Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Mesnevi’den Hikmetler
Mesnevi’den Hikmetler

Mesnevi’den Hikmetler

Sinan Yağmur

“Bildiğin, öğrendiğin ezberse ve hayatın da canlı değilse sen de canlı kalamazsın. Hayatını değiştirerek, hikmet dolu bilgileri öğren, gerisi beynini yoran tozdur. Aynada bir…

“Bildiğin, öğrendiğin ezberse ve hayatın da canlı değilse sen de canlı kalamazsın. Hayatını değiştirerek, hikmet dolu bilgileri öğren, gerisi beynini yoran tozdur.

Aynada bir şekil görürsün hani, senin şeklindir o, aynanın değil. İyi düşünmek için güzel görmek gerek. Güzel görmenin yolu gönül aynasını bulandırmamaktır.

Her şey değerince tartılır. Kuşu yemi ile tartmıyorsan insanı da kılığı kıyafeti ile tartma! İnsan gönüldür. Onu güzel davranışlar ve yaptığı iyiliklerle gör.

Akıllı birinden gelen cefa, bilgisizlerin vefasından iyidir…”

Öyleyse oku!

***

Mevlana 30 Eylül 1207 yılında bugün Afganistan sınırları içeri­sinde yer alan Horasan yöresinde, Belh şehrinde doğmuştur.

Mevlana’nın babası Belh şehrinin ileri gelenlerinden olup sağlığında “Bilginlerin Sultanı” unvanını almış olan Bahaeddin Veled’dir. Annesi ise Mümine Hatundur.

Bahaeddin Veled, bazı siyasi olaylar ve yaklaşmakta olan Moğol tehdidi nedeniyle Belh’ten ayrılmak zorunda kalmıştır.

Sultan üI-Ulema‘nın ilk durağı Nişabur olmuştur. Nişabıır şeh­rinde tanınmış mutasavvıf Feridüddin Attar’la da karşılaşmıştır. Mevlana burada küçük yaşına rağmen Feridüddin Attar’ın ilgisini çekmiş ve takdirlerini kazanmıştır.

Sultan ül-Ulema, Nişabur’dan Bağdat’a ve daha sonra Küfe yo­luyla Kabe’ye hareket etti. Hac farizasını yerine getirdikten sonra dönüşte Şam’a uğradı. Şam’dan sonra Malatya, Erzincan, Sivas, Kayseri, Niğde yoluyla Larende’ye (Karaman) geldi. Karaman’da Subaşı Emir Musa’nın yaptırdığı medreseye yerleşti.

1222 yılında Karamana gelen Sultan ül-Ulema ve ailesi bura­da yedi yıl kaldı. Mevlana 1225 yılında Şerefeddin Lala’nın kızı Gevher Hatun’la Karaman’da evlendi. Bu evlilikten Mevlana’nın Sultan Veled ve Alaeddin Çelebi adında iki oğlu oldu. Yıllar son­ra Gevher Hatun’u kaybeden Mevlana tek çocuklu bir dul olan Kerra Hatun’la ikinci evliliğini yaptı. Mevlana’nın bu evlilikten de Muzaffereddin ve Emir Âlim Çelebi adlı iki oğlu ve Melike Hatun adlı bir kızı dünyaya geldi.

Bu yıllarda Anadolu’nun büyük bir kısmı Selçuklu Devletinin egemenliği altındaydı. Konya ise bu devletin baş şehriydi. Konya sa­nat eserleriyle donatılmış, ilim adamları ve sanatkârlarla dolup taş­mıştı. Kısaca Selçuklu Devleti en parlak devrini yaşıyordu ve devle­tin hükümdarı Alaeddin Keykubad’dı. Alaeddin Keykubad, Sultan ül-Ulema Bahaeddin Veled’i Karamandan Konya’ya davet etti ve Konya’ya yerleşmesini istedi.

Mevlana’nın babası 12 Ocak 1231 yılında Konya’da vefat etti. Mezar yeri olarak Selçuklu Sarayının Gül Bahçesi seçildi. Günümüzde müze olarak kullanılan Mevlana Dergâhına, bugünkü yerine def­nedildi.

Sultan ül-Ulema ölünce talebeleri ve müritleri bu defa Mevlana’nın çevresinde toplandılar. Mevlana’yı babasının tek vârisi olarak gör­düler. Gerçekten de Mevlana büyük bir ilim ve din bilgini olmuş, iplikçi Medresesi’nde vaazlar veriyordu. Medrese kendisini dinle­meye gelenlerle dolup taşıyordu.

Mevlana 15 Kasım 1244 yılında Şems-i Tebrizi’yle karşılaştı. Mevlana Şems’te “mutlak kemalin varlığını”, cemalinde de “rabba­ni nurlarını” görmüştü. Ancak beraberlikleri uzun sürmedi. Şems aniden öldü.

Mevlana, Şems’in ölümünden sonra uzun yıllar inzivaya çekildi. Daha sonraki yıllarda Selahaddin Zerkubi ve Hüsameddin Çelebi. Şems-i Tebrizi’nin yerini doldurmaya çalıştılar.

Yaşamını, “Hamdım, piştim, yandım…” sözleriyle özetleyen Mevlana 17 Aralık 1273 Pazar günü Hakk’ın rahmetine kavuştu.

Mevlana, ölüm gününü yeniden doğuş günü olarak kabul edi­yordu. O öldüğü zaman sevdiğine, yani Allah’ına kavuşacaktı. Onun için Mevlana ölüm gününe düğün günü veya gelin gecesi manasına gelen “şebi arus” diyordu ve dostlarına vefatımın ardın­dan ah vah edip ağlamayın diye vasiyet ediyordu.

“Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde aramayınız! Bizim mezarımız ariflerin gönüllerindedir…”

Eserleri

Mevlana’dan bütün insanlara miras kalan hazineler şunlardır:

1.   Mecalis-i Seb’a
2.   Divan-ı Kebir
3.   Fih-i Mafih
4.   Mektubat
5.   Mesnevi

Mesnevi altı ciltten oluşmaktadır. Mesnevide toplam 25.632 be­yit vardır.

Tasavvuf sahasında en çok okunan ve kendisine en fazla şerh yazılan eserlerden biri, belki de birincisi olan Mesnevi, yurtiçinde ve yurtdışında defalarca basılmıştır.

Mevlana, Mesnevi’de hiçbir konuyu sistematik olarak anlatmaz. Konular kendiliğinden birbirini açarak ilerler. Konular arasın­da anlatılan hikâyeler de bir yerde anlatılıp bitirilmez. Bir hikaye tamamlanmadan, çağrışım yapan başka bir hikâye anlatılmaya başlanır. Bu şekilde bir hikâye tamamlanana kadar, araya birçok hikâye, birçok konu girer.

Mevlana’nın çağrışım gücü çok yüksektir. Sahip olduğu birikim, bildiği diller, sosyal tecrübeleri, sanatçı ruhu, son derece akıcı bir zekâ ve tasavvuf terbiyesiyle pişmiş bir ruh bir araya geldiğinde, Mesnevi’âe her konuda olağanüstü bir birikim ve sınırsız malzeme ortaya çıkar.

Mesneviyi muhteşem kılan özelliklerden birisi de, vezin kullanılarak manzum olarak yazılmasıdır. Nesir yoluyla bile anlatılma­sı güç konuları o vezin ve kafiye kullanarak külfetsizce söylemiş ve yazdırmıştır. Mesnevi’nin her bahsinde Kuran kıssaları geçer. Birçok beyitlerinde ayet ve hadislerden lafzi ve manevi iktibaslar vardır. Bu bakımdan Mesnevi’ye “Mağz-ı Kuran” (Kuran’ın İçyüzü) diyenler tamamıyla haklıdır.

Kitaptaki hikâyelerin hepsinin Mevlana tarafından uydurul­muş olmasına da imkân yoktur. Mevlana fikrini açmak, meramını anlatmak için halk hikâyeleri ile atasözlerine de müracaat etmiştir. Hâlâ kullandığımız birçok atasözünü Mesnevi’de buluruz. Bu yüz­den Mesnevi folklor bakımından da ehemmiyetlidir.

Mesnevi, baştan başa bir kültür âlemidir ve dünya eserleri ara­sında bu kitabın seçkin bir yeri vardır; tasavvufi eserler arasında ise bir benzeri yoktur.

Mesnevi-i Şerif, bütün Türk ülkelerinde en fâzla okunan, yorumlanan, medreselere bir ders ve nasihat olarak girebilen, tekkelerde hayranlıkla dinlenen ve açıklanan bir temel eserdir. Mevlana’nın etkisi elbette sade­ce Anadolu’yla sınırlı kalmamış, bilhassa İran ve Hindistan sahalarında onun etkisi büyük olmuş; pek çok âlim, mutasavvıf ve edip başta Mesnevi olmak üzere eserleriyle ilgilenmişler, onlara değerli şerhler yazmışlardır.

Mesnevi, insanın kendini manevi bir varlık olarak görmesi, ah­laken tamamlanması, Allah’la yakınlaşması ve birleşmesi için ha­zırlanmış bir rehberdir. Bu kitap türlü müşküller içinde bunalan devrinin insanına ve asırlar sonra çağın buhranları içinde sıkışmış dünya insanına yol göstermiştir.

Mevlana, Mesnevi’sine “Birlik Dükkânı” demekte, Mesnevi’yi, “Mesnevimiz, Birlik Dükkânıdır; ‘birden başka ne belirirse put­tur…” beytiyle övmektedir.

“Her varlık o dükkânda yoğrulup yapılmakta, orada sergilen­mekte, satılmakta; orada yıpranıp, yine orada potaya girmekte, ye­mlenmekte.

Sebepler sonuçları meydana getirmekte; sonuçlar, yine sebep­ler haline gelip başka sonuçlar belirmekte. Bu dükkânın bir ucu dükkânı yapanın kudret elinde; öbür ucu, sonsuzluğa dek gitmekte ve yine o kudret eliyle sonu ön olmakta; her an yaratılmakta. Bu dükkânın alıcısı, satıcısının kendisidir…”

Bir aşk yüzünden elbisesi yırtılan, hırstan ayıptan adam akıllı temizlendi.

Gönül ehlinin ilimleri, kendilerini taşır. Ten ehlinin ilimleriy­se kendilerine yüktür.

Gönlü vuran, adamı gönül ehli yapan ilim; insana fayda verir. Yalnız tene tesir eden, insanın malı olmayan ilim yükten ibarettir.

Gönül aynası saf olmalı ki orada çirkin suratı güzel surattan ayırt edebilesin.

Âşıkların neşesi de odur, gamı da, hizmetlerine karşılık aldık­ları ücret de! Âşık, sevgiliden başkasını seyre dalarsa bu, aşk değil­dir, aslı yok bir sevdadır.

Gönülden sözsüz, işaretsiz, yazısız yüz binlerce tercüman zu­hur eder.

Dosta dostun zahmeti ağır gelir mi? Zahmet; içtir, ruhtur. Dostluksa onun derisine benzer.

Sohbet vardır, keskin bir kılıca benzer, bostanı, ekini kış gibi kesip bi­çer, sohbet vardır, ilkbahar gibidir, her tarafı yapar, sayısız meyveler verir.

Dünya sevgisi, dünya geçimiyle savaşma yüzünden sana o ebe­di azabı ehemmiyetsiz gösterir, ölümü bile ehemmiyetsiz bir hale getirirse bunda şaşılacak ne var ki?

Hile ve çare diye “zindanı delip de çıkmaya” derler. Yoksa birisi zaten açılmış deliği kapatırsa yaptığı iş, soğuk ve ters bir iştir.

“Ey Müslüman, edep nedir?” diye sorarsan bil ki edep, ancak her edepsizin edepsizliğine sabır ve tahammül etmektir.

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Cennetin Gülü Hz. Muhammed (S.A.V.) ~ Sinan YağmurCennetin Gülü Hz. Muhammed (S.A.V.)

    Cennetin Gülü Hz. Muhammed (S.A.V.)

    Sinan Yağmur

    “Benimle benden önceki diğer Peygamberlerin misali, şu adamın misâli gibidir: Adam mükemmel ve güzel bir ev yapmıştır, sadece köşelerinin birinde bir tuğla yeri boş...

  2. Aşkın 7 Hali – Bişnev! ~ Sinan YağmurAşkın 7 Hali – Bişnev!

    Aşkın 7 Hali – Bişnev!

    Sinan Yağmur

    Aşkın Gözyaşları Serisiyle Milyonlarca Okura Ulaşan Sinan Yağmur’dan İlk Defa Günümüzde Geçen Bir Hikayeyle Yaralı Yüreklere Tasavvuf Terapisi Niteliğinde Bir Aşk Romanı! Aşkın 7...

  3. Aşkın Meali 1 – Yusuf ve Züleyha ~ Sinan YağmurAşkın Meali 1 – Yusuf ve Züleyha

    Aşkın Meali 1 – Yusuf ve Züleyha

    Sinan Yağmur

    Kuyu. Zindan. Dünya. Ahiret. Kur’an-ın en güzel kıssasında dört kelime, dört kapıyı açıyordu: İman. Aşk. Sadakat. Vuslat… Üç gömlek. Üç yürek. Yakup. Yusuf ve...

Beriahome Harf Kupa

Aynı Kategoriden

  1. Semerkant ~ Amin MaaloufSemerkant

    Semerkant

    Amin Maalouf

    Amin Maalouf, Doğu´ya, İran´a bakıyor. Ömer Hayyam´ın Rubaiyat´ının çevresinde donen ıçiçe iki öykü 1072 yalında, Hayyam ın Semerkant´ında. başlayan ve 1912´de Atlantikte bitmeyen:bir serüven…...

  2. Yusuf ile Züleyha (kalbin üzerinde titreyen hüzün) ~ Nazan BekiroğluYusuf ile Züleyha (kalbin üzerinde titreyen hüzün)

    Yusuf ile Züleyha (kalbin üzerinde titreyen hüzün)

    Nazan Bekiroğlu

      ”Nasıl herkese duyuruyum da sesimi diyeyim: Bu anlattığınız ben değilim, ben bu anlattığınız değilim. Yusuf’u ben nasıl yerim? Ben Yusuf’u nasıl yerim? Sözünün...

  3. Amak- ı Hayal ~ Filibeli Ahmet HilmiAmak- ı Hayal

    Amak- ı Hayal

    Filibeli Ahmet Hilmi

    Bu kitabı, “gerçeklik” endişesiyle dolu vicdanlar, sonsuzlukla ilgili konuları seven insanlar, zevkle okuyabilirler. Bir yüzyıldır bu toplum ve bu millet birçok Raci2ler yetiştirdi ve...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur