Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Türkiye’nin Kürt Meselesi
Türkiye’nin Kürt Meselesi

Türkiye’nin Kürt Meselesi

Graham E. Fuller, Henri J. Barkey

“Türkiye’nin geleceği açısından hayati öneme sahip bir soruna ilişkin belgelere dayalı kapsamlı ve cesur bir çalışma. Kalıcı bir çözüme dair seçenekler sunuyor.” -Eric Rouleau,…

“Türkiye’nin geleceği açısından hayati öneme sahip bir soruna ilişkin belgelere dayalı kapsamlı ve cesur bir çalışma. Kalıcı bir çözüme dair seçenekler sunuyor.”

-Eric Rouleau, Fransa’nın eski Türkiye Büyükelçisi

Dünyada iç çatışmalar yaşayan, incelenmeyi hak eden çok sayıda başka ülke vardır. Türkiye’nin özel olarak ilgi çekmesinin nedeni, yaşadığı iç çatışmanın dünyanın diğer bölgelerindeki çatışma durumlarını yansıtan genel özelliklere sahip olmasıdır…

Batı’nın yakın bir müttefiki ile dünyada kendi devleti olmayan en büyük etnik grubu içeren bu sorun gelip Batı’nın eşiğine dayanmıştır. Bu sorun Türkiye’nin mevcut sınırları içerisinde çözülebilir mi? Bu krizin sonucu, dünyanın geri kalan kısmının büyük çoğunluğu açısından önemli anlamlar taşıyacaktır…

Ayrıca hemen herkes aşağıdaki sorulara cevap aramaktadır:

Türkiye’deki Kürt çatışmasının kaynağı nedir?
Türkiye’de Kürtleri kapsayan çatışmanın şu anki içeriği nedir?
Türkiye’deki Kürtler ne istiyorlar?
Kürtlerin özlemlerinin Türk devletinin önüne koyduğu sorunlar nelerdir?
Türkiye’deki Kürtlerin talepleri ülkenin toprak bütünlüğü korunarak nasıl karşılanabilir?

Graham E. Fuller ve Henri J. Barkey, “Siz olsaydınız, ne yapardınız?” sorusuna cevap arıyorlar. Tam bir saha çalışması olan “Türkiye’nin Kürt Meselesi” herkesin okuması gereken çarpıcı bir çalışma.

***

İÇİNDEKİLER

Önsöz    7
Yazarların Önsözü    11
Giriş: Türkiye Neden Bu Kadar önemli?    19

1 Sorunun Kaynağı: Kürt Milliyetçiliğinin Kökleri    25
2 PKK Sahneye Çıkıyor    45
3 Kürt Ulusal Bilincinin Oluşturulması    99
4 Türk Kamuoyunda Kürt Meselesi    147
5 Türk Devleti’nin Güneydoğu Politikaları    195
6 Kürtler ve Türk Dış Politikası    227
7 Kürt Sorununda Çözüme Doğru    257

Sonsöz    315
Dizin    321

Önsöz
******

Bu önemli ve kışkırtıcı kitabın konusu, Türkiye Kürtlerinin sorunlarının nasıl aşılabileceğidir.

“Kürt meselesi,” Türkiye’nin en ağır ve sancılı sorunudur ve ülke açısından çok büyük bir manevi açmaz teşkil etmektedir. Mesele, yazarların belirttikleri gibi, Türkiye’nin sürekli artan enflasyonuna katkı sunmakta ve büyük bir insan hakları ihlali kaynağı, ayrıca Türkiye’nin Avrupa Birliği’yle ilişkilerinde en sıkıntılı noktadır. Meselenin en belirgin tezahürü olan güneydoğuda Kürt isyancılara karşı verilen savaş, bugüne kadar ardında yirmi binden fazla ölü ve evinden olmuş on binlerce insan bırakmıştır. Türk ordusunun yoğun çabalarına ve Kürdistan İşçi Partisi (PKK) isyancılarına karşı elde ettiği önemli başarılara rağmen, savaş on üç yıldır sürmektedir; en azından pek çok kişinin nicedir tahmin ettiği gibi Türkiye’nin büyük şehirlerine sıçramamıştır.

Mesele neredeyse 1923 yılında cumhuriyetin ilan edilmesinden bu yana Türkiye’de varlığını sürdürmüştür. Atatürk, 1920’ler ve 30’lardaki ciddi Kürt isyanlarını bastırmayı başarmıştı. Çağdaş Türkiye, azınlık haklarına sahip Kürt etnik azınlığı kavramını asla kabul etmemektedir. Türkler, Kürtleri Türk olarak kabul ederken, Kürtlerin aynı zamanda hem Kürt hem de Türk olmalarını bir türlü kabul edememektedirler. Son yirmi yıllık dönemde – demografik, ekonomik ve jeopolitik vs. – faktörler meseleyi farklı bir boyuta taşımıştır. Türkiye’nin altı ila on iki milyon arasında tahmin edilen Kürt nüfusunun belki de yarısı güneydoğudan batıdaki şehirlere göç etmiştir, büyüyen Türk ekonomisine gittikçe entegre olmaktadır. Yine çok sayıda Kürt ise Avrupa’ya göç etmiştir; burada PKK dâhil milliyetçi Kürt faaliyetleri finanse etmekte, Batı Avrupa halkları arasında Kürt davasını desteklemektedirler. İsyancılar dışarıdan (Suriye ve İran’dan) destek alıyor, yine dışarıdan finanse ediliyor ve ihtiyaç duyduklarında Irak’ta uluslararası denetim altındaki uçuşa kapalı bir alana sığınıyorlar. Üstelik, geçmişteki Kürt isyanlarının aksine, PKK’ya karşı verilen savaş ABD ve Batı Avrupa’da kamuoyunun dikkatini çekmektedir, zira Körfez Savaşı’nın sonucunda Türkiye, Kuzey Irak’ın çoğunlukla Kürtlerin yaşadıkları bölgeleriyle yakından ilgilenmek durumunda kalmıştı.

Yazarlar son derece doğru bir tespitte bulunarak, Türk devletinin Kürt sorununu PKK isyanıyla bir gördüğünü, PKK ortadan kaldırılınca sorunun da sona ereceğini düşündüğünü ortaya koymuşlardır. ABD, çok yakın zamana kadar Türkiye’nin bu görüşüne büyük ölçüde katılıyordu, ama Avrupa Birliği biraz daha mesafeli durmayı seçmiştir. Türk devletinin odak noktası, güneydoğunun ekonomik kalkınmasına gösterilen düzensiz ilginin dışında, PKK’nın silahlı kanadını ortadan kaldırmak olmuştur.

Son derece basiretli vc zeki bir şahsiyet olan Cumhurbaşkanı Özal’a 1993 yılında ölümünden bir ay önce “Ne yapmayı düşünüyorsunuz?” diye sormuştum. Cevabının özünde, ekonomik büyümenin Kürtlerin mağdur edilmiş azınlık statülerine son vererek sorunu çözeceği düşüncesi yatıyordu. Ancak Özal’ın açıklamasının çok farklı bir vurgusu vardı. Güneydoğu halkının yarısının, çoğunlukla ekonomik nedenlerle zaten bölgeden göç etmiş olduğunu işaret ediyordu Özal. Yatırımcılar bölgeye gitmiyordu; ne de olsa bölgede yatırım yapmak çok tehlikeli ve maliyetli bir iştir ve Türkiye’de çok daha verimli, daha kolay imkânlara sahip sayısız yer vardır. Özal, halkın geri kalan kısmının da bölgeden batı şehirlerine göç etmelerini sağlayacak gerekçelerin yaratılması gerektiğine inanıyordu. Özal ne şaka yapıyordu ne de zorluklardan bihaberdi. Yoğun göç ve engin Türk denizinde geniş bir kentli Kürt azınlığının varlığı zaten Kürtlerin bakış açılarını önemli ölçüde karmaşıklaştırmıştır. Her halükârda, hiçbir Türk hükümetinin Özal’ın yaklaşımını alenen benimseyeceğini düşünmüyorum.

Bu kitap, yazarların “Siz olsaydınız ne yapardınız?” sorusuna verdikleri cevaptır aslında. Çok geniş kapsamlı bir çalışmanın, Kürtler ve Türklerle yapılan görüşmelerin ve Türkiye’yle uzun süreli yakın bağlarının ortak bir ürünüdür elinizdeki kitap. Sunulan bilgilerin ve yapılan analizlerin önemli kısmının meseleye dönük daha iyi bir yaklaşım bulunmasını amaçladığından, buna bir politika kitabı da diyebiliriz. Ne yazık ki Kürtlerin meselelerini analiz etmek veya Türkiye’nin dört bir yanına dağılmış Kürtlerin görüşlerini genelleştirmek için gerekli, sağlam bir istatistiksel taban yoktur. Dolayısıyla, yazarlar bazı temel hususlarla ilgili önemli yargılarda bulunmak zorunda kalmışlardır. “Ülkenin mevcut sınırları içerisinde” (1) yasal bir Kürt kimliğini ortaya koyan, (2) güneydoğudaki mevcut askeri yaklaşımı çarpıcı biçimde azaltan ve değiştiren, (3) Kürt siyasi partilerini taciz etmek veya kapatmak yerine koruyan, (4) Kürtlerin kendi dillerinde eğitim almalarına imkân veren ve (5) merkezi idareden yerel idareye geçen bir çözüm talep ediyorlar. Farklı siyasi görüşlere sahip, çeşitli çevrelerden gelen Kürtlerle esaslı bir diyalog kurulması çağrısında bulunuyorlar. Türkiye’de daha geniş demokrasi ve hoşgörü ortamının her durumda ülkenin temel çıkarlarına hizmet edecek vazgeçilmez bir önkoşul olduğunu düşünüyorlar. Merkezi yönetimin yetkilerinin bir kısmının yerel yönetimlere devredilmesi önerisi, Kürt meselesi üzerindeki etkisi ne olursa olsun, Türkiye açısından son derece önemli bir ihtiyaçtır. Bu görüşlerin pek çoğu daha önceden dile getirilmiştir, ama bugüne kadar politika yapıcıları harekete geçirebilecek kadar böylesine kapsamlı biçimde bir araya getirilmemiş ve ayrıntılı analizlerle desteklenmemiştir.

Yazarların çözüm önerilerinin sorunu çözüm noktasına taşıyıp taşımayacağını bilemem, ama bunlardan daha iyi önerilerim olmadığını söyleyebilirim. Çok sayıda Türk bu önerileri gereksiz ve bölücü bulacaktır, eminim. Diyelim ki Türk devleti kazara bu önerilerin faydalı olduğunu kabul edecek oldu, bunların uygulamaya geçirilmesi de ayrı bir sorundur. Bu meseleyle ilgili Türkiye’nin önemli grupları arasında güçlü ve birbirinden farklı görüşler vardır. Kitabın yazarlarının önerileri uygulamaya koyma yetkileri ve güçleri olmasa da, çok büyük bir iş çıkarmış olduklarını rahatlıkla söyleyebilirim.

Bu meselenin çözülmesinin temel şartlarından biri de Türkler ile Kürtlerin kendi aralarında ve karşılıklı olarak tartışabilmeleridir. Son on yıllık dönemde Kürt meselesi kamuoyunda daha sık konuşulur hale gelmişse de, hâlâ büyük hassasiyetle ele alınan bir konudur ve seçenekler üzerinde pek tartışamamaktadır. Türkler ne vatanını sevmeyen kişiler olarak damgalanmaktan ne de savcı tarafından haklarında dava açılması tehdidiyle karşı karşıya kalmaktan hoşlanırlar. Bugün çok sayıda Türk hâlâ ABD’nin Türkiye’yi bölmeye ve ülke toprakları üzerinde bir Kürt devleti kurmaya çalıştığına inanmaktadır. Türkiye’de Amerikan büyükelçisi olarak bulunduğum dönemde bu tür bir planın varlığını ne kadar inkâr ettiysem de insanlar buna belirli ölçüde kuşkuyla yaklaşıyorlardı; bazen Kürt meselesini gündeme getirerek bazı kesimlerin gözlerinde şüpheli konumuna düştüğümü bile hissediyordum.

Bu kitabın en büyük katkısı belki de Türkiye’de yaratacağı etki olacaktır. Geniş bir okuyucu kitlesine ulaşacağı ve medyada büyük ilgi çekeceği kesindir. Çok büyük dikkat çekecek vc tartışılacaktır; yazarların en büyük arzusu da böyle bir etki yaratabilmektir.

Morton Abramowitz
Washington, D.C.

Yazarların Önsözü
******

Bu çalışmanın içeriği, ne olup ne olmadığı hakkında birkaç yorumda bulunarak başlayalım: Her şeyden önce, bu eser siyasi bir çalışmadır. Türk politika yapıcıları ve Türk toplumu, ayrıca Türkiye’nin dostları ve müttefiklerinin ülkenin Kürt nüfusu arasındaki huzursuzluktan kaynaklanan sorunlarını incelemek üzere tasarlanmıştır. Kürt sorununun özünü Türk kültürü, siyaseti ve toplumu temelinde incelemeye ve çözüme yönelik deneme niteliğinde bazı yaklaşımları sunmaya çalıştık. Kitabımız çoğunlukla Türkiye’deki Kürtlere odaklanmakla birlikte, Kürt kültürü ve toplumunu incelemeyi amaçlayan bir çalışma değildir.

Bu çalışmayı hazırlamaktaki esas amacımız, Amerika’nın kilit bir müttefiki olarak Türkiye’nin gelecekteki istikrarının ve esenliğinin, ayrıca Türk yönetiminin Kürt sorununu tatmin edici biçimde ortadan kaldırma kabiliyetinin korunması gerektiğinin altını çizmektir. Türkiye’nin toprak bütünlüğünün korunmasına çok önem veriyoruz; dünyada pek çok ülkenin yıkıcı etnik isyanlar ve ayrılıkçı eğilimlerle boğuştuğu bir çağda eğer mümkünse birleşik bir Türk devleti içerisinde çözüme kavuşulmasından yanayız. Çatışma nedeniyle Türk ve Kürt taraflarındaki can kayıplarından da endişe duyuyoruz.

Bu çalışma, Türkiye’deki insan hakları üzerine bir rapor olma iddiasında değildir. Bu tür raporları hazırlayanlar vardır zaten. Çalışmamız insan hakları sorununa yalnızca, uluslararası toplumun başarılı mensupları olmak isteyen tüm devletlerin bu haklara sonuna kadar saygı duymaları gerektiğine işaret etmek amacıyla değinmektedir. İnsan haklarını ihlal etmesi Türkiye’ye Avrupa ve Washington’da da siyasi bedeller ödetecektir. Ayrıca Türk devletinin Kürtlerin ülke içerisinde varlıklarını güvenli biçimde sürdürebilmeleri için maddi ve psikolojik ihtiyaçlarını nasıl karşılayabileceğini saptamaya çalıştık. Devlet politikaları bu insanların temel ihtiyaçlarını layıkıyla karşılayamazsa, Türkiye’nin devlet olarak bütünlüğü tehlikeye girecektir. Başka ülkeler de benzer sorunlarla yüz yüzedir ve Türkiye’nin istenmeyen bir sonuçla karşılaşmasını hiç ümit etmiyoruz.

Şunu en başta belirtmeliyiz ki, yaptığımız araştırmalar sonunda Kürt çatışmasının esasen etnik bir sorun olduğu, yalnızca terör ve ekonomiyle ilgili olmadığı sonucuna vardık – terör ve ekonomik sıkıntıların da mevcut krizin parçaları olduğu şüphesizdir elbette. Bu çalışmada ortaya koyduğumuz temel politika soruları şunlardır:

Türkiye’deki Kürt çatışmasının kaynağı nedir?
Türkiye’de Kürtleri kapsayan çatışmanın şu anki içeriği nedir?
Türkiye’deki Kürtler ne istiyorlar?
Kürtlerin özlemlerinin Türk devletinin önüne koyduğu sorunlar nelerdir?
Türkiye’deki Kürtlerin talepleri ülkenin toprak bütünlüğü korunarak nasıl karşılanabilir?

Elinizdeki kitabın yazarları uzun yıllarını çeşitli açılardan – siyasi, kültürel, dilbilimsel, sosyal, ekonomik ve dış politika – Türkiye üzerine profesyonel çalışmalara ayırmış ve yine uzun süreler Türkiye’de kalmışlardır. Beş yıllık zaman diliminde yaptığımız yüzün üzerinde görüşmede daha çok Kürt sorunuyla ilgilenen Türk ve Kürtlere odaklanmaya çalıştık. İstatistiksel olarak konuşacak olursak, sorunla ilgilenmeyen Kürtlerle de görüşmemiz gerektiğini söyleyenler olabilir. Ancak Türk devletinin karşısındaki sorun özellikle Kürt meselesiyle ilgilenen, hatta meselede aktif rol oynayan Kürtlerden kaynaklanmaktadır. Çalışmamız da doğal olarak sorun üzerine kafa yoran Kürtler ve Türklerden etkilenmiştir.

Çalışmanın yaklaşımının nicel olmadığını da altını çizerek belirtmek gerekir. Mümkün olduğunca çok sayıda insanın görüşünü almaya veya belirli anket tipi sorular içeren bir görüşme tekniği kullanmaya çalışmadık. Bunun yerine, çok çeşitli kesimlerden görüştüğümüz Kürtlerin bakış açılarını, tutumlarını ve psikolojilerini anlamaya çalıştık. Bunlar arasında işadamları, aydınlar, hukukçular, yazarlar, milletvekilleri, siyasetçiler, insan hakları eylemcileri, muhafazakârlar ve liberaller de vardı, “milliyetçiler” ve “asimile olmuşlar” da. Kapsamlı görüşme ve sohbetlerin ardından, birbirinden çok farklı bireylerin bizi en çok ilgilendiren pek çok temel mesele üzerinde oldukça benzer cevaplar vermiş olduklarını gördük. Kitabı hazırladığımız iki yıllık süreçte sık sık Türkiye ve Avrupa’ya giderek görüşmelerimizi sürdürdük ve kaynaklarımızı güncelledik. Saha çalışmamızın büyük kısmını bu görüşmeler ve toplantılar oluşturmuştur. Doğrusu, yaptığımız görüşmeler ve toplantılardan edindiğimiz izlenimlerin kimlik, mağduriyetler, ümitler ve emeller benzeri pek çok kilit mesele hakkında pek karanlık nokta bırakmadığını hissediyoruz.

Yine her kesimden Türklerle de kapsamlı görüşmelerimiz oldu: Neredeyse tüm siyasi partilerin üyeleri, hukukçular, insan hakları eylemcileri, milletvekilleri, işadamları, gazeteciler, devlet yetkilileri (buna istihbarat örgütleri mensupları da dâhil), akademisyenler, liberaller ve muhafazakârlar. Tartışıldığı kadarıyla basında Kürt sorunuyla ilgili tüm tutumları öğrenebilmek adına Türkiye’deki günlük gazetelerin ve dergilerin neredeyse tamamını inceledik; alıntıların büyük çoğunluğunu Türk kaynaklarından, Türkiye’deki Kürt ve Türklerden aldık. Türkiye’de Kürt meselesiyle ilgili yayınlanmış kitaplardan bulabildiğimiz kadarını satın aldık. Özellikle Kürtler tarafından Türkiye’de ve yurtdışında yayınlanan gazeteleri sık sık okumaya büyük gayret gösterdik. Ayrıca birkaç Avrupa ülkesindeki bazı Kürtler ve Kürt liderlerle de görüştük, ABD dâhil çeşitli Batılı ülkelerde yaşayan İran ve İrak asıllı çok sayıda Kürt’le de konuştuk. Avrupa’da PKK temsilcileri ve PKK karşıtı liderlerle de bir araya geldik.

Bu çalışma esasen Türkiye’ye odaklansa da, genel etnik meselelere ilişkin karşılaştırmalı bir bakış açısı sunmaya da gayret ettik. Bazı benzerlikler bulabilmek için diğer etnik meseleleri ve çatışmaları da inceledik – özellikle de oldukça aşina olduğumuz İsrail-Filistin sorununu. Bu iki olay pek çok yönden oldukça farklıdır elbette: İsrail’deki Filistinlilerin aksine, Kürtler ve Türkler yetmiş beş yıldan uzun süredir Türkiye’de tam bir yasal eşitlik temelinde birlikte yaşamaktadırlar (Kürtler kimliklerini sakladıkları sürece elbette); İsrail Batı Şeria’yı askeri güçle ele geçirmiştir, Kürt bölgeleri ise uzun yıllar boyunca Osmanlı İmparatorluğu’na bağlı olmuştu; Filistinliler ile İsrailliler arasında önemli kültürel, dilsel ve dinî farklılıklar var iken, Türkiye’deki Kürtler ile Türkler arasındaki farklılıklar çok daha düşük düzeydedir. İki durum arasında işimize yarayabilecek benzerlikler de yok değildir: Farklı milli kimliklerin varlığının inkâr edilmesi, terör ve gerilla savaşına başvuran milliyetçi hareketlerle mücadelede yaşanan sorunlar, iki halkın uzlaşma konusundaki deneyimleri, gerilla örgütlerinin geçirdikleri evrim, teröre başvurmaları vs. Çağımızda etnik temelli sorun yaşayan tek ülkenin Türkiye ve Türkiye örneğinin kesinlikle bölgedeki en kötü örnek olmadığını belirtmekte büyük fayda var.

Çalışmamızın bazı kusurları olduğunu da biliyoruz. Yaşadığımız en büyük sorun, sağlam bilginin yetersizliği oldu. Ortadoğu’daki

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur