İkinci Dünya Savaşı sonrası Alman edebiyatının en önemli temsilcilerinden olan Heinrich Böll, eserlerinde savaş dönemlerini, savaş sonrası yokluk yıllarındaki yurtsuzluk, işsizlik gibi konuları ve bunların yarattığı toplumsal ve ahlaki sorunları işlemiştir. 1974’te yayımlanan Katharina Blum’un Çiğnenen Onuru ise, Böll’ün sorunların kaynağını kurulu düzende aramaya yöneldiği yapıtlarındandır. Kitap bir bakıma, Almanya’nın terörle yüz yüze geldiği, Baader-Meinhof’lu yılların ürünüdür. Tüm kişisel değerleri ayaklar altına alınan, hem yakın çevresi hem de tüm toplum karşısında savunmasız bırakılan Katharina Blum’un tek suçu bir anarşistin sevgilisi olmaktır. Böll, daha fazla satış uğruna yalan haber veren basına da, teröristleri izlerken antidemokratik yollara başvuran polis ve yargı mekanizmasına da acımasız eleştiriler yöneltir. Özel yaşam karşısında medyanın sorumsuzluğunu ve güvenlik güçlerinin bireysel özgürlükleri kayıtsızca çiğnemesini evrensel bir yaklaşımla ele alarak eleştirir.
Sunuş
Katharina Blum’un Çiğnenen Onuru, basın medyasının kirlenmesini doğrudan konu ve hedef alan bir romandır.
Heinrich Böll, 1970’li yıllarda bu romanı yazdığında, o zamanki Almanya’nın bir toplumsal gerçeğini çıkış noktası yapmıştı. Ünlü Baader-Meinhof olayı nedeniyle yürütülen yaygın soruşturmalar sırasında bireysel özgürlükler kimi zaman tamamıyla hiçe sayılıyor, gelişigüzel çamur atmalar suçsuz insanların yaşamlarını, tartışmasız aklanma kararlarından sonra bile karartmayı sürdürüyordu. “Kurunun yanında yaşın da yanması” deyişi, Almanya’da sanki günlük yaşamın parçası olup çıkmış bir somut gerçeğe dönüşüyor, bu arada özellikle magazin basını da bu furyada kendi parsasını, adı “sansasyon” olan o korkunç silahıyla toplamaya bakıyordu.
Katharina Blum’un Çiğnenen Onuru, işte böyle bir ortama tutulmuş bir aynadır. Romanın kahramanı Katharina Blum’ un, polis tarafından aranılan bir anarşistle bir gece geçirmiş olmaktan başkaca kanıtlanabilir “suçu” yoktur. Gelgelelim Katharina’nın polis tarafından birkaç kez sorguya çekilmesi, insan ve ahlak değerlerinden tamamıyla yoksun bir gazetecinin bütün dikkatini bu olaya yöneltmesine yeter. Bu gazeteci, “haber toplama” ve “okurlarına gerçeği duyurma” gibi bahanelerle, genç kadının yaşamının bütün alanlarına acımasızca el atar ve onu hem okurlarına hem de kadının kendi çevresine neredeyse bir halk düşmanı gibi teşhir etmekten çekinmez. Yüzyılımızın en büyük yazarlarından biri olan Heinrich Böll –genellikle yaptığı gibi– roman için kurguladığı sondan önüne geçilmez bir biçimde kaynaklanacak ahlak sorgulamasını, okurların değerlendirmesine bırakmıştır. Bu değerlendirme, okurun insanoğlunun özgürlüğünün dokunulmazlığına ilişkin kendi düşüncelerini sınayabileceği bir ölçüt olarak da nitelendirilebilir…
Heinrich Böll’ün bu romanı yazdığı yıllarda ülkemizde, bugünkü medya kirlenmesinin yüzde biri bile yoktu. Bugün vardığımız noktada ise Türk okuru, züccaciye dükkânına dönmüş basınıyla, özel televizyonların magazin ve “reality show” programlarının burunlara pek hoş gelmeyen kokularıyla, Böll’ ün çizdiği ortam arasında benzerlikler bulmakta ne yazık ki hiç zorlanmayacak, basının gücünün kötüye kullanılmasının sıradan insanların günlük yaşamlarında ne gibi yıkımlara yol açabileceğini bu romanın yardımıyla bir kez daha –herhalde tüyleri ürpererek– algılayabilecektir…
AHMET CEMAL
Ağustos, 1999
1
Aşağıda anlatılanların birkaç yan kaynağı, üç tane de ana kaynağı vardır. Ama bunlardan yalnızca şimdi, yani başlangıçta söz edilecek ve bir daha bu konuya dönülmeyecektir. Önce ana kaynaklara değinecek olursak, bunlar polisteki sorgu tutanakları, avukat Dr. Hubert Blorna ve onun gerek liseden gerekse üniversiteden arkadaşı olan savcı Peter Hach’tır. Bu sonuncu kişi –doğal olarak gizlice– sorgu tutanaklarına, soruşturmayı yürüten makamın aldığı tedbir kararlarına ve nihayet araştırmaların tutanaklara geçmemiş olan sonuçlarına birtakım eklentiler yapmış, kendince onları tamamlama çabası göstermiştir. Ama –kesinlikle ve gecikmeksizin belirtilmesi gereken bir nokta– savcı bu işi resmî görevine ilişkin nedenlerden ötürü değil, tamamen özel nedenlerle yapmıştır; olup bitenleri hem kendi kendisine açıklayamayan, hem de “Aslında düşündüğüm zaman bütün bunları anlamakla kalmıyor, mantıklı bile buluyorum,” diyen arkadaşı Blorna’ nın hali içine pek dokunduğu için yapmıştır. Bir yandan sanığın tutumu, öbür yandan da sanık avukatı Dr. Blorna’ nın gerçekten güç durumundan ötürü Katharina Blum olayı, az ya da çok, nasıl olsa varsayımlara dayalı kalacağından: Hach’ın ilk bakışta dürüstlük dışı gibi görünebilecek, ama gerçekte tamamıyla insanoğluna özgü belirli birtakım davranışlarını, nedenini anlamış olmanın yanı sıra, hoşgörüyle de karşılamak gerekir.
Taşıdıkları önem açısından farklılıklar gösteren yan kaynaklara gelince; bunların olaya ne ölçüde karıştığı, olayların akışını ne ölçüde karıştırdığı, neleri önlediği ve neleri su yüzüne çıkardığı anlatılanlardan kendiliğinden çıkacağından burada ayrıca üzerinde durmanın gereği yoktur.
2
Burada kaynaklardan bu denli söz edildiğine göre, okuyucu hikâyenin arada sırada çok “akıcı” olduğu izlenimini edinirse, özür dileriz, çünkü bunun olması kaçınılmazdı. “Kaynak” ve “akmak” gibi kavramlar araya girince, bir kompozisyondan söz edilmek olanaksızlaşıyor – çünkü kompozisyon, belli biçim yasalarını gözeterek kurmak anlamına gelir. Bu durumda kompozisyon yerine birleştirme, bir araya getirme kavramını koymak, belki de daha iyi olacaktır. Ve bu kavramın çocukluğunda (hatta belki büyüdükten sonra bile) su birikintilerinin içinde, yanında ve su birikintileri ile oynamış, onları kanallarla birbirine bağlamış, boşaltmış, akış yönünü değiştirmiş, sonunda elindeki birikmiş su gizilgücünün tümünü –salt düzen düşüncesiyle, resmî makamlar tarafından açılmış bir suyoluna ya da kanala yöneltmek amacıyla– daha alçak düzeyde bir toplama kanalında birleştirmiş olan herkesçe anlaşılabilmesi gerekir. Demek ki gerçekte salt bir su boşaltma, kurutma işlemi yapılmış olmaktadır. Başka bir deyişle gerçek anlamıyla düzeni sağlama amacını güden bir işlem! Bu nedenle, bu hikâye de yer yer düzey farklılaşmalarının ve düzey denkleştirmelerinin rol oynadığı bir akıntıya dönüşürse, durumun hoşgörüyle karşılanmasını dileriz; çünkü düşünülmeli ki, akıcılığın yanı sıra duraklamalar, birikmeler, kum toplanmasından ötürü tıkanmalar, başarısız kalan birleştirme çabaları ve “birleşmeleri olanaksız” kaynaklar, bunların yanı sıra da yeraltı akıntıları vs. söz konusu olacaktır.
3
Herhalde önce olayları bir göz önüne sermek gerek. Bunlar, okuyanın tüylerini ürpertebilecek niteliktedir. 20.2.1974 Çarşamba günü bir kentte genç bir kadın, özel bir danslı toplantıya katılmak üzere akşam saat 18.45’te evinden çıkar.
Bundan dört gün sonra, dramatik bir gelişmenin ardından –burada gerçekten böyle bir anlatım biçimine gitmek zorunluluğu vardır (bunu belirtmekle, akışa olanak sağlayacak düzey farklılaşmasına da değinmiş oluyoruz)– aynı kadın pazar akşamı hemen hemen aynı saatte –daha kesin söylemek gerekirse saat 19.04’e doğru– polis müfettişi Walter Moeding’in evinin kapısını çalar. Moeding, o sırada özel değil, fakat görevine ilişkin nedenlerden ötürü bir şeyh kılığına girmekle meşguldür. Genç kadın, dehşet içinde kendisini dinleyen Müfettiş’e o gün öğleyin saat 12.15 sıralarında kendi evinde gazeteci Werner Tötges’i vurduğunu anlatır ve Müfettiş’ten evinin kapısının kırılıp gazetecinin oradan “alınmasını” sağlamasını ister. Yine kendi anlatımına göre kadın, yaptığından pişmanlık duyabilmek için saat 12.15 ile 19.00 arasında kentte gelişigüzel dolaşmış, ama duyamamıştır. Müfettiş’ten ayrıca kendisini tutuklamasını da rica eder, çünkü “sevgili Ludwig”i neredeyse, kendisi de orada olmak istemektedir.
Genç kadını çeşitli sorgulardan tanıyan ve ona karşı belirli bir sempati de besleyen Moeding, karşısındakinin söylediklerinin doğruluğundan bir an bile kuşku duymaz, kadını kendi arabasıyla polis müdürlüğüne götürür, amiri Başmüfettiş Beizmenne’ye haber verir, genç kadını bir hücreye yollar ve bir çeyrek saat sonra Beizmenne ile kadının evinin kapısı önünde buluşur. Yapılacak işe göre eğitim görmüş bir ekip kapıyı kırarak açınca, kadının anlattıklarının doğru olduğu anlaşılır.
Burada kan sözü çok edilmeyecektir; çünkü amaç ancak zorunlu düzey farklılaşmalarını kaçınılmaz saymaktır. Buna karşılık kandan hoşlananlar için televizyon ve sinemaya gönderme yapmakla yetineceğiz; eğer konumuzla ilgili olarak akması gereken bir şey varsa, o kan olmayacaktır. Belki yalnızca belirli bazı renk öğelerine değinmekle yetinmek en uygun davranış olacaktır: Vurulan Tötges’in üstünde iyice buruşuk bir yatak çarşafından gelişigüzel dikilmiş bir şeyh giysisi bulunuyordu. Bol kırmızı kanın bol beyaz üstünde nasıl bir görünüm yarattığını herkes bilir. Bu gibi durumlarda tabanca, zorunlu olarak kırmızı boya fışkırtan bir su tabancasına dönüşür. Olaylar bundan ibaret.
4
İlk cinayeti izleyen çarşamba günü, neşeli kentin batısına düşen bir ormanda yine vurulmuş bulunan foto muhabiri Adolf Schönner’in de Blum’un bir kurbanı olması olasılığına bir süre pek olanak dışı gözüyle bakılmadı. Ne var ki daha sonra, olaylar kronolojik bir düzene sokulduğunda bunun olanaksızlığının kesinlikle kanıtlandığı belirtildi. İfadesi alınan bir taksi sürücüsü –öbürleri gibi– şeyh kılığına girmiş olan Schönner’i, üstünde Endülüs giysileri bulunan genç bir kadınla birlikte olayın geçtiği ormana götürmüş olduğunu söyledi. Tötges’in pazar günü öğlen vakti vurulmuş olmasına karşılık, Schönner ondan iki gün sonra, salı günü öğleyin öldürülmüştü. Her ne kadar Tötges’in yanında bulunan silahın Schönner’i öldüren silah olamayacağı hemen anlaşıldıysa da, kuşkular yine de birkaç saat için olsun Blum’un üstünde kaldı; bu da cinayetin nedeninden ileri geldi. Kadının Tötges’ ten öç almak için bir nedeni vardı ise, o zaman Schönner’ den öç almak için de en az birincisi kadar nedeni var demekti. Ne var ki Blum’un iki silaha birden sahip olması, yetkili makamlara çok zayıf bir olasılık olarak göründü. Blum, cinayetini çok akıllıca ve serinkanlılıkla işlemişti; Schönner’i vuranın da o olup olmadığı kendisine sorulduğunda, “Evet, neden onu da ben öldürmüş olmayayım?” gibi soru biçiminde ve içinden çıkılması güç bir karşılık verdi. Ancak özellikle zaman unsuru kadının suçsuzluğunu her türlü kuşkudan uzak olarak ortaya koyduğundan, Blum’u Schönner cinayetinden ötürü suçlamaktan vazgeçildi. Katharina Blum’u önceden tanıyan ya da soruşturma süresi boyunca kişiliğini biraz tanımak fırsatını bulan hiç kimse, gerçekten kendisi işlemiş olsaydı, Schönner cinayetini de açık seçik itiraf edeceğinden kuşku duymuyordu. Schönner’i ve yanındaki genç kadını ormana götürmüş olan taksi şoförü de (adam, orman için, “Bana kalırsa ormandan çok bir çalılığı andırıyor,” demişti) fotoğraflardan Blum’u çıkaramadı. “Nasıl tanıyabilirim ki?” dedi. “Boyları 1,63 ile 1,68 arasında değişen, ince yapılı, kahverengi saçlı ve güzel kızlardan karnaval sırasında yüz binlercesine rastlanıyor.”
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Çağdaş Dünya Edebiyatı Roman (Yabancı)
- Kitap AdıKatharina Blum'un Çiğnenen Onuru
- Sayfa Sayısı136
- YazarHeinrich Böll
- ISBN9789750733857
- Boyutlar, Kapak12,5x19,5 cm, Karton Kapak
- YayıneviCan Yayınları / 2021
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Diğer Ev ~ Rachel Cusk
Diğer Ev
Rachel Cusk
İnsanlardan uzakta, deniz kıyısında kocasıyla beraber yaşayan bir kadın, resimleriyle hayatını değiştirdiğine inandığı dünyaca ünlü bir ressamı yaz boyunca kalıp çalışması için evine davet...
- Çat Kapı ~ Andreas Steinhöfel
Çat Kapı
Andreas Steinhöfel
“Burada herkesin Schröder’lerden korkmasının nedenini biliyor musun? Onlar bize, bakarsak korkudan öleceğimiz için hiç bakmadığımız bir aynayı tutuyorlar.” Kendi halinde insanların “sıradan” bir yaşam...
- Bir Ada İcat Etmek ~ Alain Gillot
Bir Ada İcat Etmek
Alain Gillot
Çin’de bir şantiyede çalışırken, yedi yaşındaki oğlu Tom’un öldüğünü öğrenen Dani, haberi alır almaz Fransa’ya eşi Nora’nın yanına dönerek cenaze hazırlıklarına başlar. Fakat oğlunun...