Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Türklere Veda
Türklere Veda

Türklere Veda

Taha Niyazi Karaca

Gerçekten de Türkler İslam dinine zarar verdikleri için mi, Arapları Türkleştirmek istedikleri için mi, Arapları hakir gördükleri için mi, Araplara zulüm ettikleri için mi,…

Gerçekten de Türkler İslam dinine zarar verdikleri için mi, Arapları Türkleştirmek istedikleri için mi, Arapları hakir gördükleri için mi, Araplara zulüm ettikleri için mi, Arapların mallarını yağmaladıkları için mi, Araplar ayaklanmışlardı?

Taha Niyazi Karaca, Türklere Veda: Araplar Neden ve Nasıl İsyan Ettiler? adını verdiği bu çalışmasında ortodoks tarih yazıcılığının anakronik bilgi tekrarlarına işaret ederek Arapların Osmanlı İmparatorluğu’na neden ve nasıl isyan ettiklerini tarihsel süreç bağlamında analiz ediyor. Karaca, uzun yıllar mümkün olduğunca farklı kaynakları ve görüşleri toplayıp hazırladığı bu eserde, özellikle mevcut tarih yazımındaki eksiklikleri ve yanlış değerlendirmeleri gidermek için İngiliz raporlarını da kullanıyor. Okuyucunun 1916 Arap İsyanı’nı tarihsel ve kuramsal zemine oturtabilmesi için milliyetçilik, Arap milliyetçiliği ve isyanın nedenleriyle ilgili farklı görüşleri özetliyor. Bunu yapmaktaki amacı Türkiye’deki tarih yazıcılığında “kabul görmüş görüş” gerekçesiyle tarihsel tutarlılığı olmayan iddiaların okuyucuya empoze edilmesidir. Okuyucunun isyanla ilgili farklı görüşler ve iddialar olduğunu bilmesini istiyor.
Ayrıca Arap milliyetçiliği düşüncesinin meşrutiyet öncesi ve sonrasıyla sürekliliği olan bir hareket olduğunu ortaya koymaya çalışıyor.

Okur bu eseri okuduktan sonra günümüzdeki olaylarla ilgili bazı sonuçlar da çıkaracaktır. Örneğin Ürdün, Lübnan, Kuveyt ve Suudi Arabistan gibi ülkelerin neden İngiltere ve Amerika’ya bu kadar bağımlı olduklarını daha iyi kavrayacak, bu satırların yazıldığı günlerde hayatını kaybeden İngiltere Kraliçesi II. Elizabeth için Ürdün’ün yedi, Lübnan, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn ve Kuveyt’in üç günlük yas ilan etmelerini şaşkınlıkla karşılamayacaktır.

GİRİŞ: TÜRKLER VE ARAPLAR 

Türkler ve Araplar… Farklı coğrafyalarda tarih sahnesine çıktılar, yaşadıkları bölgelerde kendilerine özgü uygarlıklar kurdular. Arapların Türkistan’ı ele geçirmesiyle iki etnik yapı birbirleriyle dinî, siyasi, kültürel ve ekonomik ilişkiler geliştirdiler. Türklerin Ön Asya’yı ele geçirmesiyle kurulan ilişki devam etti. Türkler ve Arapların karşılaşmaları doğal olarak uyuşma olduğu kadar çatışma süreçlerini de beraberinde getirdi. Diğer taraftan yüzlerce yıl devam eden etkileşime rağmen Türkler ve Araplar kendi kimliklerini korumayı başardılar. Türkler, İslamiyeti kabul ederek yeni dinlerini milli kimliklerinin parçası haline getirdiler, ama Araplaşmadılar. Arapçaya büyük değer verdiler ama dillerinden vazgeçmediler. Bu korumacı tutumun temel nedeni Türklerin “güney Araplarından” yaklaşık bin yıl önce başlayan kadim devlet geleneğine bağlı olarak geliştirdikleri Türk kimliğine sahip olmalarıydı.1

Bilinen siyasi varlıkları M.Ö. 3. yüzyıla kadar uzanan Türkler; Orta Asya, Doğu Asya, Güney Asya ve Ön Asya’ya (Çin, Hindistan, Kafkasya, Mezopotamya, Kuzey Afrika ve Anadolu) uzanan bölgelerde devletler kurdular. Yerleştikleri her bölgede organize olmaları ve devletleşmeyi başarabilmeleri Türklerin birçok açıdan teşkilatçı olduklarını ve dünya uygarlığının gelişimine katkıda bulunduklarını göstermektedir.2 Türk uygarlığının en somut göstergelerinden biri M.Ö. 5. yüzyıla kadar uzanan tek ve çift sesli harflerden oluşan Türk alfabesidir.3 Alfabenin varlığı o toplumun soyut düşünme, düşünceleri simgelerle ifade edebilme, kayıt tutma, kayıtları kuşaklara aktarma kabiliyetine sahip olduğuna işaret eder. Alfabe doğrudan devlet organizasyonunun varlığını gösterir. Bu nedenle M.Ö. 5. yüzyıla tarihlenen Türk alfabesi aynı zamanda Türk siyasi varlığının bilinenden çok daha erken dönemlerde şekillenmiş olması gerektiğine işaret etmektedir.

Modern araştırmalar, Türklerden 800 yıl sonra M.S. 3. yüzyıldan itibaren Kuzey Avrupa ülkelerinde kullanılmaya başlanan Anglo Saxon ve Viking runik alfabelerinin köklerinin Orta Asya’da üretilen Türk alfabesine dayandığını somut olarak ortaya koymaktadır.4 Türk uygarlığının diğer önemli özelliği, Türk siyasi birliklerinin ortaya çıkardığı güven ve emniyet ortamıdır. İpek Yolu’nun geçtiği coğrafi alana sahip olan Türkler doğu ve batı arasındaki ticari ilişkilerin devamını ve gelişmesini sağladılar. Türklerle ilgili diğer bir özellik de Türk kavimlerinin hareketliliğine dayanıyordu. Ana vatanları Orta Asya olan Türkler at kültürüne bağlı olarak çok farklı bölgelere kolaylıkla göç ettiler ve yerleştikleri yerlerde devletler kurdular. Bu nedenle Çin’den Tuna Nehri’ne kadar uzanan geniş coğrafyada Türk varlığının izlerine rastlamak mümkündür. Mekânın değişmesi yaşam biçimlerini etkilemektedir.

Coğrafi değişim doğal olarak kültürlerin ve dünyayı algılama biçimlerinin de farklılaşmasına yol açmaktadır. Türkler değişik mekânlarda yaşamış olsalar da her bir topluluğu Türk aile birliğine bağlayan en önemli etken Türkçeye bağlılıkları olmuştur. Günümüzde dahi farklı yaşam biçimlerine rağmen birbirinden uzak coğrafyalarda bulunan toplumları Türk olarak tanımlamanın yolu Türkçe konuşup konuşmadıklarına bakmaktır. Türkçe konuşan bütün topluluklar Türk aile birliğinin parçasıdır.

Ancak Türk veya Türkler denildiğinde kastedilen biraz daha özel anlam içerir ve bu tanımlama Türkiye Türklerini işaret eder. Diğer coğrafyalarda yaşayan ve Türk aile birliği içinde yer alanlar ise kendi ülke isimleri üzerinden Azerbaycan Türk’ü, Kırgız Türk’ü, Özbek Türk’ü olarak adlandırılırlar. Araplar da Türkler gibi farklı coğrafyalara yayılarak yerleştikleri yerlerde siyasi birlikler kurdular. Ancak günümüzdeki Arap kimliği karmaşık tarihsel süreç sonucunda şekillendi. Araplar, Sami ırkın içerisindeki etnik yapıdır. Adını Hz. Adem’in oğullarından Sam’dan alan Sami kavimleri doğu ve batı olmak üzere iki gruba ayrılırlar. Doğu Samileri; Akad, Asur ve Babil devletlerini kuranlardır.

Batı Samileri ise kuzey ve güney Samileri olmak üzere ikiye bölünürler. Güney Samileri, Arap Yarımadası’nda yaşayan ve tarihteki en önemli özellikleri göçebelik olan kavimlerdir. Kuzey Samileri ise Kenaniler ve Aramilerdir. Fenike, İbrani ve Amurrular Kenani olarak tanımlanırken Süryani dilini konuşanlar ise Arami olarak adlandırılmaktadır.5 Aribi ve Arab isimleri Asur, Akad, Urartu ve Pers yazıtlarında geçer. Yazıtlardan bunların göçebe yaşam şeklini benimseyen bedeviler olduğu anlaşılmaktadır.6 Aribi ve Arab olarak tanımlanan etnik topluluklar güney Samileridir ki yaşam alanları Arap Yarımadası’nın güneyidir.7 Arap Yarımadası batıda Kızıldeniz, doğuda Basra Körfezi ve güneydoğudaki Umman Denizi ile sınırlandırılan coğrafi alandır.

Yarımadanın yerleşime uygun bölgeleri batıda Hicaz, ortada Necid, doğuda Lahsa, güneyde Yemen ve güneydoğuda Umman’dır. Kuzeyde yer alan Irak ve Ürdün’ün topraklarından bir kısmı Arap Yarımadası içinde kalır. Nefud, Dehna ve Rubülhali çölleri yarımadanın büyük bir kısmını kaplar.8 Zamanla şehirler de kuran yarımada Arapları kendi aralarında hadari ve bedevi olmak üzere ikiye ayrıldılar. İslam tarihi uzmanı Andre Miquel, şehirleşmenin (hadarilik) Arap kültüründe büyük bir değişiklik yapmadığını, bedevi kültürün şehirde de yaşatıldı ğını belirtmektedir.9 Böyle olmakla birlikte bedevilik uzun yıllar Araplığın içinde hoş görülmeyen, olumsuz anlam taşıyan konumda bulundu. Kuran-ı Kerim’in Tevbe, Fetih, Ahzab ve Hucurat surelerinde bedevilerin bazı olumsuz davranışlarına işaret eden ayetler yer almaktadır.10Arap Yarımadası ile özdeş olan Araplık tanımlaması İslamiyetin yayılmasıyla birlikte Orta Doğu ve Kuzey Afrika’daki toplumları da kapsayacak şekilde genişledi.11 Fenike alfabesinin geliştirilmesiyle yeni bir alfabe ortaya çıkarıldı.

İslamiyetten önce zayıf da olsa kuzeye doğru gelişme gösteren Araplık İslamiyet ile birlikte yeni bir yapıya bürünerek yayılmaya başladı.12 Ortak dil kullanımını zorunlu hale getiren Kuran-ı Kerim Arapçası ve yeni şekillenen Arap alfabesi Arap kimliğinin ortak değerleri olarak belirdi. Lübnan, Suriye, Irak ve Kuzey Afrika’daki yerel kavimler İslamiyet ile birlikte güney Samilerinin geleneklerini de benimseyerek Araplaştılar.13 “Öz Araplar” sonradan Araplaşan bu toplumları Arabofon olarak tanımlarlar.14 19. yüzyılda kimlerin Arap olduğu yönündeki tartışmalarda Lübnanlı Arap milliyetçisi Necip Azuri Mısırlıların Arap olmadığını, Arapça konuşan Berberiler olduklarını ileri sürerek kurulacak Arap devletinin dışında tutulmaları gerektiğini ileri sürdü.15 Irkî köken açısından değerlendirildiğinde Azuri’nin görüşleri doğrudur.

Güney Arapları ırk açısından; Mısır, Suriye, Irak, Fas, Tunus ve Cezayir gibi ülkelerde yaşayan ve sonradan Araplaşan toplumlardan ziyade Filistin’de yaşayan Batı Samilerinden İbranilere daha yakındır. Maurice Lombard dil değişimi ile ırk değişiminin gerçekleşmeyeceğini iddia eder. Ancak dilleri değişen bütün toplumlar ırki olarak Arap olmasalar da kültürel ve siyasi kimlik açısından Araplaşmışlardır.16 Gerçekte güney Arapları ile İbraniler ırki olarak akrabadırlar ve aradaki bağ günümüzde konuşulan dil ve kullanılan alfabeler üzerinden dahi tespit edilebilir yakınlıktadır. İbranice Arapçanın bir diyalekti ve Arap alfabesi de İbrani alfabesinin bir varyantıdır.17 Akad ve Asur gibi Sami kavimleri, Mezopotamya’da büyük medeniyetler kurdular. Fakat Sami kavimlerinden olan ve Yarımada’nın güneyinde kalan Araplar çoğunlukla bedeviliğe bağlı kaldılar ve diğer Samilerden daha farklı kimlik geliştirdiler. İslam dininin çıkışına kadar Kuzey Samileri gibi uygarlık sahibi olamadılar. Bedevi kabilelerin yaşam tarzları ve ekonomileri, ağırlıklı olarak yağmaya dayandığından hırsızlık ve insan öldürme göçebe kültürün bir parçası olarak yaşamaya devam etti.

İslamiyet, kötü eylemleri yasaklayarak bedevileri Kuran-ı Kerim etrafında bir araya getirdi, onlara yeni bir ideal ve kimlik kazandırdı. Türklükte olduğu gibi Araplığın da belirleyici özelliği dil ve alfabedir.18 Ancak Türklerle karşılaştırıldığında alfabe oluşturma sürecinin çok geç başladığını tespit etmek mümkündür. Türkler kendileri alfabe ürettiler. Araplar ise Fenike alfabesini alarak dillerinin ve kültürlerinin parçası haline getirdiler. Arap alfabesi ancak 10. yüzyılda tam anlamıyla son şeklini aldı. Böylece Kuran-ı Kerim Arapçası, İslam dini ve alfabe Arap toplumlarının ortak özellikleri haline geldi. Coğrafya kültürel değerleri farklılaştırmaktadır farklılığa rağmen Araplık, etnik kimliği belirleyen genel bir kavram olarak kullanıldı. Suriye Araplığı ve Irak Araplığı farklı kültürel habitatları ifade eder. Günümüzdeki siyasal çatışmalar da Araplık kavramının tekdüze olmadığını somutlaştırmaktadır.

Suriye devlet başkanı Beşar Esad’ın 2012 yılında yaptığı açıklamada kullandığı üslup coğrafi ve kültürel farklılığın Araplık kavramını nasıl ayrıştırdığını somutlaştırmaktadır. Esad, Suriye dışındaki Araplığı şöyle ifade etmektedir: “Eğer Suriye’ye Araplar müdahale ederse, bunun etkisi, batı ülkelerinin müdahalesinden daha kötü olur.”19 Arap Yarımadası’nda gelişen Araplık da diğerlerinden farklı kültürleri içerisinde barındırır. Tarihsel süreçte Araplık kavramını siyasi birlik için kullanan ve bütün Arapları birleştirmeyi hedefleyen Panarabist görüşler ortaya çıktı.

Bütün Arapları, Büyük Arap Krallığı çatısı altında bir araya getirmeye çalışan ilk isim Şerif Hüseyin oldu. 1916 İsyanı’nın nihai hedefi Hüseyin’in kral olarak başa geçtiği Büyük Arap Krallığı’nın kurulmasını sağlamaktı. En azından hayaller böyleydi. Hüseyin’in büyük macerası Suudların eline esir düşmesi ve İngiltere’nin devreye girerek onu ölümden kurtarmasıyla sonuçlandı. Dar kapsamlı girişimler de gerçekleşti. Örneğin Mısır’ı ve Suriye’yi tek bir devlet haline getiren Arap Birleşik Cumhuriyeti 1958 yılında ilan edildi. Ancak Suriye’nin 1961 yılında birlikten ayrılmasıyla birleşik devlet uygulaması son buldu. Birçok örnek farklı coğrafyalarda farklı Arap aidiyetinin ve kimliğinin oluştuğunu göstermektedir. Kuran Arapçası dışında kullanılan Arapçanın coğrafi bölgelere göre değişmesi Arap dünyasındaki kültürel farklılığının somut göstergelerindendir.

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Tarih
  • Kitap AdıTürklere Veda
  • Sayfa Sayısı416
  • YazarTaha Niyazi Karaca
  • ISBN9786050846386
  • Boyutlar, Kapak13,5x21, Karton Kapak
  • YayıneviTimaş Tarih / 2022

Yazarın Diğer Kitapları

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur