Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Japonya Nasıl Japonya Oldu?
Japonya Nasıl Japonya Oldu?

Japonya Nasıl Japonya Oldu?

Jonathan Clements

19. yüzyılın ortalarına kadar kapılarını dış dünyaya sımsıkı kapalı tutan ve geleneklerine bağlılığı ile bilinen Japonya’nın 20. yüzyılda hızla modernleşip küresel bir endüstriyel güç…

19. yüzyılın ortalarına kadar kapılarını dış dünyaya sımsıkı kapalı tutan ve geleneklerine bağlılığı ile bilinen Japonya’nın 20. yüzyılda hızla modernleşip küresel bir endüstriyel güç olarak sahneye çıkış öyküsü, “Batı’nın ahlakını değil, teknolojisini almak” isteyen çoğu üçüncü dünya ülkesinin hayallerini süsleyen mucizevi bir başarıydı. Öte yandan, bu “mucizevi başarı öyküsü”nün diğer yüzünde acı deneyimler ve zehirli meyveler de var. Meiji Restorasyonu’ndan Abenomics’e, günümüz Japonya’sını yaratan 150 yıllık süreçte hızlı kalkınma ve ileri teknoloji hamlelerine savaşlar, insanlık suçları ve nükleer felaketler de eşlik etti.

Uzun yıllar Japonya’da ve Uzakdoğu ülkelerinde yaşayan yazar Jonathan Clements, II. Dünya Savaşı ve sonrasındaki gelişmeleri adım adım izleyerek Japonya’nın ekonomik, siyasi, sosyal ve kültürel tarihindeki dönüm noktalarını ve Japonya’yı Japonya yapan dinamikleri ayrıntılara boğmadan, derli toplu bir şekilde ortaya koyuyor. II. Dünya Savaşı’ndan sonra küllerinden doğmayı başaran ve bugün aynı “küller”in yüküyle boğuşmaya devam ederken bir yandan da “yumuşak güç” olarak küresel sahnede yeniden konumlanan Japonya’ya dair Jonathan Clements’in yanıt aradığı soru şu: Gitgide yaşlanan nüfusu, yıllardır içinden çıkamadığı ekonomik durgunluk sarmalı ve Fukuşima felaketinin henüz kapanmamış yaralarıyla Japonya, geçmişin gölgelerinden sıyrılıp yepyeni bir gelecek inşa etmeyi başarabilecek mi?

İçindekiler
Giriş 7
I Katlanılmaz Olana Katlanmak 23
II Japon Mucizesi 43
III Petrol Krizleri 59
IV “Balon Ekonomisi” 75
V Kayıp On Yıl 87
VI Yaşlanan Toplum 101
Sonuç 117
100 maddede Japonya 123
Dizin 141

Giriş

1980’li yılların Batı medyasında, Japonların bir zaman sonra dünyanın hâkimi haline gelip tüm Batılı şirketlere ve fikri mülkiyet haklarına sahip olacağına dair bolca yazı ile analize yer verilirdi. Ancak elbette akıbet böyle olmadı. Parlak başarıların ardından Japonya bitmek bilmeyen bir ekonomik durgunluğa girdi ve pek çok Japon markasının göz önündeki sektörlerde liderliğini koruması sayesinde Japonya’nın sınırları dışında bu olumsuz durum pek fazla göze çarpmadı. Japonya’nın yumuşak gücünün [soft power] dinamosu sayılan bilgisayar oyunları ve bunların oynandığı cihazların üretimi gibi sadece birkaç sektör, bu uzun durgunluk döneminde serpilmeye devam edebildi. 21. yüzyılın başlarında olup bitenler Japon Yeni’nin ve şirketlerinin gücüne gölge düşürse de, hâlâ güçlü bir ekonomiye ve büyük bir pazara sahip olan Japonya küresel liderler liginden düşmüş değil.

Japonya’nın 20. yüzyılın ikinci yarısında süratle elde ettiği güçlü konum, bugün komşusu Çin’in göz kamaştırıcı yükselişinin gölgesinde kalmış durumda. Üniversite öğrencilerinin bölüm tercihleri ve yüksek lisans araştırma fonları üzerinde çok daha fazla nüfuz sahibi olan Çin’in yanında Japonya artık eskisi kadar konuşulmuyor; hem basın hem de akademi için geçerli bir durum bu. Bunun yanında “Asya Kaplanları”nın daha ufak çaplı olanları da Japon modelini takip ederek büyük başarılara imza attılar. Mesela, bir zamanlar Toshiba marka dizüstü bilgisayarlar için çip, Sony marka televizyonlar için de ekran üreten Güney Koreli Samsung şirketi bugün kendi bilgisayar ve televizyonlarını üretip dünya çapında pazarlayabiliyor. Gelgelelim, bu Asya ülkelerinin çoğu Japonya modelini taklit ederek kalkındığından, Japonya’nın bugününe bakarak, Çin’in veya Güney Kore’nin yarınına dair çok da hayırlı olmayan kehanetlerde bulunulabilir. Yıllardır içinden çıkamadığı durgunluktan kurtulabilmek için büyük çaba sarf ettiği 2011 yılında Japonya art arda gelen felaketlerle sarsıldı: Tohoku Depremi, tsunami ve bunu takip eden nükleer kaza. Bugün daralan bir ekonomide düşük tüketim-yüksek tasarruf döngüsüyle karşı karşıya olan Japonya, “Abenomi”1 teşvik paketi ve 2021 yazına ertelenen Tokyo Olimpiyatlarının getirebileceği fırsatlara bel bağlamış durumda.

Bu kitapta modern Japonya tarihini anlatırken II. Dünya Savaşı’ndan başlayarak günümüze kadar gelecek, yani aslında bir insan ömrüne sığabilecek bir dönemi ve olayları aktaracağız. Oysa üniversitelerin tarih bölümlerinde Japonya tarihine ayrılan dersler farklı bir tarihlendirmeyi tercih ediyor; genelde asırlarca sürmüş izolasyonun ardından Japonya’nın dışa açıldığı 1850’li yıllarla başlayıp 1945 civarlarında son buluyor bu türden dersler. Benim gördüğüm kadarıyla savaş sonrası dönem ya ekonomi politikaları ve istatistiklerden ibaret “sıkıcı” bir dönem olarak dışarıda bırakılıyor ya da sanki herkesin yaşayarak gördüğü “bilindik” bir dönemmiş gibi es geçiliyor. Veyahut en kötüsü, bu dönem işlenmek istense bile üniversitelerdeki dönem sonu telaşı ve yorgunluğu
yüzünden gümbürtüye gidiyor.

Bu kitap, ardı arkası kesilmeyen felaket ve skandallara odaklanarak, Japonya’nın 70 küsur yıllık hikâyesinin olumsuz taraflarını öne çıkarıyor gibi gelebilir size. Japon toplumundaki olumlu gelişmelere ve dönüm noktalarına elbette değiniyorum, fakat tarihi sürükleyen ve toplumları değişmeye iten şey, mevcut dengedeki bozulmalardır çoğu zaman. Dünyanın en büyük ekonomilerinden ve en köklü uygarlıklarından birinin modern çağdaki serencamını kısa ve öz bir biçimde anlatmayı hedefleyen bir kitapta, Japonların karşılaştığı sorunlar ve bunlarla başa çıkma yöntemlerinin, yolunda giden şeylere kıyasla bizlere daha çok şey anlatıp öğretmesi gayet normal. Japonya’ya duyduğum sevgi, özel hayatım ve kariyerimle ilgili tercihlerimi etkileyecek kadar derin ve içten; binlerce kilometre uzakta olduğunda bile Japonya’yı içinde taşıyan çok sayıda yabancı ziyaretçiden biriyim ben de. Modern Japonya’da yoluna gitmeyen şeylerden bahsetmemin sebebi, bunlardan hemen herkesin bir şeyler öğrenebileceğini düşünmemdir.

Japonya’nın savaş sonrası tarihinde çarpıcı olaylar ve sonuçlar söz konusu olsa da, bu dönemi ayrıntılandırıp açıklamak, mesela Çin’in benzer bir dönemini anlatmaktan çok daha zor. Japon siyasetçilerin anonim olmakla övündükleri düşünülürse, Japonya’da belli bir döneme damgasını vurmuş belirleyici figürler bulmak zor. Öte yandan, muazzam aksaklıklar, toparlanmalar veya ulusal çapta kritik dönüm noktalarıyla öne çıkan belli başlı ekonomik dönemler mevcut; bu kitabı da zaten bu ekonomik dönemlerin izinden gidecek şekilde tasarladım.

Birinci bölüm, çok önemli bir dönüm noktasını, Japonya’nın II. Dünya Savaşı’nda teslim olup işgal edildiği dönemi ele alıyor. Temmuz 1937’den Eylül 1945’e dek süren, yani son perdesi II. Dünya Savaşı sırasında oynanan İkinci Çin-Japon Savaşı, modern Japon kültüründe hâlâ büyük yer tutan kritik bir mesele olmaya devam ediyor. Eski kuşakların inkâr edip örtbas etmeye çalıştığı bu dönem, bu kuşakların çocukları tarafından da reddedilip öteleniyor, çünkü kendileri doğmadan önce işlenmiş suçlardan mesul tutulduklarını hissediyorlar. Söz konusu dönem ve bu dönemin suçları, 20. yüzyıl tarihine dair Japonya’da yapılan her türden tartışmaya sızmaya devam ederken, Japonya’nın diplomasi ve eğitim politikalarında dalgalanmalara da sebep oluyor. Aynı şekilde, savaşın tartışmalara sebep olan ve oyunun kurallarını değiştiren sonu, yani tarihte ilk kez bir savaşta atom bombalarının kullanılışı, bir savaşı bitirirken başka bir savaş başlattı. Ayrıca modern Japonya’da nükleer enerjiye dair tartışmalar hâlâ bu olayın gölgesinde yürütülüyor.

Japonya’nın işgal yılları atmosferinden kurtulmak için verdiği mücadele, ulusal para birimi yenin değerinin düşük oluşunun imkân verdiği ekonomik patlama ve Japon endüstrisinin yeniden canlanışı ikinci bölümün konusu. Ayrıca bu bölümde Uluslararası Ticaret ve Sanayi Bakanlığı’nın her yere sirayet eden nüfuzu ile Japon tüketim alışkanlıkları ve siyaseti üzerinde belirleyici etkiye sahip devasa holdinglere, yani keiretsu’lara da değiniliyor. Geniş çaplı etkileriyle ülkenin gelişimine damga vuran 1964 Olimpiyatları da yine bu bölümün konusu; gösterişli ve başarılı olimpiyat organizasyonu sayesinde Japonya’da hem altyapı baştan aşağı yenilendi hem de ülkenin uluslararası sahnedeki konumu değişti.

Petrol fiyatlarının aninden yükselmesi sebebiyle kaynak açısından yoksul Japonya’nın Batı dünyasıyla birlikte 1970’li yılların karanlık günlerinde yaşadığı sorunlar, üçüncü bölümün konularından biri. Çevre kirliliği ve yolsuzluğun damga vurduğu skandallar üzerinden hızlı endüstriyel büyümenin karanlık yüzü de bu bölümde ele alınıyor. Zamanında ufak veya önemsiz görünen ama bugünden bakıldığında modern Japonya’daki gündelik hayatı ve yaşam tarzlarını belirleyen tasarrufçuluk ve minyatürleştirmeye dair kimi sorunlara da değiniliyor.

Dördüncü bölüm daha yakın tarihlere gelerek 1980’li yılların yükselen “balon” ekonomisine ve bugün pek çok okura saçma gelecek olsa da o zamanlar çoğu insanın Japon şirketlerine dair benimsediği imaja eğiliyor: 80’li yıllarda insanlar Japon şirketlerinin dünyayı ele geçireceğini düşünüyordu ve bu beklenti paranoya, güç gösterisi ve yatırım fırsatlarını da beraberinde getirmişti.

Beşinci bölüm, 1990’lı yılların kasvetli ve çelişkili olaylarını ele alıyor. Bu dönemde Şova İmparatoru’nun2 ölümüyle birlikte eski düzen artık sona ermişti ve oğul Akihito’nun imparator olmasıyla başlayan Heisei döneminde Japonya, Tokyo’daki şişirilmiş arsa fiyatları karşılığında alınan kredilerin yol açtığı sorunlarla boğuşmaktaydı. Ayrıca Japon “yumuşak gücü”nün dikkat çekici yükselişi de bu bölümde irdeleniyor; Japonya’nın popüler kültürü ve yabancı şirket ortaklıkları, ülkenin bataklığa saplandığı bu dönemde bile döviz kazandırmaya devam etti.

Altıncı bölümde ilk olarak Japonya’nın karşılaştığı ama diğer ülkelerin de muhakkak başını ağrıtacak birtakım sorunlar ele alınıyor. Nükleer gücün hayaleti ve geniş bir emekli nüfusuyla giderek düşen doğum oranlarının sebep olduğu çifte nüfus felaketi bu sorunlar arasında.

“Cool Japonya”, yumuşak güç ve kültürel sermaye ancak 21. yüzyılın başında Japon hükümetlerinin resmi politikaları arasına girmiş olsa da, Nintendo’nun Pokemon oyunu ve Power Rangers markası gibi kültürel ihraç ürünleri doğurup, videokaset kaydedici ve kişisel müzikçalar gibi çığır açıcı icatları mümkün kılan karmaşık endüstriyel ağları ortaya koyabilmek için her bölümde Japon medyasına da belli bir yer ayırdım.

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Çin Nasıl Çin Oldu? ~ Jonathan ClementsÇin Nasıl Çin Oldu?

    Çin Nasıl Çin Oldu?

    Jonathan Clements

    1 Ekim 1949 günü Başkan Mao Zedong, Çin Halk Cumhuriyeti’nin kuruluşunu ilan etmek üzere Tiananmen’in balkonuna çıktı ve kalabalığa şu meşhur sözlerle seslendi: “Bizler,...

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur