Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Demokrasinin Krizleri
Demokrasinin Krizleri

Demokrasinin Krizleri

Adam Przeworski

Bir şeyler oluyor. Batı’nın köklü demokrasilerinde ‘kurulu düzene’ karşı, ‘sisteme’ karşı, ‘elitlere’ karşı, ‘popülist’ hissiyat gün geçtikçe kabarıyor. Aynı partilerin istikrarlı biçimde demokratik siyasete…

Bir şeyler oluyor. Batı’nın köklü demokrasilerinde ‘kurulu düzene’ karşı, ‘sisteme’ karşı, ‘elitlere’ karşı, ‘popülist’ hissiyat gün geçtikçe kabarıyor. Aynı partilerin istikrarlı biçimde demokratik siyasete hakim oldukları neredeyse bir yüzyıllık süreden sonra geleneksel partilere verilen destek gittikçe azalırken, sağda ve solda yeni partiler adeta mantar gibi bitiyor. Seçimlere katılım birçok ülkede tarihte daha önce görülmemiş düzeylere inerken siyasetçilere, partilere, meclislere, hükümetlere duyulan güven azalıyor. ‘Tek adam’lar sahneye yeniden çıkıyor. Farklı siyasi görüşlere, değerlere ve kültürlere sahip insanlar giderek birbirini düşman olarak görüyorlar. Birbirine fena şeyler yapmaya hazırlar.


Peki, demokrasi bir krizde mi? Bir çağın sonuna mı tanıklık ediyoruz? Adam Przeworski, bu kitapta köklü demokrasiler dünyasındaki güncel siyasi ahvalin çarpıcı bir panoramasını sunuyor. Weimar Almanyası’ndan Şili’ye ve Fransa’ya, 20. yüzyılda edinilen önemli deneyimlerin ışığında bugün otoriter rejimlerin kıyısında bulunan Venezuela, Polonya, Macaristan ve Türkiye gibi ülkelerin çıkmazlarına ışık tutuyor. Demokrasi fikrinin ve bu eski fikrin çağdaş görünümlerinin iç çelişkilerini ve meziyetlerini gözler önüne sererek, bir çatışmaları yönetme biçimi olarak demokrasinin işleyişini ve akıbetini sorguluyor. Teknik ayrıntılarda boğulmaktan kaçınan bu kitap, meslekten sosyal bilimcilerin yanı sıra şu günlerde demokrasinin geleceğinden kaygı duyan herkese hitap ediyor.

İçindekiler

Sunuş
Demokrasi Pratiğinde Sürükleniş ve Süreklilikler 11
Şekiller 21
Tablolar 23
Önsöz 24
1
Giriş 27
1.1. Demokrasinin Krizleri 28
1.2. Demokrasi ve Kapitalizm 41
1.3. Demokrasi ve İktidar Arayışı 44
1.4. Bir Öndeğerlendirme 45
I. Kısım
Geçmiş: Demokrasinin Krizleri 48
2
Genel Örüntüler 51
3
Bazı Hikâyeler 61
3.1. Almanya, 1928-1933 62
3.2. Şili, 1970-1973 72
3.3. Fransa, 1954-1962 ve 1968 83
3.4. ABD, 1964-1976 91
4
Tarihten Çıkarılacak Dersler: Neye Bakmalı 95
II. Kısım
Günümüz: Neler Oluyor? 97
5
İşaretler 99
5.1. Geleneksel Parti Sistemlerinin Aşınması 99
5.2. Sağ Popülizmin Yükselişi 103
5.3. Anketlerde Demokrasiye Verilen Desteğin Düşüşü 115
6
Potansiyel Nedenler 117
6.1. Ekonomi: Gelirlerde Durağanlık, Eşitsizlik ve Değişkenlik 117
6.2. Bölünme Yaratanlar: Kutuplaşma, Irkçılık ve Düşmanlık 126
7
Açıklamaları Nerede Aramalı? 135
7.1. Metodolojik Meseleler 135
7.2. Radikal Sağa Oy ve Destek Vermek 138
8
Neler Emsalsiz Olabilir? 144
III. Kısım
Gelecek 152
9
Demokrasi Nasıl İşler 153
9.1. Çatışmalar ve Kurumlar 153
9.2. Çatışmaları Yönetmenin Bir Yöntemi Olarak Seçimler 165
9.3. Seçimler Arasında Hükümet ve Muhalefet 169
9.4 Demokrasiler Nasıl Başarısız Olurlar? 176
10
Sinsice Yıkmak 177
10.1. Demokratik Yoldan Sapma 177
10.2. Takiye 180
10.3. Yukarıdan Yıkmanın Dinamikleri 187
10.4. Şimdi de Olabilir mi? 192
11
Ne Olabilir, Ne Olamaz? 195
Kaynakça 208
Dizin 226

Sunuş
Demokrasi Pratiğinde Sürükleniş ve
Süreklilikler

Teorik Çerçeve

Demokrasiye yönelik eleştirilerin tarihi demokrasinin tarihi kadar eskidir. Bahsi geçen devasa literatürü bir dizi önermede somut hale getirebiliriz: Öncelikle Platon ve Aristoteles gibi düşünürlerde sofistike bir içerikle karşımıza çıkan bir keyfilik (yasasızlık) suçlaması var. Demokrasinin cumhuriyetçi eleştirisi üst başlığında kavramlaştırabileceğimiz bu söylem halk iradesi ile yasa rasyonelliği arasındaki gerilimi yoğun bir şekilde vurgulamaktadır. Bahsi geçen söyleme göre görünüşte halk egemenliği olsa da gerçek de demogogların Ekklesia oturumlarını manipüle ettiği elitist bir yapı ön plandadır. Demokrasi doğası gereği keyfilik ve istikrarsızlık üretmektedir.

Bu nedenle demokrasiyle oligarşi veya demokrasiyle tiranlık arasında siyasal sosyolojik anlamda ciddi bir devamlılık ilişkisi söz konusudur.1 Platon adaleti ve ölçülülüğü önemser. Yoksulların siyasal sistemde ağırlık kazanmasının düzensizliğe ve keyfiliğe yol açacağını belirtir. Demokrasi kaçınılmaz bir şekilde kendi sonuna, yani tiranlığa doğru ilerler.2 Aristoteles de Platoncu argümanı belli ölçüde yumuşatarak tekrar eder. Ona göre demokrasi tıpkı oligarşi gibi aşırı bir uçtur. Siyasi bir hayvan olan insanın yurttaşlık erdemlerinin gereğini yerine getirmesi için aşağı işlerden kurtulmuş olması gerekir. Bu da ancak yurttaşın kapasitesini tamamıyla ortaya koyduğu ve akla (yasaya) göre davrandığı politeia düzeninde söz konusu olabilir.3 Antik Yunan’ı takip eden dönemlerde demokrasinin giderek toplumların siyasi hafızasından silindiğini görmekteyiz. Demokrasinin yeniden doğuşu Erken Rönesans sürecinde bazı Avrupa kent devletlerinde söz konusu olmuştur. 12-3 yüzyıllardan itibaren, başta Floransa olmak üzere bazı şehir devletleri antik mirası canlandıran bir siyasi yönelim içine girmişlerdir.

4 Bu nedenle Floransalı Machiavelli’nin elitist cumhuriyetçi teze karşılık demokratik cumhuriyeti öven argümanlarını hiç de tesadüfi görmemek gerekir. Ona göre cumhuriyetlerde liyakat monarşilere göre daha fazla korunur. Dahası halkı zayıf, halk iradesini istikrarsız gösteren argümanlar sorunludur. Çünkü irade sağlamlığı noktasında prenslerin durumu halktan daha iyi değildir. Halkların tiranlığa meyletmesi eğilimini ise dikkatlice okumak gerekir. Soylular ve zenginler halka baskı yapmasaydı tiranlık güçlü bir seçeneğe dönüşmezdi. Halkın varsıl kesimler karşısında duyduğu korku ve nefret onu tüm yetkiyi tek bir kişiye vermeye iter. Bu hatırlatmalardan özellikle sonuncusuna dikkat çekmek gerekir. Przeworski’nin çalışmasında ayrıntılı bir şekilde ele alınan demokrasinin krizi meselesi halkın siyasetten çekilmesi, demokratik kurumların tedrici bir şekilde aşınması ve geçmişin demoglarını hatırlatan popülistlerin gelişmiş demokrasilerde dahi iş başına gelmesi şeklinde özetlenebilir.

1
Giriş
Kriz eskinin ölmesi ve yeninin doğamaması gerçeğinde
yatmaktadır; bu fetret döneminde çok çeşitli marazi belirtiler ortaya çıkar. 

Antonio Gramsci, Hapishane Defterleri, 1930 civarı: 275-6

Bir şeyler oluyor. “Kurulu düzen karşıtı”, “sistem karşıtı”, “elit karşıtı”, “popülist” duygular birçok yerleşik demokraside patlama yaptı. Aynı partilerin demokratik siyasete hâkim oldukları neredeyse bir asırlık süreden sonra geleneksel partilere verilen destek giderek azalırken yeni partiler mantar gibi bitiyorlar. Seçimlere katılım, birçok ülkede tarihte daha önce görülmemiş düzeylere iniyor. Siyasetçilere, partilere, parlamentolara ve hükümetlere duyulan güven azalıyor. Bir hükümet sistemi olarak demokrasiye verilen destek bile zayıflamış durumda.

Politikalarla ilgili halk tercihleri keskin bir şekilde birbirinden ayrılıyor. Dahası, belirtiler sadece siyasi değil. Kurumların güven kaybı medyaya, bankalara, özel şirketlere, hatta kiliselere kadar uzanıyor. Farklı siyasi görüşlere, değerlere ve kültürlere sahip insanlar giderek birbirini düşman olarak görüyorlar. Birbirine fena şeyler yapmaya hazırlar. Peki, demokrasi krizde mi? Bu değişim çığır açıcı mıdır? Bir çağın sonunu mu yaşıyoruz? Felaket tellallığı yapan kişi durumuna düşmek kolaydır, dolayısıyla burada belirli bir bakış açısını ve mesafeyi korumamız gerekiyor. Sık sık (Batı uygarlığı, tarih, demokrasi için) bir “sonun geldiği” veya (devlet, ideoloji, ulus devleti gibi) bazı şeylerin “öldüğü” kehanetinde bulunulur.

Bu tür iddialar kışkırtıcıdır ama bu listede hakikaten bitmiş ya da ölmüş olan hiçbir şey göremiyorum. Korkulara teslim olmadan, bir miktar şüphecilikle yola çıkmakta fayda var. Her şey gelip geçicidir ve şu an için istisnai bir şey yoktur, demek ise içi boş bir hipotez sayılmalıdır. Ne de olsa, Macar Marksist Georg Lukács’ın söylediği üzere, “krizler burjuva toplumunun gündelik yaşamının yoğunlaşmasından başka bir şey değildir.” Harvard Widener kütüphanesinde 20. yüzyılda İngilizce yayımlanan ve “kriz” kelimesini içeren 23.600’den fazla kitap bulunduğunu unutmayın (Graf ve Jarausch 2017). Yine de birçok insan durumun bu kez farklı olduğundan, en azından köklü bazı demokrasilerin tarihte daha önce benzeri görülmemiş koşullar altında varlığını sürdürmeye çalıştığından, demokrasinin yavaş yavaş bozulabileceğinden, “yanlış yola sapacağından”,1 hatta bu koşullar altında daha fazla yaşayamayacağından korkuyor.

1.1. Demokrasinin Krizleri

Peki, demokrasinin bir kriz yaşadığından korkuyorsak nelere dikkat etmeliyiz? Demokrasinin krizlerini saptamak için kavramsal araçlara ihtiyacımız var: Demokrasi nedir? Kriz nedir? Kriz hâlihazırda yaşanıyor mu yoksa krizin sadece eli kulağında mı? Yaşanıyorsa onu nasıl tanıyacağız? Henüz patlak vermediyse geleceği hangi işaretlere bakarak okuyacağız? “Demokrasi X olmadıkça veya X üretmedikçe…” diye başlayan cümleleri sık sık duyuyoruz. Cümlenin devamındaki üç nokta ise nadiren dile getirilir ama böylece ya bazı X’leri olmayan bir sistemin “demokrasi” olarak anılmaya layık olmadığı ya da bir X koşulu karşılanmadan demokrasinin kalıcı olmayacağı ima yoluyla iddia edilir. İlk iddia genellikle.

I. Kısım
Geçmiş: Demokrasinin Krizleri

Tarihten neler öğrenebileceğimizi görmek için, bazı dönemlerde kurumsal kurallara göre işlevini yerine getiren demokrasilerin tecrübelerini incelememiz gerekir. Bunlar, hükümetler üzerindeki kontrolün seçimler sonucunda en az iki kez değiştiği ve seçim sonuçlarına zor yoluyla bir direnişin söz konusu olmadığı demokrasilerdir. Çerçevenin bu şekilde sınırlandırılmasının nedeni, rakip partilerin seçimleri kaybetmenin bir felaket olmadığını, yani kaybetmiş olanın tekrar işbaşına gelebileceğini öğrendikleri ve seçime katılan partilerin arkasındaki siyasi güçlerin çabalarını kurumsal çerçevede yönlendirerek kendi çıkarlarını koruyabileceklerini ve geliştirebileceklerini görme şansına sahip oldukları demokrasileri incelememiz gerektiğidir.

Bu tür demokrasilerin sayısı oldukça fazladır: 1918’den bu yana, en az iki kez görev değişimi yapma ölçütünü karşılayan 88 demokrasi olmuştu. Bu demokrasilerden 13’ü aşikâr bir şekilde çöktü. Bununla birlikte, demokrasileri demokrasi olmayanlardan veya onlara her ne denirse densin işte onlardan ayıran çizginin her zaman net olmadığına da dikkat etmek lazım. 30 yıl önce, Alvarez ve meslektaşları (1996), rejimleri demokrasiler ile diktatörlükler olarak sınıflandırmaya çalıştıklarında bile ne olduklarına dair bir şeyler söylemenin imkânsız olduğu bir vakalar sınıfı vardı. Botsvana bu tür ülkelere bir örnek teşkil ediyordu. Orada tüm liberal özgürlüklere saygı duyuluyor gibi görünüyordu ama aynı parti 30 yıl boyunca ve şimdiye kadar neredeyse 60 yıl boyunca her zaman seçimleri kazanmıştı. Bu zorluğun zamanla moda olan çözümü ise “melez rejimler”,

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Popüler Tarih Tarih
  • Kitap AdıDemokrasinin Krizleri
  • Sayfa Sayısı232
  • YazarAdam Przeworski
  • ISBN9786258242331
  • Boyutlar, Kapak13.5 x 21 cm, Karton Kapak
  • YayıneviFol Kitap / 2023

Yazarın Diğer Kitapları

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur