Yılmaz Erdoğan’ın yeni şiir kitabı.
“yoksa saki,
aşk,
Sahilerin düş
düşlerin sahileşmesi midir?…”
ÖZGEÇMİŞ
Bin dokuz yüz altmış yedi kasımının dördüncü günü Hakkari’de doğuldu. Bir yıl sonra ağustos ayının yirmi üçüncü günü nüfus müdürlüğüne kayıt yaptırıldı.
Yedi yıl sonra Ankara’daki akrabaların yanına taşınıldı.
Babaanne Suheyla Erdoğan’ın veliliği altında ilk, orta ve lise yılları Aydınlık evler semtinde geçirildi.
Lise son sınıfta yıl 1985’tir artık devrinin ve diyarının en iyi öğretmeni ve komedyeni baba Nazım Erdoğan ile üniversite tercihleri konusu konuşuldu.
Oybirliğiyle inşaat mühendisliği ve bilhassa İTÜ hedef seçildi.
1985 yılının eylül ayında İstanbul’a, tıpkı ilerde meşhur olacak herkes gibi Haydarpaşa garının merdivenlerinden girildi,
Eminönü’ne geçmek için binilen vapura da, vapurdan görünen İstanbul’a da o saniye aşık olundu.
İTÜ işi yürümedi, mesainin çoğu devrimciliğe ayrıldı. Derslere pek girilmedi ama eylemlerin tamamına katilindi.
Aynı zamanda ve aynı devrimci ideal için okulda nedense bir tiyatro faaliyeti başlatıldı. Gerçekten sebebi belirsiz bir girişim idi. O ilk tiyatro yapma fikrinin nasıl doğduğu yazarın kendisi tarafından da hatırlanamadı ama gene de hiç tiyatro bilgisiyle ilk oyuncuk yazıldı: ‘YÖK’ümüz BİR GÜNAHTI’
‘Şakacı kişiliği’ arkadaşlarının dikkatini çekti. Bu çocuk yerli yersiz güldürüyordu. Kendisine bunun bir huy değil bir meslek olduğu ya da olabileceği söylendi,
1967 yılında bu gazla Nöbetçi Tiyatro sınavına girildi, çok başarısız bir performans sergilendi, heyecanlanıldı, titrenildi, saçmalandı, imtihan kazanılamadı. Ortaoyuncular okuluna büyük güzel adam Vedat Günyol’un torpiliyle girildi. Muhsin (Kızılkaya) vasıtasıyla Vedat Hoca (Günyol). Hoca yoluyla da Ferhan Şensoy’la tanışıldı.
Nöbetçi Tiyatro okulunda birbuçuk yıi kalındı. Esasında İstanbul’daki ikinci okul da ilki kadar sürmüştü. Fakat tiyatro aşısı sağlam bir şekilde bünyeye nüfuz etmiş bulunuyordu, Cevdet Kudret ustanın öyküsü ekipçe oyunlaştırıldı: HOŞGELDİN VİCTORY.. Yazarın ilk skeçleri ekibi de seyirciyi de güldürdü,
1968 yılında nöbetçi tiyatrodan arkadaşlarla kendi tiyatrosu kuruldu: GÜLDÜŞÜNDÜRÜ TİYATROSU (ki hâlâ daha iyi bir isim bulabilirdim diye düşünüyorum, belki de ciğerim METÜST haklıydı, adı güldürü şu müdürü olmalıydı) için yazılan KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN ve RAMBO adlı oyun ilki Ortaköy Sanat Merkezi’nde diğer on ikisi de Baro Han’da Dostlar Tiyatrosu’nda olmak kaydıyla on üç kez sahnelenebildi.
Çok seyirci gelmedi ama gelen seyirci çok güldü.
Tiyatroya para yetiştirilemeyince iş arandı. Madem Hodri Meydan ajans yetenekli mizah yazarları arıyordu o zaman bir bakalımdı. Bakıldı. Levent Kırca ekibiyle böylece tanışıldı ve yeni okula kayıt yapıldı.
Bu okulda Aziz Nesin’in Toros Canavarı ve Oktay Arayıcı’nın
Nafile Dünyası’nda oyuncu olarak görev ve
profesyonel bir tiyatroda sahneye çıkıldığı için ilk kez para
alındı. Oyun başı yirmi bin lira yövmiyeyle işe başlandı. Ki asıl
mesele televizyon şovu Olacak O Kadar ekibinde yazarlıktı ve
işe başlanıldı.
Üç sezon kadar yazıldı. Yazar olarak bir miktar öne çıkıldı.
Çocuk güzel yazıyor laflan daha sık duyulma/a başlandı.
Bu okulda başta Levent Hoca olmak üzere pek çok ustadan
çeşitli ve çok önemli dersler alındı.
Levent Kırca Tiyatosu’nda Muzaffer Abayhan ve Levent Kırca
ile birlikte GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ müzikali yazıldı. Çok
başarılı olundu. Oyunun provaları sırasında o okuldan da
ayrıtındı.
O yaz ilk kez İzmir Fuar Açık Hava Tiyatrosuna gidildi ve
ömrü hayatın en kalabalık seyircisinin içinde, Muhsin ve
MetÜst ile kendi oyunu seyredildi.
Bu oyunun yazarlarına İsmet Kuntay En İyi Oyun Yazarı Ödülü
Ve lâkin o okul yazarımıza ömrünün en büyük hediyesini daha girişte vermişti: Necati Akpınar. Düpedüz kardeşliğin yepyeni bir çeşidiyle tanışıldı. Mest ve âşık olundu.
Bu tanışmadan sonra ne yapıldıysa Neco’yla birlikte yapıldı.
Ateş böceği yazarın yazarlık hikâyesinde mühim bir mesele atarak kayıtlara geçti. Kendiline Cevat Fehmi Başkut ödülü verildi Ve ateş böcekler inin dünyasında her s.ey radyoda tesadüfen rastlanılan ama sesi açıldığında bitiveren şarkılar gibiydi…
Ardından yazarın gündemine inanç’ konusu geldi ve BANA BİR ŞEYHLER OLUYOR yazıldı… Şeyh Hilmi Duran Efendi’nin maceraları üç yüz küsur kere oynandı.
Askerde Aktüel dergisine Gürbüz Vural adıyla ve biraz da oyalanmak için yazılan diyaloglar Haybeden Gerçeküstü Konuşmalar kitabına, bu kitap da HAYBEDEN GERÇEKÜSTÜ AŞK oyununa yolaçtı. Uzun yol arkadaşı Demet’le birlikte üç sezon oynandı,
…Bu özgeçmiş eskizi yapıldığında yıl 2009 idi… Yazarın doğumunun üstünden kırk iki yıl geçmişti…
İki bin yılında çıkılan sinema yolunda VİZONTELE, VİZONTELE TUUBA, ORGANİZE İŞLER ve NEŞELİ HAYAT filmleri yapıldı.
Televizyon tarihi aslında çok kalabalık ama en son BKM MUTFAK kuruldu… Mutfağın atölyesinde eğitilen çıraklarla 3KM MUTFAK ÇOK GÜZEL HAREKETLER BUNLAR tiyatro ve televizyonu gösterisi yapıldı.
Şiir uğraşı her şeyin yanı sıra ve hep devam etti.
Okul yıllarında devrimci coşkusu edebiyatının üstünde veya
edebiyatı coşkusunun altında şiirler yazıldı.
Sonra coşku ve edebiyat arasında bir denge arandı ve ilk kitap KAYIP KENTİN YAKIŞIKLISI çıktı. Çok yüksekte buluşmadılar belki ama en azından şiir ikliminde bir ‘yaşayabilme ihtimali’ belirdi.
Sonra ANLADIM ile başlayan başka bir evreye girildi. İskender kebabının kıymeti ve Urfa çarşılarındaki esnaf yemini ve insani keder ve resmi hüzün konuları anlaşılmaya çalışıldı. Bu kitaba şairin hem beğendiği hem sevdiği ya da çok beğenmediği ama gene de sevdiği şiirler konuldu. Şiirler daha çok kendilerine yolaçan ‘gerçek hikâyeler’ gereği seçildi.
‘Başka hiçbir çare kalmamışsa, hiçbir şekil şifa olmuyorsa o zaman şiir yarılır’ prensibi sevildi.
Şiirin hem çok açık ve hem çok gizli bir şifre olduğuna iman edildi.
Şiir özkütlesi en yoğun sanat dalıdır diye tespit edildi.
Daha doğrusu önce böyle bir tespit yapılıp sonra şiir yazılmadı yaza yaza bu ilkeye ulaşıldı. Bu işin isler istemez şairane iklim koşullarında yapılmasına rağmen, canım arkadaşlarım MUZAFFER TAYYİP USLU ve RÜŞTÜ ONUR’un daha 1940’da çok güzel söyledikler, gibi ‘şiir. şairane bir iş değildir’ fikrine inanıldı…
İki binli yıllarda Türkiye’de şiir ‘tüketilen’ ki iyisi tüketilmekle tükenmez bir şey değil de sanki artık çoktan unutulmuş bir yaz aşkıydı artık. Ortalıkta görünmeyen ama bahsi geçince kıymeti hatırlanan eski bir artist gibi… veya diğer sanatların içinde eriyik halde bulunan, şarkının müziğin vesairin içindeki kadar şiir..
Ve işte SAHİLER DÜŞ DÜŞLER SAHİ artık basılmaya hazır hale geldiğinde 2009 sonbaharıydı.
manolyalı sokak eylül 2009
İÇİNDEKİLER
Canfeda
Sahiler Düş Düşler Sahi
Kiev, Poetik
Kim İster Dört Yanı Paris Olmayı?
Züzüm Yağı
Ben Yandım
Yoksa?
Acil Şifalar
Nöbette
Duyuru
Madem ki Diyor
Sevgilim Olmayabilir misin?
Bu Bahar Aşka Hazır
Yarim
Ankara
Kanatlı Karınca
Melekler Şehri
Bağbozumu
İşçi Bayramına Rasgelen Bir Uğurlama Havası
Sana
Anlaştık
Ağabey Musto İçin Bir Şarkı
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Şiir
- Kitap AdıSahiler Düş Düşler Sahi
- Sayfa Sayısı96
- YazarYılmaz Erdoğan
- ISBN9755703893
- Boyutlar, Kapak 13,5x19,5 cm, Karton Kapak
- YayıneviSel Yayınları / 2009
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Yangın Yılları ~ Ahmet Telli
Yangın Yılları
Ahmet Telli
Kent kocamış bir manda Gibi duygusuz İri gövdesiyle Uzanırken ışıklı bir çamur gölüne Apansız açılıyor yurdumun tarihinden Koyu bir cinayet sayfası İrin gibi akıyor...
- Kavel ~ Hasan Hüseyin
Kavel
Hasan Hüseyin
“1963’te Ataç dergisi ve yayınevinin yönetmeni Şükran Kurdakul dostumdan bir öneri geldi: kendisinin, Necatigil’in ve benim şiir kitaplarımızı yayımlamayı düşünüyordu. O günlerde, ünlü ‘Kavel...
- Yüz Aşk Sonesi ~ Pablo Neruda
Yüz Aşk Sonesi
Pablo Neruda
“İşte sana ait yüze tamamlanmış aşk sonesi: Sana borçlu oldukları yaşamdan başka bir şey olmayan dallardan soneler.” Rüzgârın, denizin, sıcak güneşin, tuz kokan gecelerin...