Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Kaos İçindeki Dünyada Kapitalizmi Yeniden Tasarlamak
Kaos İçindeki Dünyada Kapitalizmi Yeniden Tasarlamak

Kaos İçindeki Dünyada Kapitalizmi Yeniden Tasarlamak

Rebecca M. Henderson

Serbest piyasa kapitalizmi: İnsanlığın en büyük icatlarından biri, dünyanın en önemli refah kaynağı. Fakat bu başarının ardında, ödenen ağır bedeller var. Kapitalizmi yalnızca bir…

Serbest piyasa kapitalizmi: İnsanlığın en büyük icatlarından biri, dünyanın en önemli refah kaynağı.

Fakat bu başarının ardında, ödenen ağır bedeller var. Kapitalizmi yalnızca bir refah aracı olarak değil, aynı zamanda çevresel gerçeklerle, sosyal adalet çabasıyla ve gerçekten demokratik kurumların talepleriyle uyumlu bir sistem olacak şekilde kurgulamakta başarısız olduk. Servet daha önce görmediği kadar zirvede bir noktayı görürken gelir adaletsizliği derinleşiyor. Kapitalizm, gezegeni yok etmenin ve toplumu istikrarsızlaştırmanın eşiğinde. Ve harekete geçmek için oldukça kısıtlı bir zamanımız var.

‘İş’in tek amacının para kazanmak ve ‘kâr’ı maksimize etmek olduğu şeklindeki dünya görüşünü çürüten Harvard profesörü Rebecca Henderson’ın global şirketlerle yıllara dayanan çalışmalarından edindiği tecrübelerle ekonomi, psikoloji ve örgütsel davranış üzerine kaleme aldığı bu kitap, bize bir çıkış yolu sunuyor.

Henderson, Kaos İçindeki Dünyada Kapitalizmi Yeniden Tasarlamak’ta kapitalizmin girdiği krizden nasıl kurtulacağını ve nasıl insanlara daha faydalı hale gelebileceğinin yol haritası çizip iş dünyasının tabularını sarsıyor. Bunu yaparken yalnızca olanı yıkmıyor, sürdürülebilir kalkınma için yeni bir ekonomik düzlem ve yeni bir işletme mantığı öneriyor.

“OLGULAR DEĞİŞTİĞİNDE, BEN FİKRİMİ DEĞİŞTİRİRİM.
YA SİZ NE YAPARSINIZ
EFENDİM?”

Modası Geçmiş Bir Yaklaşım Olarak Hissedar Değeri

“İnsanlığın esas problemi şudur: Duygularımız Paleolitik, kurumlarımız Orta Çağ’dan ve teknolojimiz
tanrısal.”
-E.O. WILSON

Kapitalizm nedir? İnsanlığın en büyük buluşlarından ya da görülen en büyük refah kaynaklarından biri mi? Peki ya gezegeni yok etmeye ve toplumun istikrarını bozmaya yönelik bir tehdit? Ya da sadece yeniden kurulması gereken bir çeşit kombinasyon. Bütün bu soruları iyice bir düşünmek için sistematik bir yola ihtiyacımız var.

Başlamak için en iyisiyse çağımızın üç büyük problemiyle, bunlar gün geçtikçe önemi artan problemler, yüzleşmek: büyük ölçekli çevresel bozulma, ekonomik eşitsizlik ve kurumsal çöküş. Dünya yanıyor. Fosil yakıtların yakılması -ki bu modern sanayileşmenin itici gücüdür, yüz binlerce insanı öldürürken dünyanın iklimini değiştiriyor, okyanusları asitleştiriyor ve deniz seviyesini yükseltiyor.

Dünyanın en değerli toprakları çoraklaştı ve suya olan ihtiyacımız kaynakları aşmış durumda. Kontrolsüz bırakılırsa; iklim değişikliği gayri safi yurt içi hasılayı kayda değer ölçüde azaltacak, önemli kıyı şehirlerini sel altında bırakacak ve milyonlarca insanı yiyecek bulabilmek uğruna göçmek durumunda bırakacak. Böcek popülasyonları mahvoldu, hiçbirimiz neden olduğunu ya da sonuçlarının ne olacağını bilmiyoruz. Bağımlı olduğumuz doğal sistemlerin yaşama gücünü yok etme riskine doğru koşuyoruz. Zenginlik de zirveye koşuyor.

Altı milyardan fazla insan günde 16 doların altında yaşarken, dünyanın en zengin elli kişisi insanlığın yoksul olan yarısından daha fazlasına sahip. Robotik ve yapay zekâ alanındaki gelişmeler milyonlarca insanı işinden etme tehdidi oluştururken, milyarlarca insanın ise ortalama bir eğitime, sağlık hizmetlerine ve düzgün bir iş bulma olanağına erişimi yok. Geçmişte piyasayı elinde tutan kurumlar; aile, yerel topluluklar, inanç gelenekleri, hükümet ve bir topluluk olarak insanların kendilerine dair ortak hissiyatları dahil, şimdi dağılıyor ve hatta karalanıyor.

Birçok ülkede, “sonraki neslin şimdikinden daha iyi durumda olacağının garantisi yok” inanışının artması, dünya çapındaki hükümetlerin istikrarını bozmakla tehdit eden azınlık ve göçmen karşıtı şiddet dalgalarını körüklemeye olanak sağladı.

 

Yeni nesil otoriter popülistler de güçlerini sağlamlaştırmak için bu toksik öfke ve yabancılaşma karışımından yararlanıyor. Bütün bu problemlerin kapitalizmle ne ilgisi var diye düşünebilirsiniz. Sonuçta, dünyanın gayri safi yurt içi hasılası son elli yılda beş katına çıkmadı mı? Kişi başına düşen ortalama gayri safi yurt içi hasıla günümüzde 10 bin doların üstünde dünyadaki herkese yiyecek, barınak, elektrik ve eğitim vermeye yetecek düzeyde değil mi?9 Aynı zamanda işletmelerin bu problemleri çözmede aktif bir rol oynaması gerektiğini düşünseniz bile; bu ilk bakışta pek de olası gözükmüyor, öyle değil mi? İster toplantı odaları ister işletme sınıfları olsun, belirlenen ilk amaç kârı maksimize etmektir.

Bu oldukça aşikâr bir gerçek. Birçok yönetici ise başka bir amaç kovalamanın sadece güvenirliklerini sarsmaya değil, aynı zamanda işlerini kaybetme riskine de yol açacağına inandırılıyor. Böylece iklim değişikliği, eşitsizlik ve kurumsal çöküş gibi problemleri kamusal alana ait görüp, hükümet ve sivil toplum örgütlerine bırakıyorlar.

Sonuç olarak öyle bir sistem yaratmış bulunuyoruz ki dünyanın birçok şirketi kamu yararına olan ahlaki görevlerinin hiçbir şey yapmamak olduğunu düşünüyor. Ancak bu kafa yapısı oldukça hızlı değişiyor. Kısmen de Y kuşağı, çalıştıkları firmaları dezavantajlı grupları da kapsayıcı ve sürdürülebilir olma konusunda direttiği için. Sonrasında ‘Kapitalizmi Yeniden Tasarlamak’a dönüşecek olan işletme dersini ilk verdiğimde, sınıfta yirmi sekiz öğrenci vardı. Şimdiyse bu sayı neredeyse üç yüz, Harvard işletme sınıfının üçte birinden biraz daha az. Binlerce firma kendilerini, kârlılıktan daha büyük bir amaca adadı ve dünyanın finansal varlıklarının neredeyse üçte biri sürdürülebilirlik kriteriyle yönetiliyor.

En tepedekiler bile işlerin değişmesi gerektiği konusunda baskı yapmaya başladı. Örneğin Ocak 2018’de, BlackRock’un CEO’su ve dünyanın en büyük finansal mal varlığının yöneticisi olan Larry Frink, portföyündeki tüm CEO’lara şu mesajı gönderdi: “Toplum, hem kamusal hem de özel şirketlerin sosyal bir amaca hizmet etmesini talep ediyor. Başarılı olabilmek içinse her şirket sadece finansal başarı göstermekle kalmamalı, aynı zamanda topluma nasıl bir katkı sağladığını da göstermeli. Şirketler hissedarları dahil tüm paydaşlarına, çalışanlarına, müşterilerine ve çalıştıkları topluma fayda sağlamalıdır.”

BlackRock, yönetimi altındaki finansal varlıklarda 6 trilyon dolardan fazla varlığa sahip ve bu da onu dünyadaki en büyük halka arz edilmiş firmaların en güçlü hissedarlardan biri yapıyor.

BlackRock Exxon’un yüzde 4.6’sına, Apple’ın yüzde 4.3’üne ve dünyanın en büyük ikinci bankası olan JPMorgan Chase hisselerinin yüzde 7’ye yakın bir oranına sahip.11 Yani Fink “Şirketler sosyal bir amaca hizmet etmelidir,” dediğinde, bu yaklaşık olarak Martin Luther’in kendi doksan beş tezini Wittenberg Kalesi’nin kapısına çivilemesine denk düşüyordu.

12 Mektubun ulaşmasından bir hafta sonra CEO olan bir arkadaşım, Fink’in gerçekten öyle söylemek isteyip istemediğini doğrulamak için bana ulaştı. Şok içindeydi. Hissedar değerlerini maksimize etmek için çaba sarf ettiği onca yıllık başarılı kariyerinden sonra, Fink’in önerisi biraz gülünç gelmişti. Günümüzün bu acımasızca rekabetçi dünyasında, gözünü kâr topundan ayırmayı düşünemezdi bile.

Ağustos 2019’da, en büyük ve en güçlü Amerikan şirketlerinin CEO’larından oluşan bir organizasyon Business Roundtable, kuruluşlarının amacını yeniden tanımlayan bir bildiri yayımladı: “Tüm Amerikalılara hizmet eden bir ekonomiyi teşvik etmek.” Yüz seksen bir CEO da şirketlerini “Tüm paydaşların, müşterilerin, çalışanların, tedarikçilerin, toplumun ve hissedarların yararına,” yönetmeyi kabul etti.13 Yönetimleri altındaki 135’ten fazla kamusal emeklilik ve diğer fonlarda totalde 4 trilyon dolardan fazla varlığa sahip, bir varlık sahipleri ve ihraççı kuruluşlar üyelik organizasyonu olan Kurumsal Yatırımcılar Konseyi (CII) ise bu durumdan hoşnut kalmadı ve şöyle bir ifadeyle cevap verdi:

CII, kurulların ve yöneticilerin uzun vade hissedar değerlerine odaklanmaları gerektiğine inanıyor. Bu uzun vade hissedar değerine ulaşmak için, paydaşlara saygı göstermek kritik bir noktada yer alıyor, ancak aynı zamanda şirket sahiplerine karşı hesap verilebilirlik net olmalıdır. Herkese karşı hesap vermek, kimseye vermemekle aynı şey oluyor. Bu noktada BRT,  hissedar haklarını azaltmak ve  üçüncü paydaşlara hesap verilebilirlik için yeni bir kurul ve yönetim oluşturmak konusunda yeni hiçbir yol izlemiyorken … paydaş yönetimine karşı yeni taahhüdünü dile getirdi.

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Sosyal Bilimler
  • Kitap AdıKaos İçindeki Dünyada Kapitalizmi Yeniden Tasarlamak
  • Sayfa Sayısı288
  • YazarRebecca M. Henderson
  • ISBN9786050845938
  • Boyutlar, Kapak13,5x21, Karton Kapak
  • YayıneviTimaş / 2022

Yazarın Diğer Kitapları

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur