Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Saçmalığın Daniskası
Saçmalığın Daniskası

Saçmalığın Daniskası

Massimo Pigliucci

Bilim, insanlığın en destansı girişimlerinden biri olageldi. Şeytanların musallat olduğu bir dünyada karanlığı bir nebze de olsa savuşturmamızı sağlayan bir mum ışığı görevi gördü….

Bilim, insanlığın en destansı girişimlerinden biri olageldi. Şeytanların musallat olduğu bir dünyada karanlığı bir nebze de olsa savuşturmamızı sağlayan bir mum ışığı görevi gördü. İçinde yaşadığımız bu ‘hakikat sonrası’ çağda etrafımızı kuşatan sahte haberler, ‘alternatif gerçekler’ ve başka zırvalıklarla başa çıkabilmek için bugün felsefi düşünceyle taçlanmış bir bilime, daha önce belki de hiç olmadığı kadar ihtiyaç duyuyoruz: Aşılar gerçekten otizme yol açıyor mu? 11 Eylül saldırıları içerden yapılmış olabilir mi? Bilimin iddialarını sorgusuz sualsiz kabul etmemiz mi gerekiyor? Akıllı tasarım görüşü, evrim kuramının alternatifi olabilir mi? Bilim gerçekten yanlışlamalarla mı ilerler? Bilim de bir din midir? Bilim yapmakla ‘bilimcilik’ yapmak arasındaki sınır nerede çizilebilir? Bu kadar insan bir şeye inanıyorsa bunun bir hikmeti gerçekten var mıdır? Uzmanlara güvenmeli miyiz? Onlara güvenmeyeceksek kime güveneceğiz? Bilim yanılmaz mı?

Tanınmış felsefeci, bilim insanı ve kuşkucu Massimo Pigliucci, bilimin, sözdebilimin ve bu ikisi arasındaki sınırda yer alan ‘bilimsi’ disiplinlerin dünyasında okuru aydınlatıcı ve eğlenceli bir yolculuğa çıkarıyor. Bilimi sözdebilimden ayırmanın yollarını, güncel örnekler üzerinden giderek ve kendine özgü mizahi diliyle anlatıyor. UFO’lardan, SETI projesine ve iklim değişikliği meselesinin özüne, yaratılışçıların kullandıkları ikna taktiklerinden ‘bilimciler’in kibrine ve medyanın zırvalıklarına kadar uzanan birçok konuda, eleştirel düşünceye giriş dersi niteliğinde bir çalışmayla karşımıza çıkıyor. Safsatalardan tarafgirliklere, bilim insanlarının beşeri zaaflarının ürünü gülünç olaylardan, insanların hayatına mal olabilen hurafelere uzanan yolda felsefesiz bir bilimin neden tehlikeli, bilimsiz bir felsefeninse neden etkisiz olacağını gözler önüne seriyor.

İÇİNDEKİLER

GİRİŞ
SÖZDEBİLİME KARŞI BİLİM VE “SINIR ÇİZME SORUNU” | 11
1
CAN SIKICI SOHBETLER | 17
2
KATI BİLİM, YUMUŞAK BİLİM | 32
3
BİLİMSİ | 66
4
SÖZDEBİLİM | 113
5
SUÇLU MEDYA MI? | 165
6
BİLİM HAKKINDA TARTIŞMALAR:
DÜŞÜNCE KURULUŞLARININ YÜKSELİŞİ VE KAMU
ENTELEKTÜELLERİNİN GERİLEYİŞİ | 194
7
HURAFELERDEN DOĞA FELSEFESİNE | 239
8
DOĞA FELSEFESİNDEN MODERN BİLİME | 269
9
BİLİM SAVAŞLARI I
BİLİME ÇOK MU GÜVENİYORUZ? | 305
10
BİLİM SAVAŞLARI II
BİLİME GEREĞİNDEN AZ MI GÜVENİYORUZ? | 333
11
SORUN VE (MUHTEMEL) ÇARE
BİLİMCİLİK VE ERDEM EPİSTEMOLOJİSİ | 369
12
SENİN UZMANIN KİM? | 401
SONUÇ
O HÂLDE BİLİM NEDİR? | 433
DİZİN | 438

GİRİŞ
SÖZDEBİLİME KARŞI BİLİM VE “SINIR ÇİZME SORUNU”

“ Ahlakın temeli, . . . hakkında hiçbir kanıt olmayan şeylere inanırmış gibi yapmaktan ve bunlar hakkında bilginin olanaklarını aşan, anlaşılmaz önermeleri yinelemekten vazgeçmektir.” David Hume ve Thomas Paine gibi yazarların ve filozofların geleneğine bağlı kalarak, anlamlı olanı saçmalıktan ayırmak gibi bir ahlaki görevimiz olduğunu düşünen Thomas Henry Huxley işte böyle yazıyordu. Ben de bu kitabı bu nedenle yazdım. Sözdebilimsel uydurmaları kabul etmek ya da bilimsel hakikatleri inkâr etmek, hepimiz için psikolojik, mali ve hayat kalitesiyle ilgili sonuçlar doğurur. Hatta ilerleyen sayfalarda göreceğimiz üzere, kimi durumlarda sözdebilim insanları öldürebilir.

Bununla beraber, Huxley’nin tutumunun ardındaki örtük varsayım, anlamlı olan ile saçmalık arasındaki farkı ve burada bizi ilgilendiren özel durumda iyi bilim ile sözdebilim arasındaki farkı sahiden dile getirebileceğimizdir. Görünen o ki bu hiç de kolay bir görev değildir ve bilimin doğası, sınırları, mantıksal safsatalar, inancın psikolojisi, hatta siyaset ve sosyoloji hakkında bile fikir sahibi olmayı gerektirir. Şimdi okuyacaklarınızın büyük kısmını işte bu fikir arayışı oluşturuyor ama elbette bu yolculuk bu kitabın son sayfasıyla sona ermemelidir.

Bunun yerine, okurların açık fikirlilikle sorgulamaya hep devam etmek ve elbette bendeniz de dâhil kendinden menkul bir otoritenin öne sürdüğü her türlü iddia için devamlı kanıt talep etmek gibi alışkanlıklar geliştirerek, bundan sonraki bölümlerden daha fazla okuma ve tartışma için bir sıçrama tahtasıymış gibi yararlanacaklarını ümit ediyorum. Arayışımızın hareket noktası, 20. yüzyılın bilim felsefecisi Karl Popper’ın ünlü “sınır çizme sorunu”dur. Popper bilimi bilim olmayandan ki bu sözdebilimi de içeriyordu ama onunla sınırlı değildi– neyin ayırdığını bilmek istemişti. Bilim yapmanın özünde ne demek olduğunu, bilimi diğer faaliyetlerle karşılaştırarak bulmak istemişti. Popper haklı olarak, sadece bilim insanlarının veya filozofların değil, halkın da bu ayrımı anlayıp takdir etmesi gerektiğine inanıyordu çünkü bilim öyle güçlü ve önemli, sözdebilim ise öyle yaygın ve sakıncalıydı ki açık bir toplumun bu meseleye kayıtsız kalmaması gerekirdi. Popper gibi ben de açıkça bilimsel olan alanlar ile açıkça bilimsel olmayan alanlar arasındaki farklılıkların dikkate alınmasıyla bu soruna bir ölçüde ışık tutulabileceğine inanıyorum.

Mesela bilimin fizik ve kimya gibi son derece güzel örneklerini hepimiz biliriz, Popper da sözdebilimin bazı önemli örneklerini bunlarla kıyaslayarak tespit etmiştir. Onun detaylı olarak değerlendirdiği iki sözdebilim örneği Marksist tarih teorileri ve Freudcu psikanalizdir. Bunlardan birincisi tarihi anlamanın anahtarlarından birinin sınıflar arasında süregiden ekonomik mücadele olduğu fikrine dayanırken, ikincisi bilinçdışı cinsel dürtülerin yetişkin insanlarda psikolojik sendromlara yol açtığı iddiası üzerine inşa edilmiştir. Popper’a göre sorun, bu iki fikrin olayları gereğinden iyi açıklamasıydı. Bu teorilerden hareket ettiğimizde, ne kadar çabalarsak çabalayalım, ekonomik sınıf mücadelesinin bir sonucu olarak değerlendirilemeyecek bir tarihsel olaya ve bilinçdışı bir cinsel saplantıya dayandırılamayacak bir psikolojik gözleme rastlayamıyorduk. Başka bir deyişle, bu iki teori bize gerçekten ilginç bir şey söyleyemeyecek kadar kapsamlı ve esnek bir gözlemler topluluğuna dayanıyordu.

Bir teori her şeyi açıklar gibi görünüyorsa muhtemelen pek bir şey açıklamıyordur. Popper, Freudculuk ve Marksizm gibi teorilerin “yanlışlanamaz” oldukları için bilimsel olmadıklarını ileri sürüyordu. Burada anılan yanlışlanabilirlik, bir teorinin makul bir gözlem veya deneyle çürütülebilme özelliğine sahip olması demektir. Örneğin yetişkin köpeklerin dört ayaklı hayvanlar olduğu iddiası yanlışlanma olanağına sahiptir: Köpekleri rahatlıkla gözlemleyip onların dört ayaklı mı yoksa iki ayaklı mı olduklarını saptayabiliriz ve bu gözlemler, sorunun deney aracılığıyla bir çözüme ulaştırılmasını sağlarlar. Bu iddia doğru olabilir de olmayabilir de ama Popper’a göre bilimseldir çünkü gözlemler tarafından yanlışlanması olanaklıdır.

Sanılanın aksine, Popper bilimsel teorilerin o ana kadar bilinmeyen yeni bir gözlem tarafından yanlışlanmaya daima açık oldukları için asla kanıtlanamayacaklarını da düşünüyordu. Örneğin dört ayaklı binlerce köpek gözlemleyebilirim ve teorimin doğruluğuna inancım her gözlemimle birlikte artabilir. Fakat bir gün bir köşeyi döndüğümde iki ayaklı yetişkin bir köpek görebilirim: Bu durumda, o ana kadar not defterime ne kadar fazla olumlu doğrulama kaydetmiş olursam olayım, tek bir olumsuz sonuçla iddiam yanlışlanmış olur. Demek ki bilim ile sözdebilim arasındaki farkı dikkate alan bu bakış açısına göre bilim, teorilerinin doğru olduğunu kanıtlayarak değil çünkü bu olanaksızdır gittikçe daha fazla sayıda yanlış teoriyi eleyerek ilerler. Sözdebilim ise ilerlemez çünkü “teorileri” her türlü gözleme uygun düşebilecek kadar esnektir; bu da aslında sözdebilimsel teorilerin açıklayıcı gücünün olmadığı anlamına gelir. Bugün de filozofların çoğu, bilimi sözdebilimle (ve bilim olmayanla) karşılaştırmak suretiyle bilimin ne olduğunu öğrenebileceğimiz konusunda Popper’la aynı görüştedir ama onun bu ikisini ayırt etmenin nihai yolunun yanlışlamacılık olduğu görüşü sert eleştirilerin hedefi olmuştur. Nitekim biraz düşününce Popper’ın çözümünün gerçek dünyanın karmaşıklığında işleyemeyecek kadar kırılgan olduğu da ortaya çıkmaktadır. Mesela dört bacaklı köpekler örneğimi yeniden ele alalım.

 

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Bilim
  • Kitap AdıSaçmalığın Daniskası
  • Sayfa Sayısı448
  • YazarMassimo Pigliucci
  • ISBN9786258242034
  • Boyutlar, Kapak13.5 x 21 cm, Karton Kapak
  • YayıneviFol Kitap / 2022

Yazarın Diğer Kitapları

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur