“Sinekli Bakkal, kuşaktan kuşağa, bütün romanseverleri adeta büyülemiş bir romandır. Bu eserde romancı, bir yaşam boyu ödeştiği Doğu-Batı sorununa, kültürün sanatın eşliğinde sentezci yordamlar aranır.
“Fonda, II. Abdülhamid dönemi ve imparatorluk başkenti İstanbul. Bir İstanbul sokağı ki, bugün yerinde yeller esiyor.
“Bir genç kız, Rabia. Bir müzisyen, Peregreni. Bir Mevlevi dedesi, Vehbi Dede. Alaturka ve alafranga musiki…
Bunlar hepsi el ele verince, istibdada bile karşı çıkış yolu bulunamaz mı?!
“İddiasını bugün de bütün inceliğiyle koruyan bir roman…”
Selim İleri
SUNUŞ
Halide Edib Adıvar’ın öğrencisi olmak onuruna erişenlerdenim. İstanbul Edebiyat Fakültesi İngiliz Filolojisi Başkanlığını bırakıp İzmir milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne girmek üzereydi. Onu bulmamla kaybetmem arasındaki zaman kısa ama büyük bir kadın karşısında bulunduğumu kavramama yetecek kadar uzundu.
Halide Edib Adıvar yalnız kalem kadını değil aynı zamanda eylem kadınıydı. Bir yandan Türk yazınına damgasını vuran romanlar, öyküler, incelemeler üretirken, bir yandan Sultanahmet mitinginde efsaneleşen konuşmalarıyla Türk halkını işgal kuvvetlerine başkaldırması için yüreklendiriyordu.
Nutuk söylemekle kalmadı. Türkün ateşle imtihanını başarıyla verenler arasında Anadolu’ya geçerek Mustafa Kemal’in yanında yer alan Onbaşı Halide de vardır. Sıtma ateşlerine aldırmadan at sırtında, yağmura, tipiye göğüs gererek cepheden cepheye koşan Onbaşı Halide. Bir yan dan Batı kaynaklı politik yazıları çevirir, bir yandan Kızılay çadırlarında hastabakıcılık eder. Sakarya’dan sonra da cepheye fiilen katılır, Türk ordusu izmir’e girerken Gazi’nin yanı başındadır.
Kalemle eylemi birleştiren Halide Edib, Doğu ile Batı kültürlerinin sentezine de ulaşabildi. İstanbul Amerikan Kız Kolejini bitiren ilk Türk kızıdır. Okuldaki dersleri dışında musiki, Kuran ve Arapça da öğrendi. Matematikte ünlü matematikçi (ilk eşi, çocuklarının babası) Salih Zeki’den felsefe ve edebiyatta Filozof Rıza Tevfik’ten feyz aldı.
“Sinekli Bakkal” bu DoğuBatı bilgeliğinin en çarpıcı, en renkli ürünlerindendir. Yalnız romana adını veren semt değil, bir imparatorluğun çöküşüdür adım adım izlediğimiz. Küçük hafız Rabia günden güne yıldan yıla gelişerek yazann en güçlü kadın kahramanları arasında yer alacaktır. Babası ortaoyuncu Kız Tevfik ile arkadaşı cüce Rakım, Türk temaşa sanatının cana yakın kişileri olmakla kalmaz, romandaki rolleri Çırpıcı Çayırında oynadıklarından daha etkileyicidir, İman ilhami Efendi çoğu zaman bir yobazın karanlık yüzünü gösterirken ruhu musiki ile yoğrulmuş Mevlevi dervişi Vehbi Dede, inancın daha hoşgörülü, daha sevecen bir yanını yansıtır. Zaptiye Nazın Selim Paşa ile ona karşı çıkarak Jöntürklere katılan oğlu Hilmi güçlü fırça darbeleriyle canlandırılmıştır.
Yaşlıca, gönlü taze paşa haremi Sabiha Hanımefendimden Çingene çengi Pembeye kadar değişik yaşlarda, değişik konumlardaki kadınlar “Sinekli Bakkal’ı zenginleştirir.
Önemli kişilerden biri de İspanyol asıllı müzik öğretmeni Peregrini… Anayurdunu, baba ocağını, papaz cübbesini ardında bırakıp İstanbul’u, çeşitli semtlerini, sonunda en alçakgönüllü, en halktan olanını benimseyen bu asilzade’ neler yitirir, nelere kavuşur?
Külhanbeyi Sabit Beyağabey, “Göz patlatan” diye anılan Zaptiye Muzaffer, “Sinekli Bakkal”ın tuzu biberidir.
Roman ilk kez 1935’te “The Clown and His Daughter”, “Soytarı ile Kızı” adıyla İngilizce olarak yayımlandı. Yazar, Kurtuluş Savaşına birlikte katıldığı ikinci eşi Dr. Adnan Adıvar ile dış ülkelerde çeşitli görevlerde bulundu. 1924 ile 1938 yıllan arasında İngiltere, Fransa ve Amerika’nın çeşitli üniversitelerinde konferanslar verdi. Türk kültürünü dünya kamuoyuna duyurmak cabası, Gandhi zamanında Hindistan’ın belli başlı üniversite kentlerinde seminerler düzenlemesine yol açtı.
1979da Türkiye’de 36. baskısı yapılan “Sinekli Bakkal”, 1944te Fransızcaya, 1954te İspanyolcaya, 1961de Sırpçaya, Finceye çevrildi. İki kez filme alınan romanın bu ilk sahneye uygulanışı.
Sanırım birçok kişi bu romanı oyunlaştırmaya heveslenmiş. Yazarın sunduğu malzeme o kadar zengin, o kadar bol ki, nereden başlar, nerede bitirirsin? Nereden başlayacaklarına bir türlü karar veremeyenler caymışlar bu işten.
Ben de uzun uzun, kara kara düşündüm… İmam Ilhami Efendi, kızı Emine ve torunu Rabia arasında geçen dramatik bir sahne zihnimde çakıncaya kadar. Beş yaşında bulaşık yıkamaya, yedi yaşında evi çekip çevirmeye başlayan, on bir yaşında hatim indiren Rabia hiç oyun oynamamıştır. Sonunda maviş gözleri, minnacık ağzı olan bir bebek diker kendine. Annesi kızar ama dedesi köpürür… “Bu ne cüret, bu ne küstahlık! Bilmez misin insan suretinde put yapmaktır bu! İmam İlhami Efendinin torunu Allah yolundan şeytan yoluna mı kayacaktı?’ Rabia yalnız sopa yemekle kalmaz, bebeğin gürül gürül yanan odun sobasına atılır.
İlk sahnenin kurgulanmasından sonra Selim Paşa konağında, Kız Tevfik’in dükkânında, zaptiye nazaretinde olup bitenler, o kişiler, o sevgiler, o nefretler. Bütün bunların tiyatro sahnesine uygulanması beni hemen hiç zorlamadı diyebilirim. Yaşamımın en zevkli çalışmasıydı bu, ayağımı yerden kesen bir mutluluk.
Sevgi SANLI
KİŞİLER
Rabia Kız Tevfık ile Emine’nin kızı,
genç hifız.
Emine Rabia’nın annesi.
İmam İlhami Rabia’nın dedesi.
Şükriye Paşa konağında kalfa.
Sabiha Hf. Yaşlıca, gönlü taze Paşa hare
mi.
Selim Paşa Zaptiye Nazın.
Hilmi Selim Paşanın oğlu.
Dürnev Hilmi’nin karısı.
Kanarya Çerkeş halayık.
Kadın Efendi Gösterişli, az konuşan bir Saraylı.
Vehbi Dede İnce, zarif bir Mevlevi denişi.
Peregrini İspanyol asıllı müzik öğretme
ni (Sonradan Osman ismini
alacak)
Şevki Hilmi’nin arkadaşı
Galip Hilmi’nin arkadaşı
KızTevfik Ortaoyuncu, bakkal; Rabia’
nın babası.
Rakım Tevfik’in arkadaşı, cüce.
Şevket Ağa Selim Paşa Konağından.
Sabit Beyağabey Külhanbeyi.
Pembe Çingene çengi.
Fesli Hafiye.
Zati Bey Dahiliye Nazın.
Muzaffer “Göz patlatan” diye anılır.
Zaptiye.
Mabeyinci Bir İstanbul efendisi.
Rana Bey Zaptiye.
BİRİNCİ PERDE
Sahne 1
İstanbul’un Sinekti Bakkal semtinde dar bir arka sokak. İmam İlhamı Efendinin sade döşenmiş evi. On bir, on iki yaşlarında, ince, yaşıtlarına göre uzun boylu bir çocuk olan Rabia kendi eliyle yaptığı, uzun saçları mısır püskülünden, gözleri mavi boncuktan bez bebeğe kırmızı boncuktan bir ağız dikmektedir. Annesi Emine’nin sesi uzaktan işitilir.
EMİNE:
(Sesi) Rabia, Rabia hangi cehennemdesin?
EMİNE:
(Hışımla içeriye girer). Kız, mutfakta dağ gibi bulaşık birikmiş. Ne yapıyorsun burda?.. O da nesi?
RABİA:
Bir bebek…
EMİNE:
Fesuphanallah, bebekle oynayacak yaşta mısın? Koskoca kız…
RABİA:
Hiç bebeğim olmadı ki… EMİNE:
Eşek kadar oldun, hiç yakışır mı sana?
RABİA:
Beş yaşımdan beri bulaşık yıkarım. Yedi yaşında evi çekip çevirmeye başladım. Ama hiç oyun oynamadım.
EMİNE:
Bırak bu saçmalıkları doğru mutfağa…
RABİA:
Hiç bebeğim olmadı. Bak ne güzel maviş gözleri var, minnacık ağzı var…
(Bu sırada İmam ilhamı. Efendi hızla içeri girer).
İMAM:
Ne var, ne bağrışıyorsunuz ana kız?
EMİNE:
Baksana şu torununa… Bu yaştan sonra bebek oynamaya kalkıyor. Sen onu hafız yapacağım diye uğraş didin… On bir yaşında hatim indirttim diye bütün İstanbul’a övün. Aklı fikri hâlâ oyunda, bebekte.
İMAM:
(Bebeği dehşetle kızın elinden kapar). Bu ne? Nerden çıktı bu?
RABİA:
Ben kendim diktim, bir bez bebek.
İMAM:
Bu ne cüret, bu ne küstahlık! Bilmez misin, insan suretinde put yapmaktır bu! Günah, azim günah! İmam îlhami Efendinin torunu Allah yolundan şeytan yoluna mı kayacaktı? Cehennem yolcularının, zevke oyuna düşkün gafillerin katarına mı katılacaktı? Sana verdiğim emekler gözüne dizine dursun, imam Efendinin torunu on bir yaşında hafız olunca bütün Sinekli Bakkal parmak ısırdıydı. Gel gör ki o babası olacak herife çekmiş, o yüzüne ladenden ben kondurup kaşına rastık, gözüne sürme çeken soytarıya. N’olacak Kız Tevfık’in dölü… Soydur çeker…
RABİA:
(Sözünü keser). Bebeğimi ver dede.
EMİNE:
Sus kız, bebekler götürsün seni…
İMAM:
Al sana bebek… Al sana… (Bebekle kızın başına vurur. Hırsını atamayınca köşede duran değneğini kapıp Rabia’ya vurmaya başlar. Kız yere düşen bebeği alıp göğsüne bastırır, tmam bebeği kaparcasına alıp gürül gürül yanan odun sobasına atar).
RABİA:
(Gözyaşları içinde). Dede yapma, yakma bebeğimi, yapmaa..
İMAM:
Sen de yarın ahrette tıpkı bu kukla gibi cayır cayır yanacaksın.
EMİNE;
(Rabia’nın yanan bebeği sobadan almasına engel olur). Dellenme Rabia.
RABİA:
(Kendini yere atıp avaz avaz ağlar). Bebeğim, bebeğim, yavrum benim, bebeğim…
Bu sırada sokak kapısı çalınır. Rabia’nın bağırıp çağırmalarından güçlükle işitilir.)
……..
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Oyun-Tiyatro
- Kitap AdıSinekli Bakkal
- Sayfa Sayısı458
- YazarHalide Edib Adıvar
- ISBN9754471142
- Boyutlar, Kapak12,5x19,5 cm, Karton Kapak
- YayıneviÖZGÜR YAYINLARI / 1999
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Komşu Köyün Delisi ~ Üstün Dökmen
Komşu Köyün Delisi
Üstün Dökmen
Hamdi: Bugün 53 Kasım Perşembe. Deliniz hayırlı günler diler. Osman: Vay anam vay, banka reklamı gibi. Hasan: Demir Hamdi bu. Demir gibi maşallah. Hamdi:...
- Hastalık Hastası ~ Molière
Hastalık Hastası
Molière
Molière kahramanlarında onların doğal dengelerini bozan, mantıklı davranmalarını engelleyen, karşı koyamadıkları eğilimlerin akıntısında gülünç duruma düşüren takıntılar, kusurlar bulunur. Hemen hepsi, başlangıçta “doğal”, “mantıklı”...
- Oyunlarla Yaşayanlar ~ Oğuz Atay
Oyunlarla Yaşayanlar
Oğuz Atay
Tanzimat’tan bu yana sürekli değişen politik ve toplumsal değerler karşısında tutunmaya çalışan Türk okur-yazarının kara güldürüsü. Eylemsizlikle geçmiş bir yaşamın getirdiği beceriksizlik ve gülünç...