Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Edebi Aforizmalar
Edebi Aforizmalar

Edebi Aforizmalar

Mehmet Eroğlu

Mehmet Eroğlu, neredeyse kırk yıldır devrimcileri, zamanın ruhunu, yakın dönemi, 1968’i, ölen, kalan ve direnen hayalleri anlatıyor. Cesur ve yeni şeyler söylüyor; nefes nefese,…

Mehmet Eroğlu, neredeyse kırk yıldır devrimcileri, zamanın ruhunu, yakın dönemi, 1968’i, ölen, kalan ve direnen hayalleri anlatıyor. Cesur ve yeni şeyler söylüyor; nefes nefese, ustalıkla, iştahla… Belleğin, fedakârlığın ve unutamamanın romanlarını yazıyor. Dünyayı değiştirmek isteyenleri, paranın etrafına üşüşmüş alçakları, kirlenmeyi, yozlaşmayı, acımasızlığı, sürüklenenleri, eski arkadaşları resmediyor.

Edebi Aforizmalar, Eroğlu ile yapılmış uzun bir söyleşiyi ve on dört romanından alıntılanan cümleleri içeriyor. Aşkla, edebiyatla, hayatla ilgili, olup biteni sorgulayan ve huzursuz eden sözler… Yazarın dünyasını, meseleler karşısındaki direncini, öfke ve heyecanını, edebi yalnızlığını, çalışma tutkusunu gösteren bir Eroğlu kitabı.

Edebi Aforizmalar

Gerçek yazarlar analarının rahminden değil, kalemlerinin ucundan doğarlar ve toprak yerine ansiklopedilere gömülmek isterler. Bu yüzden yazarak kendilerine anıt mezar inşa etmeye çabalarlar. Olgunlaşmaları, hakkındaki övgülere de yergiler gibi aldırış etmediklerinde tamamlanır.

Shakespeare ve Hugo her konuyu tükettiler.
Günahta bile özgün olunamaz artık. Anlatılmamış hiçbir
duygu kalmadı; olağanüstü tanımlamaların dışında…
OSCAR WILDE, Padua Düşesi üstüne konuşmasından.

İÇİNDEKİLER

Gerekli Bir Açıklama……………………………………………………………………………………………………………………………9
İkinci Baskı İçin……………………………………………………………………………………………………………………………………….13
Tez Hocası Hakkında………………………………………………………………………………………………………………………..15
Yazmak, Tıpkı Aşk Gibi, Öğretilemez Ama Öğrenilir…
Söyleşi: LEVENT CANTEK …………………………………………………………………………………………………………………………………19
YAZMAK’LA BAŞLAMAK…………………………………………………………………………………………………………….91
EDEBİYAT-SANAT……………………………………………………………………………………………………………………………….97
İNSAN………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………..109
HAYAT……………………………………………………………………………………………………………………………………………………………..119
AŞK’LA DEVAM ETMEK……………………………………………………………………………………………………………..125
GÜZELLİK……………………………………………………………………………………………………………………………………………………..133
KADIN VE ERKEK……………………………………………………………………………………………………………………………….137
CİNSELLİK……………………………………………………………………………………………………………………………………………………145
TESPİTLER…………………………………………………………………………………………………………………………………………………..151
TANRI’YLA KARŞILAŞMAK……………………………………………………………………………………………………169
ÖLÜM…………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………179
ACI………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………..187
İKİNCİ HAYAT………………………………………………………………………………………………………………………………………..193
TOPLUM VE POLİTİKA…………………………………………………………………………………………………………………197
CESARET-KORKU-SAVAŞ…………………………………………………………………………………………………………211
ÖZGÜRLÜK-BELLEK-VİCDAN………………………………………………………………………………………………221
DENİZ-YOLCULUK-İÇKİ………………………………………………………………………………………………………………225
TESPİTLER…………………………………………………………………………………………………………………………………………………..231
SEVGİ…………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………247
ERDEM-İYİLİK-KÖTÜLÜK-DOSTLUK……………………………………………………………………………253
KİŞİLİK……………………………………………………………………………………………………………………………………………………………..261
GENÇLİK-YAŞLILIK………………………………………………………………………………………………………………………….271
MUTLULUK-YALNIZLIK-EVLİLİK…………………………………………………………………………………….277
YAZAR’LA BİTİRMEK…………………………………………………………………………………………………………………….285
YİNE İNSAN……………………………………………………………………………………………………………………………………………….293
YİNE KADIN VE ERKEK……………………………………………………………………………………………………………….303
VE YİNE AŞK…………………………………………………………………………………………………………………………………………….309

Gerekli Bir Açıklama 

Belki sizde de öyle oluyordur: Elime aldığım her kitap bende belirgin, tanımlanabilir bir duygu uyandırır. Mesela ne zaman Conrad’ın bir romanına dokunsam kendimi Uzak Doğu’da, Hint Okyanusu’nda hissetmekten öte– güçlü, önlenemez bir itiraf duygusuyla ürperirim. Malraux’la gençliğimden beri tadını bir an için bile unutmadığım serüven duygusu her akşamüstü tekrar esen imbat gibi yenilenir; Dostoyevski’yleyse koyu ama haz veren bir hüzün kaplar benliğimi. Elinizde tuttuğunuz özlü sözler derlemesinin bendeki duygu karşılığının kararsızlık olduğunu söyleyebilirim. Her satırının bana ait olmasına karşın benim yazmadığım, hazırlamadığım, başkalarının seçkileriyle oluşmuş bir kitap olmasından belki de.

Tabii bir de bu kitabın öğrencilerim tarafından bana verilen bir armağan mı, yoksa yıllardır sürdürdüğüm edebiyat seminerlerini devam ettirmem için hayranlıkla sarmalanmış zarif bir rüşvet mi olduğunu hâlâ çözememiş olmam da neden olabilir bu kararsızlığa. Romanlarımdaki aforizma niteliğinde olduğu söylenen cümlelerimi derleme fikri, üç yıl önce, yaklaşık dokuz dönem üst üste seminerlerime katılan bir grup öğrenciye artık yollarımızı ayırmamızın zamanı geldiğini söylemeye hazırlandığım derste ortaya çıktı. Her zaman sınıfın sözcülüğünü üstlenen Şule, niyetimi sezmiş gibi –belki de sezmişti–, birdenbire bir grup arkadaşıyla romanlarımı taramaya, altını çizdikleri satırları derleyerek bana armağan etmeye karar verdiklerini açıklayıverdi Önerinin beni şaşırttığını, hatta gafil avladığını söylemeliyim. Onları geri çevirmek ve ‘hadi, artık gidin’ demek zordu. Yine de hemen evet demedim, biraz nazlandım. Sonunda Şule ve sınıfla üç aylık son bir seminer süresi üzerinde anlaşmaya vardık. Doğrusunu söylemem gerekirse, kararımı etkileyen unsur bana sunulan bu değerli armağan değil, karşımdaki, hemen hemen hepsi birer yetişkin olan edebiyatsever öğrencilerimin derslerin devamına yönelik tutkulu istekleri oldu. Açıkçası o gün her birinin on romanı tek tek okuyarak aforizma avına çıkacağını, sonra bu çalışmaların bir yerde toplanacağını, kategorilere ayrılacağını, en önemlisi ortak bir metin üzerinde mutabakat sağlayabileceklerini düşünmemiştim. Onlar vaat etmişlerdi, bense başka çalışmalardan çalacağım üç ayı onlara ayırmıştım… Seminerdeki herkesin bu karara katılıp katılmadığını ya da böyle bir karardan haberi olup olmadığını öğrenemedim ama, sonradan çalışmaya sınıftan umduğumdan daha çok kişinin omuz verdiğine şahit olduğumu itiraf etmeliyim.

Sonraki gelişmelerin de olayın ortaya çıkışı kadar şaşırttığını söylemeliyim beni. O gün sınıfta varılan mutabakat sonucunda başlayan çalışma, –daha önceki yıllarda bazı öğrencilerimin kendi inisiyatifleriyle yaptığı derlemeleri de kapsayarak– beklentimin tersine, kesintisiz olarak sürdü ve iki yılın ardından 2008 yaz başında tamamlandı. Basımının o tarihten bu yana gecikmesinin varsa kusuru bana ait.

Yayıncımın ısrarı olmasaydı üç yıllık bir emekten sonra ortaya çıkan metne göz atmayı daha da geciktirirdim. Galiba kitabın basımının Taylan’ın önerdiği gibi, ölümümden sonraya bırakmanın daha doğru olduğunu düşünüyordum. Son dört ayda bu hak onda olduğundan diyelim yazarı tarafından iyice inceltilen ve yaklaşık 1300 aforizmaya indirgenen bu kitap için eğer teşekkür etmem gerekiyorsa, buna –buraya adlarını sığdıramayacağım kadar çok sayıdaki eski öğrencilerim ve tabii ki, Şule Şahin’le başlamalıyım.

Daha önce buna benzer bazı çalışmalar olsa da projeyi başlatan ve derlemeyi bir bütün haline getiren odur. Çalışmanın ikinci bölümünü oluşturan karşılaştırmaları ve kontrol safhasındaki ağır yükü  üstelik de masterını bitirirken sevgili Damla Şıkel omuzladı ve böylelikle yıllarca önce, daha on sekiz yaşındayken büyüyünce benim çömezim olacağına ilişkin verdiği sözü tutmuş oldu. Basıma hazırlanma etabında çalışmayı devralan iki yeni öğrencim, Aslı Zoral ve Müge Tataroğlu’nun adlarını da anmalıyım. Onların payına da işin en zahmetli kısmı kaldı. Aslı ve Müge’nin haftalar süren, birkaç kez başa dönerek yenilenen çabaları olmasaydı bu kitap asla tamamlanamazdı. Onlara çok şey borçluyuz. Ama bu kısa açıklama Cemre Soysal ve Ülkü Karaosmanoğlu’na teşekkür etmeden bitirilemez.

Cemre hiç öğrencim olmadı; o benim okurlarımdan birisi. Üstelik de başka kentte yaşıyor. Buna rağmen kitabın ortaya çıkmasına yönelik katkılarını nasıl sıralayabileceğimi bilmiyorum. Ama katkılarının en önemlisi her ayrıntıyı düşünmesidir diyebilirim. Onun sayesinde son bir yıldır hiçbir şeyi yorgun belleğimde tutmak zorunda kalmadım. Bunun ne denli büyük bir lüks olduğunu bilemezsiniz. Ülkü’ye gelince, ilk romanımın yayınlanmasından sonra Attilâ İlhan vasıtasıyla tanıştığım kadim dostum, yaklaşık 30 yıldır yazdığım her şeyi ilk okuyan, ilk değerlendiren, beğendiği ve beğenmediği satırların altını ilk çizen okurum, eleştirmenim, bir anlamda edebiyat yoldaşımdır. Son okumayı o yaptı. Bu yüzden bu kitap onun kırmızı kaleminin ucundan doğmuştur da diyebiliriz.

İkinci Baskı İçin 

Edebi Aforizmalar’ın ikinci baskısı için aforizmaları gözden geçiren, düzenleyen, Emine, Rojin, 9,75 Santimetrekare’deki yenilerini tespit eden sevgili Füsun Iğdır ve Zişan Kürüm’e çok teşekkür ederim. Ayrıca bu baskı ilkinden farklı olarak Levent Cantek’le yapılan uzun bir konuşmayı da içeriyor.

Tez Hocası Hakkında

Mehmet Eroğlu’yla karşılaştığınızda iki seçeneğiniz vardır: Onu ya sever ya da –nefret demeyelim– ondan uzak durmaya karar verirsiniz. Boşuna aramayın, üçüncü bir yol yoktur. Ancak bu iki seçenekten hangisini seçmiş olursanız olun, O’nun bunu önemsemeyeceğini de bilmelisiniz. Zaten karşılaşır karşılaşmaz, beraberliğinizin Roma Evliliği’ne benzemesini istediğini O söyleyecektir hemen. Bilmeyenler için açıklayayım, Roma evliliklerinde aşk ve sevgi önemli değildir: Esas olan sadakattir. Evet, ne sevgi ne de hayranlık; sizden beklenen sadece derslere ve ödevlere sadakat göstermenizdir…

“Birbirimizi sevmek zorunda değiliz!” Bu sözleri duyan, –farklı yaşlardaki farklı mesleklerden oluşan edebiyatseverler, atölye çalışmalarının başladığı ilk dersin sonunda birbirlerinin yüzüne hep aynı merakla bakarlar. Bu merak, yoldaşlarını tanımak isteğinden çok, dersin ilk on dakikasının ardından zihinlerinde beliren soruların cevabını bulma çabasıdır. Herkes irkilmiştir; hatta gergindir. Ben burada ne arıyorum diyenlerin sayısının, iyi ki bu seminere katılmışım diyenlerden fazla olduğunu benden iyi kim bilebilir? İnsanlardan çok, insanlığı sevdiğini söyleyen adamın sözleri aslında başlamakta olan sancılı bir usta çömez ilişkisinin habercisidir.

İlk karşılaşmanızın hemen başında sizi bir yay gibi geren bu adamın söylediklerini güçlendiren en belirgin şey, çoğunu yüzünde barındırdığı ciddiyetidir. Mehmet Eroğlu genellikle o kadar ciddi durur ki, bir zamanlar O’nun da bir bebek olduğu gerçeği inanılmaz gelebilir size.

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

  1. İyi Adamın On Günü ~ Mehmet Eroğluİyi Adamın On Günü

    İyi Adamın On Günü

    Mehmet Eroğlu

    Dört kadın ve bir adam. Kadınlardan en alımlısı ona ihanet etti; en zengini ondan çetrefil bir bilmece çözmesini istedi; en kurnazı labirentten çıkışı gösterdi;...

  2. Düş Kırgınları ~ Mehmet EroğluDüş Kırgınları

    Düş Kırgınları

    Mehmet Eroğlu

    Bugün ölecek miyim? Öleceksem hazırım; cümlem dudaklarımda. Sıra son söze geldiğinde insanın mutlaka söyleyecek bir şeyi olmalı. Benim sözlerim, “İçtim, hem de çok içtim,”...

  3. Ruhun Parmak İzi Varlıklar 1 ~ Mehmet EroğluRuhun Parmak İzi Varlıklar 1

    Ruhun Parmak İzi Varlıklar 1

    Mehmet Eroğlu

    Bilimci BAel, yirmi bin yıllık Varlık Uygarlığı’nın sonunu getirecek gizemli hastalığın sırrını çözmek için İŞtar-HEpat sisteminin, uygarlıklarının doğduğu ancak daha sonra terk edilen uzak...

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

  1. Bu Yollar Uzar ~ Memduh Şevket EsendalBu Yollar Uzar

    Bu Yollar Uzar

    Memduh Şevket Esendal

    Memduh Şevket Esendal, alışık olduğumuz üslubuyla, sakin dünyaları ve kendi yağında kavrulan insanları anlatmaya Bu Yollar Uzar’da da devam ediyor. Taşra-şehir, bürokrasi-toplum, Doğu-Batı gibi...

  2. Ruhun Parmak İzi Varlıklar 1 ~ Mehmet EroğluRuhun Parmak İzi Varlıklar 1

    Ruhun Parmak İzi Varlıklar 1

    Mehmet Eroğlu

    Bilimci BAel, yirmi bin yıllık Varlık Uygarlığı’nın sonunu getirecek gizemli hastalığın sırrını çözmek için İŞtar-HEpat sisteminin, uygarlıklarının doğduğu ancak daha sonra terk edilen uzak...

  3. Kimsenin Ölmediği Bir Cinayet Öyküsü ~ Ali İpekKimsenin Ölmediği Bir Cinayet Öyküsü

    Kimsenin Ölmediği Bir Cinayet Öyküsü

    Ali İpek

    Ekmek yanarsa kül, bozulursa küf kokar. Her şey bozulduğu gibi karışır havaya. Her şey gittiği gibi kalır. Annemin kokusu önce üstümüzden gitti; sonra bu...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur