Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Türk’ün Bıyıklı Tarihi
Türk’ün Bıyıklı Tarihi

Türk’ün Bıyıklı Tarihi

Doğan Gürpınar

“Bıyık erkeğin süsüdür”, denir. Bu süs toplumsal ve ideolojik yükü ağır bir süstür. Osmanlı İmparatorluğu’ndan günümüze değişen çehrelerin, âdeta toplumsal ve siyasi tarihin bir…

“Bıyık erkeğin süsüdür”, denir. Bu süs toplumsal ve ideolojik yükü ağır bir süstür. Osmanlı İmparatorluğu’ndan günümüze değişen çehrelerin, âdeta toplumsal ve siyasi tarihin bir aynası olduğunu Doğan Gürpınar harika üslubuyla anlatıyor.

Kitapta ele alınan tarih uzun 19. yüzyılın pos bıyıklarından ulus devlete geçişte kırpılan, gürleşen, sarkan ve tarihin sonunda kesilen bıyıklara kadar uzanıyor. 90’larda “şehirli erkek” tanımını her gün yeniden şekillendiren popüler kültür, bıyığı farklı kelime setleriyle karşılıyor: maço, kıro, erkeksi, köylü… Bugünlerde anlamı yalnız geçmişte bulan varoluş krizini ve nostalji hissini sermayeleştiren sağ ideolojilerle bıyık yeniden gündemde. Usturayı tutan el, görmek istediği toplumu önce erkeklerin yüzünde nakşediyor.

Geç dönem Osmanlı’dan günümüz Cumhuriyeti’ne siyasi ve toplumsal tarihin alternatif okumasını sunan bu kitap, zengin yazılı ve görsel malzemesiyle tarihi bedeninde taşıyanların, yani bireylerin tarihine de yeni bir bakış getiriyor..

İÇİNDEKİLER

Teşekkür 15
Giriş 19
1
Sakallar ve Bıyıklar: Osmanlı’nın Uzun Yüzyılı 25
2
Bıyığın Altın Çağı ve Sonu 64
3
Bıyıksızların Cumhuriyeti 89
Beden Terbiyesi, İdman ve Bıyık 142
4
Pürüzsüz Konformist ve İsyankâr Kıllı
(1945-1970)
148
Sarkık Türk Bıyığı 170
5
Başkaldırı, Devrim ve Bıyık 180
6
Kalın Kaşlı ve Bıyıksız Diktatörlük: Ordu ve Bıyık 196
Taşranın Bıyıkları: Endişe ve Tehdit 208
8
90’larda Siyasette Bıyık: Teknokrasi, Milliyetçilik ve
Çağdaşlık
223
9
Magandalar, Kırolar, Kara Bıyıklılar Dışarı! (1980-
2000) Yuppieler, Eurotürkler, Beyaz Türkler ve
Atatürkçüler
236
10
Sünnet, Direniş ve Sadakat: İslam ve Bıyık 260
11
Metroseksüel Çağda Bıyığın Dönüşü ve Bıyıksız
Bıyıklılık (2000- )
280
Sonsöz:
Kırılgan Erkeklik Çağında Hipsterlar, Alfalar ve
Bıyıklar
295
Kaynakça 302
Dizin 314

Giriş

Bıyık ve sakal bırakmak ya da bırakmamak estetik değil, toplumsal bir olgudur. Estetik algılar da zaten bu ilişkisellik içinde şekillenir. Hâliyle insanların nasıl göründüğü objektif bir gerçek değildir. İçinde var olunan, ortamı solunan sosyal çevrenin algılarına göre tanımlıdır. Bıyıklar yalnızca toplumdan topluma değişmez. Esas olarak aynı ortamdaki farklı siyasi, dinî, sekter grupları temsil eder ve bu farklılıkların altını çizer. Bıyık ve sakal iç-dış grupları ayrıştırma mekanizmasıdır. Bu sebeple tarih boyunca da sakal-bıyık kesme ve uzatma trendleri bu ikilikte ( tam traşlılık vs. kaba sakallılık) iki yöne doğru salınım göstermiştir. Değişen zamanlarda Romalılık/ barbarlık-Germenlik, ruhban/halk, soylu/avam, dindar/seküler, çağdaş/geleneksel, şehirli/taşralı ayrımlarında bir ayrımı, hattı çizer. Dolayısıylatoplumsal ilişkilerde bir rol oynar; toplumsal işlevler görür. Tarihsel olarak Yahudilerin, Hristiyanların, Müslümanların sakal ve bıyık bırakma biçimleri birbirinden her dönemde ayrışır. İslamcıların ve dindarların bıyık bırakma şekli sünnet üzerinden, yani peygamberin hayat pratiğinden şekillenmiştir. Fakat bu çok belirgin tanıma rağmen farklı İslami gruplar kendilerini ayrıştırmak üzere farklı biçimleri benimserler.

Yunanların bildiği coğrafyaların çoğunu fetheden Büyük İskender, fetihlerinin ardından kendini yarı-tanrılaştırmaya yöneldi. Bu kült inşasının uzantısı olarak tamamen pürüzsüz bir çehreye bürünerek Yunanların yerleşik erkeklikte sakallılık normunu ters yüz etti. İnsanüstülüğünü böyle mükemmelleştirilmiş bir çehre ve bedenle ve onun taşa, kile, bronza, mermere dökülmüş hâliyle ispatladı. Böylece sakallılığı Gordion düğümü gibi tek hamlede kopartıp atıverdi. Bu tercihi Helenistik estetik standardını belirlemiş oldu. Nitekim kültürel ve entelektüel alanlarda Yunanları üstkültür olarak taklit eden Romalı senatör sınıfı da bıyık veya sakal bırakmadı. Erkeklik anlayışı böyle şekillendi. Her türlü yüz kılını barbarlara ait bulan Romalılar, mağlup ettikleri barbarların saçlarını ve yüz kıllarını onları aşağılamak için traşladı ve zafer dönüşlerinde onları bu hallerinde coşkun ve taşkın kalabalıklar önünde sergiledi. İşte zaten bu tezatın ilhamıyla René Goscinny hayat verdiği Galyalı karekterleri Asterix, Obelix ve dostlarının görkemli “Galyalı” bıyıklarını çizer Uderzo’nun çizgileriyle alaycı şekilde ölümsüzleştirdi. Cumhuriyetinin sona ermesinin ardından Roma imparatorları da hep temiz traşlıdır. İlk sakal koyuveren imparator ise Edirne’nin isim babası Hadrianus’tur (117-138). Bir emsal, yeni bir imparatorluk standardı teşkil ettiğinden sonraki imparatorlar da sakallı oluverirdi.1 Ortaçağ Avrupası’nda ise sakal bir erkeğin, hele savaşçı erkeğin vazgeçilmeziydi. Buna karşı ise Katolik Kilisesi erken Ortaçağdaki sakallı bir dönemin ardından özellikle 11. yüzyıldan itibaren din adamlarının tamamen bıyıksız ve sakalsız olmasını dayattı. Bu bir teolojik iddiaydı. Sakal ayartıcı nefsani arzuların kaynağı bedenin kibirli bir uzvuydu. Tam traşlılık dünyadan vazgeçmişliğin, dünyevi nefse yenilmemiş olmanın, arınmanın, (erkek) bedenine ve arzularına hükmetmenin anlatım dilidir. Bu dünyaya aittir günahkâr sakal ve bıyık.

Yukarıda hatırlatıldığı üzere Romalılar (2. yüzyıla kadar) sakal, bıyık bırakmazdı. Bu sebeple de kibar cazibe arayışlarında bir neo-klasik estetik standart belirledi. Aydınlanma Avrupası’nda aristokratlar bıyıklarını ve sakallarını, tıpkı köle emeğine hükmeden “medeni Romalılar” gibi, vahşi bulduklarından tam traşladılar. Erkek neo-klasik estetiği özenle şekillendirilmiş yapaylıktır. Bunun en cüretkâr sembolü ise Fransa sarayından başlayarak bu aralıkta dolaşıma giren kıvırcık peruklardır. Peruk hâliyle doğal saçın tam zıddıdır. Bu yapaylık bir iddiadır. Gündelik hayatın gailelerinde ve bedenin, fiziksel görünümün kusurlarının ötesinde inşa edilebilen bir yapay estetik görünüm lüksün, aristokratik ayrıcalığın ve şaşasının ta kendisidir. Fransız Devrimi’nin ardındansa Romantizm ve burjuvazi, küstah peruğu çağdışı ilan etti.2 Bununla beraber aristokrasi ve egemen seçkinler 19. yüzyılın ilk yarısında hâlâ kendilerini işgücü emeği ve zaman isteyen sinekkaydı traşla ayrıştırmaya devam etti. Hırpanilere karşı onlar tam bakımlıdır. Romantikler ise Ortaçağ sakalını ve bıyığını doğal ve hakiki buldular. Osmanlılara karşı heyecanla gönüllü katıldığı Yunan Bağımsızlık Savaşı’nda hayatını genç yaşta yitirecek İngiliz romantik şair Lord Byron’ın burada özenle bıraktığı Arnavut haydut bıyığı gibi. Bu bıyık burjuva çürümüşlüğüne karşın dağların soylu duygulara sahip vahşileri romantizmidir. Ya da Eugene Delacroix’ın 1830 Devrimi’ni tuvale döktüğü tablosunda Marianne’nın solundaki eli tüfekli silindir şapkalı burjuva ve öğrencinin isyankâr sakalları gibi. Aristokrasinin itibarını ağır, uzun, patriyarkal sakallarla ifade eder hâle gelmesi ise 19. yüzyılın ikinci yarısında gerçekleşir.

Alexander Maxwell’e göre bıyık 19. yüzyılda “millileşti”. Habsburglara karşı bağımsız milli kimlik inşası sürecinde Macar olmakla bıyıklılık o kadar özdeşleti ki “bıyıksız bir Macar dikensiz bir gül gibidir.”3 Her ne kadar başlangıçta Macar soylular ve soylu kökenlerden seçilen Macar subaylar için kendi asil bıyıkları dışında bir bıyık küçük düşürücüyse de sonunda onlar da tüm Macarları eşitleyen bıyığa boyun eğdiler. Öyle ki bıyıksız olmak her zaman tam traşlı düşünülen Avusturyalı ya da Avusturya/Habsburg tahakkümüne boyun eğmekle eş anlama gelir oldu.4 Açıktır ki statü ve sınıf, milliliğe ve milliliğin eşitleyiciliğine dayanamaz. Zira 1848’e kadar sakal aynı zamanda asiliğin ve düzen karşıtlığının simgesiyken tam traşlılık düzen taraftarlığının alametiydi. Dolayısıyla aynı anda birçok sembolizm birbirleriyle içiçe geçer ve birbirlerini tamamlar.

Avrupa’da kralların sakallandığı, bıyıklandığı ve sinekkaydı olduğu devirler vardır. Rönesans’ta sakallandılar; sonra bıyıklandılar; ardından tekrar pürüzsüz traşlı hâle döndüler. Fakat hiçbiri kralların şahsi tercihleri değildir. Hiç kimsenin zaten böyle bir iradi tercih koyma haddi yoktur. Tarihsel konjonktürler sakal ve bıyığa sürekli değişen anlamlar yükledikçe bireyler, şövalyeler, papazlar, âlimler, krallar hatta Papalar sorgusuz sualsiz sürdürmek zorunda oldukları emsale uymak durumundadır.

Dolayısıyla bıyık ve sakal hiçbir zaman sadece erkeklerin kişisel beğenilere ilişkin değildir. Stalin’in insan ölümüne dair söylediğini eğreltirsek bir kişinin bıyık bırakması veya kesmesi kendi kişisel kararıdır belki ama 10 kişinin bunu tatbiki kişisel kararları değildir. Bu tasarruflar geniş tarihsel bağlamlarda anlam kazanır ve yüklenirler. Bıyıklar “tarihsel”dir. “Şekil” ve “kozmetik”e dair değildirler. Zira siyaset ve iktidar alanları bizzat “şekiller” ve şekilleri belirleme imtiyazları tarafından kurulur; sınırları çizilir. Foucault’nun ardından 1990’lardan itibaren gelişen biyoiktidar çalışmalarıdan biliyoruz ki bedenler iktidara dâhildir. Tarih boyunca da iktidarlar şekillerle uğraşmış; iktidara direnişler de “şekiller” üzerinden gelişmiştir. Sakala “medenileşme” adına savaş açmış erken bir “aydınlanmış despot” Büyük Petro’dur. Sakal vergisi koyan Petro eğer ısrarla sakal uzatmak isteyenler varsa, soylulara ve sırada halka farklı miktarda, bir sakal vergisi ödemelerini zorunlu kıldı. Kendi ise bizzat elinde makasla soyluların sakallarını traşlayarak sakala tavrının katiliğini ortaya koydu.

Kemalizm/ Atatürkçülük İslamcılar, muhafazakarlar ve diğer muarızları tarafından şekilciliğe yatkınlığından dolayı sarakaya alınmıştır. “Beton Mustafa”, bu alaycı yaklaşımın tabirleşmiş hâlidir. Aynı şekilde hakiki Atatürkçülüğe dair dar ufku şekillerden ibaret sahte Atatürkçülük yaftaları, özellikle Atatürkçülüğü katı ve köşeli bir ideoloji olarak tanımlamak isteyenlerce sıkça dillendirildi. Özelikle, bu kitapta da “Büyük Bıyık İnkılabı” kısmında göreceğimiz üzere İnönü, bu şekilciliğin ana temsilcisi görülür. Bu eleştirinin en özlü ortaya konmuş hâli ve klasik metni kuşkusuz İlhan Selçuk’un “Gardrop Atatürkçülüğü” (Yön dergisi, 1966) makalesidir. Selçuk, Atatürkçülüğe açıkça bir sol yön verme çabası güdüyordu. Atatürkçülük onun için ancak bir anti-emperyalist proje olduğu sürece mümkündü. Eğer Atatürkçülüğün içinden anti-emperyalizmi çıkarırsak elimize kalan; “İngiliz kumaşı, Fransız kravatı, İskoç viskisi, İtalyan şapkası”dır:

Türkiye’de hiç kimse gardrop Atatürkçüsü kadar Atatürkçülüğe zarar vermedi. . . . Kafası boş, üslupkar, olumlu düşünceden yoksun beyzade, kalemiyle fikirlerin ancak kabuğunu tırmalayan kültürsüz yaratık… Caz ile dans ederek, açık saçık elbise giyerek, şapkanın envaını deneyerek, Batı’nın muhafazakar akımlarını temsil eden eserleri tiyatrolarda oynayarak… Operaların renkli kostümleriyle parlayan sahnelerde salonları yabancı misafirler, kordiplomatik ve levantenlerle doldurup Batılılaşma-…- Batılılaşma!… Böylesine tiplerin Tanzimat’ın ve Meşrutiyet’in fesli, altın çerçeveli gözlüklü, getrli, kolalı yakalı alafranga beylerinden hiçbir farkı yoktur.

Bıyıklı İlhan Selçuk için pekâlâ salon beyefendiliği hevesindeki bıyıksızlık da böyle bir şeklî, saptırılmış Atatürkçülüktür. Selçuk, Fransız kravatlarını, İngiliz kumaşlarını anarken pekâlâ bıyıksızlık özentiliğini de anabilirdi. Zaten bıyığı kısmen onun sosyalist olmasına dairdi. Makaleyi yazdığında bıyık özellikle solda geri dönüyor, anti-emperyalizmin yamanlığının da çehredeki silüeti oluyordu. Ayna karşısında zahmet isteyen pürüzsüz bıyıksızlık ise Batı özentiliği ve şekilciliğin ta kendisiydi. Oysaki bu çalışma boyunca göreceğiz ki cumhuriyetin gerçekten de bir bıyık siyaseti olmuştur. Fakat bu bir şekilcilikten değil, siyasetin ta kendisi bu şekilde kurulduğundan böyle olmuştur. Bıyıklar uzatılırken de, kesilirken de hep siyasidir. Hatta siyasetin dahi müdahale edemeyeceği kadar meta-siyasidir.

Bu kitap elbette bıyığın biyolojik tarihi değildir. Onun kültürel tarihidir. Bıyık biyolojik olarak ilginç değildir. Onu ilginç yapan kültürel niteliğidir. İnsanlar bu kültürel anlamları sebebiyle bıyık bırakırlar ya da keserler. Ona farklı şekiller verirler. Bu kitap bıyığın insanlara, iktidarlara, ideolojilere, toplumsal kesimlere farklı zamanlarda ne anlamlar ifade ettiği ve bu anlamlarının nasıl hangi siyasal, sosyal ve kültürel sebeplerle dönüştüğüne dairdir. Bıyığın olduğu kadar bıyıksızlığın da tarihidir gerçi. Zira aslında sakalsız ve bıyıksız olmak daha “yapay”, daha çaba ve özen gösterilmesi gereken bir çehredir. Aynı şekilde yine bir tercih olarak bıyıksızlık da bıyığın kültürel anlamlarına içkindir. Bu çalışma Türkiye’nin kültürel tarihine bir katkı olmayı ve ötesinde buradan modern Türkiye’nin çalkantılı ama bir o kadar da renkli dünyasında bir gezinti sunmayı ve onu tüm renkliliği ve çoğulculuğunda fotoğraflamayı hedeflemektedir. Peyami Safa için bıyık, sadece bıyık değildir: “İnsan yüzü, insan ruhunun vitrinidir ve onun üstündeki en küçük inkılablar, büyük dünya meseleleri kadar manalıdır!”5 Ötesinde aslında bakmasını bilene o bıyıklarda “büyük dünya meseleleri” gömülüdür!

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Tarih Türk-Osmanlı
  • Kitap AdıTürk'ün Bıyıklı Tarihi
  • Sayfa Sayısı320
  • YazarDoğan Gürpınar
  • ISBN9786256584143
  • Boyutlar, Kapak13.5 x 21 cm, Karton Kapak
  • YayıneviFol Kitap / 2023

Yazarın Diğer Kitapları

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur