Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Oyunlarla Yaşayanlar
Oyunlarla Yaşayanlar

Oyunlarla Yaşayanlar

Oğuz Atay

Tanzimat’tan bu yana sürekli değişen politik ve toplumsal değerler karşısında tutunmaya çalışan Türk okur-yazarının kara güldürüsü. Eylemsizlikle geçmiş bir yaşamın getirdiği beceriksizlik ve gülünç…

Tanzimat’tan bu yana sürekli değişen politik ve toplumsal değerler karşısında tutunmaya çalışan Türk okur-yazarının kara güldürüsü. Eylemsizlikle geçmiş bir yaşamın getirdiği beceriksizlik ve gülünç olma korkusundan Atay sürükleyici bir oyun çıkarmış.

1934’te İnebolu’da doğdu. Ankara Maarif Koleji’ni, İTÜ İnşaat Fakültesi’ni bitirdi. 1960’ta İDMMA İnşaat -Bölümü’nde öğretim üyesi olarak çalışmaya başladı. Tutunamayanlar’ı yayımlamasının (1971-1972) ardından, önemli bir tartışmanın odağına yer aldı. TRT 1970 Roman Ödülü’nü kazanan Tutunamayanlar’ı kısa bir süre sonra, 1973 yılında Tehlikeli Oyunlar adlı ikinci romanı izledi. Hikâyelerini Korkuyu Beklerken başlığı altında topladı. 1911-1967 arasında yaşamış hocası Prof. Mustafa İnan’ın hayatını romanlaştırarak Bir Bilim Adamının Romanı’nı yazdı. Oyunlarla Yaşayanlar adlı tiyatro eseri Devlet Tiyatrolarında sahnelendi. Atay 13 Aralık 1977’de, büyük projesi `Türkiye’nin Ruhu`nu yazamadan hayata gözlerini yumdu.

KİŞİLER
COŞKUN ERMİŞ, emekli tarih öğretmeni
(45-50 yaşlarında)
CEMİLE, karısı (aynı yaşta)
ÜMİT, oğlu (16 yaşında)
SAFFET SÖYLEMEZOĞLU, tiyatro oyuncusu
(30 yaşlarında)
SERVET DUYGULU, tiyatro sahibi ve oyuncusu
(50 yaşlarında)
EMEL SEVİNİR, tiyatro oyuncusu (25 yaşında)
SAADET NİNE, Cemile’nin annesi
Komşu Kadın, garsonlar, müzik Hocası, komiser,
icra Memuru.
NOT: Garsonlar, müzik hocası, komiser ve icra memurunu aynı oyuncu canlandırır.

Olay büyük şehirde geçer.

Sahne iki parçaya ayrılmıştır. Sahnenin, seyirciye göre, sol tarafında Coşkun Ermiş’in evi yer alır. Sahnenin sağ tarafı boştur; Coşkun’un evinde yer alan olaylar sırasında bu bölüm karanlıktır. Evin dışında geçen sahneler, bu boş bölümde oynanır; bu sırada da Coşkun’un evi karanlıktır. Bazı paralel oyunlarda iki bölüm de aydınlatılır.

Coşkun Ermiş’in evi çok renkli ve ayrıntılıdır; evin dışındaki sahnelerse, son derece sade ve şematik dekorlar içinde yer alır; bu sahnelerde ışık da oldukça azdır, böylece ev dışındaki olayların gerçekten yaşanıp yaşanmadığı ya da Coşkun’un evinin dışında kesin olarak yaşayıp yaşamadığı konusunda bir kuşku vardır.

BİRİNCİ PERDE

Büyük şehrin küçük bir mahallesinde Coşkun Ermiş’in ahşap evi, oturma, yemek ve çalışma odası olarak kullanılan ve dış kapıdan doğrudan doğruya girilen büyük oda, ortada yuvarlak bir yemek masası, sağda –yönler seyirciye göredir– küçük bir çalışma masası, solda bir kitaplık. İki koltuk, bir kanape, birkaç sandalye ve sehpa. Eşya genellikle eskidir, arasında bir iki yeni mobilya görünür. Her şey biraz üst üste. Duvarlar resimlerle dolu: büyükannelerin, büyükbabaların kahverengi fotoğrafları, büyük adamların resimleri: Napolyon, İskender, Hindenburg (ya da onun gibi bir alman), Nelson (ya da sarışın bir batılı kumandan), Fatih Sultan Mehmet, Kanuni, bir arap ileri geleni, bir hint şairi, bir çin filozofu… bir iki minyatür, birkaç tablo: Osman Hamdi Bey, Namık İsmail, Rembrandt, Van Gogh. Dürer… Duvarlara tutturulmuş küçük raflarda bir termometre, biblolar, çanaklar… duvarlara asılı süslü yazılmış atasözleri. Çalışma masası kâğıt ve eski kitaplarla doludur; yalnız bunlar karma karışık bir biçimdedir ve masanın üzerinde uzun süredir çalışılmadığı belli olur. Sokak kapısının yanında bir portmanto, üst kısmında eski başlıklar: fötr şapka, kalpak, kasket ve kısa kenarlı spor şapkalar… Portmantonun çivilerinden birine asılmış bir keman kutusu, ayakkabılığın üstüne bırakılmış bir bağlama, çalışma masasının yanında bir nota sehpası; masanın üstünde notalar… Koridora yakın bir kömür sobası; uzun baca koridorda kaybolur. Sokak kapısına yakın, duvara dayalı bir boy aynası. Çalışma masasının karşısındaki duvarda bir pencere.

Coşkun kanapede oturur ve elindeki kitabı biraz sıkıntıyla okur. Yanında Saadet Nine bir albüme bakmaktadır. Yemek masasının üzerinde bulunan kâğıtları okuyan Saffet ellerini çenesine dayamış, kâğıtlara iyice eğilmiş. Çevresiyle ilgisi kesilmiş gibidir; arada bir başını sallar, tavana bakar. Karşısında Ümit ciddi bir tavırla bir şeyler yazmaktadır. Boy aynasının önünde Cemile, komşu kadının elbisesinin üstüne iğnelerle tutturmuş olduğu elbiseyi prova eder.

Coşkun elindeki kitabı bırakır, yerinden kalkar ve kitaplığın önüne giderek kitapları gözleriyle inceler, başını sallar, çevresine bakar; gözü çalışma masasına takılır, masanın yanına gider ve kâğıtların altında ortasından açık duran bir kitabı seçer ve kâğıtları devirmeden onu almaya çalışır.

ÜMİT (babasına bakmadan): Fransız Büyük Devriminin tarihi kaçtı?

COŞKUN (Aradığı kitabı masadan kurtarmayı başarmıştır.

Bu arada bazı kâğıtlar yere düşer. Coşkun, bulduğu kitabın açık sayfasına sevinçle bakar): Üç yüz yirmi iki!

ÜMİT: Baba, sen manyak mısın?

COŞKUN (Birden kızar): Manyak sensin. (Başını kaldırır)

Bu kitaptan tam üç yüz yirmi iki sayfa okumuşum diyorum sana. (Kendine gelir) Sen ne diyordun?

ÜMİT: Fransız Devrimi’nin telefon numarası kaçtı diyordum?

..

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Korkuyu Beklerken ~ Oğuz AtayKorkuyu Beklerken

    Korkuyu Beklerken

    Oğuz Atay

    Oğuz Atay’ın hikayeleri, gündelik hayatı kavrayış derinliği, anlatım zenginliği ve okuru alıp götürmedeki enerjileri bakımından romanlarından geri kalmaz. Kitaba adını veren hikayenin korkuyu beklerken...

  2. Günlük ~ Oğuz AtayGünlük

    Günlük

    Oğuz Atay

    Oğuz Atay’ın edebiyatla ilgili herkes için sürekli merak konusu olmuş günlüğünün bütünü. “Kimse dinlemiyorsa beni -ya da istediğim gibi dinlemiyorsa- günlük tutmaktan başka çare...

  3. Eylembilim ~ Oğuz AtayEylembilim

    Eylembilim

    Oğuz Atay

    “Sevgili Oğuz,… Sana kısaca şunu söylemek istiyordum: “Eylembilim”le bize, tamamlayamamış da olsan, anlattığın olaylar ve çizdiğin kişilerle, gene de kendi içinde belli bir bütünlüğü...

Beriahome Harf Kupa

Aynı Kategoriden

  1. Kimsenin Ölmediği Bir Cinayet Öyküsü ~ Ali İpekKimsenin Ölmediği Bir Cinayet Öyküsü

    Kimsenin Ölmediği Bir Cinayet Öyküsü

    Ali İpek

    Ekmek yanarsa kül, bozulursa küf kokar. Her şey bozulduğu gibi karışır havaya. Her şey gittiği gibi kalır. Annemin kokusu önce üstümüzden gitti; sonra bu...

  2. En Eski Yüz ~ Pelin BuzlukEn Eski Yüz

    En Eski Yüz

    Pelin Buzluk

    Yokuşun başında ha düştü ha düşecek bir siluet görüyorum. Yaklaşıyor mu, uzaklaşıyor mu… Birazdan odamız odun ateşiyle, kandil aleviyle, ıhlamur kokusuyla, radyonun duyulur duyulmaz...

  3. Belleğin Kış Uykusu ~ Mehmet EroğluBelleğin Kış Uykusu

    Belleğin Kış Uykusu

    Mehmet Eroğlu

    M. o akşamüstü, göğsündeki garip sızıyla geçmişi olmayan, anısız bir güne uyandı. Belleğiyle gözlerini açtığı anın arasına yerleşmiş, kendini bir varlık olarak kavramasına engel...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur