Savaş sırasında İstanbul...

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

  1. Tünel ~ Tim WeaverTünel

    Tünel

    Tim Weaver

    Milyonlarca Londralı için diğerlerinden farksız bir sabah. Sam Wren için felaketin şafağı. Samuel Wren, evden ayrıldıktan bir saat sonra metroya biner ve bir daha...

  2. Gülün Adı ~ Umberto EcoGülün Adı

    Gülün Adı

    Umberto Eco

    Umberto Eco, bu romanın yarattığı geniş yankılara yanıt olarak, Alfabeta dergisinin Haziran 1983 tarihli 49. sayısında, Sonrası (Postille) başlıklı bir yazı yayınlamıştır. Eco, bu...

  3. Kan Sıcağı ~ Ahmet KüçükkerniçKan Sıcağı

    Kan Sıcağı

    Ahmet Küçükkerniç

    Yavaş yavaş üşümeye başladı. Sıcak sonbahar akşamında, donuyordu. Bilinci de kapanmaya başlamıştı. Katil kulağına yılan gibi tıslayarak, fısıldadı. “Kan Sıcağı!” dedi. “Ölmeden hisset. Bunu...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur