Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Felsefenin Doğası – Felsefi Düşünmeye Giriş
Felsefenin Doğası – Felsefi Düşünmeye Giriş

Felsefenin Doğası – Felsefi Düşünmeye Giriş

Moritz Schlick

Felsefe nedir? Felsefenin bilimden farkı nedir? Felsefenin konusu ‘cevaplanamaz sorular’ mıdır? Bir felsefe sorusunu diğer sorulardan ayırt eden nedir? Hayatın bir anlamı var mı?…

Felsefe nedir? Felsefenin bilimden farkı nedir? Felsefenin konusu ‘cevaplanamaz sorular’ mıdır? Bir felsefe sorusunu diğer sorulardan ayırt eden nedir? Hayatın bir anlamı var mı? Kısacası ‘felsefi düşünme’ nasıl gerçekleşir?

Analitik felsefenin ve Viyana Çevresinin kurucu düşünürlerinden olan Moritz Schlick’in bu kitabı, felsefenin mahiyetine ilişkin net bir bakış sunuyor. Geleneksel felsefe ile yeni deneyim felsefesinin sınırlarını ortaya koyarak, felsefe tarihinin 2500 yıllık tortularından arındırılması adına bir girişimde bulunuyor. Gerçekte var olmayan sözde problemlerin peşini bırakmaya ve deneyimi temel alan felsefi bir düşünmenin temellerini atmaya çağırıyor.

Frege, Wittgenstein ve Russell’ın sorunsallaştırmaları etrafında gelişen bu çağrı, üyeleri arasında Hahn, Carnap, Feigl, Gödel, Neurath, Waismann’ın bulunduğu Viyana Çevresi düşünürleri tarafından sahiplenilerek felsefe tarihinde bir dönüm noktasına sebep oldu. Schlick düşüncesinin son yıllarının hasadını sunan bu kitap, bu dönüşümün tam olarak anlaşılması adına da büyük önem taşıyor.

İÇİNDEKİLER

Giriş:
Morıtz Schlıck Kimdi?
13
Frıedrıch Waısmann
Birinci Kısım 40
Felsefenin Doğası
1
Felsefenin Geleceği 1 40
2
Felsefenin Geleceği 2 46
3
Cevaplanamaz Sorular 64
4
Yeni Bir Deneyim Felsefesi 70
5
Viyana Çevresi ve Geleneksel Felsefe 86
6
Felsefede Dönüm Noktası 95
7
Deneyim, Biliş ve Metafizik 103
8
Hayatın Anlamı Üzerine 120
İkinci Kısım
Biçim ve İçerik; Felsefi Düşünmeye Giriş 143
1
İfadenin Doğası 143
2
Bilginin Doğası 178
3
Bilginin Geçerliliği 216
Dizin 252

Editörün Notu

Elinizdeki kitap, Moritz Schlick’in son dönem düşüncesine ait makale ve derslerinden oluşmaktadır. Gesammelte Aufsätze 1926-1936 ve Henk L. Mulder ve Barbara F. B. van de Velde-Schlick tarafından yayıma hazırlanan Moritz Schlick Philosophical Papers (1925-1936) eserinden seçkiler barındırmaktadır. Moritz Schlick Kitaplığını oluştururken tarihsel bir kronolojiden ise tematik bir sunuşun daha doğru olacağını düşündük. Bu nedenle üç ciltten oluşacak kitaplığın bu ilk kitabını, epistemoloji makalelerini içeren Bilginin Doğası/Zihin ve Evren ile müstakil bir yapıt olan Eylemin Doğası/Etik Problemler çalışmaları izleyecektir. Felsefenin Doğası adının da işaret ettiği üzere, bu kitap ‘felsefenin neliği’ ve “Felsefe sorusu nedir?”i temel alan makalelerden oluşmaktadır.

Bunların seçimi de, Schlick ve Analitik düşünceyle ilk kez tanışacak okur göz önünde bulundurularak yapılmıştır. Aynı zamanda felsefenin tüm alanlarına dair Schlick düşüncesine bütüncül bir giriş olması amacıyla, diğerlerine nispeten daha kapsamlı olan, etik ve metafizik üzerine birkaç çalışmasına da yer verilmiştir. Çeviriyi kabul ederek vakit ayıran ve derleme konusunda önerilerini sunan değerli hocam Ömer Faik Anlı’ya teşekkür ederim.

Ebubekir Demir,2023

Giriş:

Morıtz Schlıck Kimdi?

Frıedrıch Waısmann

İlerleyen sayfalardaki makaleler, sizlere, Schlick’in felsefi düşüncesinin son yıllarının hasadını sunuyor. Tüm eserlerinde olduğu gibi bunlarda da içsel bir dinamizm, daha derin ve daha somut içgörülere doğru bir ilerleme görülebilir, ki bu da Schlick için ender olmayan bir şekilde hâlihazırda ulaşılmış sonuçların terk edilmesine yol açar. Hayrete değer olsa da, yaşayan bir ruhun gelişimindeki aşamalardan başka bir şey olmayan bu çelişkiler, bu derlemenin başına bu giriş sözcüklerinin eklenmesini haklı çıkarabilir. Schlick’in son dönemindeki gelişimi, kariyerinin bu noktaya kadarki içsel motifleri ve dışsal saikler bilinmeden anlaşılamaz.

Friedrich Albert Moritz Schlick, 14 Nisan 1882’de bir fabrika sahibi Albert Schlick’in oğlu olarak Berlin’de doğdu. Eğitimini Berlin’deki Luisenstadtisches Realgymnasium’da aldı ve 1900’de yeterlilik belgesiyle tamamladı. Gerçekten de ona matematik ve fiziğin entelektüel dünyasını açan öğretmenlerinden biriyle yaptığı konuşmalar, onda daha derin bir ilgiyi ilk kez orada uyandırdı. Bu konuşmaların geride bıraktığı etkinin ne kadar derin olduğunu, daha sonra makaleleri arasında rastladığımız bir notta, o konuşmalar sırasında omurgasından aşağı inen ‘bilgi ürpertileri’nden söz edişinden anlıyoruz. Heidelberg, Lozan ve Berlin’deki derslere katılarak, muhtemelen bu öğretmenin etkisi altında fizik çalışmalarına yöneldi. Max Planck gözetiminde ışık fiziği üzerine, ışığın homojen olmayan bir ortamdan geçişinde yansımanın sürekli olup olmadığı veya yalnızca ortamın optik özelliklerindeki değişimin süreksiz olması durumunda meydana gelip gelmediği gibi, şimdiye kadar çözülmemiş bir sorunun çok kapsamlı bir araştırması üzerine bir tezle mezun oldu.

Alan seçimi tesadüfi değildi. Açıklık ve kesinlik onun zihni için vazgeçilmez olduğundan, yalnızca tüm bilimlerin en pekiniyle ve aynı şekilde gerçekliğin en evrensel ilkeleri hakkında bilgi sağlayan bir bilimle tatmin olabilirdi.

Doğa bilgisinin vazgeçilmez önemine derinden bağlı olduğundan, doğa yasalarının matematiksel yapısında açığa çıkan entelektüel güzellik ve uyuma yönelik çok canlı bir duyguya sahipti. Fakat zihni tarih dünyasına da açıktı. İlk felsefi yazıları bile onun tarihsel anlayışına tanıklık eder. “Fizik bilmeyen herkes,” diye belirtiyor bir noktada, “kesinlikle düşüncede bir çocuktur –ama tarih bilmeyen herkes de öyle.”

Kariyerinin sonraki evrelerinde Schlick, Kiel ve ardından Viyana’daki kürsülere çağrılmadan evvel, önce Rostock’a öğretim görevlisi olarak atandı. Planck, Einstein ve Hilbert gibi kesin bilimin en seçkin temsilcileriyle kişisel ilişkileri vardı.

Bir filozof olarak Schlick’in çalışmaları, etik ve sanat eleştirisinden matematiğin felsefi problemlerine kadar alanın tüm yelpazesini kapsar. Bu konuda, kendisinden önceki Mach ve Boltzmann’dan esasen farklıdır. Bu düşünürler, sağlam başlangıç noktalarını pozitif bilimlerde buldular ve o andan itibaren felsefe alanında sadece tereddütle ilerlediler ve fazla da yol katetmediler. Boltzmann kendini sadece bir fizikçi olarak hissetti ve felsefi meselelerle gönülsüzce ilgilendi. Mach’ın çalışmaları, doğa bilimleriyle bağlantılı olarak başladı ve her zaman doğa bilimlerine çok yakın ilerledi. Bununla birlikte, Schlick’in başarısına bakarsak, onun en eski yazılarının (1908 [ve 1909]) etik ve estetik alanındaki sorunları takip ettiğini biraz şaşkınlıkla fark ederiz.2 Bunları geniş ölçüde mantıksal ve epistemolojik araştırmalar izler –örneğin hakikatin doğası ve doğa bilimi ile felsefede kavram oluşturma arasındaki sınırlara ilişkin araştırma gibi– ve ancak sonrasında (1915’te) kesin bilimle ilişkili temalara, görelilik ilkesiyle bağlantılı olarak uzay ve zamana ilişkin felsefi araştırmalarına döndüğünü görüyoruz. Psikofiziksel problem ve görünüş ile gerçeklik arasındaki ayrımın anlamı üzerine yapılan çalışmalarda olduğu gibi, genel felsefi sorular dizisi, takip eden yazılarda da devam eder. Schlick, felsefe üzerine yazdığı ilk kitabından on yedi yıl sonra, ancak 1925’te bir doğa felsefesi yazdı.3 Bu zihnin, felsefenin en belirsiz kısımlarından, etikten ve sanat teorisinden yola çıkarak, matematik ve fiziğin örneklediği pekin düşünce tarzıyla yavaş yavaş temasa geçerek felsefi rotasını sürdürdüğünü görüyoruz.

Bu gelişim rotası bir tesadüf değildir. Bu rota, bize, düşüncesinin temel karakterini, temellere inişi, her zamankinden daha temel konuların aranmasını göstermektedir. Daha derin içgörülere ulaşmak için önce bir dizi aşamadan geçmek ve bu şekilde sürekli bir arınma, kusurlu formülasyonlardan sıyrılma, gerçek ve temel içeriğin parçalara ayrılması olarak tanımlanabilecek bir süreç onun görüşlerindeki değişiklikleri açıklar. Schlick, ayrıntılı araştırma konusunda kesin bir bilgiye sahip olmasına ve onunla sürekli temas hâlinde olmasına rağmen, özel problemler ve yöntemlerle meşgul olmaktan da çekinmedi. Sembolik mantığın yöntemi bile, değerini kabul ve takdir etmesine rağmen, onun için hiçbir zaman bir teknik olmadı. Daha ziyade, nerede kullanılırsa kullanılsın, onu yalnızca zaten ulaşılmış bir apaçıklık aşamasının belirtisi olarak gördü.

Genel olarak, felsefesinin, bir soruya tam olarak uyarlanmış yaklaşımı bulmak için özel bir tür faaliyet, problemler karşısında zihinsel bir tutum, bir soruda neyin gerçekten sorunlu olduğunu anlama biçiminde karakterize edildiğini söylemek gerekir. Bu nedenle onun gücü, örneğin büyük İngiliz filozofu Bertrand Russell’ın Principia Mathematica eserinde ortaya koyduğu gibi, kapalı bir teori bütünü değildir. Esasen, Schlick’in açık, doğal bakışı, bir problemin yanlış anlatımlarının ötesini görebilme konusundaki sezgisel yeteneği ile, doğallığı ve sınır tanımazlığıyla son derece hassas ve duyarlı mantık duygusunun bir araya gelişinin onun sağlıklı muhakemesini oluşturduğunu söyleyebilirim; bu da onun karmaşık ve muğlak alanlara nüfuz etmesini, söylenmesi zor şeyleri ortaya çıkarmasını ve açık bir şekilde açıklamasını sağlayan şeydi.

Felsefi doktrini söz konusu olduğunda, büyük İngiliz deneycileri Berkeley ve Hume’a yakın durur. Kuşkusuz ki bu, modern mantığın ruhuyla olgunlaşmış ve arıtılmış, tamamen farklı bir ampirizmdir. Yine de bu yazarların analitik ruhunun bir parçası onda yaşıyordu ve bu nedenle işaret edilmesi gereken ilk temel özellik, Schlick’in analitik bir yetenek ve dolayısıyla bir parçalayıcı ve bölücü olduğudur. Ancak bu, onun doğasını tüketmek anlamına gelmez. Schlick’te yalnızca keskin bir düşünür görenler, onunla yalnızca yüzeysel olarak tanışırlar ve karakterinin diğer yüzünün farkına varmazlar. Bazı denemelerinden ve günlüklerden görülebileceği gibi, içinde bir şair yaşıyordu; ama ‘şair’ kelimesini kullanırken aklımda daha başka bir şey var. Bununla demek istediğim, bu hayatın ender ve değerli saatlerine, sanki perdeler kalmış da göğe yükseliyormuşuz ve kendimizi evrenin yaşayan kalbine yakın hissediyormuşuz gibi görünen o aydınlanma anlarına karşı bir açıklığa sahip olduğunu kastediyorum. Bir konseri dinlerken ya da bir manzaraya bakarken, kendi deyimiyle, sonsuzluğun kapısı ona birdenbire açılabilirdi. Bu anlarda hayatın yüce anlamını gördü ve ilahiliğin kayıp ama yine de yinelenen bir izi olarak onları aradı. Bir keresinde “Hepimiz….

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Felsefe
  • Kitap AdıFelsefenin Doğası - Felsefi Düşünmeye Giriş
  • Sayfa Sayısı256
  • YazarMoritz Schlick
  • ISBN9786258242324
  • Boyutlar, Kapak13.5 x 21 cm, Karton Kapak
  • YayıneviFol Kitap / 2023

Yazarın Diğer Kitapları

Beriahome Harf Kupa

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur