Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Suçlular Nasıl Düşünür?
Suçlular Nasıl Düşünür?

Suçlular Nasıl Düşünür?

Stanton Samenow

Suçlular Nasıl Düşünür? 1984 yılında ilk kez yayımlandığında suça ve suçluya bakışımızı temelden değiştirecek bir devrim başlattı. Suçun kaynaklarını ve çarelerini çevreleyen beylik mitleri…

Suçlular Nasıl Düşünür? 1984 yılında ilk kez yayımlandığında suça ve suçluya bakışımızı temelden değiştirecek bir devrim başlattı. Suçun kaynaklarını ve çarelerini çevreleyen beylik mitleri teker teker yerle bir etti. Aradan geçen yaklaşık kırk yıl içinde suç sosyolojisinde, psikolojisinde, sosyal hizmetler alanında, hukukta yeni ve hâlâ devam eden hararetli tartışmaların fitilini ateşledi. Birçok polisiye filme, romana ve popüler diziye ilham kaynağı oldu. Suçlunun zihninin kuytu köşelerine kadar açtığı pencereyle daha önce görmediğimiz ve bazen görmek istemediğimiz gerçeklerin canlı ve grotesk bir tablosunu sundu.

• Suçluyu suçlu yapan toplum mudur, yoksa mizacı mıdır?
• Suçu suçlu yaratıyor olabilir mi?
• Suçluyu “gözünden tanımak” mümkün mü?
• Suçlu zihniyeti diye bir şey var mıdır, varsa nedir?
• Hızla değişen toplumsal şartlarda suç ve suçlunun tanımı nasıl
değişiyor, hangi bileşenleri sabit kalmaya devam ediyor?
• Suçlu gibi düşünmek, suçlulardan ve suçtan korunmamızı
sağlayabilir mi?
• Suçu ortadan kaldırmak ve suçluyu “ıslah etmek” gerçekten mümkün mü?

Stanton Samenow’un ev içi şiddet, dijital suçlar ve terörizm gibi güncel konuları da dâhil ederek 2022 yılında gözden geçirip genişlettiği, artık klasik hâline gelmiş bu eseri, suçlunun “zihniyetini” ve motivasyonlarını geniş bir suç kataloğu ve suçlu profili üzerinden değerlendiriyor. Soygunculardan katillere, zimmetine para geçirenlerden uyuşturucu kaçakçılarına, tecavüzcülerden teröristlere uzanan geniş bir yelpazede onlarca suçlunun insanı hayretler içinde bırakan hikâyesine yer veriyor ve şu soruyu tekrar soruyor: Suç ve suçlu konusunda gerçekleri kabul etmeye hazır mıyız?

İÇİNDEKİLER

Teşekkür 11
Önsöz 13
1
Suçun Nedenlerine Odaklanmanın Anlamsızlığı 19
2
“Suçlu Zihin” Kavramını Belirginleştirmek 36
3
Düşünce Hataları 45
4
İki Katil 64
Farklı Geçmişler Ama Benzer Düşünce Hataları
5
Suçtan Önceki, Suç Esnasındaki ve Suçtan Sonraki
Zihinsel Süreçler
89
6
Ebeveynler Çocuklarını Suçlulara
Dönüştürmezler
107
7
Suçlu Baba 141
8
Akran Baskısı Suçun Bahanesi Olamaz 151
9
Okul: Bir Mücadele Alanı ve Suçlu Siperi 169
10
Çalışma Hayatı ve Suçlu 191
11
Ele Geçirme Amaçlı Seks ve Benliğin İnşası 208
12
Suçlunun Her Yere Bulaşan Öfkesi 246
13
Suçluluk İlk Sıradadır, Uyuşturucu İkinci 272
14
Terörist Sıfatıyla Suçlu 295
15
“Dürüst İnsanlar” 311
16
Zihinsel Bozukluk mu yoksa Suçlu Kişilik mi? 331
17
Parmaklıklar Ardında 366
18
Suçluyu Değiştirmek 389
19
Ne Yapmalı? 426
Dizin 454

Teşekkür

Kitabın taslağını okuyup faydalı önerilerde bulundukları için şu isimlere minnettarım: Avukat Albert Bonin, yaşam bilimleri alanında diplomalı editörlük yapan Norman Grossblatt, Knoxville’deki Tennessee Üniversitesi’nde bulunan işletme profesörü Terry Leap, emekli avukat Joseph C. Lynch ve ömür boyu dostum olan Richard Stromberg. Aynı zamanda 50 senelik evliliğim boyunca üstlendiğim her şeyde beni açıkça ve neşeyle destekleyen, hayatımın aşkı Dorothy K. Samenow’a da teşekkür ederim.

Gözden geçirilmiş bu basım için teklifimi kabul eden ve onu Penguin Random House’a götüren Tricia Boczkowski’ye minnettarım. Editör olarak Aubrey Martinson ile çalışma fırsatı bulduğum için çok minnettarım. Çok çeşitli açılardan şahane biriydi; yazılarımı titizlikle inceliyor, kusursuz önerilerde bulunuyor, hemen yanıt veriyordu; her zaman teşvik edici ve iyimserdi. Onunla kurduğum her etkileşim olumluydu ve ben de çok şanslıydım.

Önsöz

1970’in Ocak ayında Washington’da bulunan St. Elizabeths Hastanesi’nin Suçlu Davranışlarını Araştırma Programı’nda klinik araştırma psikoloğu olarak göreve başladım. 1961 yılından itibaren bu programın öncülüğünü yapan Dr. Samuel Yochelson’a iştirak ettim ve bu projeyi onun ölümünden 2 yıl sonra, 1978’de tamamına erdirdim. Yaptığımız çalışma bugün bile Kuzey Amerika’da suçlulara dönük derinlemesine yapılmış en uzun araştırma-tedavi çalışması olma özelliğini taşıyor. Katılımcılar adi hırsızlardan seri katillere uzanan bir yelpazeden oluşuyordu ve bunlardan bazıları mahkemeler tarafından “delilik nedeniyle suçsuz” ilan edilmişti. Suç işlemeyi bir yaşam tarzı hâline getirmiş, farklı kökenlerden gelen insanlarla binlerce saat süren görüşmeler yaptık.

Detroit’in dışında kalan bir devlet hastanesinde (büyük bir kısmı ağır suçlar işlemiş) genç yetişkin hastalarla yaptığım daha önceki klinik çalışmalarıma dayanarak suçun yoksulluğa, fırsat eksikliğine, travmaya ve umutsuzluğa karşı bağışlanabilir olmasa da anlaşılır bir tepki olduğuna inanmaya başlamıştım. Bir başka deyişle suçluları mağdur kişiler olarak algılıyordum. Fakat çalışmaya katılan suçlularla (ve onları iyi tanıyan insanlarla) görüştükten sonra Dr. Yochelson ve benim suç ve nedenleri hakkındaki düşüncelerimiz tamamen değişti.

Başlangıçta inandığımızın aksine bu suçluları şekillendiren bir talihsizlik eseri içinde bulundukları ortam değildi ve bu kişiler deli de değildi. Suçun sebepleriyle ilgili geleneksel psikolojik ve sosyolojik formülasyonlara ilk odaklanış biçimimizin suçlulara (sanki kendi gerekçeleri kendilerine yetmiyormuş gibi) daha fazla gerekçe sağladığı için amacımıza uygun olmadığı ortaya çıkmıştı. Suçluların suç işlemeyi kasten tercih ettiklerini keşfetmiştik. Suç bireyde ikamet eder ve çevresinden değil düşünme biçiminden “kaynaklanır”. Suçlular sorumluluk sahibi insanlardan farklı şekilde akıl yürütürler.

Görüştüğümüz insanlar mağdur değil, daha çok yaşam tarzlarını özgürce seçmiş mağdur edicilerdi. The Criminal Personality [Suçlu Kişilik Yapısı] başlıklı üç ciltlik çalışmamızda yalnızca suçluların düşünme kalıplarını ayrıntılarıyla tarif etmekle kalmadık aynı zamanda bazı azılı suçluların diğer insanlara zarar vermeden yaşayabilmeleri için düşüncelerini iradi olarak değiştirmelerine yol açan bir dizi prosedür de sunduk.

1978 yılında Alexandria’da bir ofis kurduğumdan beri suçla itham edilen yüzlerce erkek, kadın ve çocuğun psikolojik değerlendirmesini yaptım. 20’den fazla mahkemede bilirkişi olarak tanıklıkta bulundum. Suçluların düşünme kalıplarını yeniden şekillendirerek değişmelerine yardımcı olmak için binlerce saatimi harcadım. Yaptığım işin bir kısmı da suçluların ebeveynleri, kardeşleri, diğer akrabaları, öğretmenleri ve hayatlarındaki diğer önemli insanlarla görüşmeler yapmayı ve onlara tavsiyelerde bulunmayı gerekli kılıyordu. 48 eyalette ve Kanada’da suçlularla gündelik olarak etkileşime girmesi gereken neredeyse her alanda profesyonele danışıp onların eğitimine katkıda bulundum: kolluk kuvvetleri, cezaevi görevlileri, eğitim uzmanları, akıl sağlığı uzmanları, sosyal hizmet görevlileri, yargı mensupları ve ruhban sınıfı. Çalışmalarım bu siperde yer alan profesyoneller arasında yankı uyandırdı ama çoğu durumda suçlularla yüz yüze etkileşimi olmayan, koltuğuna yapışmış teorisyenler tarafından reddedildi ya da görmezden gelindi. The Criminal Personality’nin ilk cildinin yayınlanmasından beri geçerlidir bu. Nebraska Üniversitesi’nde çalışan psikoloji profesörü Richard Dienstbier, 1977 tarihli iğneleyici incelemesinin sonunda şunu kabul etmişti: “Bu kitap, teoriden ziyade pratikle ilgilenenler için bir hayli faydalı olabilir.”

50 yılı aşkın süredir suçlularla çalıştığım için ABD’de suçlu kimliği ve suçu azaltmak için neler yapılması gerektiği konusundaki tutumların değiştiğini gözlemledim. 1960’lar boyunca suçluları ıslahevlerine “tıkmak” yerine rehabilite etmeye dönük artan bir ilgi vardı. 1970’lerde yüksek suç tekrarlama oranlarının “hiçbir şeyin işe yaramadığı” sonucuna yol açmasıyla rehabilitasyon konusunda bir hayal kırıklığı oluştu. “Uyuşturucuya karşı savaş” 1971 yılında başlatıldı. Katı ceza yönetmelikleri 1980’lerde yürürlüğe sokuldu. 1990’larda “3 yanlış yapma şansın var” yasası yürürlüğe kondu. 1980’lerden 1990’lara kadar gitgide daha çok eyalet ölüm cezasını yasalaştırdı ve federal hükümet ile bazı eyaletler şartlı tahliyeyi yürürlükten kaldırdı.

ABD “kitlesel hapis” diye bilinen dönemin ardından “suça karşı müsamahasızlık” tutumundan uzaklaşmıştır. Siyasette genel olarak sola meyledilmesiyle birlikte suçluların büyük bir kısmının aslında iyi kalpli insanlar olduğu ama fırsatlardan mahrum bırakılıp adaletsizliğe maruz kaldıkları için yanlış bir yol seçtikleri görüşü yeniden ortaya çıkmıştır. Olgulardan ziyade ideolojilere yaslanan yenilikçiler “şiddete başvurmayan” mahkûmların eğitim, iş becerileri, sosyal beceriler vb. sunan topluluk programlarına katılmaları için hapishaneden salıverilmeleri adına baskı yapmaktadır. Bir kez daha suçlu kişi yoksulluk, ırkçılık, kötü rol modeller hatta genetik yapı gibi üzerinde çok az denetim sahibi olduğu güçlerin kurbanı olarak görülmektedir. Federal borçlar dışında neredeyse her şeyin suça neden olduğu tespit edilmiştir.

ABD’de suçlunun hatası olmadığı iddia edilen “temel nedenleri” ele alarak suçu azaltabileceğimiz umuduyla bu yolu daha önce başarısız bir şekilde kat etmiştik. Ama geçen yüzyılda suçlu davranışının nedenleri hakkında kesin olan çok az bilgi elde edilmiştir. Dikkatleri odaklanılması gereken noktadan, yani suçludan ve onun nasıl akıl yürüttüğünden başka bir yöne çeken asırlık mitler yeniden gün yüzüne çıkmaktadır. Suçun nedenlerine ilişkin araştırmanın devam etmesi önemli olsa da nedenlerin saptanması çözümleri garanti etmez. Nedensellik muammasıyla kafayı bozmak entelektüel açıdan tatmin edici olabilir fakat suçluların ardında katliam izleri bırakmalarıyla sonuçlanan düşünme biçimini değiştirmelerine çok az katkıda bulunmaktadır.

Tercihin ve sorumluluğun altını çizmem nedeniyle bazı eleştirmenler benim mutlak bir gerici ve daha da kötüsü suçluları şeytanlaştıran ve onları “hapse tıkıp anahtarları yutmak” isteyen bir muhafazakâr olduğumu ileri sürmüştür. Diğer eleştirmenler ise benim yeterli terapiyle suçluların değişeceğine ve sokaklarda özgürce dolaşmaları gerektiğine inanmakta direten gözü yaşlı bir liberal olduğumu düşünüyor. Bu kitabı okuyan herkes benim herhangi bir siyasi gündemim olmadığını anlayacaktır.

Suçlular Nasıl Düşünür? ilk kez 1984 yılında yayımlandı. Bunu 2004 ve 2014’te iki revize etme girişimi izledi. Suçla ilgili politikalar, yasalar, teoriler ve kamuoyu duyarlılığı değişkenlik gösterse de suçlu zihniyetin özü değişmeden kalır. Eleştirmenler ise suçluluğun tam anlamıyla değişen yasalar aracılığıyla tanımlandığını ileri sürüyorlar. Bense tek tek eyalet yasalarını dikkate almak yerine, suçlu olsun ya da olmasın insanların birbirlerine verdikleri zararların altını çizen geniş kapsamlı bir suçluluk kavramı öne süreceğim.

Suçlularla ilgili teorileri ve önyargıları bir kenara bırakıp hayata onların bakış açısından bakmaya çalışmak çok önemli. Farklı sosyal çevrelerden gelen ve farklı türde suçlar işleyen suçluların düşünce yapılarına hâkim olan 10 özgül “hata”yı (mesela satranç tahtası benzeri bir hayat görüşü, gerçekçi olmayan beklentiler, sahiplenme duygusu) ele alacağım. Zihninde yaptığımız bu gezinti sayesinde suçlunun evde, okulda, akranlarıyla, okulda, akranlarıyla birlikte, iş yerinde ve topluluk içerisinde nasıl iş gördüğünü anlayacaksınız. Suçluların nasıl düşündüğü bilmeniz onların kurbanı olmaktan kaçınmanıza yardımcı olabilir.

Suçlu kişi sorumluluk sahibi insanlardan farklı düşündüğü için dili değişik bir şekilde kullanır. Örneğin bir suçlu size “güvendiğini” söylüyorsa bunu size yapılmış bir iltifat olarak almamanız gerekir. “Güven” sözcüğünü kullanması kendi dünya görüşünü yansıtmakta ve dolayısıyla genel kullanımdan farklı anlamlar taşımaktadır. Yanlış anlamaları önlemek için sözcüklerin bu kendine özgü kullanımına aşina olmak önemlidir. Suçlunun “anlamak” kelimesini kullanması bile yanlış anlaşılabilir.

Son zamanlarda meydana gelen katliamlar “tehlike işareti” mevzuatı için bir çağrıya yol açtı. Bu, akli dengesi yerinde olmayan ve hem kendileri hem de başkaları için potansiyel tehlike arz ettiklerini gösteren kişilerin kolluk kuvvetlerinin ve ruh sağlığı uzmanlarının dikkatine sunulması anlamına gelir. Bu türden öneriler kayda değer ölçüde destek aldı ama böyle bir çaba ne kadar gerçekçi ve ne kadar etkili olabilir ki? Akıl hastalıklarını konu edinen tartışmam boyunca bu karmaşık meseleye değineceğim. Suçluların ellerinde zorbalığa ve korkutmaya maruz kalan aile üyelerine ve iş arkadaşlarına bakıp aile içi şiddet, çocuk velayeti savaşları ve iş yerinde meslektaşların ve astların istismarı şeklinde tezahür eden terörizmi ele alacağım.

Ne zaman alışılmadık ölçüde tuhaf veya görünüşte karaktere aykırı bir suç meydana gelse verilen içgüdüsel tepki muhtemelen bu kişi gerçekten hasta ruhlu biri olmalı şeklinde olacaktır. Ama şiddete başvuran davranışlar çoğu durumda “hasta” bir aklın ya da zihinsel bozukluğun ürünü değildir. Psikiyatri hastanesinde uzunca bir süre yatmış bir adamın annesini vahşice katlettiği bir vakayı kullanarak bu durumu açıklayacağım. Cinayetin akıl sağlığından kaynaklandığı barizmiş gibi görünüyor. Bununla birlikte uzun bir adli tıp çalışması sayesinde beklenmedik bulgular ortaya çıkmıştı.

Muhafazakârlar ve liberaller cezai adalet sisteminde reform yapılması yönünde çağrıda bulunuyorlar. Politik açından başka çok az meselede hemfikir olan bu insanlar yaptıkları vurgular ve atılması gereken birtakım belirli adımlar konusunda farklılık gösterseler de geniş kapsamlı değişikliklere ihtiyaç olduğu konusunda aynı fikirdeymiş gibi görünüyor. Ama suça karşı müsamahasız politikaları reddetme çabası kamu güvenliğini tehlikeye atabilir. Hapishanelerin ve cezaevlerinin kilitlerinin iyi niyetle açılmasına dönük çabalar acaba elli sene öncesinde devlet hastanelerinin kapatılmasından daha büyük bir felaketle mi sonuçlanacak? Topluma kazandırma amacıyla psikiyatri hastaları serbest bırakıldı ve en sonunda köprü altlarında yaşamaya, yerel hapishanelere tıkılmaya ve şehrin sokaklarına çadır kurmaya başladılar.

Cezai adalet reformu hakkında yazılabilecek her kitap yazıldı. Burada odaklandığım iki mesele var. Bunlardan birisi, suçla mücadelede etkili olan politikalar geliştirebilmek için suçlunun kimliğine dair geniş kapsamlı bir anlayışa sahip olmanın önemidir. Diğeri ise suçluların düşünme kalıplarını değiştirmelerine yardımcı olmayı amaçlayan programların geliştirilmesidir. Ben tavsiyelerimi ideolojiye veya politikaya değil, suçlu zihnin bilgisine dayanarak sunuyorum.

 

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Psikoloji
  • Kitap AdıSuçlular Nasıl Düşünür?
  • Sayfa Sayısı456
  • YazarStanton Samenow
  • ISBN9786256584020
  • Boyutlar, Kapak13.5 x 21 cm, Karton Kapak
  • YayıneviFol Kitap / 2023

Yazarın Diğer Kitapları

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur